1. 1.1. Bilgisayarın Tanımı
Bilgisayarlar, "uzun ve karmaşık hesapları
dahi büyük bir hızla yapabilen, lojik
(mantıksal) bağıntılara dayalı karar verip,
işlem yürüten makineler" olarak
tanımlanabilir.
1.2. Bilgisayarın Tarihi Gelişimi
Bilgisayar terimi, İngilizce "computer" kelimesinin dilimizdeki
karşılığıdır. Genellikle bilgisayarlar, "uzun ve karmaşık hesapları
dahi büyük bir hızla yapabilen, lojik (mantıksal) bağıntılara
dayalı karar verip, işlem yürüten makineler" olarak
tanımlanırlar. Bilgisayarlara çok kısa bir ifade ile, "bilgi işleyen
elektronik makineler" demek mümkündür. Bu kısa tanım,
işlenecek bilgi ve işlemi yapacak makine olmak üzere iki unsurdan
oluşmaktadır. Bir konuyu çözümlemek, arzu edilen sonucu elde
etmek için bazı ön bilgilerin bilinmesi gerekir. Bu ön bilgilere
bilgisayar dilinde "veri (data)" adı verilir .
Ancak makinenin beklenen sonuca ulaşabilmesi için belirli bir
düzende çalıştırılması ve yönlendirilmesi gerekir. Bu yönlendirme
işlemine teknik lisanda PROGRAMLAMA denir.
2.
3. 1.3. Donanım (Hardware) Kavramı
Modern bilgisayar sistemlerinin temel donanımları,
•
•
•
•
CPU (Central Processing Unit - Merkezi İşlemci Ünitesi),
Dahili bellek (Internal Memory Storage),
Disk sürücü,
Ağa bağlı diğer bilgisayarlarla veri aktarımını sağlayan diğer cihazlardan
oluşur.
Dahili belleğin de, RAM (Random Access Memory), ROM (Read Only Memory) ve veri depolama hafızası
(disk space) olmak üzere üç tip bilgi depolayan kısmı vardır.
RAM ve ROM ile ilgili açıklamaları görmek için başlıklara tıklayın.
4. 1.4. Bilgisayar Programları (Software)
Bilgisayarı öteki makinelerden ayıran ve beyin gücünün mekanikleşmesiyle olağanüstü işleri başarmasındaki en
önemli faktör, programlamadır. Bilgisayar programları aşağıdaki başlıklar altında incelenebilir:
1.4.1. Bilgisayar Programı Kavramı
Bir bilgisayarın belirli bir işlemi yapabilmesi için gerekli komutların
bilinen bir düzende sıralanması işlemine bilgisayarın
programlanması denilir. Bilgisayar programcısı çok karmaşık
problemleri, dört temel aritmetik işlem veya mantıksal
karşılaştırma gibi işlem dizilerine indirgemek zorundadır.
Bilgisayarın bir işlemi yerine getirebilmesi, ancak yapılacak
işlemlere ilişkin tanımların bir program biçiminde belleğinde
bulunması halinde mümkün olur.
Bilgisayar programları, tıpkı bir bilgisayar programcısının yaptığı
gibi, işlemin nasıl yapılacağı konusunda bilgisayar cihazına talimat
verir. Bilgisayarı kavrayabilmek için, çözümü istenen problemin
bilgisayarın kabul edebileceği formata nasıl dönüştürüldüğünü
anlamak gerekir. İşte bu formatlama sürecine "program
geliştirme" denilmektedir.
Program geliştirme ile ilgili ayrıntılı bilgi için sonraki sayfaya
geçiniz.
5. Program Geliştirme Kavramı
Program geliştirme, en geniş anlamıyla, bir kitap veya makale
yazmak gibi edebi bir faaliyettir. Gerçekten de, bir makale yazarı
önce yazısıyla vermek istediği mesajı kafasında netleştirmektedir.
Daha sonra, yazısının paragraf ve bölümlerinde bu fikri açmak
suretiyle istediği sonuca ulaşmaktadır. Aynı şekilde, program
geliştiricisi de önce programdan beklenen amacı belirlemekte,
sonra da detaylı olarak hazırladığı alt programlar ve bölümleri
birleştirerek istenen sonucu elde etmektedir. Bununla beraber,
program yazma ile genel anlamda yazma arasında bazı farklılıklar
da yok değildir. Bir kere, program yazmada kullanılan
programlama dilleri, konuşma lisanları ile kıyaslanamayacak
derecede daha az kelime ve ifade kalıbına sahiptir. Diğer yandan
bilgisayar programları, yalnızca bir problemin çözülmesi için
geliştirildikleri halde; bir kitap veya makale, yazarının arzu ve
beklentisine göre çok değişik amaçlar için yazılabilir.
Program geliştiricisi, ilk önce, çözüm
istenen problem hakkında en ince
ayrıntısına kadar bilgi sahibi olmalıdır.
Söz konusu problemin alanı ne olursa
olsun, program geliştiricisi tarafından
bilgisayarın anlayacağı şekilde
tanımlanması gerekir.
Program geliştiricisi, ilk önce, çözüm istenen problem hakkında en
ince ayrıntısına kadar bilgi sahibi olmalıdır. Bu problem yalnızca
bir kişi veya kuruluşla ilgili olabileceği gibi, daha genel kapsamlı
da olabilir. Söz konusu problemin alanı ne olursa olsun, program
geliştiricisi tarafından bilgisayarın anlayacağı şekilde
tanımlanması gerekir.
Çözülecek problemin tanımlanmasından sonra, istenilen sonucun
kabaca bir taslağı hazırlanır. Bu taslakta da problem
tanımlanmasında olduğu gibi, bilgisayar tarafından hangi
hususların çözüme kavuşturulacağına ilişkin bilgiler bulunur.
Programlar, genellikle, bütün olarak değil de, alt bölüm ve alt
programlara ayrılması ve daha sonra bunların birleştirilmesi
suretiyle oluşturulur. Bu nedenle, bilgisayardan istenen sonucun
alınabilmesi için gerekli alt bölümlere ilişkin alt problemlerin de
tanımlanması zorunludur.
1.4.2. Bilgisayar Programının Unsurları
Bir bilgisayar programının unsurları aşağıdaki gibidir:
6. 1.4.2.1. Program Akışı
Program geliştiricisi, programı herhangi bir kodla yazmaya
başlamadan önce, elde ettiği verilerin mantıksal olarak sıralandığı
bir taslak oluşturur. Bu taslakta programın fonksiyonunu nasıl
yerine getireceğini genel olarak belirleyen işlem basamakları yer
almaktadır. Program akışı, verilerin işlem basamaklarının
mantıksal dizi şeklinde birbirine bağlanmasıdır.
Program akışı, akış diyagramında (flow chart) resim ve
sembollerle şematik olarak gösterilmektedir. Bu şekilde
hazırlanmış program akışı, program geliştiricilerine program
kodunun yazılmasında, büyük kolaylık sağlar. Bu yönüyle program
akışını, mimarların inşaat faaliyetlerine başlamadan önce
hazırladıkları proje şemasına benzetmek mümkündür. Program
akışı, bir bilgisayar programına esas olan fikrin ifadesidir. Bir
programın fikri, program akışında yer alan ayrıntılardan
çıkarılabilir. En genel anlamda bir programın fikri, o programın
amaç veya fonksiyonudur. Buna göre, bir kelime işlem
programının temelindeki fikir, "yazmayı daha kolay hale
getirmek" olarak açıklanabilir.
Program akışı, akış diyagramında
(flow chart) resim ve sembollerle
şematik olarak gösterilmektedir.
Program fikrinin ayrıntılı olarak ifade
edilmiş bu şekli, program geliştirme
sürecinin en fazla çaba ve emek
gerektiren kısmıdır.
Aynı zamanda program fikrinin, bilgisayarda problemin çözümüne
doğrudan yönelmiş ayrıntılı işlem basamaklarından çıkarılması da
mümkündür. Böylece genel olarak "yazmayı kolaylaştırmak"
olarak belirlenen bir kelime işlem programının fikrinin ayrıntılı
ifadesi şu şekilde olabilir: "Daktilo etmek ve dokümanları
düzenlemek için hızlı bir iç bellek kullan; dokümanları
depolamak için bir dosya sistemi kullan; çıkışı
basitleştirmek için kelime atlayıcısı kullan." Program fikrinin
ayrıntılı olarak ifade edilmiş bu şekli, program geliştirme sürecinin
en fazla çaba ve emek gerektiren kısmıdır.
1.4.2.2. Algoritma
Algoritma kelimesinin matematikte kullanılan "logaritma" kavramıyla bir ilgisi yoktur. Algoritma kelimesi, IX.
yüzyıl ünlü Türk bilgini matematikçi "Ebu Cafer Muhammed bin Musa El - Harezmi"nin isminin
kısaltılmasından türetilmiştir. "El - Harezmi" kelimesinden esinlenerek İngilizce'de "algorithm" denilmiştir.
Program akışı hazırlandıktan sonra, program algoritmasının kurulmasına sıra gelir. Program geliştiricisi, bu
aşamada alt problemlerin çözüm yolunu belirler. Algoritma en geniş anlamıyla, verilerden hareketle istenen
sonucun nasıl alınacağını gösteren bir uygulama metodudur.
Algoritma; çözüm yolu aranan problemin herhangi bir adımında ne gibi işlemler yapılacağının tıpkı bir yemek
tarifinde olduğu gibi yazıya dökülmüş şeklidir.
Algoritmada her adımda giriş veya çıkış bilgileri, bölme, çarpma, aktarma, test ve benzeri işlemler yer almalıdır.
Belli bir sayıda adımdan sonra algoritma mutlaka son bulmalıdır. Algoritma anlatımda kullanılan cümlelerin
kolay, basit ve benzer konular için de geçerli olmasına dikkat edilmelidir.
Program geliştiricisi çözümü istenen probleme uygun algoritmayı kurabilmek için, çeşitli kaynaklardan
faydalanabilir. Benzer programlar verimli bir kaynak olabilir. Gelişmiş ülkelerde, bilgisayar kitapları ve diğer
süreli yayınlar, belirli problemlere ilişkin algoritma yayınlamaktadırlar. Algoritmayı paket program kütüphaneleri
şeklinde bazı büyük pazarlardan da elde etmek mümkündür. Nihayet, çok fazla rafine olmuş bazı programlama
dillerinde, program geliştirme aşamasında algoritmaya ihtiyaç duyulmaz. Zira, bu tür dillerde algoritma,
programlama dilinin tanımı içerisinde yer almıştır.
7.
8. 1.4.2.3. Kaynak Kodu ve Objektif Kodu
Problemin çözümü için uygun algoritma kurulduktan sonraki aşama, programın kaynak kodunun yazılmasıdır.
Kaynak kodunun yazılması, program geliştirme sürecinin en edebi (literary) kısmıdır. Gerek program akışı,
gerekse algoritma, çok detaylı olsalar bile, üsluba ilişkin tercihler olmaktan öteye gidemezler. Bir programın
sadece istenen "görevi"; yapması yeterli değildir. Aynı zamanda, o programın kolayca okunabilir nitelikte de
olması gerekir. Zira, bir programın hatalarının giderilebilmesi ve sonradan geliştirilebilmesi, ancak onun
okunabilir olması halinde mümkün olur.
Program kodlaması da denilen kaynak kodunun yazılması için, genellikle yüksek seviyeli programlama
dillerinden birisi kullanılır. Programın kodlanmasında kullanılacak programlama dilinin çözülecek problemin
yapısına uygun olması gerekir. Kodlama, esas itibarıyla, akış diyagramında yer alan bilgi düzeninin, seçilen bir
programlama dilinin kurallarına uygun olarak bilgisayara aktarılması işlemidir. Bu nedenle, program akışı ve
algoritma gerekli ayrıntıları taşıyorsa, programın kodlaması da basit olur. Bununla beraber, uygulamada,
program akışı aşamasında önemli detayların atlandığı da görülmektedir.
Programın kodlanmış şekline kaynak program (source program) adı verilir. Kaynak program, insanlar
tarafından okunabilen, yazdırılabilen, üzerinde değişiklik yapılabilen bir yapıdadır. Ancak programın bu hali,
bilgisayar tarafından anlaşılmaz ve dolayısıyla çalıştırılmaz. Bu nedenle, kaynak programın ek bir işlemle,
bilgisayarın anlayabileceği şekle çevrilmesi gerekir. Programın, derleyici veya yorumlayıcılar kullanılarak "0" ve
"1" lerden oluşan makine diline dönüştürülmüş son haline objektif kod denilmektedir. Objektif kod, bilgisayar
tarafından hemen uygulanabildiği halde, insanlar tarafından kolayca anlaşılamaz. Programdaki gizli bilgiler ve
teknikler, ancak objektif kodun ters işlemle kaynak koduna çevrilmesi suretiyle öğrenilebilir. Bunu zorlaştırmak
için programlar, objektif kod şeklinde piyasaya sürülmektedir.
Yazılan programlar kullanıma sunulmadan önce test edilerek, hatalar giderilir. Program üzerinde kullanımı
kolaylaştıracak son düzenlemeler yapılır. Programla ilgili tanımları ve programın nasıl kullanılacağını gösteren
kullanım kılavuzu hazırlanır.
1.4.2.4. Kullanıcı Arayüzü (User Interface)
Programların hemen hemen hepsi uygulamaya konulduğunda, giriş verilerini klavyeden almak ve istenilen
çıkışları monitörden görüntülemek suretiyle kullanıcı ile ilişkiye girecektir. İşte bir programda, kullanıcı ile
bilgisayar arasında haberleşmeyi sağlayan unsura kullanıcı arayüzü denilmektedir. Aynı zamanda bilgisayar
programının bak ve hisseti (look and feel) olarak da kabul edilen kullanıcı arayüzünün hukuki niteliği konusunda
ABD hukukunda hararetli tartışmalar yapılmaktadır.
Kullanıcı arayüzü, birisi fonksiyonel, diğeri audiovisual (görsel - işitsel) olmak üzere iki unsurdan
oluşmaktadır.
1.4.3. Bilgisayar Programlama Dilleri
Bilgisayar üreticisi firmalar, başlangıçta kendi ürettikleri bilgisayarı çalıştıracak programlama yöntemini kendileri
geliştiriyorlardı. Zamanla, bilgisayar cihazından bağımsız olarak konuya ve amaca yönelik programlar
hazırlanmaya başlandı. Böylece, hazırlanan programlama yöntemlerinin, değişik bilgisayar cihazlarında
kullanılması mümkün oldu. Bu programlama yöntemleri de, giderek "programlama dilleri" haline geldiler.
Programlama dillerinin oluşturulmasındaki amaç, bir dilin bütün bilgisayar cihazlarında kullanılmasının
sağlanmasıdır. Fakat uygulamada, IBM uyumlu makineler ve Apple-Macintosh ailesi gibi gruplaşmalar ortaya
çıktığından, bu amaca yeteri kadar ulaşılamamıştır.
Bilgisayar programlama dilleri konuşma diline yakın olup olmamasına göre, düşük seviyeli programlama
dilleri ve yüksek seviyeli programlama dilleri olmak üzere ikiye ayrılır.
9. 1.4.3. Bilgisayar Programlama Dilleri
Bilgisayar üreticisi firmalar, başlangıçta kendi ürettikleri bilgisayarı çalıştıracak programlama yöntemini kendileri
geliştiriyorlardı. Zamanla, bilgisayar cihazından bağımsız olarak konuya ve amaca yönelik programlar
hazırlanmaya başlandı. Böylece, hazırlanan programlama yöntemlerinin, değişik bilgisayar cihazlarında
kullanılması mümkün oldu. Bu programlama yöntemleri de, giderek "programlama dilleri" haline geldiler.
Programlama dillerinin oluşturulmasındaki amaç, bir dilin bütün bilgisayar cihazlarında kullanılmasının
sağlanmasıdır. Fakat uygulamada, IBM uyumlu makineler ve Apple-Macintosh ailesi gibi gruplaşmalar ortaya
çıktığından, bu amaca yeteri kadar ulaşılamamıştır.
Bilgisayar programlama dilleri konuşma diline yakın olup olmamasına göre, düşük seviyeli programlama
dilleri ve yüksek seviyeli programlama dilleri olmak üzere ikiye ayrılır.
1.4.3.1. Düşük Seviyeli Programlama Dilleri
Konuşma diline oldukça uzak, buna karşılık makine diline oldukça yakın olan diller, düşük seviyeli
programlama dilleri grubuna girer. Bu dil grubu da Makine Dili ve ASSEMBLY Dili olarak ikiye ayrılır.
.
10. 1.4.3.2. Yüksek Seviyeli Programlama Dilleri
Bu grubun kapsamına giren diller, İngilizce konuşma diline yakın olan dillerdir. Bu nedenle bu dilleri kullanarak
program yazmak, düşük seviyeli dillere oranla çok daha kolaydır. Yüksek seviyeli programlama dilleri,
programcıların tüm ihtiyaçlarına cevap verebilmek için, çeşitli özelliklere sahip çok sayıda komut içermektedir.
Böylece, programcıya, düşündüklerini programa dönüştürebilmesi için bir çok imkan sağlanmış olmaktadır. Üst
düzey programlama dilleri ile program yazmak ve hata ayıklamak daha kolaydır. Bu diller genelde taşınabilirlik
özelliğine sahiptirler. Donanım konusunda uzmanlık gerektirmezler. Ada, Basic, Cobol, Fortran, Module-2,
PL/I ve Pascal gibi diller, yüksek seviyeli diller grubuna girerler.
Diğer yandan, düşük ve yüksek seviyeli dillerin özelliklerine sahip diller arasında sayılabilecek bazı diller de
vardır. Bunlar arasında C, Forth, Macro Assembler dili sayılabilir. Yukarıda sayılan dillerden başka, değişik amaç,
yaklaşım, teknik ve yapılara sahip Algol, APL, Eiffel, Lisp, Jawa, Perl, Prolog, Simula ve Smalltalk gibi birçok
programlama dili vardır. ,
1.4.4. Bilgisayar Programlarının Sınıflandırılması
Dünyanın dört bir köşesinde amatör veya profesyonel programcılar tarafından sürekli olarak geliştirilen
milyonlarca farklı program, üç ana grup altında toplanabilir:
1. Sistem Programları
2. Çevirici Programları
3. Uygulama Programları
Bu programlarla ilgili ayrıntılı bilgi için sonraki sayfalara geçiniz.
11. 1.4.4.1. Sistem Programları
Sistem programları, bilgisayarın işletimine yönelmişlerdir. En basit
tanımıyla, uygulama programlarının çalıştırılması sırasında
bilgisayara yol gösteren ya da bilgisayar sistemine kendi kendisini
nasıl çalıştıracağını tarif eden programlara sistem programları
adı verilir.
İşletim sistemleri (Operating System - OS), sistem
programlarına örnek olarak gösterilebilir. Bir işletim sistemi,
merkezi işlem biriminin (CPU) operasyonlarını ve kullanıcıların
sistem ile iletişimini kontrol eden çeşitli programların oluşturduğu
bir kümedir. Kişisel veya mikro bilgisayarlar için geçerli işletim
sistemi programlarının başlıcaları, Apple-DOS, CP/M, MS-DOS,
IBM-DOS, OS/2, PC-DOS, UNIX ve XENIX'tir. Bilgisayar
üreticisi firmalar, ürettikleri bilgisayarların kullanacağı işletim
sistemini programını da kendileri hazırlamaktadırlar. İşletim
sistemi programları, bilgisayarın sisteminde yer alan disket veya
disketlere kaydedilmiş olarak bilgisayarla birlikte satışa arz
edilmektedir.
1.4.4.2. Çevirici Programlar
Makine dili hariç, diğer programlama dilleri ile hazırlanan
programlar bilgisayar tarafından anlaşılmamaktadır. Bu
programları bilgisayarın anlayacağı dile dönüştüren programlara
çevirici programlar denilir.
Çevirici programların fonksiyonu, birbirinin dilinden anlamayan iki
ayrı kişinin anlaşmasını sağlayan tercümanların ya da herhangi bir
dil ile yazılmış bir kitabı başka bir dile dönüştüren çevirmenlerin
işlevinden farksızdır. Çevirici programlar, program geliştiricileri
tarafından hazırlanmış kaynak programları, ilk satırdan son satıra
kadar okuyup, makinenin anlayacağı dile çevirerek objektif
programın oluşturulmasını sağlar.
Çevirici programlar, çevirim sırasında tercüman veya çevirmen
fonksiyonu göstermelerine göre, yorumlayıcılar ve derleyiciler
olmak üzere ikiye ayrılır.
1.4.4.2.1. Yorumlayıcılar
Yorumlayıcılar tıpkı tercümanlar gibi çalışır. Farklı iki dili konuşan kişinin arasında yer alan tercüman, önce
söylenen cümleyi dinler, yorumlar, diğer dile dönüştürür ve bunu diğer dili konuşan kişiye aktarır. Tercüme,
konuşmanın tamamı bitmeden, cümle cümle yapılır.
Aynı şekilde, program geliştiricisi tarafından bir programlama dilinde yazılan bir program çalıştırıldığında,
yorumlayıcının çevirim fonksiyonu başlar. Yorumlayıcı, kaynak kodunun bütününü değil,
programı oluşturan komutları tek tek ele alır, yorumlar, makine diline
dönüştürür ve bilgisayarın mikro işlemcisine iletir. Mikro işlemcinin belirtilen
komutu yerine getirmesini bekler ve bir sonraki komuta geçer.
12. 1.4.4.2.2. Derleyiciler
Derleyici programların çalışma tarzı da çevirmenlere benzer.
Çevirmenler, herhangi bir dilde yazılmış bir kaynak dokümanı, bir
bütün halinde başka bir dile çevirirler.
Kaynak programın yazılmasını tamamladıktan sonra, bu programın
tamamının makine diline dönüştürülmesi gerekir. Derleyici
programlar bu noktada devreye girer. Derleyici, kaynak
programın tamamını okur, yorumlar ve makine diline
çevirir. Bu çevirim işlemine derleme denilmektedir.
Derleme işlemi sona erdiğinde, makine dilinde oluşan objektif
program elde edilir. Derleyici tarafından üretilen objektif program,
belli bir isim altında disk veya diskete kayıt edilir. Bundan sonra
derleyici programı görevi sona erer. Artık işlem sırası, geliştirilen
programın kullanımına gelmiştir.
Derleyici programlar, yorumlayıcı programlara göre, bellek ve hız
konusunda daha avantajlıdır. Buna karşılık, derleyici program,
yazım ve hata bulma konusunda da dezavantaja sahiptir.
Geliştirilen programda bir hata yapılmışsa, bu hatanın ne olduğu
ve nerede yapıldığını tespit etmek çok zordur. Halbuki yorumlayıcı
kullanılması halinde, programların düzeltilmesi ve hataların
bulunması son derece kolaydır.
1.4.4.3. Uygulama Programları
Uygulama programları (application program), kullanıcılara ait özel
bir işin yapılması amacıyla yazılan programlardır. Bu programlar,
profesyonel yazılım firmaları, üniversiteler veya kullanıcının bizzat
kendisi tarafından yazılmış olabilir. Bu tür programlara paket
programlar da denilmektedir.
Word Star veya Word gibi kelime işlem programlarının, Lotus veya
Excel gibi tablo analizi programlarının, Dbase veya SQL gibi veri
tabanı programlarının, Moon Star veya Ventura gibi masa üstü
yayıncılık programlarının, Logo Gold gibi çek - senet takibi veya
muhasebe programlarının, Ajanstuba veya Corpus gibi hukuk
programlarının her biri birer uygulama programıdır.
Bölüm Hedefi
Bilgisayar programları geliştirildiği zaman üzerinde kaydedildiği cismin mülkiyetinden ayrı bir mülkiyet hakkı
ortaya çıkar. Bu hak fikri mülkiyet hakkıdır. Bilgisayar programları üzerindeki bu hak Fikir ve Sanat eserleri
Kanununa göre bilim ve edebiyat eseri olarak kabul edilmektedir. Bilgisayar programı üzerinde kimin hak sahibi
olduğu, hakkın kapsam ve türleri belirlenmelidir. Bu fikri hakkın kullanma kosulları ve yetkisiz kullanıcılara karşı
ne gibi yaptırımların uygulanacağı da ortaya konulmalıdır.
13. 2.1. Giriş
Bir bilgisayar programı geliştirilip diskete kaydedildiği zaman,
hukuken iki sonuç ortaya çıkar. Birincisi, programın kaydedildiği
disketin üzerindeki mülkiyet hakkıdır. Bu mülkiyet hakkı, Medeni
Kanun'un 762. maddesinde düzenlenen menkul mülkiyetidir. İkinci
olarak, disketin maddi varlığından ayrı olarak programın
kaydedilmesinden dolayı bir hak daha doğar. Bu sonuncu hak,
gayri maddi mallar üzerindeki haklardandır.
Bir bilgisayar programı geliştirilip
diskete kaydedildiği zaman, hukuken iki
sonuç ortaya çıkar. Birincisi, programın
kaydedildiği disketin üzerindeki
mülkiyet hakkıdır.İkinci olarak,
disketin maddi varlığından ayrı olarak
programın kaydedilmesinden dolayı bir
hak daha doğar. Bu sonuncu hak,
gayri maddi mallar üzerindeki
haklardandır.
Gayri maddi mallar, ancak göz, el veya başka bir aracı varlık
vasıtasıyla idrak edilebilirler. İlk bakışta, gayri maddi varlıkları
üzerinde cisimlendikleri maddi varlıktan ayırmak gereksiz
görülebilir. Roma hukukunda, Gaius ve Paulus "bir tahta üzerinde
yapılan resmin mülkiyeti, resimi yapana değil de tahta sahibine
aittir" diyerek, o dönemlerde gayri maddi mal mülkiyetini
tanımamışlardır. Zamanla, matbaanın icadıyla birlikte,
matbaacıların ödedikleri ücret karşılığı eserin sahibi oldukları kabul
edilmiştir. İngiliz hukukunda matbaacıların bu hakkına "copyright
(çoğaltma hakkı)" denilmiştir. Daha sonraları, modern hukukta
matbaacılara ait bir hak olan "copyright" veya "telif hakkı"
kavramı eser sahibinin hakkını ifade etmek üzere kullanılmaya
başlanmıştır.
Bilgisayar programları endüstrisi çok hızlı gelişme kaydetmiş ve
büyük bir pazar haline gelmiştir. Bu gelişme paralelinde program
korsanlığı (software piracy) gündeme gelmiştir. Program
korsanlığı veya program sahibinin program üzerindeki hakkının
ihlali büyük boyutlara ulaşmıştır. Özellikle bu sektörün çok
gelişmiş olduğu Amerika Birleşik Devletlerinde, program geliştiren
ve pazarlayan firmaların programlarının haksız ve yetkisiz olarak
kopya edilmesinden dolayı zararları, her yıl yaklaşık 10 milyon
dolar civarındadır.
Program geliştiren firmalar, kanunsuz kopyacılığa engel olmak için
önceleri birtakım teknik önlemlere başvuruyorlardı. Bilgisayar
virüsleri de bu teknik önlemler kapsamında geliştirilmiştir.
Zamanla bu önlemler uygulamada yetkili kullanıcıların
şikayetlerine sebep oldu. Zira, satın alınan programda, kullanıcının
ihtiyaçlarına göre bazı değişiklikler (modification) yapmak
gerekiyordu. Fakat korsanlığı önlemek için getirilen koruma
teknikleri, programda değişiklik yapılmasına engel oluyordu. NASA
gibi yoğun şekilde program kullanan kurumlar, program satın
alırken, kopyacılığı önlemek için herhangi bir teknik önlemin
programa yüklenmemesini şart koşmaya başladılar. Bundan
sonra, bilgisayar programı üreten firmalar teknik önlemlerden
vazgeçerek, bunun yerine dava yoluyla haklarını korumayı tercih
ettiler.
Dünyada bilgisayar programlarını korumak için gelişmiş ülkelerin
hemen hemen hepsinde özel kanun hükümleri öngörülmüştür.
Polonya gibi gelişmekte olan ülkelerde bile bilgisayar programlarını
korumak için özel kanuni düzenlemelere gidilmiştir. Ayrıca bu
konu, gelişmiş ülkelerde gerek doktrin gerekse yargı içtihatlarında
çok geniş bir şekilde ele alınmış ve işlenmiştir.
2.2. Yabancı Hukuk Sistemlerinde Bilgisayar Programlarının Fikri Hukuk Korunması
Bilgisayar programlarının, telif hakları (copyright - authors' right) patent hukuku veya haksız rekabet (trade
secrecy) hukukuna göre korunabileceği ileri sürülmektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde bilgisayar
sözleşmelerinde, programcı yararına "ifşa etmeme" (nondisclasure agreement) şartına yer verilmektedir.
Şimdi, yabancı hukuk sistemlerinde fikri hukuka göre bilgisayar programlarının nasıl korunduğunu görelim.
14. 2.2.1. ABD Hukukunda Fikri Hukuk Koruması
ABD'de 1980 Telif Hakları Kanunu 101. maddesinde bilgisayar programı, "bilgisayarda
belirli bir sonuç elde etmek üzere doğrudan veya dolaylı olarak kullanılan bir
talimatlar dizisidir" şeklinde özel olarak tanımlanmıştır.
Yine aynı Kanun'un 117. maddesinde de "... sadece bilgisayar programlarından
yararlanmak veya arşiv amaçları için gerekli olduğu taktirde, bilgisayar
programının bir kopyasına sahip olanın ondan başka bir kopya çıkarması veya
işlemesi yahut bu amaçla başkasını yetkili kılması, telif hakkının ihlali
değildir." denilmiştir.
Yapılan bu iki değişikliği dikkate alan ABD Mahkemeleri, bilgisayar programlarına çok geniş bir fikri hukuk
koruması (copyright protection) tanımışlardır. Dünyada geniş yankılar uyandıran bu mahkeme kararlarını kısaca
incelemekte yarar vardır.
2.2.2. Bilgisayar Programlarının Fikri Hukuka Göre Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Yönergesi
Avrupa Konseyi, 14 Mayıs 1991 tarihinde üye ülkelere bilgisayar programlarının korunması konusunda milli
kanunlarında yapmaları gereken değişikliklerin genel çevresini gösteren bir yönerge göndermiştir. Konsey
15. Yönergesinin 1. maddesinde, üye ülkelerin bilgisayar programlarını, edebi eserler kapsamında, fikri hukuka göre
koruma getirmeleri istenilmiştir. Bu Yönergenin amaçları bakımından "bilgisayar programları" terimi, onların
hazırlık tasarımı malzemesini de kapsar. Bu yönergeye göre hukuki koruma, bir bilgisayar programının herhangi
bir şekilde ifade tarzını kapsar. Kullanıcı arabirimleri (user interface) de dahil olmak üzere, bir bilgisayar
programının herhangi bir elemanına esas olan fikir ve prensipler, fikri hukuk tarafından bu yönergeye göre
korunmaz.
Bilgisayar programlarının "eser" olarak kabul edilebilmesi için, orijinal olması gerekir. Yönergede orijinalliğin
tesbitinde programın estetik veya kalite açısından bir değerlendirmeye tabi tutulmaması gerektiği
belirtilmektedir. Bir bilgisayar programının orijinal eser sayılıp korunabilmesi için, programcının kendi fikri
faaliyet ürünü olması ve başka bir eserden kopya edilmemesi yeterli olacaktır. Programın kendinden öncekilere
oranla daha fazla yaratıcılık ve hüner gösterip göstermemesi veya programın basit veya karmaşık olup
olmaması, fikri hukuk açısından önemli olmayacaktır.
.
Almanya ve Fransa da, Yönergeden önce 1985 tarihinde, bilgisayar programlarına telif hakkı koruması getiren
düzenlemeler yapmışlardı. Yönergenin yayımlanmasından sonra, İsviçre'de bilgisayar programları 9.10.1992
tarihinde yürürlüğe giren kanunla Telif Hakkı Kanunu kapsamına alındı. İleride göreceğimiz gibi Türk Fikir ve
Sanat Eserleri Kanunu ile bilgisayar programlarına hukuki koruma getiren değişiklikte büyük ölçüde bu
Yönerge'den yararlanılmıştır.
2.3. Türk Hukukunda Bilgisayar Programlarının Fikri Hukuka Göre Korunması
Türk hukukunda bilgisayar programlarının fikri hukuka göre korunması aşağıdaki başlıklar altında incelenebilir:
16. 2.3.1. Genel Olarak Fikri Hukuk Korumasının Şartları
Fikri hukuk, korumayı "eser" kavramına yöneltmiştir.
Koruma, ancak eser sayılabilen, fikri emek ürünleri
üzerindeki hakları kapsamaktadır. Fikri haklar, sahibine
tekelci yetkiler tanımaktadır. Bundan dolayı, alelade her
fikri çalışma değil de, toplumun gelişmesine katkıda
bulunan zihinsel ürünler, fikri hukuka konu olmaktadır. Bu
niteliği taşımayan çalışmalar için üçüncü şahısların özgürlük
alanını boş yere daraltmaya gerek yoktur. Bu sebeple fikri
hukukta "eser" kavramı anahtar bir rol oynamaktadır.
"Eser" kavramı hakkında genel kabul gören bir tanım
vermek güç, hatta imkansız gibidir. Türk Hukukunda fikri
emek ürünleri, yasal olarak Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu (FSEK) ile düzenlenmiştir.
"...eser, sahibinin hususiyetini taşıyan
ve aşağıdaki hükümler uyarınca ilim ve
edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya
sinema eserleri sayılan ve her nevi fikir
ve sanat mahsülüdür."
FSEK'in 1. maddesinde "...eser,
sahibinin hususiyetini taşıyan ve
aşağıdaki hükümler uyarınca ilim
ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar
veya sinema eserleri sayılan ve
her nevi fikir ve sanat
mahsülüdür." şeklinde
tanımlamaktadır.
FSEK bu hükmüyle eser
kavramının belirlenmesinde iki
unsurun varlığını aramaktadır.
Bunlar;
Kanun'da belirtilen eser
kategorilerinden birine dahil
olmak,
Sahibinin özelliğini taşımaktır.
Şimdi bu unsurları inceleyelim...
17. 2.3.1.1. Sahibinin Özelliğini Taşımak
Bir fikir ürününün, koruma konusu düzeyine çıkabilmesi için
sahibinin özelliğini taşıyor olması gerekir. Bağımsız ve yaratıcı bir
fikri çalışma ürünü olan eserler, sahibinin özelliğini taşıyor sayılır.
Sahibinin özelliğini taşımak unsuru, bazı hukuk sistemlerinde
"orijinallik" olarak ifade edilmektedir.
Eserin bağımsız fikri çalışma ürünü olması, kendisinden önce
yaratılan eserlerden yararlanılmayacağı anlamına gelmez. Ancak
kendisinden hiçbir şey katmaksızın, başkasının eserinden gasp ve
aşırma (intihal) derecesine ulaşacak seviyedeki yararlanmayı fikri
hukuk yasaklar. Yoksa aleniyet kazanarak kamuya mal olmuş
fikirlerden yararlanmamak mümkün değildir. Burada aranan
husus, bu yararlanmaların yanı sıra eser sahibine atfedilecek az
veya çok bir fikri emeğin bulunmasıdır.
Fikri hukuk açısından yaratıcılık, "var
olandan başkasını meydana
getirmek" şeklinde anlaşılmalıdır.
Fikri hukukta aranan özellik, patent hukukunda aranan özellikten
farklıdır. Bir buluşa patent verilebilmesi için, yenilik ve tekniğin
halihazır durumuna göre bir aşama kaydetme unsurlarının varlığı
şarttır. Halbuki fikri hukukta mevcut fikir anlayışının başka bir
şekil ve tarzda incelenmesi açıklanması ve yorumu da
korunmadan faydalanır. Fikri hukuk açısından yaratıcılık, "var
olandan başkasını meydana getirmek" şeklinde
anlaşılmalıdır.
2.3.1.2. Kanun'da Belirtilen Eser Kategorilerinden Birine
Dahil Olmak
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda, bir fikri ürünün, eser niteliği
kazanabilmesi için, sahibinin özelliğini taşımasının yanı sıra,
Kanunda dört kategori halinde belirtilen eser formlarından biriyle
ifade edilmiş olması da şart koşulmaktadır (FSEK. m.1). Böylece
Bern Antlaşması'nda olduğu gibi, eser türlerini kapsayan bu üst
kategoriler sınırlı tutulmuş, ancak ortaya yeni çıkan bir eser
türünün de bu kategoriye sokulabilmesine imkan tanınmıştır.
Kanunda gösterilen eser kategorilerini görmek için yandaki
başlığa tıklayın.
Bu ana eser kategorileri Kanun tarafından sınırlandırılmış
olduğundan, bunların dışında beşinci bir eser kategorisi
oluşturulamaz. Böylece bir fikir ürünü bu kategorilerden birine
sokulmuyorsa, Kanuna göre eser sayılmaz ve korumadan
faydalanamaz.
18. 2.3.2. Bilgisayar Programlarının Eser Niteliği
Bilgisayar programlarının eser niteliği aşağıdaki başlıklar altında incelenebilir:
2.3.2.1. Bağımsız Eser Olarak
Bilgisayar programları, birçok unsurdan oluşan ve bilgisayardan
arzu edilen sonucu elde etmeye yarayan talimatlar dizisidir.
Bilgisayar programlarının önceki sayfalarda da belirttiğimiz gibi,
birbirinden ayrılması ve gözlemlenmesi mümkün olan, program
akışı, algoritma, kaynak ve amaç kodu ve kullanıcı arayüzü
unsurları bulunmaktadır. Bu unsurların tamamlanmasıyla
bilgisayar programlarının oluşumu, tıpkı bir roman veya makalenin
yazımına benzemektedir. Dış alemde de fark ve tespit edilebilen
çalışmaların sonucunda, birtakım şekillendirmeler ortaya
çıkmaktadır. Kullanıcı arayüzü vasıtasıyla giriş olarak verilen
bilgiler (input) ve istenilen sonuca göre, bu programlardan resim,
karmaşık matematiksel hesaplamalar, onlarca kitap dolusu bilgi
derlemesine kadar birçok çıkış (output) alınabilmektedir. Bir
programın hazırlanmasında, bilgi ve mantıksal bağlantılar adeta
dantel gibi örülmektedir.
Bütün bu yönleriyle bilgisayar
programları, edebiyat eserleri (literary
works) kategorisine dahil eser türü
içinde yer alır. Gerek yabancı hukuk
sistemlerinde, gerekse uluslar arası
hukuki düzenlemelerde bugün için
bilgisayar programlarının edebi
eserlerden olduğu tartışmasız bir
şekilde kabul edilmektedir.
İnsanlar, plak, teyp kaseti ve CD'lere kaydedilmiş şeyleri duyarak,
görerek, okuyarak algılayarak hissetmektedir. Buna karşılık
bilgisayar programlarını insan değil de, bilgisayar cihazı
anlayabilmekte ve fakat algıladığı bu sonucu insanlara bildirmekte,
buna göre işlem yapmaktadır.
Bütün bu yönleriyle bilgisayar programları, edebiyat
eserleri (literary works) kategorisine dahil eser türü içinde
yer alır. Gerek yabancı hukuk sistemlerinde, gerekse uluslararası
hukuki düzenlemelerde bugün için bilgisayar programlarının edebi
eserlerden olduğu tartışmasız bir şekilde kabul edilmektedir.
Yukarıda belirtildiği gibi, Almanya'da bilgisayar programlarını
"edebi eserler" arasında sayan Telif Hakları Kanunu'nda 1985
kanun değişikliği yapılmadan önceki devrede, ünlü fikri hukuk
profesörü Ulmer, bilgisayar programlarında harcanan fikri emeğin,
estetik içerik aranmaksızın, onların eser sayılması için yeterli
olduğunu ileri sürmüştür. Alman Yüksek Mahkemesi de InkassoProgram kararında, kanunda açık hüküm bulunmasa bile, orijinal
olması şartıyla bilgisayar programlarının eser olarak
korunacaklarına karar vermiştir.
Türkiye'de, bilgisayar programlarını eser olarak kabul eden 4410
sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce de, gerek doktrin, gerekse
uygulamada FSEK m.1'e geniş bir anlam verilerek fikri hukuka
göre koruma getirilmek istenmişti. Danıştay, henüz FSEK'te
yasal düzenlemenin yapılmadığı 1994 yılında verdiği bir kararda,
bilgisayar oyun disket ve kasetlerini eser olarak nitelendirmişti.
Ülkemizde de dünyadaki eğilim ve gelişmeye uygun olarak
19. FSEK'te 7.6.1995 tarih ve 4110 sayılı Kanun'la yapılan
değişiklikle bilgisayar programları, eser olarak kabul edilerek
kanuni koruma altına alınmıştır. Bu değişiklikle, bilgisayar
programları ve program sonucu doğurması koşuluyla program
hazırlık tasarımları, ilim ve edebiyat eserleri kategorisine dahil
edilmiştir. Böylece FSEK, yukarıda incelediğimiz 14.5.1991 tarihli
Avrupa Konseyi Yönergesi'ne uygun hale getirilmiştir.
2.3.2.2. İşlenme Eser Olarak
Bağımsız olarak yaratılmış eserlerin yanında, önceden mevcut bir esere sadık kalarak, onun başka bir şekle
dönüştürülmüş haline "işleme eserler" denir. Mesela, bir hikayenin başka bir dile tercümesi veya bir romanın
sinema senaryosu haline getirilmesi gibi.
FSEK m.6/I'de "işleme eser", diğer bir eserden yararlanmak suretiyle meydana
getirilen, bu esere oranla bağımsız olmayan fikir ve sanat ürünleri şeklinde
tanımlanmıştır. FSEK m.6'da işleme eserler, dokuz bent olarak sayılmıştır.
4110 sayılı Kanun'un üçüncü maddesiyle de, bu bentlere 10. ve 11. bent olarak bilgisayar programları ile ilgili
iki bent daha ilave edilmiştir.
Bir eserin işlenmesinden amaç, bağımsız bir eser yaratmak değil, mevcut bir eseri başka bir şekle dönüştürerek
ifade etmektir. Bu nedenle, değişiklik veya uygulama suretiyle geliştirilen bilgisayar programının, işleme eser
olarak kabulü için, asıl bilgisayar programlarının özelliklerini yansıtması gereklidir.
20. FSEK m.6/III hükmüne göre, program geliştiricisinin yaptığı işlenme faaliyetlerinde de
kendisine ait bir özellik bulunması şarttır. Bu bakımdan, herkesin bir bilgisayar
programında rutin olarak yapabileceği değişiklikler, işlenme eser sayılmaz.
4110 sayılı Kanunla FSEK m.6'ya eklenen 11. bent hükmünde ise, "veri tabanları" da işlenme eser türü olarak
kabul edilmiştir. Veri tabanı, birden fazla uygulama alanında kullanılan verilerin uygulamayı kolaylaştıracak
şekilde bir düzen içerisine konulmuş şeklidir. Bir başka deyişle, veri tabanı, değişik dosyalarda tekrarlanan bir
verinin tekrarı en aza indirmek için bir tabana oturtulmuş halidir. Maddenin 11. bendinde koruma altına alınmak
istenen husus, verilerin ve materyallerin bir plan dahilinde derlenmesi sonucu veri tabanı olarak ortaya çıkan
şekillendirmedir. Bu bende "araç ile okunabilir veya diğer biçimdeki" şeklinde sonradan yapılan eklemeyle,
elektronik veri tabanlarının da FSEK kapsamında olduğu belirtilmek istenmiştir. Yine aynı bentte, kanunda veri
tabanı içinde bulunan veri ve materyallerin fikri hukuk koruması dışında olduğu açıkça vurgulanmıştır (FSEK m.6
bent 11). Ayrıca, 3.3.2004 tarihinde FSEK'e "Ek madde 8" olarak yapılan eklemeyle veri tabanı yaratıcısının
hakları ve bu hakları kullanma şekli ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
2.3.3. Bilgisayar Programlarının Orijinalliği
Bilgisayar programlarının eser niteliğinin kabulü için orijinal olması, yani sahibinin özelliğini taşıyor olması da
gereklidir. Sahibinin özelliğini taşıyor olmak ise, programın, program geliştiricisinin yaratıcı gücünün izlerini
taşıması anlamına gelmektedir.
Bilgisayar programının oluşumunda, sahibinin özelliğini yansıtan bir fikri çalışmanın varlığı, o programın orijinal
sayılması için yeterlidir. Bölümlenmesinde, uyarlanmasında, toplanmasında ve seçimindeki şekillendirmesinde
sahibinin dikkate değer bir emek harcadığı bilgisayar programları fikri hukuk tarafından korunmalıdır.
Her ne kadar, karmaşık ödevlerin yerine getirilmesi için hazırlanmış bilgisayar programlarında, orijinallik şartının
yerine geldiği varsayılabilirse de, mutlaka her programın böyle zor işlerin üstesinden gelmesi aranamaz. Yeter
ki, program, önceki bir programın kopyası olmasın ve az çok bir fikri çalışmanın sonucu meydana gelsin. Aynı
şekilde, program geliştiricisinin mevcut olan kombinasyonlardan birini seçerek programı buna göre oluşturması
halinde de orijinallik şartı yerine gelmiş olur.
2.3.4. Bilgisayar Programlarında Korumanın Konusu
Fikri Hukuk Koruması, insanin duyu organlari veya bir cihaz
vasıtasıyla algılayabildiği şekillendirmeleri kapsamaktadır. Bu
bakımdan bir eserin fikri veya içeriği fikri hukuk korumasının
dışında kalır. Yine bu bağlamda, bilgisayar programının bazı
unsurları korumadan faydalanırken, diğerleri ise korumaya konu
teşkil edemezler.
2.3.4.1. Bilgisayar Programlarında Fikir ve İfade İkilemi (Idea and Expression Dichotomy)
21. Bir bilgisayar programının tıpkısıyla aynı olacak şekilde (slavish copy) kopya edilmesinin telif hakkını ihlal
edeceği açıktır. Hukuka aykırı kopyalama veya çoğaltma bu dereceye ulaşmaksızın, temelde veya büyük ölçüde
benzerlik gösteriyorsa; bu durumda telif hakkının ihlal edilip edilmediğini saptamak güç olur.
Fikri hukuk; fikirlerin fertler arasında serbest olarak dolaşımını sağlayarak, toplumun gelişmesine katkıda
bulunmayı hedefler. Bir eserin içeriğini oluşturan fikir, kamunun mülkiyetinde olmayıp da telif hakkına konu
teşkil ederse, bu amaç gerçekleşmez. İşte bu nedenden dolayıdır ki, fikri hukuk, bir esere hakim olan fikri değil
de, onun dış aleme yansımış şeklini veya ifadesini korur.
FSEK'in 2. maddesinde de aynı ilkeye yer verilmiştir. Gerçekten bu maddeye göre, her
biçim altında ifade edilen bilgisayar programları eser sayılır. Ayrıca, aynı maddede bir
bilgisayar programının herhangi bir unsuruna temel oluşturan "düşünce ve ilkelerin"
eser sayılmayacağı açıkça hükme bağlanmıştır.
Bilgisayar programlarının tamamına veya belirli unsurlarına fikri hukuk tarafından koruma sağlanabilmesi için
onun şekil veya ifade mi, yoksa fikir mi olduğunun tespiti zorunludur. Bilgisayar programlarının fikri, o
programla gerçekleştirilen sonuç veya fonksiyondur. Program geliştiriciler bir programla benzer sonuçları
doğurabilen diğer bir programı, başka ifadeler kullanarak meydana getirebiliyorlarsa; o zaman ilk program, bir
fikrin ifadesidir. Bununla beraber, diğer programların farklı bir ifade kullanarak o özel sonucu elde etme
imkanlarının bulunmadığı hallerde, fikir ve ifade birbirinin içine girmiştir. Fikri hukuk, son durumdaki bilgisayar
programlarına koruma sağlamaz. Fikir ve ifade arasındaki bu sınırı belirleme görev ve yetkisi, her somut olayda
o olayı çözmek zorunda olan yargıca bırakılmıştır.
2.3.4.2. Korumadan Faydalanan Unsurlar
Korumadan faydalanan unsurlar aşağıdaki gibidir:
2.3.4.2.1. Program Akışı
Programcı, bir bilgisayar programı geliştirmeye başlarken, programın yerine getireceği fonksiyonun aşamalarını
mantıksal olarak sıralamak zorundadır. Program akışı, bir psikoloji kitabındaki metinde içeriğin seçimi ve
konuyla ilgili meselelerin sıralanışıyla veya bir fizik test kitabındaki problemin içeriğinin seçimiyle benzerlik
gösterir. Seçme uyarlamadaki bu kombinasyonların benzerliği dolayısıyla program akışı, "ifade veya şekil"
olarak nitelenebilir.
22. FSEK m.2/1. hükmüne göre, bilgisayar programlarının hazırlık tasarımları dahi eser
sayılır. Kanaatimizce buradaki hazırlık tasarımı deyimi, program akışını da
kapsamaktadır. Dolayısıyla, şekil niteliğindeki program akışı, eser olarak FSEK'in
koruması altındadır. Bununla beraber, Kanunda hazırlık tasarımlarının korunabilmesi
için bir sonraki aşamada program sonucunu doğurmaları şartı aranmaktadır. Yapılan bir
hazırlık tasarımı herhangi bir nedenle program haline gelememişse, fikri hukuk
korumasından yararlanamaz. Zira, yukarıda açıklandığı gibi, fikri hukuk ancak eser
niteliğine ulaşmış şekillendirmeleri korumaktadır. Bu nedenle FSEK m.2'de, herhangi bir
şekilde bilgisayar programı ve dolayısıyla eser haline gelmemiş hazırlık tasarımlarının
koruma kapsamı dışında bırakılması gayet yerinde olmuştur.
Program akışı, oluşturulurken programcılar çok büyük çaba ve düşünce sarf etmektedirler. Kanun koyucu,
program akışını da eser sayarak, bilgisayar programına getirilen korumayı bu önemli başlangıç unsuruna kadar
uzatmak istemiştir. Fikri hukukun, program akışını korumaması halinde, bilgisayar programlarını korumasının
fazla bir anlamı kalmazdı.
2.3.4.2.2. Kaynak Kodu ve Objekt Kod
Bilgisayar programlarının programlama dillerinden biriyle yazılması ve sonra da bu kodun bilgisayarın
anlayacağı dile çevrilmesi programlama sürecinin son aşamalarındandır. Toplam program geliştirme maliyetleri
içinde bu kodlama işlemlerinin payı yaklaşık %50 civarındadır. Programlamanın bu aşamasında fikirler detaylı
ifadelere dönüştürüldüğünden, hem kaynak kodu, hem de objekt kod fikri hukuk tarafından korunur. Program
geliştiricilerinin bu kodlamayı floopy disk, CD veya ROM üzerine yapmalarının koruma açısından önemi yoktur.
Program kodlarının her iki türünün de FSEK m.2'de bahsedilen her biçim altında ifade edilen bilgisayar
programının hazırlık aşamalarından olduğu şüphesizdir.
Bundan başka, bilgisayar programlarının detaylı yapısı da programın korunabilir ifadesinden sayılmaktadır. ABD
Mahkemeleri bilgisayar programlarının organizasyonuna da fikri hukuk koruması tanımışlardır. Eğer bir
programcı, kaynak koduyla mevcut birden fazla yoldan birini seçerek, bilgisayar programlarının detaylı yapısını
ve organizasyonunu oluşturmuşsa, başka biri bu kaynak kodunun ana hatlarını kullanarak programlama
yaparsa, telif hakkını ihlal etmiş olur.
Hukuk çevrelerinde, bilgisayar programlarının korunması ile ilgili olarak programların üzerinde tersine
mühendislik (reverse engineering) uygulamalarına izin verilip verilmeyeceği, en çok tartışılan konulardan
biridir. Sanayide tersine mühendislik, yeni piyasaya sunulmuş makine, motor, elektronik araç gibi rakip
ürünlerin imalat aşamalarının altındaki gizli sırların geriye doğru gidilerek öğrenilmesine denilmektedir.
Bilgisayar programlarında tersine mühendislik, objekt kod esas alarak insanın okuyabileceği kaynak kodunun
yeniden yazılması halinde ortaya çıkabilir. Bu haliyle tersine mühendislik fiili, bilgisayar programı üzerindeki telif
hakkının ihlali niteliğindedir.
Yalnız, FSEK m.38'de yetkili kullanıcıya eldeki mevcut programın diğer bir programla
ara işlerliğini geçekleştirmesi amacıyla objekt kod formunu çevirme hakkı verilmiştir. Bu
maddeyle çok sınırlı bir amaç için tersine mühendislik uygulamasında bulunmasına izin
verilmiştir.
.3.4.3. Koruma Konusu Dışında Kalan Unsurlar
Koruma konusu dışında kalan unsurlar aşağıdaki gibidir:
23. 2.3.4.3.1. Algoritma
Algoritma, bilgisayardan istenen sonucun alınmasını sağlayan mantık aşamalarının sınırlı serisinden oluşan bir
uygulama metodudur. Bir işlem metodu olduğundan, başka bir bilgisayar programında kullanılması mümkündür.
Algoritma, yalnızca bir fikirden ziyade, geliştirilmiş fikirleri içerir. Bununla beraber, algoritmanın bu metot veya
teknik niteliği, onun fikrin ifade edilmiş şekli sayılmasına engel olur.
FSEK m.2/son da bilgisayar programının herhangi bir unsuruna temel oluşturan fikir ve
ilkelerin eser sayılmayacağı hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin gerekçesinde,
algoritmanın koruma kapsamı dışında olduğu açıkça belirtilmiştir. Böylece bilgisayarlarla
ilgili fikir - ifade ikilemi, Türk hukukuna da ithal edilmiş ve algoritma, fikri hukukun
koruması dışında bırakılmıştır.
2.3.4.3.2. Kullanıcı Arayüzü (User Interface)
Bilgisayar programının "bak ve hisset" (look and feel) i olan kullanıcı arayüzü, kullanıcı ile bilgisayar arasındaki
iletişimi sağlar. Kullanıcı arayüzünün biri fonksiyonel diğeri görsel ve işitsel (audovisual) olmak üzere iki unsuru
vardır.
Kullanıcı arayüzünün fonksiyonel unsuru," kullanıcının klavyede özel bir tuşa bastığında özel bir
fonksiyonu yerine getiren unsur" olarak tarif edilebilir. Kullanıcı arayüzünün fonksiyonel unsuru, kesinlikle,
fikri hukuk tarafından korunmaz. Zira, endüstriyel standartlar ve fikirler kamunun mülkiyetinde kalmalıdır.
Üstelik FSEK m.2'de hiç kuşkuya yer vermeyecek şekilde kullanıcı arayüzüne hakim
olan fikir ve esasların fikri hukuk tarafından korunmayacağı belirtilmiştir.
Kullanıcı arayüzünün audovisual unsuruna ise bilgisayar kullanıcısı insanın bilgisayarla etkileşimini sağlamak için
kullanılmayan sadece has bir estetik görüntü veren unsurdur, denilebilir. Kullanıcı arayüzünün bu unsuru,
estetik niteliğin fonksiyonel niteliğe göre baskın olması halinde telif hakkına konu olabilir. Yalnız bu şart, çoğu
olayda gerçekleşmeyeceği için, kullanıcı arayüzüne fikri hukuk korumasının ancak çok sınırlı hallerde
tanınabileceğini belirtmekte yarar vardır.
2.4. Bilgisayar Programları Üzerindeki Fikri Haklar ve Türleri
Bu başlık altında sırasıyla;
24. konularına değinilecektir.
2.4.1. Bilgisayar Programları Üzerindeki Hakların Hukuki Niteliği
Bilgisayar programının geliştirilmesiyle fikri hukuk açısından geliştiricinin şahsında objektif bir hukuki durum
meydana gelir. Bu hukuki durum, eser sahipliği veya programın sahipliği şeklinde ortaya çıkar. Program
geliştiricisinin şahsında gelişen bu hukuki durum, bir kısmı mal varlığı bir kısmı da şahıs varlığı çevresinde
gelişen hak ve yetkilerin toplamıdır. Malvarlığına ilişkin haklar, o programdan gelir sağlama ve birtakım
ekonomik menfaatler elde etmek şeklinde kendini gösterir. Şahıs varlığına yönelik haklar ise, program
geliştirenin o programın ortaya çıkması nedeniyle sahip olduğu kişisel ve manevi hakları ifade eder.
Bu hak ve yetkiler mutlak ve tekelci niteliktedirler. Program geliştiricisi, bu hakkını herkese karşı ileri sürebilir
ve herkesten bu haklara karşı saygı göstermelerini isteyebilir. Mutlak nitelikte tanınmış bu haklarının ihlal
edilmesini dava ve şikayet yoluyla önleyebilir. Bir takım hukuki korumaya yönelik tedbirlerden yararlanabilir. Bu
hakların tekelci olması ise, faydalanma yetkisinin sadece program sahibine ait olması anlamına gelmektedir. O,
bu hakkını yalnızca kendisi kullanabileceği gibi, üçüncü kişilere tam veya kısmi kullanma hakkı da tanıyabilir.
Bilgisayar programının geliştirilmesiyle ortaya çıkan hukuki durumun özü devredilemez; fakat kural olarak bu
haklar demetinden yararlanma yetkisinin devredilmesi mümkündür. Bütünüyle devir olayının yasaklanması
halinde, söz konusu eserden iktisaden yararlanma imkansızlaşacaktır.
Bilgisayar programı üzerinde patent koruması, ancak belli bir sürenin dolmasıyla başlayabilir. Telif hakkı veya
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre korumanın doğumu için, söz konusu eserin ortaya çıkması, alenileşmesi
gereklidir.
2.4.2. Bilgisayar Programları Üzerinde Hak Sahipliği
Bilgisayar programları üzerindeki hak, bilgisayar programına özelliğini yansıtan kişinin şahsında doğar. Hak
sahibi, FSEK m. 8/I hükmüyle ifade edildiği gibi, bilgisayar programını meydana getirendir.
Eser (bilgisayar programı) üzerindeki haklar, eserin meydana getirilmesiyle, kanun gereği kendiliğinden
kazanılır. Bir fikri emek ürününün meydana getirilmesi olgusu, onu meydana getiren şahsın eser sahipliği
statüsünü kazanması için gerekli ve yeter şarttır. Fikri hakların, sadece eserin yaratma olgusuyla onu meydana
getiren şahsa ait olmasına, "yaratma gerçeği" ilkesi denilmektedir.
Yaratma gerçeği ilkesi uyarınca, bilgisayar programları üzerinde hak sahibi olma, yalnızca gerçek kişiler
bakımından söz konusudur. Dolayısıyla tüzel kişiler, Kıta Avrupası Hukuk Sistemlerinde ve Türk Hukukunda,
Anglo-Amerikan hukukundan farklı olarak, program üzerinde gerçek anlamda hak sahibi sayılmaz.
FSEK m.18'de 4630 sayılı Kanunla yapılan değişikliğe göre, memur, hizmetli ve işçiler,
işlerini görürken ve o işle ilgili geliştirdikleri bilgisayar programının sahibidirler. Ancak
geliştirilen bilgisayar programını kullanma hakkı, bu kişileri çalıştıran veya istihdam
eden gerçek veya tüzel kişilere aittir. Yalnız, bu kuralın aksi, yani kullanma hakkının da
çalışana ait olacağı tarafların aralarındaki sözleşmede kararlaştırılabilir. Bu anlatılanlar,
bir şirketin, derneğin ya da vakfın organını oluşturan kişilerin geliştirdiği bilgisayar
programları hakkında da uygulanır.
Bu şekilde bağımlı bir çalışma ilişkisi bulunmadan geliştirilen programlarda, taraflar arasındaki sözleşmenin
niteliğine ve tarafların yüklendikleri edime göre hak sahibi belirlenir. Eğer, bir bilgisayar programı geliştirilip
bunun yayımı da söz konusu ise, hak sahibi yayımcı değil de programı geliştirendir. Yok eğer, bilgisayar
programının hazırlanması, yayımcının talimatı ve onun belirlediği plan dahilinde gerçekleşiyorsa, program
üzerindeki telif hakkı da yayımcıya ait olur. Taraflar arasındaki sözleşmede bu şekilde bir yayımlama
yükümlülüğü yok ise, o zaman iş tamamen sözleşmedeki hükümlere ve bu hükümlerin yorumlanmasına
kalmıştır. Yapılacak yorumda telif hakkının iş sahibine mi, program geliştiricisine mi ait olduğu konusunda
aşağıdaki kriterlerden yararlanılabilir:
25. Bilgisayar programları, bir kişinin üstesinden gelemeyeceği kadar yoğun çaba ve emek gerektirir. Bu sebeple,
bilgisayar programları, genellikle birden fazla kişinin ortak ürünü olarak geliştirilmektedir.
Birden fazla kişinin meydana getirdiği bilgisayar programlarının kısımlara ayrılması
mümkünse; bunlardan her biri, meydana getirdiği eserin sahibi sayılır (FSEK m .9/I ).
Yok eğer, birden fazla kişinin katılımıyla meydana getirilen bilgisayar programı, ayrılmaz
bir bütün teşkil ediyorsa, hak sahipliği, onu meydana getiren kişilerden oluşan "birliğe"
aittir. Bu birliğe Borçlar Kanunu'nun adi şirket hakkındaki hükümleri kıyasen uygulanır
(FSEK m.10).
Bir insanın yaratıcı çabası olamadan tamamen bilgisayarlar tarafından üretilen ve "computer-generated
works" olarak adlandırılan eserlerde, hak sahibinin kim olacağı konusu tartışmalıdır. Aynı sorun, program
yaratmak amacıyla yazılmış bilgisayar programlarının ürettiği yazılımların telif hakkının kimde kalacağı
konusunda da yaşanmaktadır. Burada, yasal bir düzenleme olmadığından, tarafların arasındaki sözleşmeye ve
olayın niteliğine göre bir çözüm bulmak gerekir. Böyle bir programı satın alan ve hiç olmazsa bilgisayara emir ve
komut veren kişiyi hak sahibi saymak yerinde olur.
2.4.3. Bilgisayar Programları Üzerindeki Hakların Türleri
Program geliştiricisi, bilgisayar programının geliştirildiği anda, otomatik olarak bu program üzerinde bazı hak ve
yetkilere sahip olur. Eser sahibinin çeşitli yetkileri içeren bu tekelci hakkı, mülkiyette malikin hakkına benzeyen
bir durumdur.
Türk Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na eser sahibinin hakları, mali ve manevi yetkiler olarak iki türe ayrılmış ve
sınırlayıcı şekilde saymıştır. Bu suretle, Kanun'da sayılan hak ve yetkilerin kapsamı açık olarak belirlenebilmekte
ve bunlara yapılan tecavüzlerin tespiti kolaylıkla imkan dahiline girebilmektedir. Sayma sisteminin sakıncalı
yönü ise , teknik gelişmeler sonucu eserden kanunda sayılan şekiller dışında ortaya çıkacak yeni yararlanma
usullerini eser sahibinin kullanamamasıdır.
Fikri hukuk açısından olduğu kadar, Patent Hukuku açısından da gayri maddi mal üzerindeki hak mali ve manevi
yetkileri içerdiği kabul edilmektedir. Gerçekten de Paris Antlaşması'nın 2 Haziran 1936 tarihli değişikliğinde
buluş sahibinin patent belgesinde adının anılmasını isteme hakkı olduğu hüküm altına alınmıştır.
1. Manevi Haklar
2. Mali Haklar
Bu başlıklar sonraki sayfalarda daha kapsamlı incelenmiştir.
2.4.3.1. Manevi Haklar
Mali haklar, eser sahibinin eserinden iktisaden yararlanmasına yönelik iken, manevi haklar, şahsi ve manevi
hakları korurlar.
26. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nda manevi hak olarak,
• eseri kamuya sunma hakkı,
•
•
•
eserde sahibinin adını belirtme hakkı,
eserde değişiklik yapılmasını yasaklama hakkı ve
eser sahibinin eserin üzerinde cisimlediği malın malik ve zilyetlerine karşı olan
hakkı
olarak dört çeşit hak sayılmaktadır.
Yabancı doktrinde, manevi hakların, bilgisayar programı sahasına uygun olmadığı görüşü hakimdir. Hatta bazı
yazarlar, bu sahada manevi hakların bilgisayar programının tabiatına aykırı olduğunu, kanunda bu sahada
manevi hakların mevcut olmaması gerektiği görüşündedirler. Bu görüşün etkisiyle bazı hukuk sistemlerinde
yapılan kanun değişikliklerinde manevi haklara büyük istisnalar getirilmiştir.
2.4.3.2.1. Programı Kamuya Sunma Hakkı
Fikri emek mahsulü bir eseri kamuya sunma yetkisi, münhasıran o eserin sahibine ait bir yetkidir. Eser
ancak, sahibinin gizlilik alanından çıkarak kişilerin herhangi bir yolla fark edebileceği bir şekilde dış dünyaya
yansırsa, fikri hukuk tarafından korunur hale gelir.
Eser sahibi tarafından başkasına devredilmiş olan mali hakların kullanılması eserin kamuoyuna sunulması
yetkisini de kapsıyorsa, eser sahibinin eseri kamuoyuna sunma yetkisini mali haklarla birlikte devretmiş olduğu
kabul edilir. Örneğin bir programın yayım hakkını devretmiş olan kimse, onun kamuoyuna sunulması yetkisini
de devretmiş sayılır. Eserin kamuoyuna sunulması, eser sahibinin şeref ve itibarını düşürecek nitelikte ise, eser
sahibi yayınlama hakkını devretmiş olsa bile sonradan verdiği bu izinden dönebilir.
Eser sahibinin yapacağı bir sözleşme ile bu haktan önceden vazgeçmesi geçerli değildir
(FSEK m.14/III).
Eser sahibinin eseri korumaya sunma yetkisini geri alması halinde, karşı taraf, uğrayacağı zarar nedeniyle
tazminat talep etme hakkına sahiptir.
Eser hakkında bilgi verme hakkı da münhasıran eser sahibine ait bir haktır. Bu suretle eser sahibinin eserini
gizli tutmaktaki manevi çıkarı güvence altına alınmıştır. Eser sahibi, eseri kamuya sunma yetkisini devretmişse,
ondan daha dar bir kavram olan eser hakkında bilgi verme hakkını da devrettiğini kabul etmek gerekir.
Eseri yayma hakkının başkasına devredilmesi halinde, yayım sözleşmesinde tayin
edilen süre içinde veya sözleşmede bir süre belirlenmemişse hal ve şartlara göre makul
bir süre içinde kamuoyuna sunulmazsa eser sahibi sözleşmeden cayabilir (FSEK
m.58/I).
Zira devredilmiş olan bu mali hakkın kullanılmaması, eser sahibinin hem manevi hakkının yanı sıra onun
ekonomik haklarını da ihlal eder.
2.4.3.2.2. Program Sahibinin Adını Belirtme Hakkı
Eser sahibi, eseriyle kendi arasındaki ilişkiyi kamuya bildirip bildirmeme konusunda bir takdir hakkına sahiptir.
Eser sahibi olarak tanınmakta bir sakınca görmüyorsa eserinde kendi adını belirtebilir. Adının tam olarak
belirtilmesi zorunlu olmayıp, herkesçe bilinen bir kısaltma, bir rumuz veya takma ad kullanması da mümkündür.
Yalnız, eser sahibinin izni olmadıkça adında değiştirme ve kısaltma yapılamaz.
27. Eserde adın belirtilmesi eser sahipliğine ilişkin bir karine oluşturması ve eser üzerindeki
tasarruf yetkisinin ispatı bakımından önemlidir. Bir kimse başkasının eseri kendi adını
koyup yayınlayabilir (aşırma - intihal) ya da kendine ait olan eseri, başkasının isminden
yararlanmak için o kişinin adıyla piyasaya sürebilir. Bu gibi hallerde açılacak bir tespit
davasıyla gerçek eser sahibi belirlenebilir (FSEK m.15/III). Sahibinin adı belirtilen
eserlerde, adı bulunan kimse aksi ispatlanıncaya kadar eserin sahibi sayılır (FSEK
m.11).
Bilgisayar programlarının bir ekip çalışması ürünü olduğu, bir programın geliştirilmesinde birçok kişinin emeği
geçtiği, bu nedenle de programda eser sahibi adının belirtilmesine ilişkin bir hakkın uygulanma kabiliyeti
olmadığı ileri sürülmüştür. Kanaatimce bu görüşe katılmaya imkan yoktur. Zira, hukuki korumaya konu olan
eserlerin büyük bir kısmında birden fazla kişinin katkısı bulunmaktadır. Ayrıca, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 8
vd. maddelerinde, birden fazla kişi tarafından vücuda getirilen eserlerde kimin eser sahibi sayılması gerektiği
hakkında kriterler öngörülmüştür. Bu maddelerden hareketle eser sahibi olarak belirlenen kişinin adı programda
belirtilebilir.
2.4.3.2.3. Programda Değişiklik Yapılmasını Yasaklama Hakkı
Bir eser, manevi haklara konu olmak bakımından, gerek muhtevası gerekse şekli ile bir bütün teşkil eder. Eser
sahibinin, eserin değişmeden bozulmadan yaşamaya devam etmesinde, eseriyle manevi ilişkisinin devam
etmesinde bir manevi çıkarı vardır.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 16. maddesinde, eser sahibinin izni olmadıkça
eserde kısaltmalar, ekleme ve başka değiştirmeler yapılamayacağı belirtilmektedir.
Hatta aynı maddede, eser sahibi kayıtsız ve şartsız olarak izin vermiş olsa bile, şeref ve
itibarını yahut eserin nitelik ve özelliğini bozan her türlü değiştirmelere karşı çıkabileceği
hükmü yer almaktadır.
Bilgisayar programlarının bütünlüğünü koruma yetkisi, bu sahanın ihtiyaç ve gereklerine uymamakta ve
birtakım problemler doğurmaktadır. Kullanıcı, bilgisayar programını kullanım alanı ve şekline göre bazı
değişiklikler yaparak değiştirmek (upgrade) veya programdaki hataları ve kendine uymayan yönleri ortadan
kaldırmak (debugging) durumundadır. Bu ihtiyaç, kullanım devam ettikçe sık sık ortaya çıkmaktadır. Her ne
kadar, normal kullanım gereği ufak tefek değişiklikler yapmak kanunen mümkün ise de, bilgisayar sektöründe
duyulan değişiklik ihtiyacı bu sınırı aşmaktadır. Kanaatimizce de program geliştiricisin programın bütünlüğünü
koruma yetkisinin kaldırılması veya sınırlandırılması görüşü, yerindedir. Nitekim, Fransız ve Japon Kanun
Koyucuları bu noktayı görmüşler ve kullanıcıya, herhangi bir izin almaksızın programda değişiklik yapma hakkı
tanımışlardır. Yalnız burada da kullanıcıya değişiklik yaparken sınırsız serbestlik tanıma da uygun olmaz. Bir
bilgisayar programı ile geliştiricisi arasındaki manevi bağı mümkün mertebe koparmamaya dikkat etmek
gerekir. Bu nedenle programda değişiklik yapılabilmesi, programı değişiklik yapmaksızın bu işte kullanmanın
mümkün olmaması veya değişikliğin yapılmasının o işte programın verimliliğini çok fazla artırıyor olması
şartlarından birinin gerçekleşmesine bağlı olmalıdır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 38. maddesini değiştiren
4110 sayılı Kanun'un 14. maddesinde, bilgisayar programlarıyla ilgili olarak, eserin bütünlüğünü koruma
hakkına oldukça büyük ölçüde sınırlamalar getirilmiştir. Çok yerinde olduğunu düşündüğümüz bu hükümle,
programı hukuki yollardan elde edinen kişinin hata düzeltme hakkı, vazgeçilemeyen bir hak olarak açıkça
tanınmıştır.
28. Ayrıca gereklilik bulunması şartıyla programın işlenmesine, yani o programın kullanım
alanına göre değişiklik yapılmasına izin verilmiştir (FSEKm.38/II ve III).
2.4.3.3. Mali Haklar
Bir eseri iktisaden semerelendirme yetkisi sadece eser sahibine tanınmıştır. Mutlak ve tekelci nitelikteki bu
yetki, mali haklar olarak belirtilmektedir. Üçüncü şahıslar ancak eser sahibinden alacakları izinle o eserden
iktisadi olarak yararlanabilirler.
Mali haklar, FSEK'da, iktisaden her türlü yararlanma hakkını kapsayan bütüncül (külli)
bir hak değil de, sınırlı sayma yöntemiyle tüketilen beş kategori hak olarak
düzenlenmiştir. Bugün birçok ülke kanunlarında sayma yöntemi terk edilmekte, onun
yerine mali haklara ilişkin, genel ve kapsayıcı hükümlere yer verilmektedir.
Eser sahibi, FSEK'na göre, ancak kanunda sınırlayıcı olarak sayılan haklardan
yararlanabilir. Üçüncü kişilerin bu sayılan haller dışındaki şekillerdeki yararlanmalarına,
telif hakkını kullanarak engel olamaz.
2.4.3.3.1. İşleme Hakkı
İşleme, bir eserin yaratıcı bir çaba sonucu, özelliği olan başka bir esere dönüştürülmesidir. İşleme eser,
değiştirilmiş bir biçimde de olsa orijinal eseri içermektedir.
Kanuna göre, bir eserden işlemek suretiyle yararlanma hakkı, münhasıran eser sahibine
aittir (FSEK m.21).
İşleme hakkının konusunu, eserin işlemelerinin kamuya sunulması veya eserin iktisaden semerelendirilmesine
izin verilmesini veya bunların yasaklanması hususundaki yetkiler oluşturur. Yoksa, bir kişinin sırf kendi zevki ve
ihtiyacı ile sınırlı kalmak şartıyla bir eserden işlemeler meydana getirmesine eser sahibi engel olamaz.
Ayrıca, FSEK m.38'de, sözleşmede yasaklayıcı hüküm bulunmaması halinde, bir
bilgisayar programını yasal yollardan edinen kişinin kullanma amacına uygun olarak
işlemede bulunabileceği belirtilmektedir.
Yüksek seviye diliyle bilgisayar programının kaynak kodu, objekt kod olarak derlenirse veya objekt koda
dönüştürülürse, bir işleme fiili gerçekleşmiş olur. Benzeri şekilde, herhangi bir programlama dilinde yazılmış
29. orijinal bir programın, başka bir yüksek seviye diliyle yeniden yazılması da işleme sayılır. Bu durum, bir romanın
başka bir dile tercümesine benzemektedir. Örnek olarak BASIC ile yazılmış bir bilgisayar programının başka biri
tarafından COBOL ile yazılması halinde, sonraki programın BASIC ile yazılan programın başka bir dildeki
işlemesidir. Her ne kadar, böyle bir durumda, BASIC ile yazılan programın temel fikir ve kavramlarını ortaya
çıkarmadan başka bir dilde (COBOL) program yazılamıyorsa da; esasen yapılan işlem yaratıcı bir çaba sonucu
oluşturulan bir programın tercümesi niteliği olduğundan, ilk programı (BASIC) geliştiren programcının fikri hakkı
ihlal edilmektedir.
İzin almak suretiyle yapılan işleme, gerek eser sahibine gerekse üçüncü şahıslara karşı korunmaktadır. Mesela,
BASIC diliyle yazılmış orijinal programı, COBOL diline çevirmek konusunda bir işleme hakkı tanıyan eser sahibi,
sonradan başka birine de aynı programı COBOL diline çevirme hakkı tanıyamaz.
2.4.3.3.2. Çoğaltma Hakkı
Bir eserin aslından veya o eserden işlenme suretiyle meydana getirilmiş eserlerden çoğaltma suretiyle
faydalanmak, eser sahibine ait olan bir mali haktır. Çoğaltma hakkının nasıl bir yetkiyi içerdiğini ortaya
koyabilmek için, önce çoğaltma kavramını açıklamakta yarar vardır. Teknik bir terim olarak çoğaltma, eserin
tekrarlanma imkanını sağlayan bir eser kopyasının elde edilmesidir.
4630 sayılı Kanun'la FSEK m.22'nin değiştirilmiş yeni şeklinde çoğaltma kavramı
tanımlanmıştır. Buna göre, "Bir eserin aslını veya kopyalarını, herhangi bir şekil veya
yöntemle, tamamen veya kısmen, doğrudan veya dolaylı, geçici veya sürekli olarak
çoğaltma hakkı münhasıran eser sahibine aittir." (FSEK m.22/I).
Kullanmak için asla ihtiyaç göstermeyen bir kopyanın elde edilmiş olması da, çoğaltma hükmündedir.
Çoğaltmada elde edilen kopyanın birden fazla olması şart değildir.
Çoğaltma hakkı, bilgisayar programının geçici çoğaltılmasını gerektirdiği ölçüde,
programın yüklenmesi, görüntülenmesi, çalıştırılması, iletilmesi ve depolanması fiillerini
de kapsar (FSEK 4110 sayılı Kanun'la değişik m.22/III).
Bu hüküm AB Yönergesinin 4. maddesinden alınmıştır. Buna göre, bir programın bilgisayarın kalıcı
hafızasını oluşturan sabit diskine değil de, RAM denilen geçici hafızasına da yüklenmesi dahi
çoğaltma hakkının kullanılması niteliğindedir. Bilgisayar programının ağ siteminde kullanılmasında,
ağa bağlı kendi sabit diski olan istemci bilgisayar sayısı kadar program çoğaltılmış demektir.
2.4.3.3.2.1. Şahsi Kullanım İçin Çoğaltma Serbestisi
Şahsi kullanım için çoğaltma, günümüzde fikri hukukun en tartışmalı, çözülmesi bir hayli zor görünen
sorunlarından biridir. Özel kullanım için çoğaltma serbestisi, önceleri ancak belirli sayıda çoğaltma yapabilen
teknikler dikkate alınarak tanınmış ve giderek geleneksel bir hale gelmiştir. Oysa günümüzde, yeniden üretim
(reproduction) alet ve imkanların gelişmesi, telif haklarında bir erozyon meydana getirmektedir. Bilgisayar
programlarının fiyatları neredeyse bilgisayar cihazının fiyatına yaklaşmaktadır. Bu nedenle kullanıcılar, yeni bir
program satın almak yerine, eş - dost çevresinden kopyalama suretiyle programa sahip olmaktadırlar. Ülkemiz
açısından bu durumun son derece yaygınlaştığını söyleyebiliriz. İşte bu nedenlerden dolayıdır ki, Almanya,
Fransa, İspanya, İsviçre ve diğer Avrupa ülkelerinde, bilgisayar programları şahsi kullanım amacıyla çoğaltma
serbestisi dışında bırakılmıştır.
30. Şahsi kullanım serbestisini düzenleyen FSEK m.38'in 4110 s.k.la değişik şeklinde,
özellikle bilgisayar programlarına ilişkin olarak ayrıntılı hükümler geliştirilmiştir.
Önceden olduğu gibi, fikir ve sanat eserlerinde yayımlanma ve kâr amacı güdülmeksizin
şahsi kullanım için çoğaltılması mümkündür. Ancak, bu çoğaltma serbestisine hak
sahibinin meşru menfaatlerini haklı bir sebep olmaksızın zarar verilmesi veya eserden
normal yararlanmaya aykırılık hallerinde sınır getirilmiştir (FSEK 4110 s.k.'la değişik
m.38/I ).
Genel kural bu olmakla beraber, 38. maddenin 4110 sayılı Kanun'la değişik üç ila yedinci fıkralarındaki
hükümler incelendiğinde, Kanun Koyucunun bilgisayar programları bakımından şahsi kullanım amacıyla
çoğaltma serbestisine istisna getirdiği görülecektir. Gerçekten, FSEK m.38'i değiştiren 4110 s.k. m.14'ün madde
gerekçesinde, "... özel bir düzenleme gerektiren bilgisayar programları için bu maddenin (38/I)
uygulanmayacağı hükmü getirilmiştir" denilmektedir. Ayrıca, aşağıda incelendiği üzere, Kanun Koyucu,
bilgisayar programının meşru hak sahibine dahi, ancak belirli şartların gerçekleşmesi halinde ve çok sınırlı
olarak çoğaltma yapabilmesine hak tanımaktadır.
Örnek vermek gerekirse, bilgisayar programının ara işlerliğini gerçekleştirmek için hak
sahibi adına çoğaltma yapan kişiye, bu çoğaltılmış kopyanın verilmesi yasaklanmıştır
(FSEK 4110 s.k'la değişik m.38/VI-bent 2). Bir bilgisayar programının ayrıştırma sonucu
elde edilen ifade şeklinin esastan benzer başka bir bilgisayar programında
kullanılmasına izin verilmemiştir (FSEK 4110 s.k'la değişik m.38/VII-bent 3).
2.4.3.3.2.2. Araişlerliği Sağlamak Amacıyla Çoğaltma
Bağımsız olarak yaratılmış bir bilgisayar programının başka programlarla araişlerliğini sağlamak amacıyla
programın parçalarına ayrılabilmesine FSEK m.38'de izin verilmiştir. Ancak bu ayrıştırma işlemini yapacak veya
yaptıracak kişinin programı kullanma hakkına sahip olması şartı aranmaktadır.
Kanunda araişlerliği sağlamak amacıyla kod formunun çoğaltılmasından ve çevirisinden bahsedilmektedir.
Bilgisayar programları objekt kod formunda dağıtıldığı için, buradaki "kod formu" kavramını objekt kod olarak
anlamak gerekir. Buna göre, objekt kod, anlaşılabilmek için ilk haline yani kaynak kodu şekline dönüştürülebilir.
Bu amaçla, objekt kod üzerinde insan tarafından okunup anlaşılabilir hale getirilinceye kadar gereken sayıda
çoğaltma ve dönüştürme işlemi yapılabilir. Bununla birlikte, Kanun'da araişlerliği sağlamak amacıyla yapılacak
çoğaltma işlemine ancak "zorunluluk" bulunması halinde izin verilmiştir. Bu serbestiden faydalanabilmek için,
bir programın başka bir programla birlikte kullanılmasını sağlayacak bilgilerin, ayrıştırma işlemine
başvurmaksızın elde edilmesinin mümkün olmaması gerekir.
Bundan başka, FSEK 4110 s.k'la değişik m.38/VI 'da üç bent halinde, araişlerliği
sağlamak amacıyla yapılacak ayrıştırma işlemine ait sınırlamalar gösterilmiştir:
• Birinci olarak, ayrıştırma işlemini yapacak kişinin, programın ruhsatlı kullanıcısı
veya programın kopyasını kullanma hakkına sahip bir kişi ya da bu kişilerin
adına bu işlemleri yapmak üzere yetkilendirilmiş bir teknik eleman olması
gerekir.
• İkinci olarak, bu kişilerin ayrıştırma işlemi sonucunda elde edilen bilgileri,
başka bir yerde kullanmaları yasaklanmıştır.
•
Üçüncü bentte ise, ayrıştırma işlemin programın tümü üzerinde değilde,
yalnızca araişlerliği sağlamak için gerekli program parçaları üzerinde
yapılabileceği belirtilmektedir.
FSEK 4110 s.k'la değişik m.38/VII'de araişlerliği sağlamak amacıyla ayrıştırma yapılırken elde edilen bilgilerin
kullanım şartları gösterilmiştir. Aslında eser sahibinin hakları, usulsüz ayrıştırma işleminden ziyade, bu işlemle
elde edilecek bilgilerin asıl program üzerindeki hakları ihlal edecek yeni bir programın yapımında kullanılması
halinde zarar görecektir. Bu nedenle, söz konusu bilgilerin, araişlerliğini gerçekleştirmek dışında başka bir amaç
için kullanılması, bağımsız yaratılmış programın araişlerliği için gerekli olan durumlar dışında başkalarına
verilmesi ve asıl programla ifade ediliş bakımından esastan benzer bir programın geliştirilmesi, üretilmesi veya
pazarlanması amacıyla kullanılması yasaklanmıştır.
31. 2.4.3.3.2.3. Yedekleme Kopya (Back up Copy)
Bilgisayar programlarının çoğaltılması konusunda önem taşıyan
sorunlardan biri de "backup" (yedek) kopyalamadır. Eldeki
bilgisayar programının aslı, herhangi bir nedenle bozulabilir veya
hasara uğrayabilir. Örneğin üzerine bir bardak çay dökülebilir,
programın bulunduğu yerdeki manyetik tesirler, kuvvetli bir
manyetik saha oluşturarak programın bozulmasına sebep
olabilirler. Ya da, kullanılan asıl nüshalar bilgisayar virüsleri ile
kirlenebilir. İşte yedek kopya, bu potansiyel tehlikelere karşı
alınmış bir tedbirdir. Eğer, asıl program, yukarıdaki tehlikelerden
birinin gerçekleşmesi veya başka bir nedenle kullanılmaz hale
gelirse, hemen yedek kopya devreye sokulur. Böylece, işin
aksaması önlendiği gibi, programı kaybetme riski de ortadan
kaldırılmaktadır.
Bilgisayar programının aslı, üzerine bir
bardak çay dökülmesiyle bozulabilir.
Bazı ülkelerde yedek kopya yapmaya kanunen açıkça izin
verilmektedir. Diğer bazı ülkelerde de kanuni açıklık bulunmasa
da, kopyalamanın bir fikri hak ihlali olmayacağı uygulamada kabul
edilmektedir. FSEK m.38'e 4110 sayılı Kanunla eklenilen dördüncü
fıkra hükmü, bilgisayar programını kullanma yetkisine sahip olan
kişinin bir adet yedekleme kopya elde etmesinin sözleşmeyle
önlenemeyeceğini belirtmektedir.
Bu hak tek bir kopya ve yedek olarak kullanma amacıyla sınırlıdır.
Aynı bilgisayarda olmak şartıyla sabit diske birden fazla sayıda
yedekleme yapmak da, tek bir kopya sayılır. Şahsi kullanım için
veya işyeri dışında evde kullanmak amacıyla yedekleme kopya
yapılamaz. Ancak uygulamada bu durumun denetlenmesi pek
mümkün değildir. Asıl nüsha üzerindeki kullanım hakkı sona
erdiğinde, buna bağlı olarak yedekleme kopya çıkarma hakkı da
sona erer.
2.4.3.3.3. Yayma Hakkı
yayma hakkı, eserin ya da eser kopyalarının kamuya sunulması veya bunların yayılması yoluyla eserden
yararlanmayı ifade eder. Kopyaları dağıtılmak suretiyle eser üzerinde yayma hakkı kullanılması halinde ise,
yayımlama söz konusu olur. Yayma ve yayımlama kavramları birbirinden farklıdır. Şöyle ki, yayma, eseri veya
kopyalarını dağıtma konusunda bir yetki olduğu halde, yayımlama, bu yetkilerin kullanılması sonucu eserin
nüshalarının dağıtılması suretiyle kamuya sunulmasıdır. Bu durumda, yayma bir yetkidir, yayımlama ise bir
olgudur, denilebilir.
Yayma hakkının konusunu çoğaltma ile elde edilen maddi eser nüshaları oluşturur. Yayma hakkının
kullanılabilmesi için, çoğaltmanın yapılması zorunludur. Çoğaltma yapılmaksızın, eserin doğrudan aslının veya
gayrimaddi nüshalarının kamuya sunulduğu, örneğin bilgisayar programıyla yapılan video oyununun (video
games) büyük ekranlarla bir meydanda gösterilmesi yayımlama değildir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nda çoğaltma ve yayma hakkının ayrı ayrı düzenlenmesi, ilk bakışta gereksiz gibi
görülse bile, uygulamada büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Örneğin, bir eser (bilgisayar programı), yeniden
üretim teknolojisinin çok gelişmiş olduğu bir ülkede çoğaltırılıp, ticari mal haline gelen nüshalar başka bir ülkede
yayılabilir. 4630 sayılı Kanunla FSEK m.23/I'de yapılan değişikliğe göre, eser sahibinin izniyle yurt dışında
çoğaltılmış kopyaların yurt içine getirilmesi durumunda, eseri yayımlama hakkı eser sahibinindir. Uygulamada
bu son duruma paralel ithalat denilmektedir.
Eser nüshalarının satılması gibi, kiralanması ve ödünç verilmesi de yayım hakkının kullanılması sayılır. Yayım
hakkını devralan kişinin de eser nüshalarını kiraya verme hak ve yetkisi vardır.
2.4.3.3.3.1. Kâr Amacı Gütmeksizin Yayımlama
32. Yayma eyleminin ticari amaçla yapılması gerekip gerekmediği konusunda doktrinde farklı iki yaklaşım vardı.
4110 sayılı Kanun'la getirilen yeni düzenlemeler karşısında bu tartışmanın pratik bir değeri kalmamıştır.
Yukarıda açıklandığı gibi, bilgisayar programlarının şahsi kullanım amacıyla çoğaltılmasına Kanun müsade
etmemektedir (FSEK 4110 s.k'la değişik m.38). Bir eserin çoğaltılma yapılmaksızın da yayımlanması mümkün
değildir. Dolayısıyla, kâr amacı olmaksızın dahi bilgisayar programlarının yayımlanması, eser sahibinin iznine
bağlıdır. Eser sahibi, yurt dışında izinsiz çoğaltılmış bilgisayar programlarının yurt içinde ivazsız yayımlanmasına
da, FSEK m.23/I'de öngörülen hakkını kullanarak engel olabilir.
2.4.3.3.3.2. Tükenme İlkesi
Yayım devamlı bir eylem olduğundan, eser sahibi, yetkili olmayan
kimseden çoğaltılmış kopyaları satın alanların bunları tekrar satışa
arzederek tekrar yayımlanmasını önleyebilir. Buna karşılık, yayma
hakkına dayanılarak eser tedavüle konmuş ve üçüncü kişiler, bu
kopyalar üzerinde satış veya başka bir yolla mülkiyet hakkı
kazanmışlarsa, kopyaların tekrar yayımı serbest hale gelir.
Yayma yetkisinin sınırsız olarak devri halinde, bu hak, eser sahibi
bakımından tükenmiş olur. Bundan böyle, eser sahibinin herhangi
bir müdahalesi söz konusu olmaksızın herkes tarafından alınıp
satılabilir. Bu kurala Alman Hukukunda "Tükenme ilkesi"
(Erschöpfungsgrundsatz) denilmektedir. Aynı esas, hukukumuzda
FSEK m.23/III hükmüyle benimsenmiştir. Bilgisayar programının
CD'sinin tek başına satın alınması ya da programın satın alınan
bilgisayarın sabit diskine yüklenmiş olarak gelmesi durumlarında,
satışla birlikte program sahibinin hakkı tükenir. Bu yollardan
birisiyle bilgisayar programını satın alan kişinin bu programı
başkalarına satmasına program üzerindeki hak sahibi engel
olamaz. Tükenme ilkesi, yalnız sonraki satışları serbest hale
getirir, her halükarda kiralama ve ödünç verme yetkisi eser
sahibine aittir.
Yayma yetkisinin sınırsız olarak devri
halinde, bu hak, eser sahibi bakımından
tükenmiş olur. Bundan böyle, eser
sahibinin herhangi bir müdahalesi söz
konusu olmaksızın herkes tarafından
alınıp satılabilir. Bu kurala Alman
Hukukunda "Tükenme ilkesi"
(Erschöpfungsgrundsatz)
denilmektedir.
2.4.3.3.4. Temsil Hakkı
Temsil bir eserin, doğrudan doğruya duyulara hitap edecek şekilde kamuya sunulmasıdır. FSEK m.24'te temsil
kavramı, bir eserin umumi yerlerde okunması, çalınması, oynanması veya gösterilmesi şeklinde tanımlanmışsa
da; buradaki sayma örnek kabilindendir ve sınırlayıcı değildir. Bu nedenle, bir eserin yeni geliştirilecek teknik
veya şekillerle topluma sunulması da temsil kavramına dahil olabilecektir.
FSEK m.24'te temsil, doğrudan doğruya (vasıtasız) temsil ve dolayısıyla ( vasıtalı) temsil olarak ikiye
ayrılmaktadır.
Doğrudan doğruya temsilde, bir eser, araya mekanik bir araç girmeksizin, okunarak, çalınarak veya temsil
edilerek halka ulaştırılmaktadır.
Dolaylı temsilde ise eser, önceden onu tespite yarayan bir vasıtaya kaydedilip, daha sonra da bu vasıta
yardımıyla kamuya sunulmaktadır. Gerek doğrudan doğruya, gerek dolayısıyla temsil edilen bir eserin, temsil
yerinden başka bir yere nakledilmesi hakkı da eser sahibine aittir.
Doğrudan doğruya ve dolayısıyla temsil ayırımı, temsil hakkının devri bakımından önem taşımaktadır. Temsil
hakkının devri, sözleşmede aksine hüküm yoksa, sadece doğrudan doğruya temsili kapsar.
Bilgisayar programları hem doğrudan doğruya temsile hem de dolaylı temsile konu olabilir. İlk bakışta,
bilgisayar programlarının sabit disk veya diskete kaydedilerek geliştirildiği ve bir programa ancak bilgisayar
33. cihazı vasıtasıyla ulaşılabildiği için bunların ancak dolaylı temsilinin mümkün olduğu akla gelebilir. Fakat,
bilgisayar programı zaten bilgisayardan istenen sonucun alınabilmesi için gerekli talimatların ROM cihazına veya
CD'ye kaydedilmiş şeklidir. Öte yandan, bir programdan faydalanmak ancak, bilgisayar cihazı vasıtasıyla
mümkün olabilir. Dolayısıyla, ses ve görüntü unsuru içeren bir programın büyük ekranlarda veya reklam
panolarıyla halka gösterilmesi doğrudan doğruya temsil sayılır. Bununla beraber, programın veya kodlarının
televizyon, hareketli görüntü taşıyıcıları, teletex veya internet ile kamuya sunulmasını da, araya aktarıcı başka
bir vasıta girdiğinden dolayı temsil kabul etmek gerekir.
2.4.4. Bilgisayar Programlarının Tescili
Fikri hukukta eser sahibinin eseri üzerindeki tekelci hakkı, eserin
meydana getirilmesi ile kendiliğinden doğar. Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu'nda, patentlerde olduğu gibi tescil veya patent belgesi gibi
resmi berat alma gerekli görülmemiştir. Bu düzenleme, Bern
Antlaşmasının 4. maddesindeki eser sahibinin eser sahipliğinden
doğan haklardan yararlanmasının hiçbir şekle tabi
tutulmayacağına ilişkin kurala da uygundur. Özellik taşıyan bir
bilgisayar programının korunabilmesi için, fikrin ifade edilerek
şekillendirilmesi gerekli ve yeterlidir.
Türk Fikir ve Sanat Hukukunda
"sinema, video ve müzik" eserleri
bakımından anılan bu kurala 3257 sayılı
Sinema Video ve Müzik Eserleri Kanunu
ile istisna getirilmiştir. Bu Kanun'un
kapsamına giren bir eser, kayıt ve tescil
edilmedikçe, gösterme, çoğaltma ve
yayma hakkına konu olamaz (3257 s.k.
m.8).
Türk Fikir ve Sanat Hukukunda "sinema, video ve müzik"
eserleri bakımından anılan bu kurala 3257 sayılı Sinema Video ve
Müzik Eserleri Kanunu ile istisna getirilmiştir. Bu Kanun'un
kapsamına giren bir eser, kayıt ve tescil edilmedikçe, gösterme,
çoğaltma ve yayma hakkına konu olamaz (3257 s.k. m.8). Sinema
Video ve Müzik Eserleri Kanunu (SVMEK) nun 5. maddesine göre,
belli bir mizansen veya senaryo çerçevesindeki hareketli ve sesli
görüntüleri bilgisayarın yeniden üretmesini sağlayan komutlar
kümesini içeren bilgisayar programlarının Kültür Bakanlığı'nda
kayıt ve tescilin yaptırılması mümkündür. Kayıt ve tescil yaptırılan
bilgisayar programlarının orijinalinden alınmış bir kopyası,
Bakanlığa verilerek arşivlenir. (SVMEK m. 5/III)
Özel ve istisna niteliğinde bir kanun olan SVMEK'in kapsamına
sokulamayan bilgisayar programlarının şu andaki fikri hukuk
mevzuatı açısından tescili mümkün değildir. Halbuki İtalya'da
bilgisayar programları için Societa Italiana Autori ed Editor (SIAE)
adlı kuruluş bünyesinde dosyalama sistemi oluşturulmuştur. Bir
bilgisayar programının SIAE'ye dosyalanması, isteğe bağlı olmakla
beraber, dosyalanan bilgisayar programının belli bir tarihten önce
mevcut olduğunu ispatlama konusunda eser sahibine yardımcı
olmaktadır.Türk Hukuku açısından böyle bir imkan mevcut
olmamakla beraber pratik bazı çözümler bulunmuştur.
Uygulamada ya bilgisayar programını içeren bir CD'nin notere
saklanmak için bırakılması ya da kaynak kodları yazdırılarak
bunların notere onaylattırılması yollarından birine
başvurulmaktadır.
35. 2.5.1.1. Tecavüzün Kaldırılması Davası
Tecavüzün kaldırılması davası başlamış ve devam eden tecavüzün sona erdirilmesi amacıyla açılır. Tecavüz sona
ermişse, artık dava amacı kalmadığından, bu davanın açılabilmesi mümkün değildir. Bu halde tecavüzün
kaldırılması davası açılamıyorsa da tazminat istenebilmesine herhangi bir engel yoktur.
Tecavüzün kaldırılması davasını açma hakkı kural olarak, devam eden tecavüzle hakkı ihlal edilmekte olan kişiye
aittir. Eser üzerindeki fikri haklar devredilmediği sürece, tecavüzün kaldırılması davasını eser sahibi veya onun
ölümü halinde de mirasçıları açabilir (FSEK m.63, 66/I). Eser üzerindeki mali hak devredildiği takdirde, dava
açma hakkı ihlal olunan hakkı devir alan üçüncü kişiye geçer. Mali hakkın kendisini değil de kullanma yetkisini
lisans sözleşmesi ile devralan kişi, üçüncü şahısların tecavüzünün kaldırılmasını dava edemez. Sadece sözleşme
çerçevesinde gerekli davayı açması için ruhsat verene başvurabilir
Tecavüzün kaldırılması davasında davalı; mali ya da manevi hakları ihlal etmekte olan kişilerdir. Bir işletmenin
çalışanı veya bir tüzel kişinin organı tarafından işin yerine getirilmesi sırasında yapılan tecavüzlerde, adam
çalıştıran işletme sahibi veya tüzel kişi hakkında da dava açılabilir (FSEK m.66/II). Bu son halde çalışan veya
organ da davalı olarak gösterilebilir.
Davacının "tecavüzün kaldırılması davası" kapsamında talep edeceği hususlar şu şekilde sıralanabilir;
Bir bilgisayar programından çoğaltma yolu ile yarar sağlanıyorsa ve çoğaltılan eser sahibi şu üç seçenekten
birini seçebilir:
i) Çoğaltılmış kopyaların veya çoğaltılmaya yarayan kalıpların imhasını,
ii) Maliyet fiyatını aşmamak şartıyla bu kopya ve kalıpların uygun bir bedelle kendisine verilmesini,
iii) Kalıpları ve kopyaları tecavüz edende bırakarak, sözleşme yapılsaydı isteyeceği olağan bedelin ençok üç kat
fazlasını talep edebilir.
Bu üç seçenekten birinin kullanılması, izinsiz çoğaltma yoluna giden kişinin bu Kanun'dan veya diğer
kanunlardan doğan sorumluluğunu ortadan kaldırmaz (FSEK m.68/II). Uygulamada daha çok çoğaltma hakkını
ihlal eder şekilde yapılan program kopyalarında, bilgisayarın sabit diski sökülerek el konulmaktadır.
2.5.1.2. Tecavüzün Önlenmesi (Men'i) Davası
36. Tecavüzün önlenmesi davasının açılabilmesi için, mali veya manevi haklara muhtemel bir tecavüz tehlikesi söz
konusu olmalıdır. Sona eren bir tecavüzün tekrarlanması muhtemel görülüyorsa, yine tecavüzün önlenmesi
davası açılabilir. Ayrıca, devam etmekte olan bir tecavüzün varlığı halinde, tecavüzün önlenmesi ve kaldırılması
davalarının birlikte açılabilmesi de mümkündür. Zira bu iki dava ile farklı sonuçlar amaçlanmaktadır. Tecavüzün
kaldırılması davasından amaç, tecavüzün bütün sonuçları ile ortadan kaldırılması iken; tecavüzün önlenmesi
davasında maksat, tecavüzün devam ve tekrarının önlenmesidir.
Kanun, tecavüzün önlenmesi davasında hakimi tecavüzün yöneldiği mali veya manevi
hakkın niteliğine göre uygun tedbiri almakta serbest bırakmıştır (FSEK. m.77).
Bu tedbirler, tecavüz eden veya etmesi muhtemel olan kişiye bir işin yapılmasını veya yapılmamasını emretmek
şeklinde uygulanabilir. Yine bu tedbirler cümlesinden olmak üzere hakim, çoğaltılmış kopya veya çoğaltmaya
yarayan kalıp vb.'nın ihtiyati tedbir yoluyla geçici olarak zaptına hatta gerekiyorsa kalıp ve kopyaların bozulma
ve imhasına da karar verebilir.
2.5.1.3. Tazminat Davaları
Tecavüzün kaldırılması ve önlenmesi davaları fikri hakların
ihlalinden doğan hukuka aykırı sonuçları ortadan kaldırmak veya
bu ihlali önlemek amacıyla açıldıkları halde, tazminat davaları eser
sahibinin malvarlığında veya manevi haklarında meydana gelen
zararın giderilmesine hizmet eder.
Bilgisayar programı üzerindeki manevi hakları ihlal edilen eser
sahibi, FSEK m.70'e göre manevi tazminat isteyebilir. Ayrıca
belirtmek gerekir ki, eser üzerindeki manevi hakların ihlali aynı
zamanda şahsiyet haklarına da tecavüz teşkil ediyorsa, Borçlar
Kanununa dayanarak manevi tazminat istenebilmesine bir engel
yoktur.
Mali hakları ihlal edilen kimse, tecavüz edenin kusuru varsa
Borçlar Kanunundaki haksız fiillere ilişkin hükümler dairesinde
tazminat talep edebilir (FSEK m.70/II). Dolayısıyla açılacak
davada zarar ve tazminat miktarının belirlenmesi gibi konularda
Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacaktır.
Tecavüzün kaldırılması ve önlenmesi
davaları fikri hakların ihlalinden doğan
hukuka aykırı sonuçları ortadan
kaldırmak veya bu ihlali önlemek
amacıyla açıldıkları halde, tazminat
davaları eser sahibinin malvarlığında
veya manevi haklarında meydana gelen
zararın giderilmesine hizmet eder.
Mali hakların ihlali hak sahibinin malvarlığında fiili bir zarara veya
kârdan yoksunluğa da neden olabilir. FSEK m.70/III hükmüne
göre, mali ve manevi hakların ihlali halinde tecavüze uğrayan
tazminattan başka temin edilen kârın kendisine verilmesini
isteyebilir. Kârın devri, tazminat niteliğinde değildir. Çünkü eser
üzerindeki mali hakka tecavüz edenin kârı, mali hak sahibinin
tecavüz nedeniyle uğradığı zarardan fazla olabilir. Haksız fiil
hükümlerine göre, gerçek zararın ispatı ve tecavüzü edenin kusuru
gibi hususları ispat etmekten kaçınmak isteyen eser sahibi, kârın
devri talebini tercih edebilidir.
2.5.1.4. Hukuk Davalarında Zamanaşımı
Fikri haklara tecavüz, aynı zamanda haksız fiil teşkil ettiğinden, BK m.60'daki bir ve 10 yıllık zamanaşımına
tabidir. Bu sürelerin aşılması halinde davalı zaman aşımını ileri sürerek davanın reddedilmesini sağlayabilir.
Ancak çoğaltma hakkına yapılan tecavüzlerde, çoğaltılmış kopyalar piyasaya sürülüp yayınlanmadıkça bir zarar
doğmuş olmayacağından, 10 yıllık mutlak zaman aşımı süresi, haksız çoğaltma tarihinden değil, yayın
tarihinden başlamalıdır. Tecavüz fiili süreklilik gösteriyorsa, zaman aşımın başlangıç tarihi olarak son fiil esas
37. alınmalıdır. Mali haklara tecavüz aynı zamanda bir suç teşkil ediyorsa, BK m.60/II'ye göre daha uzun olan ceza
zaman aşımı süresi uygulanır.
2.5.1.5. Hukuk Davalarında Yargılama Usulü
Fikri haklara tecavüz haksız fiil niteliğinde olduğundan yetkili mahkeme, davalının yerleşim yeri (ikametgahı)
mahkemesi (HUMK m.9) ya da tecavüzün meydana geldiği yer mahkemesidir (HUMK m.23). Bu genel yetki
kurallarına 4110 sayılı Kanunla FSEK m.66'da yapılan değişikliğe bilgisayar programı üzerindeki hak sahibinin
kendi yerleşim yerinde tecavüzün kaldırılması ve önlenmesi davalarını açmasına imkan tanınmıştır. Eser sahibi
davacının yerleşim yeri mahkemesinde tecavüzün önlenmesi veya kaldırılması davası açabilmesine imkan veren
bu hüküm, tazminat davalarında uygulanamaz.
Bilgisayar programları üzerindeki telif hakkına ilişkin davalara bakmakla görevli mahkeme, fikri ve sınai haklar
hukuk mahkemesidir. Bugün ancak İstanbul ve Ankara'da fikri ve sınai haklar mahkemesi kurulmuştur. Diğer
illerde ise, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde
(3) nolu asliye hukuk mahkemesi bu tür davalara bakmakla görevli kılınmıştır.
2.5.2. Ceza Davaları
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, eser üzerindeki manevi ve mali hakların kasten ihlali halinde, takibi şikayete
bağlı olmak üzere, ceza davaları öngörmüştür. 5101 sayılı Kanunla değişiklik yapılmadan önce kanunda
öngörülen suçların işlenmesi halinde hem hapis hem de para cezasının ikisi birlikte veriliyordu. FSEK m.71-72
ve 73. madde hükümlerinde 5101 sayılı Kanunla değişiklik yapılarak hakimin hapis ya da para cezalarından
yalnızca birine hükmedebileceği ancak zararın çok ağır olması halinde her iki cezayı birlikte verebileceği hükmü
getirilmiştir. Hangi tür fikri hak ihlallerinin ağır zarar doğuracağının takdiri de hakime bırakılmıştır.
2.5.2.1. Manevi Haklara Karşı İşlenen Suçlar
FSEK m.71'de suç oluşturan eser üzerindeki manevi hakları ihlal fiilleri şu şekilde sayılmıştır:
.
38. Yukarıda gösterilen suç oluşturan fiillerden dolayı failin cezalandırılabilmesi için kasti hareket etmiş olması
gerekir.
Bu fiilleri işleyen kişiler hakkında, iki yıldan dört yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya
kadar ağır para cezasına veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden hükmolunur.
2.5.2.2. Mali Haklara Karşı İşlenen Suçlar
Kanun koyucu, özellikle müzik eserleri ve kitapların korsan satışını önlemek için 2004 yılında FSEK m.72'ye özel
hükümler koymuştur. Ayrıca mali hak ihlal fiillerinin kanuni tipi daha ayrıntılı olarak belirlenmiş ve her mali hak
türünün ihlaline ayrı ceza öngörmüştür. Bir eser türü olan bilgisayar programlarının da getirilen bu özel kanuni
korumdan yararlanacağı doğaldır. FSEK m.72'de öngörülen eser üzerindeki mali hakları ihlal fiilleri ve bu fiillere
bağlanan cezai yaptırımlar şunlardır:
39. Yukarıda belirtilen mali hakları ihlal suçlarının oluşabilmesi için failin kasdi hareket etmiş olması şarttır.
2.5.2.3. Diğer Suçlar
FSEK m.73 hükmü ile, 71 ve 72. madde kapsamı dışında kalan bazı fiiller de suç sayılarak cezai yaptırıma
bağlanmıştır.
1. Kasten;
a) FSEK hükümlerine aykırı olarak çoğaltıldığını bildiği veya bilmesi icap ettiği bir eserin
nüshalarını ticarî amaçla elinde bulunduran,
b) Mevcut olmadığını veya üzerinde tasarruf selahiyeti bulunmadığını bildiği veya
bilmesi icap ettiği malî hakkı veya ruhsatı başkasına devreden veya veren yahut
rehneden veyahut herhangi bir tasarrufun konusu yapan,
c) Yegâne amacı bir bilgisayar programını korumak için uygulanan bir teknik aygıtın
geçersiz kılınmasına veya izinsiz ortadan kaldırılmasına yarayan herhangi bir teknik
aracı, ticarî amaç için elinde bulunduran veya dağıtan, Kişiler hakkında iki yıldan dört
yıla kadar hapis veya ellimilyar liradan yüzellimilyar liraya kadar ağır para cezasına
veya zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden,
2. Kasten; bu Kanunun hükümlerine uygun olarak çoğaltılmış ve yayılmış eser
nüshalarının, yapımların … çoğaltma ve yayma hakkı sahiplerinin ayırt edici unvan,
marka ve künye bilgileriyle birlikte tıpkı basım ve yapım yoluyla, işaret, yazı, ses,
hareketli veya hareketsiz görüntü ya da veri tekrarına yarayan alet veya yöntemlerle
çoğaltan veya bu şekilde çoğaltılmış nüshaları yayan, kişiler hakkında üç yıldan altı yıla
kadar hapis veya yirmimilyar liradan ikiyüzmilyar liraya kadar ağır para cezasına veya
zararın ağırlığı dikkate alınarak her ikisine birden, hükmolunur.