2. Coğrafyası ve iklimsel
özellikleriyle bir tabiat
hârikasıdır.
İbn Hafâce’nin Dîvânı’nda geçen şu
dizeler bu medeniyetin parlak
günlerine dâir söylenmiştir:
“Ey Endülüs sâkinleri! Ne mutlu size
ki sulara, nehirlere, ağaçlara ve
gölgelerine sahipsiniz. Cennet
bahçesi sizin diyârınızdan başka bir
yerde değil ve şayet seçebilecek
olsaydım, bu diyârda kalmayı
seçerdim. Yarın cehenneme
düşmekten korkmayın, çünkü cennet
nimetlerini tatmış olan hiç kimse
ateşe sokulmamıştır.”
Dîvânü İbn Hafâce, tahkik: Seyyid Gâzî,
İskenderiye (t.y.), s. 23 vd.
1
3. Endülüs Coğrafyası
Müslümanlar
tarafından Emeviler
(661-750)
zamanında 711
yılında fethedilen
İber Yarımadası ya
da İspanya ve
Portekiz’in büyük
bir kısmı 5 asır
kadar, İspanya’nın
güneyinde yer alan
bugünkü Endülüs
(Andalucia) bölgesi
ise 3 asır kadar
Müslümanların
idaresinde kalmıştır.
711-1492 Yılları
arasını kapsayan bu
İslâmî dönem ve
coğrafya,
Müslümanlar
tarafından
“Endelüs” adıyla
bilinmektedir.
Haritada bugünkü İspanya ve Portekiz yani
büyük Endülüs coğrafyası görülmektedir.
4. Coğrafî ve kültürel konumu itibarıyla Avrupa, Afrika ve
Ortadoğu (Asya) ile doğrudan ilişkili bir coğrafyadır.
İlk Dönem İslâm Fetihleri (Hz. Peygamber, Dört Halîfe ve Emevîler, 632-750)
2
5. 3 İslam Tarihinde cihat faaliyetinin en yoğun cereyan ettiği alandır.
“Bil ki, şayet Endülüs’ün cihat için hazırlanmış atların oyun alanı
olmasından başka herhangi bir fazileti olmamış olsaydı, tek başına
bu üstünlük bile ona yeterdi.” Makkarî, Nefh, I, 157
6. 730-732 Yıllarında Paris'in çevresinde
Müslüman akıncıları gösteren bir temsil
(Julius Schnorr von Carolsfeld)
Endülüs, Hz. Peygamber ile
başlayan ‘‘İlk İslam Fetihleri’’
hareketinin Paris’e kadar
uzanan ilk halkasıdır. 632
Yılında Hz. Peygamber’in
vefatından tam 1 asır sonra
Müslümanlar Paris sırtlarına
kadar dayandılar. Ancak,
Poitiers’de yenildiler. Yine de 10.
asrın ortalarına kadar
İspanya’dan bugünkü İsviçre’ye
kadar olan Güney Fransa
bölgesinde kalıcı olamadılar
fakat akıncı güçleriyle etkili
oldular.
Paris Sırtlarına Kadar Dayandılar
7. İslâmiyet, 11-12 asır kadar dünyanın hegemonik güçte büyük devletlerini
ortaya çıkarmıştır. Tarihî İslam ülkesinin iki dev kanadı mevcuuttu: Maşrık
ve Mağrib. Maşrık’ta Emeviler ve Abbâsîler, Mağrib’te ise Endülüs vardı.
750’lerden 1000’lere kadar Endülüs, çağının 3 büyük devletinden biri haline
gelmişti.
750’lerden 1000’lere Kadar Endülüs, Çağının 3 Büyük Devletinden Biri
8. “Özellikle X. yüzyıl boyunca,
Endülüs Devleti Avrupa’nın
en güçlü devletiydi. Parlak
görkemiyle Avrupa’nın
Germen kökenli saraylarının
gözünü kamaştırıyordu. Aynı
çağda İber Yarımadası
halkının da çoğunluğu
Müslüman olmuştu.”
Neyyire Gül Işık, Madrid
Complutense Üniversitesi, Türk Dili
ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi
Halkının çoğunluğu gayrimüslim iken birbuçuk asırda
Müslümanlaşan ve medenî bir toplum haline gelen bir devlettir.
4
Kurtuba Ulucâmii’nin
meşhur mihrâbı
“Endülüs’te gezen herhangi biri
Maşrık’ta olduğu kadar çok
günahkârlığa, çirkin
davranışlara ve dinsizliğe
rastlayamaz.”
İbn Havkal, İslam Coğrafyacısı
“Allah’ın kulları
arasında giyim-
kuşamları, ev eşyaları
ve diğer hususlarda
temizliğe en fazla
dikkat edenler
Endülüslülerdir.
Onların en fakiri bile,
elinde kalan son
parayı gider
çamaşırlarını
yıkamak için sabuna
verir ve o günü de
oruçla geçirirdi. Asla
göze hoş gelmeyen bir
görüntüyle toplum
içine çıkmazdı.”
Makkarî, Endülüs Tarihçisi
9. Arapça, Berberîce,
Lâtince, İspanyolca
(Romans), Katalanca,
Portekizce ve İbranice
gibi 7 lisanın
konuşulduğu zengin bir
kültürün coğrafyasıdır.
5
Kurtuba Ulucâmii’nin
meşhur mihrâbı
üzerindeki
meşhur kubbesi
10. İçerisinde 7 ırk (Arap,
Berberî, Vizigot, Romen,
Katalan, Slav, Sûdânî) ve
3 büyük semâvî din
mensuplarını barındıran
çokkültürlü yapısıyla bir
toplumsal uzlaşma ve
hoşgörü ortamıdır.
6
Bu birlikte yaşama tarzı, Endülüs
Müslümanlarının Gayrimüslim
halka olan hoşgörülü yaklaşımını
daha iyi anlamamıza yardımcı
olmaktadır. Gerçekten, hiçbir
mağlub halk, antlaşmalarla
sağlanan hakların ve Zimmî
Hukuku’nun tatbiki konusunda
İber halkı kadar şanslı
olmamıştır.
Henri Peres, İspanyol Edebiyatı Tarihçisi
11. "Çok kültürlü ve çok lisanlı bir sosyal ortama sahip olmuş, üstün kültürel nitelikleriyle
bizim karanlık Ortaçağlarımızı aydınlatmış ve de Avrupa tarihi ve kültürünün bir
parçası olan ‘Çağların Harikası’ Endülüs" (Prof.Dr. Maria Rosa Menocal, Yale University, USA)
12. Endülüslüler, avrupa’da hiçbir zaman görülmemiş en
parlak medeniyetin mirasçıları olduklarının
bilincindeydiler. Prof.Dr. Rodrigo de Zayas
İspanyol, Tarihçi, Hıristiyan
‘‘Bütün Ortaçağ
boyunca
Avrupa'nın
bilinen en
zengin ve en
parlak
medeniyetidir.’’
7
13. “İspanya'da yenilenme Barbar kavimler vasıtasıyla kuzeyden
değil, Müslüman fâtihler vasıtasıyla güneyden geldi.
Bu gelişme, bir fetih olmanın çok daha ötesinde bir medeniyet
hamlesiydi..
Bu sayede İspanya'da VIII-XV. yüzyıllar arasında bütün Ortaçağ
boyunca Avrupa'nın bilinen en zengin ve en parlak medeniyeti
doğup gelişti.
Bu dönemde kuzeydeki halklar din savaşları yüzünden
parçalanmakta ve kana susamış vahşi (barbar) sürüleri halinde
hareket etmekte iken, Endülüs toplumu 30 milyonu aşmakta, o
dönem için çok büyük olan bu nüfus yapısı içinde her ırk ve din
grubu âhenk içinde hareket etmekte ve toplum çok canlı bir nabız
atışı sergilemekteydi.
Bu verimli atmosfer içinde bütün fikirler, bütün gelenekler ve
yeryüzünde o ana kadar ortaya konmuş olan bütün buluşlar,
sanatlar, bilimler, endüstriler, yenilikler ve klasik dönemin
disiplinleri birarada bulunuyordu.
Bu farklılıkların birbiriyle karşılaşmasından yeni buluşlar ve
yaratıcı yeni enerjiler doğmaktaydı..”
Vicente Blasco
Ibáñez, (1867-1928),
İspanyol düşünür,
gazeteci, politikacı.
Bir Medeniyet
Hamlesi
14. Endülüslüler, Ortaçağların hâkim kültür merkezlerini barındıran anavatan Maşrık
İslam yurdundaki bütün ilmî , kültürel ve teknik gelişmeleri yavruvatan Endülüs’e
taşımışlar, daha da ileriye götürerek ülkelerini hem Maşrık’ın hem de Mağrib’in en
gelişmiş medeniyet coğrafyasına dönüştürmüşlerdir.
Avrasya’da merkezî bir konumda bulunan İslam âlemi, Ortaçağlarda
teknoloji bakımından Avrupa’dan çok ileriydiler ve yeniliklere açıktılar.
Çağdaş Avrupa’dakinden daha yüksek okuryazarlık oranına ulaşmışlardı.
Metal sanayiinde, mekanik mühendislikte, kimya mühendisliğinde, sulama
tekniklerinde önemli adımlar attılar.. Ortaçağlarda teknoloji akışının yönü,
büyük oranda İslam ülkesinden Avrupa’ya doğruydu. Ancak, ortalama
1500’lerden itibaren bu akışın yönü 180 derece değişti.
Jared M. Diamond, (Tüfek Mikrop ve Çelik kitabının yazarı, ABD’li Bilim Tarihçisi)
15. Önce kendi ülkelerini, asırlar sonra ülkelerinden kovulup
gittikleri K. Afrika ülkelerini de ihya ettiler. Bu yüzden
Tunuslu bir şâir onlar için şöyle yazmıştı..
• “Sizinle ihya olur yerleştiğiniz her yer, siz
susuz araziye düşen yağmur gibisiniz!
İnsanlar sizde ancak güzellikler görür,
çünkü siz insanların başındaki göz
gibisiniz!” İbn Zekeriya el-Acem el-Mirbâş el-Endelüsî, s. 67
16. Batı, hikmeti kaybettiği için gayesini de
kaybetmiştir. Dengeli ve ideal
medeniyetin numunesi Endülüs
medeniyeti olmuştur. Prof.Dr. Roger Garaudy,
Medeniyet Tarihçisi, Fransız, Müslüman
Dengeli ve ideal medeniyetin numûnesi sayılmaktadır.8
18. Endülüs İslâm dünyası, İslâm medeniyetinin yeni
bir hamle, yeni bir dinamizm kazandığı yerdir.
Sekizinci asırdan itibaren parlamaya başlayan İslâm
medeniyeti, hamleci gücünü Doğu'da kaybetmeye
yüz tutunca Endülüs'te canlanma imkânına kavuştu.
Tıpta, eczacılıkta, astronomide, fizik ve matematikte
dünya çapında bilginler yetişti. Bu ilmî ortamda
fikir hayatı da çok gelişti. Bunlar arasında büyük
fikir adamları ve filozoflar yetişti. İbn Tufeyl
(Abentofol, 1106-1186), İbn Bâcce (Avenpace,
Avempace, 1160?-1138), İbn Rüşd (Averroes, 1126-
1198) ve İbn Meymûn bu mütefekkirlerin en
büyükleri ve en meşhurlarındandır.
Endülüs tefekkürü çok yönlü ve derinliğine bir
tefekkür olup, Batı’ya tesirleri de o derece derin
olmuş ve âdeta Batı’daki gelişmelerin kaynağını
teşkil etmiştir.
Prof.Dr. Süleyman Hayri Bolay
Engin fikir dünyasıyla Batı’nın gelişmesinde temel etkendir.10
19. Türk ve İslâm Dünyasına karşı
Avrupa'da Haçlı düşüncesinin
doğmasına ve seferlerinin
başlamasına sebep olmuş bir
Müslüman devletidir.
Bu açıdan, Doğu-Batı veya
İslâm-Hıristiyanlık mücadelesi
tarihinin Ortaçağ dilimindeki en
önemli safhasıdır.
Ayrıca, Hıristiyanlık ve Katolik
Kilisesi’nin gerçek yüzünü
insanlığa gösteren tarihî bir
vesîkadır.
11
Müslüman-Hıristiyan savaşını anlatan bir
Hıristiyan minyatürü, XIII.yüzyıl (Cantigas
de Santa María, XIII. yüzyıl, Biblioteca de El
Escorial)
20. Müslümanların geleneksel, siyasi, dinî ve ekonomik
zaaflarını ortaya koyan bir ibret sahnesidir.
12
Mülûkü’t-Tavâif (Bağımsız Beylikler) döneminde Endülüs Devleti
21. Tarihte sekiz asırlık parlak bir yer edinmiş olan
Endülüslüler, sonunda vatanlarını kaybettiler ve
çoğu ülkesini terk etmek zorunda kaldı, sürgün
edildi, gidemeyenler ya zorla hıristiyanlaştırıldı
ya da Müslümanca yaşamakta direndikleri için
öldürüldüler.
Fakat onların en azından bir kısmını hiçbir
kuvvet kendi hayat tarzları olan kültürlerini
yaşamak ve yaşatmaktan uzun süre alıkoyamadı.
Endülüslüler, sistematik devlet terörüne ve her
türlü işkenceye maruz bırakıldıkları halde, kendi
dinini ve kültürünü yani hayat tarzını koruma
mücadelesinin mükemmel bir örneğini verdiler.
Asırlar içinde her çeşit Hıristiyan zulmüne
rağmen bugün İspanya’da ya da Endülüs’te
yaşayan insanların içinde Müslümanlıktan kalan
izlerin ortaya çıkması, Endülüslülerin tarihî
direnişle kendi hayat tarzına bağlılıklarının bir
eseridir.
Varlığını korumayı
başaranların yurdudur.
13
Mansur Escudero
Endülüslü İspanyol Müslümanlardan
El Pais Gazetesi, Kurtuba 2005
22. 16. Yüzyılın ilk yarısında
Osmanlı-İspanya ilişkileri ve
Endülüslülere yardım
konusunda baş aktör
konumunda bulunan
Barbaros Hayreddin Paşa
14
Kaybından sonra Osmanlı Devleti’nin Batı Akdeniz ve
Kuzey Afrika’da hâkimiyet kurması ve bu hâkimiyetini
pekiştirmesinde son derece etkili bir unsur olmuştur.
ENDÜLÜS KONUSUNDA DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN
Lütfi Şeyban, www.endulus.net, 2002-2012
Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları, I-II, TDV,
Ankara 2012
Lütfi Şeyban, Reconquista/Endülüs’te Müslüman-
Hıristiyan İlişkileri, İz, İstanbul 2003-2010
Lütfi Şeyban, Mudejares & Sefarades: Endülüslülerin
Osmanlı’ya Göçleri, İz, İstanbul 2007-2010
24. Bize göre artık kaybedilmiş olsa bile,
dünya üzerinde
“Müslümanlar tarafından bir kez
fethedilmiş olan heryer kutsal bir
İslâm beldesidir”
düşüncesinden hareketle İspanya,
Portekiz ve Güney Fransa toprakları
yani İber Yarımadası halen
Endülüs’tür.
Orada ister Müslüman ister Yahudi
ve isterse Hıristiyan olsun,
Endülüs kültürü ve medeniyeti
bilinciyle yaşayan herkes
Endülüslüdür.
Dolayısıyla, buralardaki Müslüman
insan ve kültür varlığı bizler için
önemlidir
ve ilgilenmeye değerdir.
1
25. Endülüs, sekiz asra yakın ömrünün ilk iki
asrında Doğu İslâm dünyası Meşrık ile
bütünleşmesini tamamlamış durumdaydı.
Siyaseten farklı bir devlet olsa da gerek
insan varlığı ve gerekse kültürel ve iktisadî
alanlarda neredeyse tam bir birliktelik söz
konusuydu. Tek farkla ki, Doğu İslâm
dünyası Meşrık’tan gelen insanlar bir
yandan orada sahip oldukları dil, din,
kültür, vs. bütün varlıklarını Endülüs’e
taşırlarken, bir yandan da İber
Yarımadası’nda var olan topluluklarla,
onların sosyo-kültürel varlıklarıyla bir
sentez geliştirecek şekilde ilişkiye
giriyorlardı. Asırlar süren bu sosyo-
kültürel gelişim sürecinde Endülüslüler,
özellikle Doğu İslâm dünyası Meşrık’tan
Endülüs’e taşıdılarını kendilerine özgü
hale gelecek şekilde geliştirdiler. Sonuçta
ortaya, Endülüs kültürü ve medeniyeti
olarak adlandırılan tarihî bir gerçeklik
çıkmış oldu.
2
26. Bir Endülüslünün İtirafı (birliği koruyamayışın nedeni) :
‘Bilim ve mimari, tıp ve müzik, edebiyat ve gökbilim alanlarında dünyanın önünde
giden bizler, istikrara giden yolu ve mantığa dayalı idare şeklini bulamadık. Bu zayıf
noktamızdı. Avrupa Hıristiyanları da bizim yanlışlarımızdan ders çıkarmayı bildiler.
Yazar Târık Ali’nin Endülüs tarihinden çıkardığı bir netice (Nar Ağacının Gölgesi).
3
27. Endülüs’ün hemen her önemli şehrinde
mevcut olan aristokrat ailelerin, Doğu’da
daha kanıksanmış durumda olan itâat
kültürünü reddeder tarzda sık sık
bağımsızlık temâyülleri sergileyen
tavırlarını bu meyanda
değerlendirebiliriz. Bu ailelerin çoğunun
yerli halklar arasından yani
Müvelledlerden ve Müsta’riblerden
çıkmış olması bu kanâatimizi
destekleyen bir unsurdur.
Endülüslülerde Batı kültürüyle etkileşim
sonucu gelişen bireyci anlayışın iktisadî,
sosyal ve kültürel alanlarda da etkilerini
takip edebiliriz. Ezcümle, ticarette,
sosyal hayatta ve özellikle bilim-kültür
alanındaki canlılık biraz da bu anlayışın
etkisiyle oluşmuş ve Endülüs toplumunu
Doğu İslâm toplumundan önemli oranda
farklı ve dolayısıyla medeniyet tarihi
alanında oldukça etkili kılmıştır
diyebiliriz.
28. Müslümanlar Endülüs’e büyük bir medeniyet
mesajıyla girdiler.
Öncelikle ölü araziyi münbit hale getirmek,
harabe halindeki şehirleri imar etmek ve
ticareti geliştirmek için çabaladılar. Bunu
başardıktan sonra da ilmî-edebî çalışmalara
kadîm eserlerin tercümesine ve eğitim
merkezlerinin inşasına yöneldiler.
Birkaç asır zarfında İber Yarımadası’nı
iktisadî ve kültürel yönden geliştirmeyi
başardılar. Onu bütün Avrupalı milletlerin
çok ilerisinde bir medeniyet seviyesine
ulaştırdılar.
Müslümanlar, cemiyetin ahlâkî karakterleri
üzerinde de son derece etkili oldular. Onlara
insanlığın ve milletlerin görebileceği en
kıymetli müsâmaha anlayışıyla muamele
ettiler. Onlar örnek bir davranışla zayıflara
acıyor, mağluplara şefkatle muamele ediyor
ve onların dertleriyle yakından
ilgileniyorlardı.
Gustav Le Bon (1841-
1931), Fransız
Sosyolog
4
29. İspanya’daki İslâmî kalıntıların ihtişamı karşısında
hayran kalanlar, İspanya Müslümanlarının Ortaçağ
Avrupası üzerindeki büyük etkisini.. İslam tarihinde
seçkin bir yeri olan bu etkiyi..
Şüphe götürmez ve inkâr edilemez bir gerçektir ki, 9.
yüzyıl Avrupasında, medeniyetin ilerlemesi yolunda
İspanya Müslümanları büyük ve istikrarlı başarılara
sahiptirler.
Bilimsel teknik terimlerden idarî ve hatta ticarî
terminolojiye kadar, Asya ve büyük ölçüde Arapça
menşeli birçok kelimenin Avrupa’nın kültürel ve
sosyal hayatında ne kadar önemli bir yeri olduğunu
biliyoruz.
Bu kelimelerin, Müslümanların çıkarılmasından
sonra Avrupa lugatında kuvvetli bir şekilde yerleşmiş
olması, Müslümanalrın Latin halkları üzerindeki
manevi egemenliğini ve bu halkların da tüm Avrupa
kültürünün tekâmülü üzerindeki kuvvetli etkisini
açıkça göstermektedir.
Ignác (Yitzhaq
Yehuda) Goldziher
(1850-1921), Endülüs
Yahudilerinden Macar-
Alman İslam Bilgini
30. Avrupa kıtasında İslam’ın (Endülüs)
varlığıAvrupa’nın yok olmasına neden olmadığı gibi
Müslüman, Hıristiyan ve Musevi halklar arasında
ender rastlanan verimli bir birliktelik oluşturarak
bilimde, felsefede, kültürde ve sanatta daha önce
benzeri görülmeyen bir kalkınma sağladı.. Parlak ve
çokkültürlü bir toplumun temelleri atıldı ve
Hıristiyanlar Müslümanları taklit ettiler.
Daha zarif bir hayat tarzı için gösterilen bu çabaların
izlerini bugün Avrupa dillerinde Arapça’dan alınan
kelimelerde görmekteyiz..
Dinler arasında Kur’ân’ın ‘kutsal kitaptan’ sayılan
halklar için koyduğu kurallardan hareketle bir
hoşgörü hâkimdi..
İslamiyet daha fazla şehirleşmiş, teknikte ileri, ruhsal
olarak gelişmiş ve dünyaya açık bir medeniyet idi..
Moğolların Doğu’da, özellikle 1258’de Bağdad’ta
yaptıkları tahribat, ayrıca Endülüs’ün kaybı, İslam
dünyasının halen acısını çektiği iktisadî ve kültürel
duraksamanın başlangıcıdır.
Ingmar Karlsson
(1924-), İsveçli
felsefeci,
İstanbul
Başkonsolosu
31. İspanya’da, Mâverâünnehir’de ve Anadolu’da olduğu
gibi ancak birbirleriyle yarışan kültürler
canlılıklarıyla birlikte doğrganlıklarını da muhafaza
ederler. Güzellikte, doğrulukta ve iyilikte yarışmanın
olmadığı yerde kültürel zenginlik olmaz. Kültürlerin
zenginliğinin kanağında iyilikte yarışma coşkusu
yatar. Kendi kültüründen emin olanlar başka
kültürlerle karşılaşmaktan korkmazlar. Bu yüzden
İslam dünyası geçmişte Batı kültürünün bütün
kaynaklarını özümseyerek içselleştirmesini bilmiştir.
Modern Avrupa, normal olarak hayal
edemeyeceğimiz ölçüde İslam kültüründen
etkilenmiştir. Avrupa, Doğu-Batı kültürleri
bileşimidir.. İslam’ın yeşil rengi ve İslam öğesi
olmayan bir Avrupa Birliği düşünmek mümkün
değildir.
Ingmar Karlsson
(1924-), İsveçli
felsefeci,
İstanbul
Başkonsolosu
32. Endülüs, İspanyolların
yıkımına kadar
Müslüman, Hıristiyan
ve Yahudi kültürlerin
dinamik bir tarzda alış
verişte bulundukları bir
medeniyetler bileşkesini
asırlar boyu
sürdürmüştü.
Prof.Dr. Ahmet Davutoğlu
İslâm dünyası geçmişte Batı
kültürünün bütün kaynaklarını
özümseyerek, içselleştirmesini
bilmiştir. Hikmet sahibinin yalnızca
Allah olduğunu bilenler, hikmeti
insanlığın yitirilmiş bir malı olarak
görürler. Bu yüzden Mevlana,
‘Hikmet arayan hikmetin kaynağı
olur’ der. Hikmetin peşine düşenler,
İslâm'ın güçlü dönemlerinde olduğu
gibi, hikmetin kaynağı olmuşlardır.
Ersin Nazif Gürdoğan
33. İspanyol Rönesans'ı, Endülüs'ü gölgede
bırakmak isteyen bir kavram.. 12'nci
yüzyıldan önce Emevi İspanya'sında yani
Endülüs'te ortaya çıkan parlak
medeniyet, böyle Hıristiyan-Yahudi-
Müslüman işbirliği ve diyalogunun
yarattığı bir medeniyet, ondan sonra ne
Avrupa ne Asya'da görüldü.. Bugünün
İspanya'sında Sevilla Sarayı, yani
Alkazar'ı en güzel Müslüman eseridir..
15'inci yüzyıldaki sürgün ve engizisyon
ise İspanya'yı bilgili ve becerikli iki
halktan, yani Yahudiler ve
Müslümanlardan mahrum etti;
fakirleşme ve üretim düşüklüğü
İspanya'yı girdaba sürükledi.
İlber Ortaylı
5
34. Serin Gırnata akşamında bir masa etrafında İspanyol asıllı
Müslümanlarla konuşurken âdetâ tarihin akışının
değişmekte olduğu hissine kapıldım. Gecenin karanlığında
başımızın üstünde gökte asılı yanan bir meşale zinciri gibi
duran el-Hamrâ sarayına bakarken, dinlediğim hidayet
öyküleri aslında bir medeniyet bilincinin yeniden dirilişinin
işaretleri gibiydi.
Endülüs'te yaşanan dram iki medeniyetin dünya
tasavvurunun, öteki ile olan ilişkilerinin karakteristik
özelliklerini ele vermesi bakımından önemli. Bunu
kavrayabilmek için Endülüs İslâm medeniyeti kadar
düşüşten sonra orada yaşananlara bakmak gerekir.
Akif Emre
İspanya’dan Müslümanların kovuluşunu anlatan bir tasvir
6
35. Endülüs Devleti, Avrupa’daki Andorra,
Liteshtain vb. küçük-sembolik devletler
gibi yerinde bırakılabilirdi. Bırakılsaydı
belki de bu, Avrupa’nın uluslararası
ilişkiler tarihinde ilk demokratik
uygulaması olacaktı. Nitekim,
Gırnata’nın Teslimi Antlaşması metni
bu yolda atılmış bir adımdı. Eğer
bırakılsaydı, Avrupa veya Batı’nın
medeniyet birikimini borçlu olduğu
İslâm Medeniyetinin serhatteki zirve
temsilcisi olan Endülüs, bugün müzelik
bir âbide olarak mâzîde kalmış
olmayacaktı. Aksine, o devirlerin eşsiz
medeniyet numûnesi olarak yaşamaya
ve gelişmeye devam edecekti. Onu
merak edenler de gelip kendisiyle
tanışabilecek, onu sadece kendi dilinden
anlama imkânına sahip olacaklardı.
Fakat maalesef bırakılmadı. “Katolik
Hıristiyan fanatizmi” geriye hemen
hiçbirşey bırakmadı Endülüs’ten,
bütünlüğü ve orijinalitesi bozulmuş
birkaç binadan başka..
7
36. Endülüs, ilim ve sanatıyla, edebiyatı ve gelenekleriyle, hukuku ve görgü kurallarıyla
uluslararası bir İslâm Kültürünün en mühim parçasını teşkil etmektedir. Onun siyasi,
sosyal ve kültürel tarihini iyi bir şekilde öğrenmek, kişiyi tarihten ders alarak İslâm-
Avrupa mücadelesi tarihine daha evrensel yararlar açısından bakmaya ve daha olumlu
düşünmeye sevk edecektir. Dahası, Endülüs’ün anlamını kavrayan kimse, onda kendini
tanıma, kendi kültürüne ve hayat tarzına sahip çıkma, başkalarıyla barış, uzlaşma ve
yardımlaşma içinde kardeşçe yaşama tarzını görecektir.
8
37. Çağımız problemleri dikkate alınarak bakıldığında Endülüs, İslâm tarihindeki Müslim-
Gayrimüslim ilişkilerinin insan hakları, hoşgörü, din ve inanç özgürlüğü gibi evrensel değerler
çerçevesinde yürütülmeye çalışıldığı güzel örneklerden birisidir. Endülüs'ü Doğu'dan ayıran
kültür farkının kaynağı da, çok kültürlü ortamda yaşanan ortaklaşa bir hayat düzenidir.
38. Endülüs medeniyetinin temel dinamiklerini kavramak,
insanlığın ebedi olarak muhtaç olduğu ortak değerlerin
anlaşılması ve kazanılmasında önemli bir fonksiyon icra
edecektir. Prof.Dr. Mehmet Özdemir, Türkiye’nin İlk Endülüs Tarihçisi
39. Kanaatimize göre, yerküre üzerinde
Endülüs ve Anadolu coğrafyalarının
ayrıcalıklı bir yeri vardır. Eğer
tabiatbilimciler, ‘başka bir coğrafyada
doğup yayılan bir medeniyetin, dünya
toplumları ölçeğinde küresel yayılımı için
en elverişli coğrafî-tabiî alan neresidir’ diye
bir araştırma yapsalar, eminiz ki sadece iki
coğrafyayı işaret edeceklerdir: Endülüs ve
Anadolu. Çünkü dünya tarihinde bu iki yer,
büyük güçlerin vücuda getirdiği büyük
medeniyetlerin küresel ölçekte
yayılmasında, medeniyet nehrinin taşıdığı
insanî değerler birikiminin dünya milletleri
arasında yayılması ve insanlığa
mâlolmasında merkez alan rolünü
üstlenmişlerdir. Bugün dahi bu iki
coğrafyanın aynı misyonu yüklenme
durumunda kaldığı/kalacağı
görünmektedir.
9
40.
41.
42. Asıl önemli olan, Endülüs’e ağlamak değil, onu anlamaktır. Bunun için gerekli
olan gözyaşı değil göz nuru dökmektir. Batılı zihin Endülüs’ü anlamak sûretiyle
ondan yeni bir medeniyete temel oluşturacak malzemeyi çıkarmasını bildi. Ya
bizler? ‘Ol mâhîler ki derya içredür deryayı bilmezler’. (Ali el-Cârim)
10
43. Endülüslünün Endülüs’e Hasreti..
“Seni hep hatırlayacağım
Bugünkü gibi kış güneşinin altında
Goncaların kokusunun kanımızı ateşlediği baharda
Bir damla suyun duyulur duyulmaz sesinin zihnimizi yatıştırdığı,
Duyularımızı serinlettiği yaz sıcağında,
Yağmurdan sonra ortalığı kaplayan yasemin kokusunda.
Evimizin içinden geçen kaynak suyunun tadını
Vâdîyi dolduran yaban çiçeklerinin koyu sarısını
Çamlardan süzülen başdöndürücü dağ havasını
Göklerden gelen rüzgârların altında dans eden hurma ağaçlarını
Kekiklerin baharatlı soluğunu
Kışları odun ateşinin kokusunu
Hiç unutmayacağım!
Ve berrak bir yaz günü masmavi gökyüzünün birdenbire kararmasını
Küçük oğlumun bir zamanlar büyük dedemizin olan bir parça camla
Kulede sabırla yıldızların bir kere daha ortaya çıkmalarını bekleyişini..
Bütün bunlar, hayatımın tutkulu özü olacak daima.
Târık Ali
44. Bugün Endülüs İçin Yapılabilecekler
1. Kültürel Dayanışma: İçlerinde İslâm cevherine sahip binlerce İspanyol Endülüslüye İslâm'ı
anlatarak onları Müslüman kardeşlerimiz olarak kazanmak.
2. İspanya ile Tarih-Turizm Alanlarında İşbirliği: a) İspanya Devletinin Endülüslülere yapmış olduğu
tarihî tehcir ve soykırımı kabul edip özür dilemesini sağlamak, b) Karşılıklı tarih-turizm kolaylıkları-
işbirliğini geliştirmek, c) İspanyolların Türkiye’yi tanımalarını ve Türkçe'yi öğrenmelerini özendirici
faaliyetler gerçekleştirmek suretiyle İspanya'da ülkemize olan ilgiyi artırmak.
3. Öğrenci Değişimi: Karşılıklı gönüllü ailelerin yanında ve yurtlarda öğrenci barındırılabilir.
4. Osmanlı-Endülüs-Kuzey Afrika Çalışmaları: Tarihî, kültürel, sanatsal ve göçmenlerin tarihleri-
bugünkü durumları konularında karşılaştırmalı bilimsel, sosyal ve kültürel çalışmalar yapılabilir.
5. Alternatif Gezi Programları: Endülüs turuna çıkan Türklerin Endülüs'te irtibat kurabilecekleri kişi
ve kurumların belirlenmesi, bunun duyurulması.
6. Dinî Alanda Dayanışma: Kurtuba Ulucâmii'nin Müslümanlara verilmesini ve ibadete açılmasını
temin etmek.
7. Türkiye'de ve Dünyada: Endülüs kültürü ve medeniyetinin anlaşılması, tanıtılması ve ondan
yararlanılması için gayret sarfetmek. Özellikle “Medeniyetler İttifakı” ve “Akdeniz İçin Birlik” gibi
ortamları bu amaçla değerlendirmek gerekir.
8. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin (Dışişleri Bakanlığı olabilir) görevlendireceği uzmanlar vasıtasıyla,
her yılın belli günlerinde (mesela İspanya’nın fetih ayı olan Nisan ayında), İspanya’da mevcut
Müslüman teşkilâtlarda, “İslâm’ın Evrensel Değerleri” konulu yazılı-görsel-işitsel malzemelerle
desteklenmiş seminerler düzenlemek ve bunu geleneksel hale getirmek.
45. Son Söz
Endülüs bizim zarif narçiçeğimiz..
Dalları Batı’da, kökleri Doğu’da, Medine’de, Şam’da..
Zeytinden aldığı yeşiliyle, barıştan aldığı beyazıyla; Fransa’sı,
Portekiz’i ve İspanya’sıyla rengârenk açan narin bir narçiçeği..
Muhteşem Ulucâmi’nin Kurtuba’sı, Emevî halîfelerinin parlayan
yıldızı..
Cebel-i Târık’tan Paris yakınlarına kadar barış uğrunda şakırdayan
Emevî, el-Mansûr ve Mağribî kılıcının gölgesinde, yüzbinlerce kitabın
aydınlattığı ve yüzlerce âlimin ürettiği bir medeniyet..
Merkezinde insan olan, su ile hayat bulan, aşk ile yoğrulan, ilimle
kavrulan, tevazu içinde muhteşem bir medeniyet..
Taşı-ahşabı zarif bir sanata dönüştüren, mis kokusuyla insanlığın
ciğerine dolan ve sekiz asırlık ömrünün sonunda “Ve lâ Gâlibe illallâh”
diye diye ebedi üstünlüğün yalnızca Allah’a mahsus olduğunu
haykırarak dünyaya veda eden bir medeniyet..
Beşyüz küsür yıldır ise kitapların arasında unutulup kuruyan bir
narçiçeği, Endülüs..
46. Meraklısına Endülüs Konusunda Tavsiye Edilen Eserler
Lütfi Şeyban, www.endulus.net, 2002
Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları, I-II, TDV, Ankara 2012
Lütfi Şeyban, Reconquista/Endülüs’te Müslüman-Hıristiyan İlişkileri, İz, İstanbul 2003-2010
Lütfi Şeyban, Mudejares & Sefarades: Endülüslülerin Osmanlı’ya Göçleri, İz, İstanbul 2007-2010
W. Montgomery Watt – Pierre Cachia, Endülüs Tarihi, çev. C. E. Adıgüzel-Qiyas Şükürov, Küre Yayınları, İstanbul 2011
Abdurrahman Bedevi, Batı Düşüncesinin Oluşumunda İslâm’ın Rolü, çev. Muharrem Tan, İz Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul
2010
Maria Rosa Menocal, Dünyanın İncisi Endülüs Modeli, çev. İhsan Durdu, İstanbul 2006
İlker Özünlü, Endülüs / Kent – Anlatı, T. İş Bankası Yayınları, İstanbul 2005
Ersin Nazif Gürdoğan, Hicaz’dan Endülüs’e, İz, İstanbul 2004
Tarık Ali, Nar Ağacının Gölgesi, çev. Mehmet Harmancı, Everest, İstanbul 2001
Titus Burckhadt, Moorish Culture in Spain, N.York 1972
Marguerite Brown, Magnificent Muslims: The Story of Spain’s Arab Centuries, N.York 1981
Abdurrahman Bedevî, Batı Düşüncesinin Oluşumunda İslâm’ın Rolü, İz, İstanbul 2002
Franco Cardini, Avrupa ve İslâm, çev. Gürol Koca, Literatür Yayıncılık, İstanbul 2004
J. MacCabe, Splendour of Moorish Spain, Watts & co., London 1935; Medeniyyetü’l-Müslimîn fî İsbanya, Arb. Trc. M.T.
el-Hilâlî, Mektebetü’l-Meârif, Rabat 1985
Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm’da Bilim ve Medeniyet, çev. N. Avcı-K. Turhan-A. Ünal, İnsan, İstanbul 1991
Adam Mez, Onuncu Yüzyılda İslâm Medeniyeti/ İslâm’ın Rönesansı, çev. Salih Şaban, İnsan, İstanbul 2000
J. F. O’Callaghan, A History of Medieval Spain, Cornell University Press, Ithaca 1975
Hâlid es-Sûfî, Târîhu'l-Arab fi'l-Endelüs, I-II, Bingâzi 1980
W. Montgomory Watt, The Influence of Islam on Medieval Europe, Edinburgh 1972; Fazlü’l-İslâm ala’l-hadârati’l-
Garbiyye, Arp.trc. E. H. Ahmed, Beyrut 1983
İslam Sanatı ve Mimarisi, çev. Nurettin Elhüseyni, Literatür Yayınları, İstanbul 2007
Endülüs’ten İspanya’ya, TDV, Ankara 1996
İspanya Gezi Rehberi, Cresta