2. TÜRK DİLİNİN TARİHİ
DÖNEMLERİ
Türkçenin bilinen ilk yazılı belgeleri
Köktürk yazıtlarıdır. Yazıtların dili
incelendiğinde, içinde atasözleri,
deyimler ve kalıp ifadeler bulunduğu
dikkati çekmekte ve onların, bir dilin ilk
örnekleri olamayacağı rahatlıkla
görülebilmektedir.
3. Türkçenin işte bu elimizde belgesi
olmayan dönemi (Karanlık Dönem),
araştırmacılar tarafından üç grupta
incelenmektedir:
Altay Dönemi
En Eski Türkçe Dönemi
İlk Türkçe Dönemi
4. Altay Dönemi’nde Türkçenin henüz diğer
Altay dillerinden ayrılmadığı düşünülür. En
Eski Türkçe Dönemi’nde Türkçe, bağımsız bir
dil olma yoluna girmiştir. Tahsin Banguoğlu,
bu çağa “Hun Çağı” adını vermektedir. İlk
Türkçe Dönemi, Türklerin tarih sahnesinde
kesin olarak görüldüğü dönemdir. Çin, Bizans
ve İran kaynaklarında Türklerle ilgili bilgilere
ve Türkçe kelimelere rastlanır. (Muncuk
“boncuk”, Aybars, ilek “hükümdar”, uldis
“yıldız”, haraton “kara ton, hun hükümdarının
adı” vb.)
5. Türkçenin bu karanlık çağlarını, yazılı
belgelerle takip ettiğimiz dönemler izler. Bu
dönemleri ise şu başlıklar altında toplamak
mümkündür.
Eski Türkçe Dönemi (6-13. yy)
Orta Türkçe Dönemi (13-15. yy)
Yeni Türkçe Dönemi (15-20. yy)
Modern Türkçe Dönemi (20. yy.’dan
günümüze)
6. ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİ
Türkçenin tüm dönemleri
düşünüldüğünde, hem ses ve biçim
bilgisi, hem de söz varlığı açısından en
temiz dönemi bu dönemdir.
Eski Türkçe dönemine ait metinler;
Köktürk, Uygur ve Karahanlı metinleridir.
7. Köktürk Metinleri :
Köktürklerin Türk kültür tarihindeki en önemli
yeri, Türkçenin bilinen en eski yazılı belgelerine
sahip olmalarıdır.
Köktürkler çağında kağanların ve devlet ileri
gelenlerinin ölümünden sonra, onlar adına bir
anıt inşa etmek, içini dışını bezetmek ve bu
anıt mabedin bahçesine yazılı taş diktirmek
gelenek haline gelmişti. Kağanlar bu taşlara,
“gönüllerindeki sözleri” vurdurmuş ve bu
sözlerin ebedi olarak kalmasını arzu ederek
halkının bundan ders almasını istemişti.
8. Köktürk bengü taşları şunlardır: Kül Tigin, Bilge
Kağan, Tonyukuk, Çoyrın, Hoytu Tamir,
Nalayha, Talas, Hangiday, İhe-Nûr, Köl İç Çor,
(İhe Huşotu), İşbara Tamgan Tarkan (Ongin),
Altun Tamgan Tarkan (İhe- Aşete), Mahan
Kağan (Bugut). Bu yazıtlar içinde, umumiyetle
“Orhun Yazıtları” diye tanınan Kül Tigin, Bilge
Kağan, Tonyukuk yazıtları, bengü taş
edebiyatının en uzun ve en mükemmel
örnekleridir
9. . Çoyrın yazıtı, tarihi bilinen en eski Türk
yazıtıdır. Bu yazıt, MS. 687-692 yılları
arasında dikilmiştir ve altı satırdan
oluşmaktadır. Bu yazıtta bir Köktürk
erinin İlteriş’e katıldığı anlatılmaktadır.
10. Tonyukuk Yazıtı
Tonyukuk Yazıtı 724-726
yıllarında dikilmiştir. Bu
taşı diktiren ve
üzerindekileri yazdıran
Bilge Tonyukuk’tur.
Burada Türk milletinin
Çin tutsaklığından
kurtuluşu ve İlteriş
Kağan zamanında
Oğuzlarla, Kırgızlarla,
On-Oklarla ve Çinlilerle
yapılan savaşlar
anlatılmaktadır
11. Tonyukuk Yazıtı, diğer iki yazıtın
doğusunda bulunur. Devrilmemiş olup
dört cepheli iki taş halindedir. Birinci ve
daha büyük olan taşta 35, ikincisinde ise
27 satır vardır. İkinci taşta aşınma daha
fazla olmuştur. Diğer yazıtlardan farklı
olarak bu yazıtta harfler, yukarıdan
aşağıya ama sağdan sola değil soldan
sağa doğru yazılmıştır.
12. Kültigin Yazıtı
Kül Tigin bengü taşı, 21
Ağustos 732’de Bilge Kağan
tarafından diktirilmiştir.
Burada Köktürklerin güçlü bir
devletken nasıl zayıflayıp
Çin’e tutsak olduğu,
sonrasında Çin esaretinden
nasıl kurtulup kendini
toparladığı ve Kül Tigin’in
kahramanlıkları
anlatılmaktadır. Kül Tigin,
Bilge Kağan’ın küçük kardeşi,
İlteriş’in oğludur, 731’de 47
yaşındayken ölmüştür.
13. Kül Tigin bengü taşının yazarı, Bilge
Kağan’ın ağzından yazılmış olmakla
birlikte, Yollug Tigin’dir. Yazıtta, keskin
ve yalın bir üslûp, hükümdarâne bir eda
ve heybetli bir hitap tarzı dikkati
çekmektedir. Kaplumbağa şeklindeki
oyuk bir kaide üzerine oturtulmuş olan
yazıtın yüksekliği 3.75 m’dir.
14. Yukarıya doğru daralmakta olan dört
cepheli yazıtın güney ve kuzey
bölümlerinin genişliği aşağıda 46,
yukarıda ise 32 cm’dir. Batı cephesi
büyük bir Çince kitabe ile kaplıdır. Diğer
üç cephe ise Türkçedir. Satırlar
yukarıdan aşağıya ve sağdan sola doğru
yazılmış olup kelimeler arasında : işareti
bulunmaktadır.
15. Bilge Kağan Yazıtı, oğlu
Tenri Kağan tarafından
735’te diktirilmiştir.
Yazıtın birçok yeri Kül
Tigin Yazıtı’yla aynıdır. .)
Burada, Bilge Kağan’ın
18 yıllık hükümdarlığı
döneminde neler yaptığı
anlatılmıştır.
16. Kül Tigin yazıtının bir kilometre uzağında
bulunan yazıtın doğu cephesinde 42,
diğer cephelerinde ise 15 satır
bulunmaktadır. Yüksekliği 3.80 metredir.
Bilge Kağan Yazıtı hem devrilmiş, hem
de parçalanmıştır. O yüzden tahribat ve
silinti çok fazla olmuştur.
18. Göktürk Yazıtlarından:
Temir Kapığka tegi süledim. Yırığaru Yir
Bayırku yiririge tegi süledim. Bunca yirke
tegi yorıtdım. Ötüken yışda yig idi yok
ermiş. İl tutsık yir Ötüken yış ermiş. Bu
yirde olurup Tabğaç budun birle ] tüzültüm.
Altun kümüş işgiti kutay bungsuz anca
birür. Tabğaç budun sabı süçig ağısı yımşak
ermiş. Süçig sabin yımşak ağın arıp ırak
budunuğ anca yağutır ermiş. Yağuru
kondukda kisre anyığ bilig anda öyür ermiş.
19. Demir Kapıya kadar ordu sevk ettim. Kuzeyde
Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim.
Bunca yere kadar yürüttüm. Ötüken
ormanından daha iyisi hiç yokmuş. İl tutacak
yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin
milleti ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği ipekliyi
sıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü
tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle,
yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti
öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan
sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş.
20. Köktürk Yazıtları’ndan ilk defa 12. yüzyılda
tarihçi Cüveyni “Tarih-i Cihangüşa’sında
bahsetmiştir. Fakat 18-19. yüzyıllara kadar bu
taşlar bilinmemekteydi. Önce Yenisey Yazıtları
bulundu. Daha sonra Strahlenberg 1730’da bu
yazıtlardan bahsetti. 1889’da Rus bilgin
Yadrinstev, sonradan Kül Tigin ve Bilge Kağan
Yazıtları olduğu anlaşılacak Orhun Yazıtları’nı
buldu. Heikel’in başkanlığında bir Fin heyeti
1890’da bir ilmî sefer düzenleyip bu taşların
fotoğraflarını çekti ve yayınladı.
21. Aynı yıllarda Radloff başkanlığında bir Rus ilmî
heyeti de kendi tespit ettiği fotoğrafları
yayınladı. 1893’te Danimarkalı bilgin Thomsen,
bu yazıtların Türklere ait olduğunu açıkladı.
Bengü taşlar üzerinde ilk Türkçe yayını
Hüseyin Namık Orkun yaptı. (Eski Türk
Yazıtları, 4 cilt, 1936, 1939, 1940, 1941) Ayrıca
Muharrem Ergin’de bu ilk yazılı belgelerimiz
üzerinde çalıştı ve bu çalışmalarını bir el kitabı
halinde Türk ilim âlemine sundu.
22. Uygur Metinleri:
Köktürklerden sonra
Uygur Türklerini tarih
sahnesinde görürüz.
Yeni bir dini benimseyen
Uygurlar, Uygur yazısı
ve Mani, Brahmi
yazılarıyla, bize taş ve
kâğıt üzerine yazılmış
çok çeşitli metinler
bırakmışlardır.
23. Ayrıca kütük basması denilen tahta harflerle
basılmış eserler de Uygur Türklerinden
günümüze ulaşmıştır. Uygurlar MS. 745’te
Köktürk devletini yıkarak bağımsızlığını ilan
etmiştir. 840-870 tarihleri arasında Doğu
Türkistan’daki Tarım havzasına yerleşen
Uygurlar, girmiş oldukları yeni kültür dairesine
ait binlerce sayfalık telif ve tercüme eser
meydana getirmişlerdir.
24. Doğu Türkistan’da 1901-
1914 yılları arasında
yapılan kazılarda,
Uygurlara ait yüzlerce
sandık eser
bulunmuştur. Çoğunun
konusu din olan bu
eserlerde; tıp,
astronomi, falcılık vb.
konulara da yer
verilmiştir.
25. Uygurların üçüncü hükümdarı Bögü Kağan, 762 yılında
Mani dinine girmiştir. Maniheizm; MS. 3. asırda İran’da
ortaya çıkan, Zerdüştlük ve Hıristiyanlığın karışımı
olarak da nitelendirilebilecek bir dindir. İran’da yasak
edildikten sonra Orta Asya’ya, oradan da Çin’e
Soğdaklar aracıyla yayılmış, din Çin’de de
yasaklanınca Türk hükümdarları, Mani rahiplerini
himayeleri altına almıştır. Doğu Türkistan’daki Uygurlar
arasında bir süre sonra Budizm (Burkancılık) yayılınca
eski etkisini kaybeden Maniheizm, 12. asırda tamamen
yok olmuştur.
26. Uygur Türklerinin önemli bir kolu 500 yıl
Budist olarak yaşamıştır. Dinde meydana
gelen bu değişim diğer alanlara da
yansımış, medeniyette ve yazıda köklü
değişimler olmuştur.
Uygurlara ait metinleri, Manici çevreye
ait metinler ve Burkancı çevreye ait
metinler olmak üzere iki bölümde
incelemek gerekir.
27. Manici Çevreye Ait
Metinler:
Şiirler: Manici çevreye ait elimizde 7
manzume bulunmaktadır. Bu şiirlere şlok
ya da takşut denir. Aprınçor Tigin ilk Türk
şairidir.
28. Irk Bitig (Fal Kitabı):
Tahminen 930
yılında ve Köktürk
harfleriyle yazılmış,
her biri ayrı bir fal
olarak yorumlanan
65 paragraftan
oluşmuş bir eserdir.
29. Burkancı Çevreye Ait
Metinler:
Şiirler: Bu dönemden
günümüze ulaşan 25
şiirin toplam mısra sayısı
1400’dür. Tamamı dinî
içeriklidir ve mısra başı
kafiyeler dikkati
çekmektedir. Pratya-şiri
ve Şingku Şeli Tutung
Uygurlardan bize adları
ulaşan önemli
şairlerdendir.
31. Vinayalar: Bunlar, Burkancı rahip ve
rahibelerin günlük yaşamlarını
düzenleyen kuralları ve onların hayatını
içerir.
Sudurlar: Bunlar, bir çeşit vaazdır.
Uygurcaya çevrilmiş en uzun sudur,
Altun Yaruk’tur.
32. Altun Yaruk: Altın ışık
anlamına gelir. Şinggu
Seli Tutung tarafından
Çinceden Uygurcaya
çevrilmiş 700 sayfalık bir
eserdir. Eser bir
tercümeden ziyade
müstakil bir
adaptasyondur. Kitapta,
Burkancılığın inanç ve
felsefesi, din adamlarının
menkıbelerine de yer
verilerek işlenmiştir.
33. Sekiz Yükmek: Sekiz yığın (tomar)
anlamına gelir. Bu eserde de Budizm
inanç ve felsefesi konu edilir. Halk
arasında çok yayılmış olan bu dinî eser,
yine Çinceden çevrilmiştir. İçinde
Burkancılığa ait bazı pratik bilgiler
bulunmaktadır. İçten anlatımı ve zengin
söz varlığıyla dikkat çekmektedir.
34. Kuanşi im Pusar: Ses işiten ilah anlamına gelir.
Eser, Kuanşi im adlı bir Bodisatva’nın (burkan
adayının) canlı varlıkların en zor anlarında
Hızır gibi yetişip onlara yardım etmesini konu
almaktadır. Burkan, böylece Nirvana’ya nasıl
ulaşılacağını, zor durumdakilere
göstermektedir. Eserin Çinceden kim
tarafından tercüme edildiği bilinmemektedir.
35. İnsadi Sudur: Rahiplerin karşılıklı olarak
birbirlerine günahlarını anlatma törenini
anlatan bir eserdir.
Yitiken Sudur: Çinceden 1328’de
çevrilmiş olup konusu, büyüdür.
Kşanti Kılguluk Nom Bitig: Bir günah
çıkarma kitabıdır.
36. Çatikler: Sudurlar içinde yer alan
masallardır. Çoğu kez, sudurlardan ayrı
kitaplar halinde yazılmışlardır.
Burkanların hayatlarını anlatan
olağanüstü olaylarla bezenmiş
menkıbelerdir.
37. Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi: İyi
düşünceli şehzade ile kötü düşünceli şehzadenin
hikâyesidir. Bin Buda Mağaraları’nda bulunan en
tanınmış çatiklerden biridir. Bu hikâye, iyi bir
şehzadenin bütün canlılara yardım etmek ve onların
birbirlerini öldürmelerine engel olmak üzere çok değerli
bir mücevheri ele geçirme macerasını anlatır.
Maytrisimit: Toharcadan Türkçeye çevrilmiş olan bu
eserde Maitreya Burkan’ın menkıbevî hayatı anlatılır.
Maitreya, İslamiyetteki “mehdi” gibi istikbalde gökten
yere inecek ve insanları Nirvana’ya ulaştıracak olan bir
Burkan’dır. Eser ülüş adı verilen bölümlerden
oluşmuştur.
38. Abidarmalar: Bunlar, Burkancılığın
felsefesini yapan, metafizik yönü ağır
basan, kuru ve ağır bir ifadeye sahip
eserlerdir. Çinceden tercüme edilmiş
olan Abidarim Kıınlıg Koşavarti Şastir
adlı eser, hacimli bir abidarmadır.
39. Karahanlı Metinleri:
Eski Türkçenin Karahanlı Dönemi
eserleri şunlardır:
Kutadgu Bilig / Yusuf Has Hacip
Divanü Lugati’t-Türk / Kaşgarlı Mahmut
Atebetü’l Hakayık / Edip Ahmet Yükneki
Divan-ı Hikmet / Ahmet Yesevi
40. Kutadgu Bilig
Saadet veren bilgi
anlamına gelir. 1069-
1070 yılında Yusuf Has
Hacip tarafından 6645
beyit olarak yazılan bir
siyasetnâmedir. Eserde
“adalet”, devlet”, “akıl” ve
“kanaat”i temsil eden
dört sembolik şahıs,
birbirleriyle konuşur;
hayatı çeşitli yönleriyle
tahlil eder.
41. Eserin amacı, kâmil insan yetiştirmektir. Birçok
güzel huy, fazilet tasvir edilir. Okumak,
yazmak, dil öğrenmek, şiirle hendeseyle
(geometri) ilgilenmek, tıp bilmek, rüya tabir
etmek, avcılık, kuşçuluk, ok atmak, satranç
oynamak vb. pek çok konuda tavsiyeler, bilgiler
vardır. Devlet reislerinde bulunması gereken
özellikler dile getirilirken Yusuf Has Hacip ile
îslâm âleminin en büyük filozoflarından Farabi
arasında bir yakınlık olduğu görülür.
42. Yusuf, eserini doğduğu şehir olan
Balasagun’da yazmaya başlamış, Kaşgar’da
tamamlamış ve Tabgaç Buğra Han’a
sunmuştur. Sonrasında da Han’ın iltifatlarına
mazhar olmuş, sarayda “has hacip” olma
ünvanını almıştır. Yusuf Has Hacip, eserde,
insanın hayatının anlamını çözümlemeye
çalışmış; onun toplum ve devlet içindeki yerini,
görevini belirleyen bir hayat felsefesini
oluşturmaya gayret etmiştir.
43. Eserdeki dört ana kahraman Kün Togdı
(hükümdar), Ay Toldı (vezir), Ögdülmiş
(vezirin oğlu) ve Odgurmış (Ögdilmiş’in
arkadaşı) tır. Kün Togdı adaleti, Ay Toldı
mutluluğu, Ögdülmiş aklı, Odgurmış
akıbeti temsil eder.
44. Kutadgu Bilig’den
Yorıglı bulıt teg yigitlikni ıdtım
Tüpi yil kiçer teg tiriglig tükettim
(Yütüyen bulut gibi gençliğimi geçirdim.
Tipi yel geçer gibi gençliğimi tükettim.)
İsizim yigitlik isizim yigitlik
Tuta bilemedim men sini terk kaçıttım
(Yazık gençliğime, yazık gençliğime.
Tutabilemedim ben seni, tez kaçırdım.)
45. Divanü Lügati’t-Türk:
Türk Dilleri’nin Divanı
anlamına gelir. Kaşgarlı
Mahmut’un Araplara
Türkçe öğretmek ve Türk
Dili’nin üstün bir dil
olduğunu göstermek
gayesiyle 1072’de
kaleme aldığı, halife
Muhammed el Muktedi
bi Emrillah’a sunulan
ansiklopedik bir
sözlüktür.
46. Madde başı Türkçe olan
sözlerin, Arapça
karşılıkları verilmiş ve o
kelimenin içerisinde
bulunduğu bir örnekle
açıklanmıştır.
Açıklamalar sırasında
atasözlerinden, şiirlerden
örnekler veren yazar,
Türk toplum hayatından
pek çok sahneye şahit
olmamızı sağlamıştır
47. Eser, eski Türk kültür ve medeniyetinin eşsiz
bir kaynağıdır. O günkü Türklerin gelenek ve
görenekleri, konuştukları ağız özellikleriyle
birlikte aktarılmıştır. İçinde 300’e yakın
atasözünün, 240 kadar şiir parçasının olduğu
eserde Türk Dili’nin yapısı, kuralları ayrıntılı ve
karşılaştırmalı olarak anlatılmıştır. 638 sayfa
319 yapraktan oluşan eser 1074’tamamlanmış,
192 yıl sonra 1266’da İran’dan Şam’a yerleşen
Şamlı Mehmet tarafından istinsah edilmiştir.
48. Eski Türk ve Arap âlimlerince
bilinen kitap, ancak 20. yüzyılın
başlarında Ali Emirî tarafından
büyük bir rastlantı sonucu
bulunmuştur. Eski Maliye
Nazırlarından Nafiz Bey’in
akrabası yaşlı bir hanım, eseri,
Sahaflar Çarşısı’nda satılması
için Burhan Bey’in sahaf
dükkânına bırakmıştır. Ali Emirî
Efendi, Burhan Bey’e 30 altın
vererek paha biçilmez bu eseri
koruma altına almıştır. Önceleri
kitabı herkesten kıskanan Ali
Emirî, Sadrazam Talat Paşa’nın
araya girmesiyle üzerinde
çalışılmasına rıza göstermiştir.
49. Divan-ı Hikmet :
Hoca Ahmet Yesevi’nin
şiirlerini topladığı eserdir.
Eser, öğretici yönü ağır basan
manzumeler ile İslâm’ın daha
iyi tanınmasına hizmet etmiş;
o dönemde birleştirici bir rol
üstlenmiştir. Türk dünyasının
manevî hayatında çok önemli
bir yeri olan mutasavvıf Hoca
Ahmet Yesevi, kendi adıyla
anılan Yeseviyye tarikatının
da esaslarını belirlemiştir. O,
“hikmet” adı verilen şiirleriyle,
sade bir dille, halka İslâm
esaslarını öğretmeye
çalışmıştır.
50. ORTA TÜRKÇE DÖNEMİ
(13-15. yy)
Orta Türkçe; Eski Türkçe ile Yeni Türkçeyi
birbirine bağlayan bir geçiş dönemidir. 12.
yüzyıldan itibaren Orta-Asya Türk dünyasında
bazı kaynaşmalar, ayrışmalar yaşanmaya
başlar. Bu değişme ve gelişmeler ise yeni yazı
dillerinin oluşmasını sağlar. Harezm bölgesi,
Karahanlı Türkçesiyle Harezm Türkçesini
birbirine bağlayan ve 12. yüzyıldan sonra
oluşmaya başlayacak üç ayrı yazı diline
beşiklik eden bir bölgedir.
51. Bölgenin kuzeyinde bulunan Altınordu-
Kıpçak sahasında Kıpçak Türkçesi
oluşurken, Eski Türkçenin yeni şartlar
altındaki bir devamı olan Çağatayca’nın
da varlığı yine bu bölgede kendini
gösterir. Ayrıca Horasan ve İran’dan
batıya doğru yol alacak Oğuzların
konuştukları Türkçenin filizlendiği yer de
Harezm’dir.
52. 12. yüzyıla kadar tek bir kol halinde
gelişen Türk yazı dili, bu yüzyıldan sonra,
Kıpçak, Çağatay ve Oğuz Türkçeleri
şeklinde yeni dallanmalara sahne
olmuştur. Harezm Türkçesi, bu yazı
dillerindeki farklılaşmalara olanak
sağlayan bir zemin oluşturmuş; Eski
Türkçe ile Yeni Türk dili kolları arasında
bir geçiş özelliği taşımıştır.
53. Harezm Türkçesinin dil
yadigârları:
Kısasü’l - Enbiyâ
Mukaddimetü’l - Edeb
Muînü’l – Mürid
Muhabbetnâme
Nehcü’l-Feradis
Hüsrev ü Şirin
54. Kıpçak Türkçesinin dil
yadigârları
Kodeks Kumanikus (Codex Cumanicus
Tercümanü Türkî ve Arabî
Kitâbü’l-İdrâk li Lisânü’l-Etrâk
Et-Tuhfetü’z-Zekiyye fi’l-Lûgati’t-Türkiyye
El-Kavaninü’l-Külliye li Zabti’l-Lûgati’t-Türkiyye
Bulgatü’l-Müştâk fi Lûgati’t-Türk ve’l-Kıfçak
Gülistan Tercümesi
55. Kodeks Kumanikus
(Codex Cumanicus
İtalyan tüccarlar ve
Alman rahipler
tarafından derlendiği
tahmin edilen,
Hristiyanlığa ait ilâhileri,
bilmeceleri Türkçe,
Almanca, Lâtince ve
Farsça sözlük parçalarını
içine alan bir eserdir.
1303 tarihli eserin, Türk
dili tarihi için önemi
büyüktür.
56. Kıtabın ilk 110 sayfası İtalyanlar, sonraki 52
sayfası ise Almanlar tarafından yazılmıştır.
Kitabın en önemli özelliği Latin-Gotik harfleriyle
yazılmasıdır. Ticaretle ve günlük yaşamla ilgili
2500 Türkçe sözcük içeren sözlükte ayrıca
İncil’den çeviriler, bazı Katolik ilahilerinin
çevirileri, Kıpçakça dil bilgisi kuralları ve 47
atasözü bulunmaktadır. Kitap Kıpçakları
Hıristiyanlaştırmak amacıyla yazılmıştır.
57. YENİ TÜRKÇE DÖNEMİ
(15-20. yy)
Bu dönemde bir yanda Harezm Türkçesi ve onun
devamı niteliğindeki kolları (Kıpçak, Çağatay=Kuzey-
Doğu Türkçesi) gelişmesini sürdürürken diğer tarafta
Anadolu’da Oğuzların oluşturduğu Batı Türkçesi diye
adlandırılan yeni bir yazı dili gelişme göstermiştir.
Hazar ve Karadeniz’in kuzeyinden Anadolu’ya ve
Avrupa içlerine kadar uzanan göçler; 15. yüzyıla kadar
sürmüştür. Bu göçler neticesinde de siyasî, sosyal
birtakım gelişmeler ile birlikte dilde dallanmalar,
şubeleşmeler ortaya çıkmıştır. 15. yüzyılda Kuzey-
Doğu Türkçesi; Kuzey Türkçesi ve Doğu Türkçesi
olarak iki kolda yazılı ürünler verirken batıda da Batı
Türkçesi, yeni bir yazı dili olarak varlığını sürdürmüştür.
58. Kuzey Türkçesi
Kıpçak Türkçesi olarak da adlandırılır.
Doğu Türkçesinin yazı dilinden çok da
farklı değildir. Özellikle 18. ve 19.
yüzyıllarda gelişme göstermiştir.
Bugünkü Kazak, Kırgız, Tatar, Başkurt,
Nogay, Kumuk, Karaçay-Balkar
Türklerinin dilleri bu grupta yer alır.
59. Doğu Türkçesi
Harezm Kıpçak Türkçesinin devamıdır.
Çağatayca olarak da adlandırırlır. Bu
yazı dilinin ustaları arasında Lütfi,
Sekkaki, Ali Şir Nevai, Hüseyin Baykara,
Babur, Ebulgazi Bahadır Han gibi şair ve
yazarlar vardır.
Çağataycanın klasik bir yazı dili olarak
kimlik kazanmasında Ali Şir Nevai'nin
önemi çok büyüktür.
60. Nevai’nin çağında, Timurlular devletinde
Türkçe yazan sanatçılar azdır. Nevai, Türkçeyi
edebî dil olarak kullanmayan, onun yerine
Farsça’yı seçen çağdaşlarına çatar. Bu
görüşlerini Muhakemetü’l-Lugateyn adlı
eserinde dile getirir. Farsça'nın resmi dil
olduğu, Türk aydınlarının bu dille eserler
vermeyi tercih ettiği bir dönemde o,
Çağatayca'nın Farsçadan üstün bir dil
olduğunu savunmuştır.
61. Bugünkü Hindistan,
Afganistan ve Pakistan
toprakları üzerinde 16.
yüzyılda büyük bir
imparatorluk kuran Babur
Şah, aynı zamanda Çağatay
Türkçesinin nesir ve nazım
vadisinde çok değerli eserler
veren bir sanatçısıdır. O,
dünya hatırat edebiyatının en
değerli eserlerinden biri olan
“Vekayi “adlı eserin sahibidir.
62. Ayrıca 17. yüzyılda Ebü’l-Gazi Bahadır
Han’ın Şecere-i Türkî ve Şecere-i
Terâkime adlı eserleri Çağatay
Türkçesi’nin önemli eserlerindendir.
Doğu Türkçesi (Çağatayca)
günümüzde Yeni Özbekçe ve Yeni Uygur
Türkçesi’yle varlığını devam ettirmektedir
63. Batı Türkçesi
Oğuzca diye de adlandırılmaktadır. Anadolu, Rumeli,
Irak, Kuzey ve Güney Azerbaycan ile Suriye’de
konuşulan Türkçe Batı Türkçesidir. Bugünkü yazı
dillerinden Gagavuz Türkçesi, Türkmen Türkçesi,
Türkiye Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesi Batı Türkçesi
grubunda yer almaktadır. Bu yazı dili diğer yazı
dilleriyle karşılaştırıldığında (Kuzey Türkçesi ve Doğu
Türkçesi ile) en çok gelişme gösteren, en verimli olan
yazı dili olma özelliğine sahiptir. Doğu Oğuzcası ve Batı
Oğuzcası diye ikiye ayrılır. Batı Oğuzcası, Türkiye
Türkçesi’nin içinde olduğu koldur.
64. Anadolu’da gelişen yazı dili 3 evrede
incelenir:
Eski Anadolu Türkçesi,
Osmanlı Türkçesi
Türkiye Türkçesi
65. Eski Anadolu Türkçesi:
13 ile 15. yüzyıllar arasında Anadolu ve
Rumeli’de konuşulan Batı Türkçesi’nin ilk
dönemidir. Gramer şekilleri kısmen Eski
Türkçe’ye bağlı olmakla birlikte yeni gramer
şekillerini de bünyesinde barındırır. Anadolu’da
yaşanan siyasal, sosyal gelişmelere bağlı
olarak kendi içinde 3 evrede toplanır: Selçuklu
Dönemi Türkçesi, Beylikler Dönemi Türkçesi ve
Osmanlı Türkçesi’ne Geçiş Dönemi.
66. Anadolu Selçukuları döneminde Arapça
bilim dili, Farsça ise resmî dil olduğundan
dinî içerikli ve halka seslenen eserler de
Türkçeyle oluşturulmuştur. Anadolu
Beylikleri döneminde Türkçeye önem
verme artmış; dil ve edebiyat açısından
çok verimli bir dönem yaşanmıştır.
67. Eski Anadolu
Türkçesi’nin özelliklerini
en iyi yansıtan eser,
Dede Korkut
Hikâyeleri’dir. Göçebe
yaşamdan yerleşik
yaşama geçen Türklerin,
nazım-nesir karışık
oluşturdukları 12
hikâyeden oluşan
eseridir. Bu hikâyeler
Oğuzların serüvenlerini
kapsar.
68. Coğrafya Doğu Anadolu’dur, 14.
yüzyıldaki tarihî olayların 15. yüzyılda
yazıya geçirilmiş şeklidir. Akkoyunlu ve
Karakoyunlu Türkmenlerin Ermenilerle,
Gürcülerle, Trabzon Rumları ile
mücadeleleri anlatılır. Hikâye ile aynı adı
taşıyan usta bir sanatçı tarafından yazıya
geçirilmiş olmalıdır.
69. “ Dede Korkut, hikâyelerinde veli bir kişi olarak
ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona
danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır.
Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve
kamdır. Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl
yaşadığı ve peygamber Muhammed’e elçi
olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han’a
vezirlik yapmış olduğu da bilinir. Kopuz çalıp,
hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine
duyulduğu gibi saygı duyulur.”
70. Sultan Veled’in Türkçe şiirleri, Yunus Emre,
Kadı Burhaneddin, Nesimî, Şeyhî, Eşrefoğlu
Rumî, Ahmedî, Kaygusuz Abdal, Ahmed-i Dâî,
Ahmet Paşa, Avnî (Fatih Sultan Mehmet),
Necatî ve Cem Sultan divanları; Ahmet Fakih’in
Çarhnâme, Şayyad Hamza’nın Yusuf ve
Zeliha, Hoca Mes’ud’un Süheyl ü Nevbahar,
Şeyhoğlu Mustafa’nın Hurşid ü Şirin, Ahmed-i
Dâî’nin Çengnâme adlı mesnevileri;
71. ; Âşık Paşa’nın Garipnâme, Erzurumlu Darîr’in
Siyer-i Nebî, Ahmedî’nin İskendernâme,
Şeyhoğlu Mustafa’nın Kâbusnâme ve
Marzubânnâme, Şeyhî’nin Harnâme,
Yazıcıoğlu Mehmed’in Muhammediye,
Mercimek Ahmed’in Kabusnâme, Sinan
Paşa’nın Tazarruat adlı eserleri ve Oruç Bey’in,
Aşıkpaşazâde’nin Osmanlı tarihleri hep Eski
Anadolu Türkçesi ile verilmiştir.
72. Osmanlıca:
15 ile 20. yüzyıllar arasındaki Türkçedir. En
belirgin özelliği Arapça Farsça kelimelerin
terkiplerin çokluğudur. Konuşma dili ile yazı dili
arsındaki fark giderek artmış; bir tarafta
konuşulan ama yazılmayan diğer tarafta da
yazılan fakat konuşulmayan bir dil ortaya
çıkmıştır. Dilde çıkan bu ikilik; 17. yüzyıla kadar
giderek artmış bu yüzyıldan sonra da
mahallileşme hareketiyle çözülme yoluna
girmiştir
73. Umumiyetle bu ağır dil Türkiye
Türkçesi’ne kadar varlğını sürdürmüş;
Batı Türkçesi’nin bu üçüncü evresinden
sonra Türkiye Türkçesi’nde sadeleştirme
çabaları, sonuçlarını vermeye
başlamıştır.
74. Osmanlıca Dönemi, Yeni Lisan hareketinin bir
sonucu olan Millî Edebiyat döneminin
başlaması ile sona erer. Bu dönemde Arap ve
Fars dillerinin baskısı, Türkçenin ikinci plana
düşmesine sebep olmuş; karma ve klasik bir
yazı dilinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Süslü, ağır ve ağdalı bir dil durumuna gelen
Osmanlı Türkçesi; yabancı kurallarla, isim ve
sıfat tamlamalarıyla, Arapça ve Farsça gramer
şekilleriyle yüklenmiştir.
75. . Bu yabancı unsurların oranı pek tabiî ki
yüzyıllar içerisinde ve her yazar arasında aynı
olmamıştır. 17. ve 18. yüzyıllarda ağırlaşmış,
19. yüzyılda ise Tanzimat hareketi ile tekrar
sadeleşme yoluna girmiştir. Halk zevkine hitap
eden dinî, tarihî, edebî eserler de “halk
edebiyatı” çerçevesi içinde verilmeye devam
etmiştir. Böylece, Divan edebiyatı ile halk ve
tekke edebiyatı ürünleri arasında dil ve zevk
bakımından farklılıklar oluşmuştur.
76. Osmanlı Türkçesiyle eser vermiş yüzlerce şair
ve yazar vardır. Nazım vadisinde gazel, kaside,
mesnevi, rubai, muhammes, müseddes, hiciv,
hezel, muamma, şarkı vb. türlerde pek çok
eser verilmiştir. Osmanlıca eserler veren
başlıca yazar ve şairler şunlardır: Zatî, Hayalî,
Fuzulî, Bakî, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Âşık
Ömer, Şeyhülislam Yahya, Nefî, Nabî, Nailî,
Evliya Çelebi, Nedim, Şeyh Galip, Koca Ragıp
Paşa, Gevherî, Bayburtku Zihni, Dadaloğlu…
77. Tanzimat Dönemi’nde (1839-1896)
Osmanlı yazı dilinin sadeleştirilmesi
gereği üzerinde durulmuş, bir “halka iniş”
hareketi gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.
Ahmet Mithat Efendi, Şinasi, Muallim
Naci, Ahmet Cevdet Paşa, sade bir dille
eserler verirken; Ziya Paşa ve Abdülhak
Hamit süslü ve sanatlı üslûbu terk
edememiştir.
78. Servet-i Fünûn yazarları ise dili iyiden iyiye
ağırlaştırmış, “anlaşılmaz” bir dil ortaya çıkmıştır. Tevfik
Fikret, Cenap Şahabettin, Ahmet Haşim ve Halit Ziya
Uşaklıgil gibi yazar ve şairler, bu ağır ve sanatlı dili
kullanmayı tercih etmiş; Hüseyin Cahit, Ahmet Mithat
gibi yazarlar ise daha sade bir dil kullanmışlardır.
Tasfiyeciler diye adlandırılan Fuat Köseraif,
Tepedelenli Zade Kâmil, Mehmet Celâl, Necip Asım
gibi yazarlar, dili yabancı unsurlardan arındırma
hususunda direnseler de Osmanlıca; ağır ve sade bir
dil olma adına sürekli dalgalanmalar yaşamış, Millî
Edebiyat dönemine kadar varlığını sürdürmüştür.
79. Türkiye Türkçesi
20. yüzyıl Türkiye’sinin resmî dili olan Türk yazı
dili Türkiye Türkçesidir. Suriye, Irak, Kıbrıs,
Trakya, Bulgaristan ve Yugoslavya’da ve
dünyanın çeşitli bölgelerine göç etmiş Türkler
arasında bu yazı dili kullanılmaktadır. Konuşma
dilini yazı diline yaklaştırma çabasının, yani
“Yeni Lisan” hareketinin bir sonucu olarak,
Türkiye Türkçesi’nin ilk tohumları atılmıştır.
Ömer Seyfettin, Ziya Gökâlp, Ali Canip Yöntem
öncülüğünde 1911’de Selanik’te çıkmaya
başlayan Genç Kalemler dergisi, Millî bir
edebiyatın doğmasını sağlamıştır.
80. Ardından da İstanbul Türkçesi’ne
dayanan millî bir yazı dili oluşturulmuştur.
Hecenin beş şairi Halit Fahri Ozansoy,
Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek,
Orhan Seyfi Orhon ve Faruk Nafiz
Çamlıbel, şiirlerinde Türkçenin en güzel,
en sade örneklerini vermiştir.
81. Yeni Lisan hareketinden sonra
Türkçeleşme yolundaki ikinci büyük adım
“Dil Devrimi” olmuştur. 1928’de Latin
alfabesinin kabul edilmesi, 1932’de
Atatürk eliyle Dil Devrimi’nin başlatılması,
Türkiye Türkçesini yeni bir noktaya
taşımıştır. Dil Devrimi, tarihî ve sosyal
ihtiyaçların gerekli kıldığı, bilinçli bir
devlet icraatıdır.
82. TÜRKÇENİN YAYILMA
ALANLARI VE BUGÜNKÜ
DURUMU
Türk Dili bugün yedi bağımsız Türk
Cumhuriyeti’nde (Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Azerbaycan, Kazakistan,
Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan) devlet
dili olarak kullanılmaktadır.
Ayrıca Türkçenin konuşulduğu özerk
cumhuriyetler de vardır: Tatar, Başkurt, Çuvaş
Türklerinin bulunduğu İdil-Ural Bölgesi,
Yakutistan, Hakas, Tuva, Altay, Çin Halk
Cumhuriyetindeki Uygur Özerk Bölgesi bunlar
arasında bulunmaktadır.
83. Bunların dışında Polonya, Ukrayna, Moldavya,
Almanya başta olmak üzere dünyanın her
köşesinde Türk toplulukları bulunmakta ve
buralarda Türk Dilleri konuşulmaktadır.
Dünyada en çok konuşulan diller
sıralamasında Türkçe; Çince, İngilizce,
İspanyolca ve Hintçenin ardından beşinci
sıradadır. Bugün Türk halkları, genelde Latin
harfleri olmak üzere, Arap ve Kril harfleri ile
yazmaktadırlar.
84. Çuvaşlar
Çuvaşlar bugün Çuvaş Özerk Cumhuriyeti’nde
yaşamaktadırlar. Çuvaşça, Rusya’nın orta
kesiminde, Ural Dağlarının batısında başkenti
Çeboksarı olan Çuvaşistan’da konuşulur.
Bütün Türk şivelerindeki “z” ve “ş” sesleri
Çuvaşçada “r” ve “l”dir. Anlaşılabilirlik
açısından bakıldığında bu lehçe, genel
Türkçeden epeyce uzaklaşmıştır. Çuvaşça
konuşanların sayısı yaklaşık olarak 2
milyondur.
85. Saha (Yakut ) Türkleri;
Saha (Yakut ) Türkleri; Rusya Federasyonu
içindeki Saha Cumhuriyeti'nde yaşarlar. Saha
Türkleri, 13. ve 14. yüzyıllarda Moğol kökenli
olan Buryatların akınlarından sonra Sibirya'nın
Baykal Gölü bölgesinden kuzeye göçen ve
Türkçe konuşan halkların torunlarıdır. 456 bin
konuşucusu vardır. Sahaca, Magadan, Sahalin
bölgelerinde, Taymir ve Evenk özerk
bölgelerinde de konuşulur. Yakutların dili, aynı
zamanda Kuzey Sibirya'nın küçük halklarının
ticarî dilidir
86. Halaç Türkçesi;
Halaç Türkçesi; Orta İran’da
konuşulmaktadır. Ana Türkçeye kadar arkaik
özellikleri en iyi koruyan Türkçe, Halaçça’dır.
1968 yılında Alman Türkolog Doerfer
tarafından keşfedilmiştir. Gerhard Doerfer'e
göre Halaçça, Türk dillerinin Argu grubunun
son üyesidir. Türkçe'den çok erken ayrılmış ve
13. yüzyılda İran'da, etrafı Farsça konuşanlarla
çevrili kalmıştır. Halaçça bugün 40.000 kişi
tarafından İran'ın Kom ve Akar illerinde
konuşulur ve İran'daki Türk dilleri arasında en
ilginçlerindendir.
87. Gagavuzlar
Gagavuzlar; Oğuz Türkü kökenlidir ve Gagavuz
kelimesinin Gök-oğuzdan türediği düşünülmektedir.
Gagavuzya, Moldova Cumhuriyeti'ne bağlı bir özerk
devlettir. Poul Wittek'e göre Gagavuz kelimesi Anadolu
Selçuklu Hükümdarı II. İzzeddin Keykavus ile
bağıntılıdır. Gagavuzca yoğun bir şekilde Slav dillerinin
etkisi altında kalmıştır. Yaklaşık 200 bin kişi tarafından
konuşulan Gagavuzca, Türkiye Türkçesine çok yakın
bir Rumeli diyalektiği sayılabilir. Gagavuzca bugün
Moldavya, Ukrayna, Bulgaristan ve Romanya’daki
Türkler arasında konuşulmaktadır.
88. Türkmen Türkçesi;
Türkmen Türkçesi; Türkmenistan’da, İran’ın
Horasan bölgesinde, Afganistan ve
Pakistan’daki Türkmenler arasında
konuşulmakta olan bir Türk şivesidir. 2000’li
yılların başında Türkmenistan’ın nüfusu
4.518.268 olarak belirlenmiştir. Türkmen
Türkçesi; Türkiye, Gagavuz ve Azerbaycan
Türkçesiyle birlikte Oğuz grubu (Batı-
Güneybatı) Türk şivelerindendir.
89. Azerbaycan Türkçesi,
Azerbaycan Türkçesi, Kuzey ve Güney
Azerbaycan’da yakaşık 32 milyon kişi
tarafından konuşulmaktadır. Türkiye
Türkçesine en yakın şivelerden biridir.
Ermenistan ve Gürcistan’da da
Azerbaycan Türkleri topluluklar halinde
yaşamaktadır.
90. Türkiye Türkçesi
Türkiye Türkçesi; Türkiye Cumhuriyeti,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Irak,
Suriye, Yunanistan, Bulgaristan,
Makedonya, Yugoslavya, Avrupa,
Amerika, Okyanusya ve Avrupa Ülkeleri
başta olmak üzere pek çok ülkede,
bölgede yaklaşık 80 milyon kişi
tarafından konuşulmaktadır.
91. Özbek Türkçesi
Özbek Türkçesi; Özbekistan, Afganistan
ve Pakistan’da yaklaşık 18.5 milyon kişi
tarafından konuşulmaktadır.
92. Uygur Türkçesi
Uygur Türkçesi; Özbekçe gibi Doğu
Türk şiveleri arasında olup Çağataycanın
devamıdır. Uygurca, Çin Halk
Cumhuriyeti’nin Uygur Özerk Bölgesi’nde
ve diğer Türk Cumhuriyetleri’nde 15
milyon kişi tarafndan konuşulur.
93. Kazak Türkçesi
Kazak Türkçesi; Kazakistan’da ve Doğu
Türkistan’da (Çin) 9 milyon Kazak Türkü
tarafından konuşulmaktadır. Kazakçanın
diyalekti olan Karakalpak Türkçesi 1917
yılından sonra yazı dili haline gelmiştir.
Özbekistan’a bağlı Karakalpak Özerk
Cumhuriyeti’nde yaklaşık 425 bin kişi
tarafından konuşulmaktadır.
94. Tatar (Kazan) Türkçesi
Tatar (Kazan) Türkçesi; İdil-Ural
Bölgesi’nde Başkırt ve Tataristan Özerk
Cumhuriyeti’nde konuşulmaktadır.
6.645.588 konuşucusuyla Başkırt
Türkçesine yakın bir şivedir. İlk hecede
geniş yuvarlak ünlüleri darlaştırması ve
dar yuvarlak ünlüleri genişletmesi
açısından Başkırt Türkçesiyle benzerlik
göstermektedir.
95. Başkırt Türkçesi
Başkırt Türkçesi; Sovyet Devrimi’nden
sonra yazı dili olmuştur. Güney Ural
Bölgesi’nde Başkırt Cumhuriyeti’nde
1.449.462 kişi tarafından
konuşulmaktadır.
96. Nogay Türkçesi
Nogay Türkçesi; Kuzey Kafkasya’da
Stavropol Bölgesi’nde ve Karaçay-
Çerkes Özerk Bölgesi’nde 75.564 kişi
tarafından konuşulmaktadır.
97. Karaçay-Balkar, Kumuk
Türkçeleri
Karaçay-Balkar, Kumuk Türkçeleri;
Kuzey Kafkasya’daki Karaçay-Çerkes
Özerk Bölgesi’nde konuşulmaktadır.
Dağıstan Özerk Cumhuriyeti’nde
konuşulan Kumuk Türkçesi de Karaçay-
Balkar Türkçeleri gibi Sovyet
Devrimi’nden sonra yazı dili olmuştur.
Karaçay 156.140, Balkar 88.771, Kumuk
282.178 kişi tarafından konuşulmaktadır.
98. Karay Türkçesi
Karay Türkçesi; Hazarlar döneminde
Museviliği kabul etmiş olan Karay
Türklerinin konuştuğu Türkçedir. Kırım,
Polonya ve Litvanya’da 3000 Karay
Türkü yaşamaktadır.
99. Kırgız Türkçesi
Kırgız Türkçesi; Kırgızistan’da, Doğu
Türkistan’da ve diğer Türk
Cumhuriyetleri’nde 2.630.998 kişi
tarafından konuşulmaktadır.
100. Tuva-Karagas Türkçesi
Tuva-Karagas Türkçesi; başkenti Kızıl
olan Rusya Federasyonu’nun Tuva
Özerk Cumhuriyeti’nde, Kuzey
Moğolistan ve Uygur Özerk Bölgesi’nde
216.924 kişi tarafından konuşulmaktadır.
101. Hakas Türkçesi
Hakas Türkçesi; Güney Sibirya’da
81.428 kişi tarafından konuşulmaktadır.