SlideShare une entreprise Scribd logo
1  sur  4
Tiyatroda Yeni Arayışlar
Tehlikeli Oyunların Diyalojizmle İlişkilendirilmesi İçin Bir Deneme
Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları adlı çalışmasında, Dostoyevski’nin
yapıtlarını nasıl oluşturduğunu biçimsel olarak incelerken, karakterlerin (yazardan) bağımsız
bilinçlerinin oluşturduğu diyalojik ilişkilerin, yapıtın olay örgüsünü kurmada ve anlatımı
gerçekleştirmede nasıl rol oynadığını ortaya koymuştur. Ona göre söylem, doğası gereği
diyalojiktir. Söylemin diyalojik yapısı, toplumsal olarak farklı konumları, ilişkileri ve
düşünme biçimlerini ön varsayar, bunları birbirini etkileyen, birbirini var eden biçimde canlı
olarak görür. Bu durumda söylem aynı kalsa bile, zamana ve duruma göre başka bir şeyi
söyleyen, başka bir şeyle ilişkiye giren ya da başka bir konumu belirten bir hâl almaktadır.
Bu açıdan Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar romanına bakıldığında, metnin kendinden
öncekiyle, kendini gösterme biçiminde nasıl ilişki kurduğunu, karakterin bilinci ve bu bilincin
yazar tarafından parantez içleriyle ya da yalnızca okura sezdirilerek gösterilmesiyle, bireysel
öz yaşam öyküsünde kaçınılmaz olarak yer alan toplumsal üzerinden okumayı denemek
mümkündür.
“Yıllar sonra gene gecekonduya düştüm. Hayır, gecekondu değil, üç katlı ahşap bir
ev. Hayır, üç katlı değil; zemin kat sayılmaz. Gecekondu olsa ne çıkar? İstemiyor muydun?
Gecekondularla sarılmış eski bir ev. Çok küçük: Kutu gibi. Bir yuva.” (2012: 22)
Metnin birçok yerinde okurun karşısına çıkan gecekondu imgesinin karşıladığı
gerçekliği, T.D.K. ikinci açıklamasında şöyle tanımlamaktadır; “Acele ile yapılıvermiş, derme
çatma yapı.” Bilinç akışına göre düzenlenen olay örgüsünde, bir sıra tuğla bir harç gibi
işlenen bu figür, acele ile yapılıvermiş olan’dır. Gecekonduya taşınılmaz, gecekonduya
düşülür. Toplumsal olarak alt’tır, istenmeyendir, ancak sığınılan olarak karşımıza çıkar. Bir
yuva imgesinin somutlandığı yerdir.
“Kışın soğuk olur. Sobanın başından kalkılınca yün hırka giyilir pencereye doğru
gidilirken; sokağa çıkmak gibi bir şey... Durmadan giyinip soyunma telaşına kapılıp aradaki
somyaya çarpılır. Bu somyayı karşı duvara koymalı; pirinç topuzlu, yüksek başlıklı bir
karyola almalı bitpazarından. Eski semaverler, ne işe yaradığı belli olmayan demir parçaları
(hepsi bir tele geçirilmiş), eski saatler, mangallar arasında parlayan soylu bir eşya.”
(2012:22)
Geçmişte kalmış, artık var olmayan günlük yaşamın göstergeleri, gecekondularda hala
vardır, kullanılmaktadır, manevi bir ilişkiyi belirtmek için dahi olsa, atılmaz. Gecekondunun
aniden yapılmışlığına karşı, gelenekselin araçları, maddi olarak da olsa korunmaktadır. Bu
derme çatma duruma karşı çıkan hep Hüsamettim Albayım’dır.
“Saçmalama Hikmet: Gecekondu değil, üç katlı ahşap bir ev.”(2012: 25)
Aniden yapılmış, bir gecede oluşmuş yapılarla sarılı bir ortamda, üç katlı ahşap bir ev
temeli olan bir yapıya işaret etmektedir. Hikmet kendini bu temellendirme çalışmasının içinde
görmez; sürekli olarak onunla diyalog halindedir. Albayım’a hitaben söylediği bir cümle
gidererek merkezsizleşir. Artık okur karşıt diyalogda Albay’ımı hissetmez. Karakterin algısını
yaratan durumların arka planını okur. Bu arka planda toplumsal dinamiklerin varlığını
hissederken, karakterin bunlarla olan ilişkisini bir hesaplaşma üzerinden okuruz.
“Karımı sevdiğim halde kimseye yaranamıyordum. Çünkü param yoktu. Çünkü
geçmişimden utanıyordum. Çünkü geçmişimde Kamil Beyler, Fatma Hanımlar, Naciye
Hanımlar vardı; babam vardı berber çantası vardı. Yalnız bunlarla bitseydi gene iyiydi.
Bütün bunları zenginlikle unutabilirdim, zenginlikle unutturabilirdim.” (2012: 25)
Burada ilk cümle “yaranmak” fiiliyle biterken, ikinci cümlede bu “parayla yaranma”ya
dönüşür. Ancak para aracılığıyla yaratılabilecek ilişkiler ağına işaret ederken, yaranmak, ön
varsaydığı ve cevap verdiği bu kişileştirmeyi kendinden üst bir konuma yerleştirir. Bununla
birlikte yaranmak, samimiyetsiz bir duruma da işaret ettiğinden bir yönüyle onu yerleştirdiği
bu üst konumda iğreti bir yere koyar. Bir araya getirdiği cümlelerin her birini bir diğerine
verdiği tepkiyle oluştururken, kurduğu bu etkileşimden kendini dışarıda tutarak, durumun bir
eleştirisi yapar. Bu bir çeşit hesaplaşma, kendini bir önceki paragrafta bir metaforla ön
sezdirmektedir.
“Fakat belli olmaz; belki de altı metre boyunda biri vardır, benim bir zamanlar
duyduğum öfkeyi içinde taşıyan. Birden pencerede görünür ve bana hesap sorar. Biliyor
musunuz Albayım ne olmalı? Yeni bir gençlik yetişmeli: Altı metre, dokuz metre, on iki metre
boyunda. Her biri bir kattan hesap sormalı: Neden duvarınıza mısır püskülü astınız? Ha –
ha.”(2012: 25)
Gereklilik kipleriyle oluşturulmaya çalışılan bir yaşam görüntüsü içerisinde karakterin
kendi gerçekliği, hesap sormalarla, geriye dönüşlerle ortaya çıkan bilinçte göze gelir. Olay
örgülerinde ve ya durumlarda gösterilen var etme (“Sonra ne yaparım?”) çabası, bilinç
akışında bu var etme çabasının eleştirisine dönüşmektedir.
“Duvarlara resimler asmalıyım. İnsanlarımız bir evi döşemesini henüz bilemiyorlar.”
(2012:24)
İnsanlarımız kelimesi, Hikmet’in dışında durduğu aynı zamanda sahiplendiği bir
kümeyi işaret etmektedir. Duvara astığı, bir açıdan sahip olmak istediği resimleri
(görüntüleri), zaman geçirmeden mısır püskülüne çevirmesi, kendisini insanlarımız dediği
kümenin içine almadan da olsa, bu resimlerin sahibi konumuna da yerleştirmediğini
göstermektedir. Yeniden gereklilik kiplerine bakıldığında; olması gereken, bulunmayan bir
durumun, albayım tarafından sonradan - inşa edilirken değil, yorumlanırken temellendirilen
üç katlı ahşap bir ev gibi, fiile – kaynağa eklemlenmesiyle sağlanmaya çalışılan bir gerçeklik
anlayışının ortaya çıktığını söylemek mümkündür.
“... Sözcük için sahici bir hayatı mümkün kılan koşulllar altında ortaya çıkan, çift sesli
söylem olacaktır.” (256 :2004)
Metinde kelimeler, gerçeği ortaya çıkarmak için, bir düzen içinde (üstdilbilim
evreninde) hareket ederler. Tekrar karşımıza çıkıp, farklı bir bağlamda başka bir anlama işaret
edebilir ya da başka bir cümleye anlamsal olarak çapa atıp, ilişki kurulmasına sebep
olabilirler.
“Şoför, daha ileri gidemem bu zorlu yolda beyim, demişti. Bense çok ileri gitmiştim
albayım. Evlenmeğe karar vermiştim.” ( 26: 2012)
İleri gitmek fiili, iki farklı anlamsal konumda olan iki farklı özneye ait bir
durumdayken, anlamsal olarak da iki cümleyi birbirine bağlar; bu zorlu yolda gidilmektedir.
Sözcükler, bir başkasının sesini işittiğimiz, bir başkasının anlamsal konuma işaret eden
yapılar olarak, diyalojik ilişkileri içinde vardır; ev sahibi sıfatıyla Fransız konyağı getirmeğe
koşan Nazmi’ler, ordu evinde tangolar arasında albayımlar , sarhoş baban’lar vs... Keskin bir
şekilde toplumsalla ilişki içindedirler; dolayısıyla hep birşeyleri ön varsayarlar. Hikmet’in
içinde bulunduğu duygu durumu da bu ön varsayımlardan bağımsız değildir.
“Peki Hüsamettin Albayım. İşte bu ahşap evimde bir gece için de olsa, seni
barındırıyorum, bir işe yaradığımı hissediyorum. . . Belki yarın sabah soğukta uyanmamın bir
anlamı olur. ..” (23:2012)
“Hayatın bir anlamı vardır”, önermesi, sözcenin gerisinde hissedilir. Modern
vatandaşın tiyatro gitmesi gibi anlam da yaşam gerçekliğinin dışında bir yerde keşfedilmeyi
beklemektedir. Biraz sonra diyalogda olduğu bu önermeyi görünürleştirir:
“Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar hesapladığım iyiliklerin hayaliyle
geçirdim albayım. Artık ne olursa olsun istiyorum.” (23: 2012)
Sürekli olarak gizliden diyalogda olduğu bir şey vardır, bir süre sonra onu görünür
kılar, yüzeye çıkarır; Bunu yaptığı anda da artık başka bir şeyden bahsediyordur. Böylece
söylenmemiş olanın varlığı, söyleneni görünür kılar ancak dile getirilmemiş olan, romanın,
kendisi dışında bir anlama sahip olabilme potansiyelini korur. Romanın söylenmemiş sözleri,
sözceler arasındaki diyalojik ilişkilerde hareket halindedir. Doğrudan bir şey belirtmeyen her
nesne, bir imge gibi davranarak, toplumsal alt yapısını ne reddeder ne de o yapıyı kendi
kimliği ilan eder. Böylece tanıdık olan, belirsiz olanla ilişkilenir ve zaman,yalnızca romanda
değil, romanı okuma sürecininde de akıyor haldedir.
“Sabahları, kimseyi uyandırmadan, sessizce yola koyulurdum; gezici din adamları
gibi.” der. Ardından gezici bir adamınının gözüyle anlatıcı konumuna geçer, kendi durumuna
bakar – burada sözlü anlatı biçimine yöneliş; anlam yöneldiği yerde değil, okuyucuda
gerçekleşir.
“Yalnızlığın dinini yayıyordum. (Başarılı olduğum söylenemezdi.) Ben tanrı
misafiriyim; kendisinin çok selamı var sizlere. (Gülerlerdi.) Bu akşam da sizlere yolladı
beni.” (24: 2012)
Bahtin’in diyalojik yaklaşımı, üretici bir ilişki içinde olmaya dayanır. Var olabilmek
için sürekli ve kaçınılmaz olarak toplumsal olanla temas ederiz, onun öznede ortaya çıkışının
değişimine göre konumumuzu belirleriz. Tehlikeli Oyunlar’da da Hikmet’in toplumsal olanla
kurduğu (nasıl?) ilişki, onun toplumsal konumuna işaret etmektedir. Onun dışarıda
konumlanmasına sebep olan toplumsalın detayları farklı nesneler üzerinden görünürleşir.
Dâhil olamaz ama üzerinden ilşki kurduğu bir ‘manevi olma’ durumu söz konusudur. Bir
şekilde onu kıyısında durduğu toplumsal’a bağlayan bir göbekten bağ söz konusudur; onun
bilinci bu toplumsaldan ayrı düşünülemez. Aynı şekilde toplumsal olan onun duygu
durumunu belirlemiştir ve algısıyla da karşılıklı ilişki içindedir. Bilinç akışıyla dâhil olmadığı,
eleştirdiği düzlemde, özdeşleşmeden var olur ancak bu var oluş aynı duygunun tekrar tekrar
yayılımından başka bir şey değildir. Hikmet’in parçası olduğu düzende yer alışı onun
iletişimsizliğinden bağımsız değildir. Karakterin kendi düzleminde diğer karakterlerle bir
diyalog kurmuyor oluşu, metnin diyalojizmini oluşturmuştur. Kendi kendisiyle kurduğu
diyalog, söylemle olan diyalogudur –Üst katta Hüsamettin Bey Albayım, alt katta Nurhayat
valideniz... bu satırların muharriri olarak gördüğü kendisini ortaya yerleştirirken, anlam
üretmeyi kendi var oluşuyla ilişkilendirir. Kendini kamusal alana yerleştirecek bir kimlik
tanımlamaması, kamusal olanın haritasını çıkarmasıyla ilişkilenmiştir. Nihayetinde sözlerine
kendi hareket kabiliyetini veren de kamusal olanın bu haritasını, söylemin farklı
konumlanışları üzerinden çizerek, onları bir etkileşime mahkûm etmesi (salıvermesi)dir.
Hande Edremit
0317090028
160113

Contenu connexe

En vedette

Grup dante alihieri] tasca literatura hebrea.ppt
Grup dante alihieri] tasca literatura hebrea.pptGrup dante alihieri] tasca literatura hebrea.ppt
Grup dante alihieri] tasca literatura hebrea.pptedtaennajmi
 
Abrau durso
Abrau dursoAbrau durso
Abrau dursoAppreal
 
Do%20We%20Become%20Healthier%20by%20Following%20Healthy%20Lifestyle%20Pages%2...
Do%20We%20Become%20Healthier%20by%20Following%20Healthy%20Lifestyle%20Pages%2...Do%20We%20Become%20Healthier%20by%20Following%20Healthy%20Lifestyle%20Pages%2...
Do%20We%20Become%20Healthier%20by%20Following%20Healthy%20Lifestyle%20Pages%2...Nona Stancheva
 
Cimarron Praise February 2016
Cimarron Praise February 2016Cimarron Praise February 2016
Cimarron Praise February 2016CimarronPraise
 
Five Critical Factors of a PLA Program
Five Critical Factors of a PLA ProgramFive Critical Factors of a PLA Program
Five Critical Factors of a PLA ProgramNRCPL
 

En vedette (9)

Grup dante alihieri] tasca literatura hebrea.ppt
Grup dante alihieri] tasca literatura hebrea.pptGrup dante alihieri] tasca literatura hebrea.ppt
Grup dante alihieri] tasca literatura hebrea.ppt
 
Abrau durso
Abrau dursoAbrau durso
Abrau durso
 
Do%20We%20Become%20Healthier%20by%20Following%20Healthy%20Lifestyle%20Pages%2...
Do%20We%20Become%20Healthier%20by%20Following%20Healthy%20Lifestyle%20Pages%2...Do%20We%20Become%20Healthier%20by%20Following%20Healthy%20Lifestyle%20Pages%2...
Do%20We%20Become%20Healthier%20by%20Following%20Healthy%20Lifestyle%20Pages%2...
 
Cimarron Praise February 2016
Cimarron Praise February 2016Cimarron Praise February 2016
Cimarron Praise February 2016
 
5806 5810.output
5806 5810.output5806 5810.output
5806 5810.output
 
poweryoga Logo
poweryoga Logopoweryoga Logo
poweryoga Logo
 
Bits ingles
Bits inglesBits ingles
Bits ingles
 
2013_61_1_Caballero_9
2013_61_1_Caballero_92013_61_1_Caballero_9
2013_61_1_Caballero_9
 
Five Critical Factors of a PLA Program
Five Critical Factors of a PLA ProgramFive Critical Factors of a PLA Program
Five Critical Factors of a PLA Program
 

TehlikeleriOyunlar. kendine konuşmak 22

  • 1. Tiyatroda Yeni Arayışlar Tehlikeli Oyunların Diyalojizmle İlişkilendirilmesi İçin Bir Deneme Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları adlı çalışmasında, Dostoyevski’nin yapıtlarını nasıl oluşturduğunu biçimsel olarak incelerken, karakterlerin (yazardan) bağımsız bilinçlerinin oluşturduğu diyalojik ilişkilerin, yapıtın olay örgüsünü kurmada ve anlatımı gerçekleştirmede nasıl rol oynadığını ortaya koymuştur. Ona göre söylem, doğası gereği diyalojiktir. Söylemin diyalojik yapısı, toplumsal olarak farklı konumları, ilişkileri ve düşünme biçimlerini ön varsayar, bunları birbirini etkileyen, birbirini var eden biçimde canlı olarak görür. Bu durumda söylem aynı kalsa bile, zamana ve duruma göre başka bir şeyi söyleyen, başka bir şeyle ilişkiye giren ya da başka bir konumu belirten bir hâl almaktadır. Bu açıdan Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar romanına bakıldığında, metnin kendinden öncekiyle, kendini gösterme biçiminde nasıl ilişki kurduğunu, karakterin bilinci ve bu bilincin yazar tarafından parantez içleriyle ya da yalnızca okura sezdirilerek gösterilmesiyle, bireysel öz yaşam öyküsünde kaçınılmaz olarak yer alan toplumsal üzerinden okumayı denemek mümkündür. “Yıllar sonra gene gecekonduya düştüm. Hayır, gecekondu değil, üç katlı ahşap bir ev. Hayır, üç katlı değil; zemin kat sayılmaz. Gecekondu olsa ne çıkar? İstemiyor muydun? Gecekondularla sarılmış eski bir ev. Çok küçük: Kutu gibi. Bir yuva.” (2012: 22) Metnin birçok yerinde okurun karşısına çıkan gecekondu imgesinin karşıladığı gerçekliği, T.D.K. ikinci açıklamasında şöyle tanımlamaktadır; “Acele ile yapılıvermiş, derme çatma yapı.” Bilinç akışına göre düzenlenen olay örgüsünde, bir sıra tuğla bir harç gibi işlenen bu figür, acele ile yapılıvermiş olan’dır. Gecekonduya taşınılmaz, gecekonduya düşülür. Toplumsal olarak alt’tır, istenmeyendir, ancak sığınılan olarak karşımıza çıkar. Bir yuva imgesinin somutlandığı yerdir. “Kışın soğuk olur. Sobanın başından kalkılınca yün hırka giyilir pencereye doğru gidilirken; sokağa çıkmak gibi bir şey... Durmadan giyinip soyunma telaşına kapılıp aradaki somyaya çarpılır. Bu somyayı karşı duvara koymalı; pirinç topuzlu, yüksek başlıklı bir karyola almalı bitpazarından. Eski semaverler, ne işe yaradığı belli olmayan demir parçaları (hepsi bir tele geçirilmiş), eski saatler, mangallar arasında parlayan soylu bir eşya.” (2012:22) Geçmişte kalmış, artık var olmayan günlük yaşamın göstergeleri, gecekondularda hala vardır, kullanılmaktadır, manevi bir ilişkiyi belirtmek için dahi olsa, atılmaz. Gecekondunun aniden yapılmışlığına karşı, gelenekselin araçları, maddi olarak da olsa korunmaktadır. Bu derme çatma duruma karşı çıkan hep Hüsamettim Albayım’dır.
  • 2. “Saçmalama Hikmet: Gecekondu değil, üç katlı ahşap bir ev.”(2012: 25) Aniden yapılmış, bir gecede oluşmuş yapılarla sarılı bir ortamda, üç katlı ahşap bir ev temeli olan bir yapıya işaret etmektedir. Hikmet kendini bu temellendirme çalışmasının içinde görmez; sürekli olarak onunla diyalog halindedir. Albayım’a hitaben söylediği bir cümle gidererek merkezsizleşir. Artık okur karşıt diyalogda Albay’ımı hissetmez. Karakterin algısını yaratan durumların arka planını okur. Bu arka planda toplumsal dinamiklerin varlığını hissederken, karakterin bunlarla olan ilişkisini bir hesaplaşma üzerinden okuruz. “Karımı sevdiğim halde kimseye yaranamıyordum. Çünkü param yoktu. Çünkü geçmişimden utanıyordum. Çünkü geçmişimde Kamil Beyler, Fatma Hanımlar, Naciye Hanımlar vardı; babam vardı berber çantası vardı. Yalnız bunlarla bitseydi gene iyiydi. Bütün bunları zenginlikle unutabilirdim, zenginlikle unutturabilirdim.” (2012: 25) Burada ilk cümle “yaranmak” fiiliyle biterken, ikinci cümlede bu “parayla yaranma”ya dönüşür. Ancak para aracılığıyla yaratılabilecek ilişkiler ağına işaret ederken, yaranmak, ön varsaydığı ve cevap verdiği bu kişileştirmeyi kendinden üst bir konuma yerleştirir. Bununla birlikte yaranmak, samimiyetsiz bir duruma da işaret ettiğinden bir yönüyle onu yerleştirdiği bu üst konumda iğreti bir yere koyar. Bir araya getirdiği cümlelerin her birini bir diğerine verdiği tepkiyle oluştururken, kurduğu bu etkileşimden kendini dışarıda tutarak, durumun bir eleştirisi yapar. Bu bir çeşit hesaplaşma, kendini bir önceki paragrafta bir metaforla ön sezdirmektedir. “Fakat belli olmaz; belki de altı metre boyunda biri vardır, benim bir zamanlar duyduğum öfkeyi içinde taşıyan. Birden pencerede görünür ve bana hesap sorar. Biliyor musunuz Albayım ne olmalı? Yeni bir gençlik yetişmeli: Altı metre, dokuz metre, on iki metre boyunda. Her biri bir kattan hesap sormalı: Neden duvarınıza mısır püskülü astınız? Ha – ha.”(2012: 25) Gereklilik kipleriyle oluşturulmaya çalışılan bir yaşam görüntüsü içerisinde karakterin kendi gerçekliği, hesap sormalarla, geriye dönüşlerle ortaya çıkan bilinçte göze gelir. Olay örgülerinde ve ya durumlarda gösterilen var etme (“Sonra ne yaparım?”) çabası, bilinç akışında bu var etme çabasının eleştirisine dönüşmektedir. “Duvarlara resimler asmalıyım. İnsanlarımız bir evi döşemesini henüz bilemiyorlar.” (2012:24) İnsanlarımız kelimesi, Hikmet’in dışında durduğu aynı zamanda sahiplendiği bir kümeyi işaret etmektedir. Duvara astığı, bir açıdan sahip olmak istediği resimleri (görüntüleri), zaman geçirmeden mısır püskülüne çevirmesi, kendisini insanlarımız dediği kümenin içine almadan da olsa, bu resimlerin sahibi konumuna da yerleştirmediğini göstermektedir. Yeniden gereklilik kiplerine bakıldığında; olması gereken, bulunmayan bir durumun, albayım tarafından sonradan - inşa edilirken değil, yorumlanırken temellendirilen üç katlı ahşap bir ev gibi, fiile – kaynağa eklemlenmesiyle sağlanmaya çalışılan bir gerçeklik anlayışının ortaya çıktığını söylemek mümkündür.
  • 3. “... Sözcük için sahici bir hayatı mümkün kılan koşulllar altında ortaya çıkan, çift sesli söylem olacaktır.” (256 :2004) Metinde kelimeler, gerçeği ortaya çıkarmak için, bir düzen içinde (üstdilbilim evreninde) hareket ederler. Tekrar karşımıza çıkıp, farklı bir bağlamda başka bir anlama işaret edebilir ya da başka bir cümleye anlamsal olarak çapa atıp, ilişki kurulmasına sebep olabilirler. “Şoför, daha ileri gidemem bu zorlu yolda beyim, demişti. Bense çok ileri gitmiştim albayım. Evlenmeğe karar vermiştim.” ( 26: 2012) İleri gitmek fiili, iki farklı anlamsal konumda olan iki farklı özneye ait bir durumdayken, anlamsal olarak da iki cümleyi birbirine bağlar; bu zorlu yolda gidilmektedir. Sözcükler, bir başkasının sesini işittiğimiz, bir başkasının anlamsal konuma işaret eden yapılar olarak, diyalojik ilişkileri içinde vardır; ev sahibi sıfatıyla Fransız konyağı getirmeğe koşan Nazmi’ler, ordu evinde tangolar arasında albayımlar , sarhoş baban’lar vs... Keskin bir şekilde toplumsalla ilişki içindedirler; dolayısıyla hep birşeyleri ön varsayarlar. Hikmet’in içinde bulunduğu duygu durumu da bu ön varsayımlardan bağımsız değildir. “Peki Hüsamettin Albayım. İşte bu ahşap evimde bir gece için de olsa, seni barındırıyorum, bir işe yaradığımı hissediyorum. . . Belki yarın sabah soğukta uyanmamın bir anlamı olur. ..” (23:2012) “Hayatın bir anlamı vardır”, önermesi, sözcenin gerisinde hissedilir. Modern vatandaşın tiyatro gitmesi gibi anlam da yaşam gerçekliğinin dışında bir yerde keşfedilmeyi beklemektedir. Biraz sonra diyalogda olduğu bu önermeyi görünürleştirir: “Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olursa olsun istiyorum.” (23: 2012) Sürekli olarak gizliden diyalogda olduğu bir şey vardır, bir süre sonra onu görünür kılar, yüzeye çıkarır; Bunu yaptığı anda da artık başka bir şeyden bahsediyordur. Böylece söylenmemiş olanın varlığı, söyleneni görünür kılar ancak dile getirilmemiş olan, romanın, kendisi dışında bir anlama sahip olabilme potansiyelini korur. Romanın söylenmemiş sözleri, sözceler arasındaki diyalojik ilişkilerde hareket halindedir. Doğrudan bir şey belirtmeyen her nesne, bir imge gibi davranarak, toplumsal alt yapısını ne reddeder ne de o yapıyı kendi kimliği ilan eder. Böylece tanıdık olan, belirsiz olanla ilişkilenir ve zaman,yalnızca romanda değil, romanı okuma sürecininde de akıyor haldedir. “Sabahları, kimseyi uyandırmadan, sessizce yola koyulurdum; gezici din adamları gibi.” der. Ardından gezici bir adamınının gözüyle anlatıcı konumuna geçer, kendi durumuna bakar – burada sözlü anlatı biçimine yöneliş; anlam yöneldiği yerde değil, okuyucuda gerçekleşir. “Yalnızlığın dinini yayıyordum. (Başarılı olduğum söylenemezdi.) Ben tanrı misafiriyim; kendisinin çok selamı var sizlere. (Gülerlerdi.) Bu akşam da sizlere yolladı beni.” (24: 2012)
  • 4. Bahtin’in diyalojik yaklaşımı, üretici bir ilişki içinde olmaya dayanır. Var olabilmek için sürekli ve kaçınılmaz olarak toplumsal olanla temas ederiz, onun öznede ortaya çıkışının değişimine göre konumumuzu belirleriz. Tehlikeli Oyunlar’da da Hikmet’in toplumsal olanla kurduğu (nasıl?) ilişki, onun toplumsal konumuna işaret etmektedir. Onun dışarıda konumlanmasına sebep olan toplumsalın detayları farklı nesneler üzerinden görünürleşir. Dâhil olamaz ama üzerinden ilşki kurduğu bir ‘manevi olma’ durumu söz konusudur. Bir şekilde onu kıyısında durduğu toplumsal’a bağlayan bir göbekten bağ söz konusudur; onun bilinci bu toplumsaldan ayrı düşünülemez. Aynı şekilde toplumsal olan onun duygu durumunu belirlemiştir ve algısıyla da karşılıklı ilişki içindedir. Bilinç akışıyla dâhil olmadığı, eleştirdiği düzlemde, özdeşleşmeden var olur ancak bu var oluş aynı duygunun tekrar tekrar yayılımından başka bir şey değildir. Hikmet’in parçası olduğu düzende yer alışı onun iletişimsizliğinden bağımsız değildir. Karakterin kendi düzleminde diğer karakterlerle bir diyalog kurmuyor oluşu, metnin diyalojizmini oluşturmuştur. Kendi kendisiyle kurduğu diyalog, söylemle olan diyalogudur –Üst katta Hüsamettin Bey Albayım, alt katta Nurhayat valideniz... bu satırların muharriri olarak gördüğü kendisini ortaya yerleştirirken, anlam üretmeyi kendi var oluşuyla ilişkilendirir. Kendini kamusal alana yerleştirecek bir kimlik tanımlamaması, kamusal olanın haritasını çıkarmasıyla ilişkilenmiştir. Nihayetinde sözlerine kendi hareket kabiliyetini veren de kamusal olanın bu haritasını, söylemin farklı konumlanışları üzerinden çizerek, onları bir etkileşime mahkûm etmesi (salıvermesi)dir. Hande Edremit 0317090028 160113