1. 100 (98). BEYYİNE SÛRESİ
MEDENÎ, 8 ÂYET
GİRİŞ
Adını ilk âyetindeki [البينةel-beyyine] sözcüğünden alan sûrenin, Medîne'de
100. sırada indiği kabul edilir. Bu sûreye, “Lem Yekün sûresi”, “el-Beriyye sûresi”,
“Münfekkîn sûresi” ve “Kayyime sûresi” de denilir.
Hem Medînelilerin hem de Mekkelilerin muhatap alındığı sûrenin âyetleri,
üslup olarak hem Mekkî hem de Medenî üslubu taşımaktadır.
Sûrede müşriklerin ve Ehl-i Kitabın gözden çıkarılmadıkları, Allah'ın rahmeti
gereği kendilerine açık kanıtlar gönderildiği, onların da buna karşı direnişi ve direniş
nedenleri açıklanır. Asıl konu, Ra‘d sûresi'nde zikredilen müşriklerin Rasûlullah'a,
“Sen, elçi değilsin” demelerinin reddidir. Burada onlara elçi gönderildiği, onların
terk edilmedikleri bildirilmekte; terk edilirlerse bundan sonra terk edilecekleri,
gözden çıkarılacakları [cezalandırılacakları] beyân edilmektedir.
Ayrıca bu sûrede küfrün cezası ile imanın ödülü bildirilir.
RAHMÂN, RAHÎM ALLAH ADINA
MEAL:
1-3
Kitap Ehlinden ve ortak koşanlardan küfretmiş; Allah'ın ilâhlığını ve
rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimseler, kendilerine açık delil; içinde
tertemiz/sapasağlam yazgılar bulunan, tertemiz sayfaları okuyan, Allah
tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar serbest bırakılmadılar,
gözden çıkarılmadılar.
4
Ve o, Kitap verilen kişiler, ancak kendilerine açık kanıt geldikten sonra
ayrılığa düştüler.
5
Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler hâlinde
sadece Allah'a kulluk etmeleri, salâtı ikame etmeleri [mâlî yönden ve zihinsel
açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmaları, ayakta
tutmaları], zekâtı/vergiyi vermeleri emredilmişti. Ve işte bu,
doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir.
6
Şüphesiz Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfretmiş olan şu kişiler, içinde
sürekli kalanlar olarak cehennemin ateşi içindedirler. İşte onlar, yaratılanların
en şerlilerinin ta kendileridir.
7
Şüphesiz inanan ve sâlihâtı işleyen kimseler, yaratılanların en
hayırlılarının ta kendileridir. 8
Onların, Rableri katındaki ödülleri, içinde sürekli
kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan
razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat, Rabbine bilgiyle,
sevgiyle, saygıyla ürperti duyan kimseler içindir.
TAHLİL:
1
2. 1-3
Kitap Ehlinden ve ortak koşanlardan küfretmiş; Allah'ın ilâhlığını ve
rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimseler, kendilerine açık delil; içinde
tertemiz/sapasağlam yazgılar bulunan, tertemiz sayfaları okuyan, Allah
tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar serbest bırakılmadılar,
gözden çıkarılmadılar.
4
Ve o, Kitap verilen kişiler, ancak kendilerine açık kanıt geldikten sonra
ayrılığa düştüler.
5
Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler hâlinde
sadece Allah'a kulluk etmeleri, salâtı ikame etmeleri [mâlî yönden ve zihinsel
açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmaları, ayakta
tutmaları], zekâtı/vergiyi vermeleri emredilmişti. Ve işte bu,
doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir.
Bu âyetlerde, müşriklerin ve Ehl-i Kitabın Allah ile olan ilişkilerine dikkat
çekiliyor: Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfretmiş olan şu kimseler, kendilerine
açık delil; içinde tertemiz/sapasağlam yazgılar bulunan, tertemiz sayfaları okuyan,
Allah tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar ihmal edilmemişledir, gözden
çıkarılmamışlardır.
Bu ifade de –Rahmân ve İnsan sûreleri gibi– Ra‘d sûresi'nde Allah Elçisi'ne,
“Sen elçi değilsin, Allah elçi göndermez” diyenlere, Muhammed'in elçiliğine Allah'ın
şâhitliğinin beyânıdır. Allah, kendilerine açık kanıtlar [elçi, kitap] göndermeden
kâfirleri kendi başlarına bırakmaz, “Ne hâlleri varsa görsünler” demez. Ancak elçi
gönderdikten, kitap indirdikten sonra inanıp inanmamakta serbest bırakır. Böylece,
hem dünyada uyarılmadan cezalandırılarak haksızlık edilmemiş, hem de âhirette
mazeretleri kalmamış olur.
Bu âyetlerde verilen mesaj, Zuhruf sûresi'nde de yer almıştı:
5
Peki, Biz, siz sınırı aşan bir toplum oldunuz diye o Öğüt'ü/ Kur’ân'ı size göndermekten vaz mı
geçelim?
(Zuhruf/5)
Bu âyetlerde Rabbimizin rahmetinin sınırsızlığı gözler önüne serilmektedir.
Şöyle ki: Şirk koşan kullar nankörlük ve saygısızlık ediyorlar, akıllarını başlarına
almıyorlar, haddi aşan davranışlarda bulunuyorlar diye Allah onlara öğüt
vermekten vazgeçmemekte, sürekli olarak onlara uyarı mesajları göndermektedir.
5. âyet sanki müşriklerin Rasûlullah'a, “Bütün bunlardan sonra kendini neden
yoruyorsun, niçin bizden umudunu kesmiyorsun, niçin bizi kendi hâlimize
bırakmıyorsun?” şeklindeki sitemlerine verilmiş bir cevap mahiyetindedir.
Böyle bir ısrar insanlar arasındaki ilişkide olsa, “Bırakın ne hâlleri varsa
görsünler!” denilir, uğraşmaktan vazgeçilir. Ne var ki, Rabbimiz böyle
yapmamakta, haddi aşan kullarını uyarmayı bıkmadan sürdürmektedir.
Bu ifadeyi şöyle bir anlama çekmek de mümkündür: “Siz, başıboş;
istediğinizle başbaşa bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? Hayır, hayır! Sizi başıboş
bırakmıyoruz. İnanmanız ve yapmanız gerekenleri ısrarla önünüze koyacağız.
Sonra da bunların hesabını sizden soracağız.”
Buradan anlaşılıyor ki, tevhid tebliğcileri yılmadan, usanmadan, çalışmalarını
kesintiye uğratmadan görevlerini sürdürmeli, neticeyi de Allah'a bırakmalıdırlar.1
1
Tebyînu'l-Kur’ân; c..
2
3. Rabbimiz, rahmeti gereği kullarını ihmal etmediğini birçok âyette (Nahl/9,
Nisâ/163-165, Mâide/19, Fâtır/42-43, En‘âm/155-157, Enfâl/42, İsrâ/15, Yûnus/47)
bildirmiştir.
4. âyetteki, açık kanıt, “Kur’ân ve Muhammed'in elçiliği”dir:
14
Ve onlar, ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki taşkınlık yüzünden ayrılığa
düştüler. Eğer Rabbin tarafından “adı konmuş bir süre sonuna kadar” sözü geçmemiş olsaydı
aralarında kesinlikle gerçekleştirilirdi. Ve şüphesiz kendilerinden sonra Kitab'a vâris kılınan kişiler,
Kur’ân'dan kesinlikle kararsızlığa götüren bir kuşku içindedirler.
(Şûrâ/14)
19
Şüphesiz Allah nezdinde din, İslâm'dır. Kendisine Kitap verilen kimseler de, ancak,
kendilerine o bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı ayrılığa düştüler. Kim de
Allah'ın âyetlerini örtbas ederse; artık şüphesiz Allah, hesabı çabuklaştırandır.
(Âl-i İmrân/19)
213
İnsanlar tek bir önderli toplum idi de Allah müjdeciler ve uyarıcılar olmak üzere
peygamberler gönderdi ve anlaşmazlık ettikleri konularda insanlar arasında hükmetsinler diye onların
beraberinde hak ile kitap indirdi. Ve sırf o Kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra
aralarındaki azgınlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, Kendi bilgisi gereği,
iman edenlere, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka kılavuz oldu. Ve Allah, dilediği
kimseyi/dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar.
(Bakara/213)
31
Yine onlar: “Bu Kur’ân, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” dediler.
(Zuhruf/31)
5. âyette, Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler
hâlinde sadece Allah'a kulluk etmeleri, salâtı ikâme etmeleri, zekâtı vermeleri
emredilmişti. Ve işte bu, doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir buyurularak, dinin özü ve
amacı açıkça beyân edilmiştir, ki bu da tevhid ve toplumdaki zulüm ve fesadın
ortadan kaldırılmasıdır. Zulüm ve fesadı ortadan kaldırmak, salâtın ikâmesi ile;
salâtın ikâmesi de zekâtın verilmesi ile olur. Bu konular hakkındaki âyetlerden
bazılarını hatırlatmak istiyoruz: Zümer/1-3, Enbiyâ/25, Nahl/36, Zümer/11-18,
Mü’min/14, Mü’min/65, A‘râf/29.
6
Şüphesiz Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfretmiş olan şu kişiler, içinde
sürekli kalanlar olarak cehennemin ateşi içindedirler. İşte onlar, yaratılanların
en şerlilerinin ta kendileridir.
7
Şüphesiz inanan ve sâlihâtı işleyen kimseler, yaratılanların en
hayırlılarının ta kendileridir. 8
Onların, Rableri katındaki ödülleri, içinde sürekli
kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan
razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat, Rabbine bilgiyle,
sevgiyle, saygıyla ürperti duyan kimseler içindir.
Burada hakka tâbi olanlar ile olmayanların âkıbetlerine dair bilgi verilmiştir:
3
4. • Şüphesiz Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfredenler, içinde sürekli kalanlar olarak
cehennemin ateşi içindedirler. İşte onlar, yaratılanların en şerlileridir.
• Şüphesiz inanan ve sâlihâtı işleyenler, yaratılanların en hayırlılarıdır. Onların,
Rabb'leri katındaki mükâfatı, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan
adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte
bu [mükâfat], Rabbine haşyet duyan kimseler içindir.
Adn cenneti ile ilgili nitelemeler Sâd sûresi'nde yapılmıştı:
49-52
İşte bu, bir öğüttür/ şereftir/ hatırlatmadır. Şüphesiz ki Allah'ın koruması altına giren
kimseler için güzel bir dönüş yeri; içlerinde yaslanarak birçok meyve ve içecekler istedikleri ve de
yanlarında hepsi de aynı yaşta, gözleri karşılarındakinden başkasını görmeyen hizmetçilerin
bulunduğu, kapıları kendilerine açılmış olan Adn cennetleri vardır.
53
İşte bu, hesap günü için size vaat edilendir. –54
Hiç şüphesiz ki işte bu, Bizim rızkımızdır; ona
hiç tükenmek yoktur.–
(Sâd/49-54)
Allah, doğrusunu en iyi bilendir.
4