SlideShare a Scribd company logo
1 of 22
Download to read offline
Praksis 14    | Sayfa:171-192



Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de
Yapısal Reformların Yerel Destekçileri


G astón J. Beltrán
İngilizce’den Çeviren: Ecehan Balta



1. Giriş
    1980’li yıllar, çoğu Latin Amerika ülkesi için genellikle bir geçiş dönemi olarak analiz
edilmektedir. Bölgede demokratik hükümetlerin ortaya çıkması ve devlet müdahalesine da-
yalı ekonomik modelin krizi, 1990’lı yıllarda meydana gelen daha dramatik değişiklikler için
bir başlangıç olarak görülmektedir. Ancak, söz konusu değişikliklerin kapsamını ve anlamını,
yapısal reformların hayata geçirilmesinden önceki yılların uygulama ve yapılarını analiz etme-
den anlamak oldukça zordur. 1980’li yıllar neoliberalizm kavramının güçlendiği ve gelişmiş
ülkelerde bulunan ekonomistler, hükümetler ve kurumlardan oluşan bir ağ tarafından dün-
ya çapında yayıldığı yıllardır. Neoliberal politikaların hayata geçirilmesinde dışsal etmenlerin
oynadığı rolün gereğinden fazla vurgulanmasının nedeni budur. Ancak, reformların her bir
ulusal bağlamda somut olarak uygulanma biçimi, söz konusu bağlamların önemli ve özgün
özelliklerinin ifadesidir: neoliberal doktrine dayanarak gerçekleştirilen reformlar, küresel öl-
çekteki öneminin ötesinde, dünya çapında büyük çeşitlilik göstermektedir.
    Bu yazının temel argümanı şudur: Arjantin’deki neoliberal reformların kendine özgü
biçimi, global dinamikler ile yerel aktörlerin uygulamaları ve politik eylemleri arasındaki ke-
sişimin sonucudur. Bir başka deyişle, özelleştirmeler, ekonominin dışa açılması ve devletten
arındırılması süreçlerinin aldığı özel biçim, ilgili ekonomik ve politik kesimlerin çıkarlarının
ifadesidir ve bu kesimlerin neoliberalizme ilişkin algı ve yorumlarını yansıtır. Bu anlamda
Arjantin’deki yerel bağlam neoliberalizmin belirli bir versiyonunun ortaya çıkmasını koşul-
landırmıştır. Bu yazıda önerilen analiz, ulusal bağlamın yapısal özelliklerini ve bu bağlamda
neoliberalizme ilişkin olarak ortaya çıkan yorumları hesaba katmayı gerektirmektedir. Neo-
liberalizm Arjantinli destekçileri için ne anlama gelmiştir? Ve neden talep edilmiştir?
    Arjantin sermayesinin neoliberalizme verdiği destek, ilginç – ve görünürde – paradoksal
bir olgudur.1 Neoliberal reformlar 1990’ların başında ilk kez gündeme geldiğinde, sermaye
kesimi tarafından 1980’li yılların krizine tek olası çözüm olarak görünmüştür. Bu kesim,
1 Arjantinli sermaye gruplarının neoliberalizmi desteklemesi, kendilerini“neoliberal”olarak tanımladıkları anlamını taşımamaktadır.
  Nitekim, bu ideolojiye bağlılık bu grupların kamuoyuna yaptıkları konuşmalarda nadiren açıkça belirtilmektedir. Ancak,
  uygulamaları ve taleplerinin içeriği bu tür fikirler tarafından kolayca biçimlenmiştir. Bu anlamda tarafımdan öne sürülen argü-
  man, neoliberalizme destek veren sermaye gruplarının bazı durumlarda önerdikleri değişikliklerin anlamlarını bilmedikleri halde
  neoliberalizmi savunmuş oldukları yönündedir.
172    Gastón J. Beltrán



      reformları desteklemekle kalmamış, aktif olarak uygulanmalarını talep etmiştir. Bununla bir-
      likte, yapısal reformların uygulanmasından birkaç yıl sonra, neoliberalizmi talep eden aynı
      kesim, kendi talep ettiği değişikliklerin yarattığı yeni koşullardan zarar görmüştür. Karar me-
      kanizmasını etkileyecek yeterli politik ve /veya ekonomik güce sahip olan bu kesim, neolibe-
      ralizmi neden makul bir alternatif olarak görmüştür? Reformların onlar için anlamı nedir?
      Neden gelecekte bu reformlardan zarar görecek kesimler bile neoliberalizmi talep etmiştir?
           Arjantin’de neoliberal uygulamaların başlangıç aşamalarında güçlü ve etkili bir yerel serma-
      ye kesimi, öngörülmeyen sonuçlar olabileceği konusunda uyarılarda bulunmuştur. Bu yazıda,
      bu kesimin söz konusu sonuçları neden önleyemediğine dair bir açıklama önereceğim. Bu
      soruyu yanıtlamak için, birbirini tamamlayan iki farklı yaklaşıma dayalı iki açıklama önere-
      ceğim. Birincisi, sermayenin seçiminin öngörülmeyen sonuçlarını örgütsel bir sorun olarak
      analiz edeceğim: sermaye kesiminin politik tepkilerindeki olağan belirsizlik ve rutinleşme,
      seçeneklerini kısıtlamıştır. İkincisi, sermaye kesiminin kararları bireysel olarak değil kolektif
      olarak alınmıştır: bu anlamda, kollektif bir tavır alma sürecinde çıkar farklarının nasıl en aza
      indirgendiğini anlamak, sonuçta yapılan seçimleri kavramak açısından çok önemlidir.
           Makalenin sonraki bölümünde hükümetin ve sermaye kesiminin neoliberalizmi destek-
      leme kararlarının alındığı genel bağlamı tanımlayacağım. Bu bağlamı tanımlayan temel et-
      men, devletin hareket alanındaki derin kriz ve 1989 yılındaki hiperenflasyondur. Bir sonra-
      ki bölümde neoliberal projenin baş destekçilerinden iki tanesi açıklayacağım: yerel sermaye
      grupları ve “liberal” entelektüeller. Son olarak, Arjantinli sermaye kesimine odaklanarak, bu
      kesimin aldığı kararları ve yapısal dönüşümlerin olumsuz sonuçlarını neden öngöremedik-
      lerini açıklamaya çalışacağım.

      2 . D ı ş s a l B a s k ı l a r, H i p e re n f l a s yo n ve K r i z : Ya p ı s a l R e fo r m l a r ı n B a ğ l a m ı
           Neoliberalizm doğrultusundaki küresel eğilimlerin güçlü etkisine rağmen, Arjantin’de ne-
      oliberal politikaların hayata geçirilmesinde ulusal bağlam ve yerel aktörlerin geliştirdikleri stra-
      tejiler canalıcı öneme sahip olmuştur. Bu küresel eğilimler ile ülkenin kendine özgü özellikle-
      rinin biraraya gelme biçimi, 1980’li ve 1990’lı yıllar boyunca piyasa yanlısı programları hayata
      geçiren ülkelerin çoğunda gözlemlenebilen bir sonuç ortaya çıkarmıştır: genel programlar
      arasındaki benzerliklerin ötesinde, neoliberalizm ulusal bağlamlar içinde bile farklı biçimlerde
      yorumlanabilen muğlak bir söylem olmuştur. Bir başka deyişle, 1980’lerde “neoliberalizm”
      dünyanın farklı bölgelerinde kazandığı destekle bir “boş imleyici” olarak işlev görmüştür.2

      2 . 1 . U l u s l a ra ra s ı B a ğ l a m
          1980’li yılların sonu, uluslararası düzeyde çarpıcı değişikliklerin açığa çıktığı yıllardır.
      Sovyetler Birliği’nin dağılması, serbest piyasa ideolojisinin kesin zaferinin sinyali olarak al-
      gılanmıştır. Mali sermaye akışının gittikçe hızlanması süreci, gelişmiş ve gelişmekte olan
      ülkeler arasındaki ilişkilerde göreli farklı yatırım biçimlerine dayalı olarak bir değişim gün-
      deme getirmiştir. Gelişmekte olan çoğu ülkede– ve özellikle de Latin Amerika’da – bu sıcak
      2 Ernesto Laclau’ya göre bir imleyici “belirli bir imlenenden ayrıştığında ve buna eşdeğer uzun bir imlenenler zincirini
        sembolize etmeye başladığında” içi boşalır (1989: 80). Sadece önemli toplumsal pratiklerle ilgili olan imleyiciler, bu siste-
        matik muğlaklık etkisine maruz kalırlar (Laclau bu duruma örnek olarak demokrasi ve popülizmi verir).
Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri   173

sermayeler 1970’li ve 1980’li yıllar esnasında biriken dış borçlar nedeniyle oldukça can alıcı bir
rol oynamıştır. Fakat, yeni kredilere erişim sağlanması koşul olarak bir dizi neoliberal yapısal
reformların uygulanmasını gerektirmiş ve bu da hükümetlerin karar verme yetkisini sınırlan-
dırmıştır: bu nedenle söz konusu reformlar “güvenilir” bir ülke olarak dikkate alınmak için bir
ön koşul olarak görülmüştür; böylelikle neoliberalizm, sermaye yatırımları ve finans dünyası
tarafından yönetilen belirli bir küreselleşme türünü meşrulaştırmıştır (Centeno, 2002).
     Talep edilen reformlar, 1970’li yıllardan itibaren etkileyici bir gelişme gösteren neoklasik
teorilere dayalıdır. Neoklasik yaklaşımların taarruzu 1974 ve 1976 yılında verilen Nobel ödül-
leri ile desteklenmiştir: söz konusu ilk Nobel ödülü Friedrich Von Hayek’e ve ikinci Nobel
ödülü ise Milton Friedman’a verilmiştir. Temel argümanlar, Keynesçiler tarafından başı çeki-
len müdahaleci siyasetlerin enflasyonun kontrol edilmesini ve ürünün geliştirilmesini garanti
altına almak için gerekli maliyet kesintilerinin uygulanmasını güçleştirdiği yönündedir: Hü-
kümetin üzerindeki baskılar firmalar için kâr marjını sınırlamış ve daha sonradan piyasada
genel çaplı krizlerin ortaya çıkmasına neden olan enflasyonu meydana getirmiştir. Bu krizin
nedeni, belirli bir devlet türüdür, ve devletin dönüşümü para biriminde istikrarın oluşmasına
neden olacaktır – ki bu bütün hükümetlerin izlemesi gereken en kesin hedeftir.
     1980’li yıllarda, bu tür fikirler ABD’de Ronald Reagan yönetimi (1981-1989) ve
İngiltere’de Margaret Thatcher yönetimi (1979-1990) tarafından benimsenip uygulanmaya
başlandıktan sonra oldukça güçlenmiştir. 1980’li yılların sonlarına doğru bu yaklaşım IMF
ve Dünya Bankası benzeri ulusötesi kuruluşlar arasında bir ortak duyu haline gelmiştir. Bu
nedenden dolayı, gelişmekte olan ülkelerde açığa çıkan krizlere ilişkin yapılan önerilerin
büyük bir çoğunluğu hükümet müdahalesinin azaltılması ve ekonominin dışa açılması ek-
senindedir. Söz konusu bu kuruluşlar için, bir dizi genel önlem bütün ulusal durumlarda
aynı derecede etkilidir. Neoklasik görüş, “Washington Uzlaşması” olarak anılan kapsamda
özetlenmiştir (Williamson, 1990).
     Diğer pek çok ülkede olduğu gibi, neoliberal öneriler 1990 yılında gerçekleştirilen reform
programlarına dayalıdır. Ancak, neoliberalizmin küresel düzeydeki etkileri oldukça muğlak
olmuştur. Birincisi, “devlet reformu”, “modernleşme” ya da “rasyonelleşme” gibi kavramlar
açıkça tanımlanmadığı sürece yapılan öneriler muğlak kalmıştır. Bu hedeflere nasıl ulaşılaca-
ğına ilişkin tavsiyeler de belirsizlikler içermiştir. Bu durumda, her ülkede yerel güçler bulanık
bir programa somut bir biçim vermişlerdir. Bu anlamda neoliberal programın sergilediği be-
lirsizlik, değişik ülkelerde farklılıkların ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur (Babb, 2002).
Neoliberal politikaların somut uygulamalarına ilişkin pratik yanıtlar – nasıl sorusu- büyük
ölçüde yerel güçlerin politik uygulamaları ve ideolojik eğilimleri ile belirlenmiştir. Son olarak
bu muğlaklık, neoliberal politikaların uygulamalarına ilişkin tartışmaları azaltarak, bu politi-
kaların sonuçlarına ilişkin farklı algıların ortaya çıkmasını mümkün kılmıştır.


2 . 2 H i p e re n f l a s yo n K r i z i ( 1 9 8 9 )
   1980’li yıllar, Arjantin’in daha önce benzeri görülmemiş bir krize girmesiyle sona er-
miştir. Kurumsal istikrarsızlık, sosyal protestolar ve hiperenflasyon, Radikal Partili Devlet
Başkanı Raúl Alfonsín’in halefi Perónist Carlos Menem lehine iktidardan çekilmesine neden
174    Gastón J. Beltrán



      olan çerçeveyi oluşturmuştur. Alfonsín 1984 yılında Arjantin tarihinin en kanlı diktatörlü-
      ğünün ardından iktidara gelmiştir. Askeri diktatörlükten derin bir kurumsal ve ekonomik
      kriz devralmıştır. Ekonomik alanda, 1976-1983 yılları arasında ithal ikameci sanayileşme
      modelinden kopuşa yönelik bir dizi politika ile devletin küçültülmesi hedeflenmiştir.3 Bu
      politikalar ülkenin üretken altyapısını ciddi anlamda etkilemiş, spekülasyon ve yolsuzluk-
      ların yolunu açmıştır. 1984 yılından itibaren krizin en görünür işareti enflasyon olmuştur.
      Alfonsín yönetimi bu duruma değişik yollarla müdahale etmeye çalışmıştır. İlk bir buçuk
      yıl boyunca, Maliye Bakanı Bernardo Grinspun, klasik bir keynesyen program uygulamıştır.
      Bu dönemde devletin ekonomiye müdahale etme araçları, iç tüketimi artırarak ekonomik
      büyümeye itme verme amacıyla kullanılmıştır. Ayrıca Maliye Bakanı enflasyonu fiyat kon-
      trolleri yoluyla durdurmaya çalışmıştır. Ancak ekonomik yapı ve devlet kurumlarının dik-
      tatörlük dönemindeki önlemlerden ağır bir biçimde etkilendiği, ve krizin varsayılandan çok
      daha derin olduğu ortaya çıkmıştır. Benzeri görülmemiş bir kriz ve müdahale kapasitesi za-
      yıflamış bir devlet karşısında hükümet, giderek daha fazla ortodoks politikalara yönelmiştir.
      1985 yılında Grispun’un yerine Arjantin’in tanınmış strateji kuruluşlarından birinde çalışan
      bir teknokrat olan Juan Sourrouille’ın getirilmesiyle önemli bir değişim süreci başlamıştır.
      Yeni bakan, göreve getirilmesinden kısa bir süre sonra ortodoks ve heterodoks önlemlerin
      karışımından oluşan ve “Austral Planı” diye bilinen bir program geliştirmiştir. Programın
      odak noktası enflasyon sorunudur. Planda fiyat kontrolleri yer almış, ancak kamu gelir ve
      giderleri arasında bir denge kurma kaygısı ön plana çıkmıştır. Plan, daha sonraki neoliberal
      politikalardan farklı olarak, söz konusu dengeyi, giderleri azaltarak değil gerlirleri artırarak
      – vergi sistemini iyileştirerek- kurmaya çalışmıştır. Bu arada 1985-1989 arasında iktidar
      olduğu dönem boyunca Alfonsín bazı kamu işletmelerini özelleştirmeye çalışmış, ancak bu
      strateji Perónist Parti’nin muhalafeti nedeniyle Kongre’de sistematik bir biçimde gündem-
      den düşürülmüştür.4 Bu program, kısmen hükümetin 1987’deki seçim yenilgisi sonrasında
      politik olarak zayıflamasının bir sonucu olarak, enflasyonun yeniden yükselmeye başladığı
      1987 yılına dek etkili olmuştur. Hükümet 1988’de daha da ortodoks politikalar uygulamayı
      denemiş, ancak bu noktada kriz artık geri dönülmez bir biçimde derinleşmiştir. 1989’da
      enflasyon ölçülemeyecek boyutlara ulaşmıştır: her ne kadar enflasyon oranı on yıllık bir süre
      boyunca yüksek olsa da, 1988’de tüketiciler için yıllık enflasyon oranı % 343’e, 1989’da
      ise % 3080’e ulaşmıştır.5 Bu hiperenflasyon koşullarında seçimi kazanan Perónist Devlet

      3 Askeri diktatörlüğün neoliberal varsayımlara dayalı devlet-karşıtı bir program benimsemesinin iki temel nedeni vardır.
        Askeri yönetim, bir yandan, ülkede kendilerini tarihsel olarak “liberal” diye adlandıran bazı muhafazakâr ekonomik ve
        entelektüel kesimlerle işbirliği yapmıştır; örneğin Ekonomi Bakanı José Martínez de Hoz bu kesimin tipik üyelerin-
        den biridir. Öte yandan ordu, ithal ikameci sanayileşme modeline son verilmesini, silahlı sol grupların ve örgütlü işçi
        hareketinin yarattığı tehdidin kökünü kurutmanın bir yolu olarak görmüştür. Çünkü orduya göre bu “yıkıcı” güçlerin
        kökleri, imalat sanayiinde çalışan çok sayıda işçinin varlığına dayanmaktadır.
      4 Sonunda neoliberal reformları hayata geçiren kişi bir Peronist olsa da, 1980’ler boyunca Peronistler her türlü özelleştirme
        girişimine şiddetle karşı çıkmışlar, hatta hükümeti yurtsever olmamakla ve “ülkeyi satmakla” suçlamışlardır.
      5 Enflasyonun yanı sıra, diğer makroekonomik göstergeler de alarm verici olmuştur. 1980’li yıllar boyunca, ürün ve yatırım
        düzeyleri 70’li yıllardaki düzeylerine yakın ve hatta daha düşüktür. 1983’de GSMH 1974 yılındakinden daha düşüktür
        (Madison, 1989), ve 1980 ile 1990 yılları arasında yaklaşık olarak % 8 oranında düşmüştür (INDEC, 1986). 1986 yılında,
        gelişmekte olan ülkelerde toplam yerli yatırım oranı ortalama % 19.4 iken, bu oran Arjantin’de sadece % 9.1’dir. Askeri
        hükümetin iktidarda olduğu süre boyunca (1976 - 1983) dış borçlar % 346’ya yükselmiştir, ki bu oran GSMH’nin %
Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri   175

Başkanı Carlos Menem görevi devraldığında seçim kampanyasında ileri sürdüğü popülist
sloganları bir tarafa bırakmış ve Perónist geleneklerden tümüyle farklı bir dizi reformun
hayata geçirilmesi için Arjantinli liberallere ve işadamlarına yakınlaşmıştır.6
    Perónist hükümetin neoliberal politikaları benimsemesi pekçok açıdan şaşırtıcı olmuş-
tur. Unutmayalım ki Perónist Parti 1940’larda Juan Perón tarafından kurulduğunda devlet
müdahalesi, ulusalcılık ve yeniden bölüşümcü politikalara dayanan popülist bir hareket ola-
rak ortaya çıkmıştır. Birbirini izleyen iki Perón hükümeti (1946-52 ve 1952-55) döneminde
devlet, toplumsal yaşamın tüm alanlarına müdahale edecek araçlar geliştirmiştir. Bu dönem
boyunca işletmeler kamulaştırılmış ve Perón - en azından kendisini destekleyen - sendi-
kalarla güçlü bağlar kurmuştur. Perón 1955’de bir darbeyle görevden alınmış ve Perónist
Parti’nin seçimlere katılmasına izin verilerek Perón’un üçüncü kez seçildiği 1973 yılına dek
siyasi yaşamdan uzaklaştırılmıştır. Bu yıllar boyunca ülkede politik konumlar Perónist ve
anti-Perónist olarak ikiye bölünmüştür. Sermaye kesimi ve liberallerin çoğu için Perónizm
kötülükle özdeştir. Devlet müdahalesi, popülizm ve Perónizm eşanlamlıdır, ve hepsi serbest
ticarete ve piyasaya karşıdır. Paradoksal olarak, ekonomik serbestlik yanlıları, aynı zaman-
da askeri müdahaleleri desteklemişlerdir çünkü talep ettikleri politikaları ancak diktatörce
davranan hükümetlerin gerçekleştirebileceğini düşünmüşlerdir. Bu demirden yasa, ancak
Perónist Carlos Menem kararlı bir biçimde neoliberalizme doğru ilerlediğinde çürütülmüş-
tür. Menem hükümetinin neoliberal politikaları benimsemesi bir başka politik ikileme daha
yol açmıştır. Bir yandan askeri yönetimler ve güçlü sermaye kesimleri kendilerini ekonomik
liberalizmle özdeşleştirirken, öte yandan hem Perónist hem de Radikal Parti devlet müda-
haleciliği ile özdeşleşlik kurmuşlardır. Aslında onyıllar boyunca her iki parti de kimliklerini
“oligarşi” olarak adlandırdıkları kesime karşıtlık temelinde oluşturmuştur. Menem 1989’da
seçimleri bu kimliklere hitap ederek kazanmıştır. Ancak iktidara geldiğinde, partinin gele-
neklerine uymayan bir dizi politikayı hayata geçirmiştir. Şaşırtıcı bir biçimde bu değişim
Menem’in 1984’de yeniden seçilmesine engel olmamıştır, bu da Perónizme oy veren kesi-
min gelenekselleşmiş ve rutinleşmiş niteliğini göstermektedir.
     Peki neden 1980’lerden 1990’lara geçiş sürecinde neoliberal reformlar tek seçenek ola-
rak görünmüştür? Ve neden Menem gibi itibarlı bir devlet başkanı, seçmen tabanını kay-
betmeyi göze alarak bu reformları uygulamaya gönüllü olmuştur? Yeni hükümet tarafından
kısa vadede verilen kararların anlaşılabilmesi için hiperenflasyon oldukça önemlidir. Bazı
araştırmacılar, düzenin yeniden yapılandırılmasının her türlü bedele karşın elde edilmesi
beklenilen bir hedef olduğunu, bu beklentinin yeni hükümete serbestçe kullanabileceği ge-

  20’sini ve ihracatların % 160’ını temsil etmektedir (Maliye Bakanlığı; INDEC, 1986). Arjantin ve bölgenin diğer ülkeler-
  inde dış borcun etkileri pekçok çalışmaya konu olmuştur ve geçtiğimiz 20 yıllık dönemdeki siyasi ve ekonomik sürecin
  anlaşılabilmesi açısından anahtar niteliğindeki değişkenler arasındadır. İşaret edilmesi gereken bir diğer nokta ise, bu
  dış borcun 80’li yıllar boyunca hükümetin üretime yönelik politikalar geliştirme kapasitesinin zayıflamasına ve yatırım
  eksikliği nedeni ile kamusal hizmetlerin verimsizliğinin artmasına katkıda bulunduğudur.
6 Her iki taraf da, sadece “oligarşinin” karşılaştıkları tek rakip olmadığını (Coser, 1956), bunun yanı sıra ülkenin ekonomik
  durgunluğundan sorumlu olan grup olduğunu gösteren kimliklerini oluşturmuştur. 80li yılların sonlarına doğru ortaya
  çıkan yeni dönem, o zamana kadar toplumda oluşan onaylama ile karşılaştırıldığında “liberal fikirlere yüksek sosyal
  onaylama vererek” bu tarafların eski siyasi rakiplerinin elini güçlendirmiştir ve aynı zamanda parti klimliklerinin derin bir
  şekilde düzensizlik içerisine girmesine neden olmuştur (Sidicaro, 1991)
176    Gastón J. Beltrán



      niş bir hareket alanı bıraktığını savunmuşlardır (Canitrot ve Sigal, 1994; Schvarzer, 1998;
      Torre, 1998; Gerchunoff ve Llach, 1998; Sigal ve Kessler, 1997). Diğerleri para biriminin
      değeri kaybetmesinin sosyal ilişkilerde çözücü (Sidicaro 2001), ve toplumsal hafıza üzerinde
      çarpıcı bir etkiye (Sigal ve Kessler, 1997) sahip olduğunu vurgulamıştır. İdeolojik açıdan
      yaklaşıldığında, hiperenflasyon yapısal değişikliklerin tek çıkış noktası olduğuna inanan ki-
      şiler için ampirik bir kanıt işlevi görmüştür: Devlet karşıtı görüşlerin savunucuları “cehen-
      nem” metaforuna dayalı argümanlar ileri sürerek ve önerilerini “son şans” olarak göstererek,
      devleti eleştirilerinin merkezine koymuştur (Sidicaro, 2001). Bu bakış açısına göre, bütçe
      açığının, verimsizliğin ve hiperenflasyonun nedeni devlet müdahaleciliğidir. Bu koşullar al-
      tında, neoliberal söylem; kamu mallarının ve hizmetlerinin kullanıcıları, vergi mükellefleri
      ve enflasyon mağdurları gibi toplumun pek çok kesimi için inandırıcı ve mantıklı bir açık-
      lama olarak görünmüştür. Hiperenflasyon krizinin Arjantin toplumu üzerinde hiç kuşkusuz
      ki derin etkileri olmuştur. Ancak, bu etkiler reformların nasıl ve neden hayata geçirildiği-
      nin açıklanması için yeterli değildir. Hiperenflasyon, reformların neden bu kadar hızlı bir
      şekilde uygulandığının anlaşılabilmesi için açıklayıcı bir araç olarak hizmet edebilir, fakat
      hiperenflasyon ne reformların Arjantin bağlamındaki özgün biçimlerini ne de bu reformla-
      rın yerel destekleyicileri üzerindeki sonuçlarını açıklamamaktadır. Bu dramatik anda neden
      neoliberalizmin yegane çözüm olarak karşımıza çıktığı, salt krizin varlığı ile açıklanamaz.

      2 .3 Ya pı l a rı n k ri z i
           Devlet müdahalesini eleştiren ve neoliberalizmi savunan kesimler, hiperenflasyonu daha
      derin bir krizin bir ifadesi olarak görmekte haklıdır. Böyle bir kriz gerçekten de vardır,
      ve hem ekonomik hem de kurumsal boyutları olan bir krizdir. Ekonomik açıdan bakıldı-
      ğında kriz, ithal ikameci sanayileşme (İİS) modelinin uzun süreli krizinin son aşamasını
      temsil etmektedir. 1980’li yıllarda neoliberalizmin destekleyicileri kronik ekonomik krizde
      İİS modelinin kesin çöküşünün kanıtlarını görmüş, ve dış pazara yönelik kendi kendini
      düzenlenyen bir piyasa modeli doğrultusunda önerilere başlamıştır.7 Ayrıca İİS modelinin
      ana amacı, devlet müdahalesi aracılığıyla yerli sanayileri koruyarak (Gerschenkron, 1962)
      ülkenin sanayileşmesini sağlamak olduğu için, model ekonomiyi yönlendirme kapasitesi
      yeterli olan bir devleti varsaymıştır. Bundan dolayı da İİS modelinin sona ermesi, krizin
      ikinci boyutu ile ilişkilendirilmiştir: Devletin krizi.
           Kurumsal açıdan yaklaşıldığında, 1980’li yıllar boyunca Arjantin’in derin bir devlet kapa-
      sitesi krizi yaşadığını söylemek mümkündür (Sidicaro, 2001). Neoliberalizmin savunucuları
      bu krizi devlet müdahaleciliğinin mantıksal bir uzantısı ve İİS modelinin yenilgisi olarak gör-
      müştür. Bu nedenle, her iki kriz için öne sürülen çözüm aynı olmuştur: Devletin küçültülmesi

      7 İthal ikameci sanayileşme modelinin sona erdiği iddiaları tartışılmaz kabul edilmiştir. Oysa Dani Rodrik’in (1998) belirttiği
        gibi, İİS modelini benimseyen ülkelerin borç krizinin mağdurları haline gelmesi, İİS modeline içkin sorunların bir sonucu
        olarak yorunlanmayabilir, siyasi kurumların sosyal çatışmaları yoluna koymaktaki yetersizliğini de gösteriyor olabilir. Ben-
        zer bir şekilde, Basualdo, López ve Lozano (1994) tarafından öne sürülen görüşleri izlersek, en azından Arjantin örneğinde,
        askeri rejim tarafından uygulanan ekonomik politikaların İİS modelini ortadan kaldırdığını iddia etmek mümkündür; bu
        nedenle modelin “kesin olarak sona ermesi” yerine “parçalanması ve yapısının dağıtılması”ndan söz etmek daha doğru
        olacaktır.
Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri    177

yoluyla müdahaleciliğin sınırlandırılması. Daha önce devlet koruması ve sübvansiyonları sa-
yesinde zengin olan bazı sermaye kesimleri bile bu argümanı desteklemiştir. Devlet kapasite-
sinde açığa çıkan kriz ve devletin ekonomik süreçler üzerindeki kontrol gücünü kaybetmesi,
devletin kontrolüne ilişkin bir mücadeleye yol açmış ve devletin yapısının daha da zayıflaması
ile sonuçlanmıştır. Bu mücadele, devletin ne olduğu ve ne olması gerektiği üzerine sembolik bir
çatışmaya dönüşmüş ve devlet kavramının kendisinin yeniden tanımlanmasını gerektirmiştir.
     Ekonomik ve kurumsal kriz, Arjantinli sermaye gruplarının seçeneklerini belirledikleri
bağlamı oluşturmuştur. Kurumsal ve ekonomik krizler, yapısal reformları talep eden kesim-
ler için uygun bir senaryo üretilmesine katkıda bulunmuştur. Bu kritik koşullarda, yerel
sermaye grupları ve liberal entelektüeller, krizi mantıksal olarak neoliberal politikaların uy-
gulanmasını gerektirecek biçimde açıklama konusunda anahtar rolü oynamıştır. Böylelikle
reformların benimsenmesinde ve Arjantin koşullarında aldıkları özgün biçimde, büyük öl-
çüde güçlü yerel aktörlerin yorumları etkili olmuştur.8

3. Ye rel Destek leyiciler: Arjantinli S ermaye Grupları ve Entelektüeller
    Arjantin’de uygulanan reformların aldığı biçimin anlaşılabilmesi için bazı güçlü ve/veya
anahtar nitelikli yerel aktörlerin sahip oldukları stratejik konum hayati önem taşımakta-
dır. Bu yerel aktörlerden bazıları, örneğin sermaye kesimi ve liberal entelektüeller –ya da
uzmanlar–neoliberalizme yerel bir anlam yüklenmesinde temel bir rol oynamıştır. Pek çok
durumda hükümet, önemli neoliberal reformları, dış kökenli aktörlerin talepleri, konumları
ve çıkarlarından çok, bu yerel aktörlerin talepleri, konumları ve çıkarları doğrultusunda
gerçekleştirme kararı almıştır.


3.1 Ye rel S ermaye: Fa rk lı Çıkarlar, Birleşmiş Talepler
    Burada Arjantinli sermaye gruplarını, işveren örgütlerine odaklanarak analiz edeceğim.
Bu yaklaşım, girişimciler dünyasının karmaşıklık ve heterojenlik düzeyinin sergilenmesi açı-
sından yararlı sonuçlar sağlayacaktır. Mariana Heredia’nın belirttiği gibi, işveren örgütleri-
nin analizi “bizi çoğu araştırmacının yapısal reformların toplumsal destekçilerini monolitik
bir grup olarak algılayışını sorgulamaya davet etmiştir” (Heredia, 2003: 79). Bunun yanı
sıra, çoğu sermaye grubu seslerini işveren örgütleri aracılığı ile duyurdukları ölçüde, bu
örgütler Arjantin’de 1980’li yıllar boyunca önemli bir rol oynamıştır. Söz konusu dönemde
işveren örgütlerinin bu merkezi konumu, mücadele ettikleri siyasi sistemin türü ile ilişkili-
dir: Juan Perón ’un yönetimi altında 1940’lı yıllarda yaratılan korporatist devlet.
    Söz konusu örgütlerin analizi, birbirinden farklı ve hatta kimi zaman birbiriyle çelişkili
çıkarlara sahip kesimlerden oluşan heterojen bir iş dünyasına işaret etmektedir. İş dünyası-
8    Bu konumlar, krize ve krizin tarihçesine ilişkin ideolojik bir bakış açısına dayanan belirli yorumlar içermiştir . John
    Thompson (1998: 93- 100) ideolojinin işleyişinin beş biçiminden söz eder. İdeoloji, tikel çıkarları herkesin çıkarları olarak
    evrenselleştirdiğinde ve güncel durumu belirli bir geleneğin uzantısı olarak gösterdiğinde meşrulaştırır. İdeoloji, ilişkileri
    ya da süreçleri sakladığında saklama ya da süsleme işlevi ortaya çıkar. İdeoloji, birliğe ilişkin semboller oluşturduğunda
    birleştirir. Karşı bir görüşü yaftaladığında böler. Son olarak, belirli bir toplumsal kurguyu ebedi bir durum olarak
    gösterdiğinde şeyleştirir. Arjantinli sermaye kesimleri, neoliberal paradigmaya inandırıcılık kazandırmak üzere bütün bu
    stratejileri kullanmıştır.
178    Gastón J. Beltrán



      nın içsel farklılaşması, bu farklı çıkarları temsil eden çok sayıda örgütün varlığında ifade bulmuş-
      tur (Acuña, 1995).9 Bu noktada karşımıza çıkan paradoks, sözü edilen bu farklılıkların ötesinde,
      1980’li yılların sonlarına doğru iş dünyasının neoliberalizmi destekleyen monolitik bir blok olarak
      ortaya çıkmasıdır. Yapısal reformların gerekliliği üzerine varılan uzlaşma, değişik sektörlerden gelen
      örgütlerin (imalat, tarım, bankacılık, inşaat ve ticaret) yanı sıra büyük, orta ve küçük ölçekli işletme-
      leri kapsamıştır. Bu uzlaşma aynı zamanda çıkarlarını daha informel ve kişiselleştirilmiş biçimlerde
      örgütleyen bazı büyük sermaye gruplarını da (ekonomik grupları) içermiştir.10 Bu türden örgütler,
      devletin zayıflaması ile birlikte, bazı özgün sermaye gruplarının ekonomik güçlerini arttırdığı dö-
      nemlerin karakteristik bir özelliği olmuştur.11 Çıkarların bu türden yarı–resmi biçimlerde temsil
      edilmesi, geleneksel korporatizmden farklı bir duruma yol açmıştır. Bu tür örgütler lobi faaliyetle-
      rini klasik korporatist mekanizmalar aracılığıyla değil, devlet memurları ve siyasi aracılarla kurduk-
      ları kişisel ve doğrudan diyaloglar yoluıyla gerçekleştirmiştir. Arjantin Sanayiciler Birliği (UIA) ya
      da Arjantin Ziraatçiler Derneği (SRA) gibi geleneksel korporatist örgütlerle karşılaştırıldığında, bu
      örgütlerin içindeki çıkar farklılıkları daha az olduğundan, uygulanacak stratejiler üzerinde uzlaşma-
      ya varmaları da daha kolay olmuştur. Bu tür örgütlerin Arjantin siyaset arenasında gittikçe artan
      önemi, devlet ile sermaye arasındaki ilişkileri daha da karmaşık bir hale getirmiştir. Son olarak,
      bunların ötesinde 1980’li yıllarda bütün sermaye kesiminin çıkarlarının eşgüdümünü amaçlayan
      değişik girişimler ortaya çıkmıştır. Bu girişimlerin bazılarınca hazırlanan belgeler, sermayenin farklı
      kesimleri arasındaki çelişkileri açık bir şekilde göstermiştir.12

      9 Başlıca işveren örgütleri (sektörel ve bölgesel kuruluşlar dışında) şunlardır: Arjantin Sanayiciler Birliği (1987), Sanayiciler
        Genel Konfederasyonu (1951), Arjantin Sanayi Konseyi (1982), Arjantin Ziraatçiler Derneği (1866), Arjantin Tarımcılar
        Federasyonu (1912), Arjantin Ziraat Konfederasyonları (1942), Tarımsal Kooperatifler Arası Konfederasyon (1956), Arjan-
        tin İnşaat Odası (1936), Arjantin İnşaat Birliği (1985), Arjantin Ticaret Odası (1924), Arjantin Ticaret Birliği (1981), Arjantin
        Cumhuriyeti Bankalar Derneği (1919), Arjantin Bankalar Birliği (1972), Ekonomik Genel Konfederasyon (1953) ve Buenos
        Aires Borsası (1854).
      10 Başlıca iki grup CEA (Arjantin Girişimciler Konseyi) ve 9’lar Grubudur (ya da Sanayinin Kaptanları). Her iki grup da ülke
        içinde faaliyette bulunan büyük şirketlerin az sayıda seçilmiş üyelerinden oluşmaktadır. Bu gruplar, daha geniş kapsamlı
        çıkarların temsil edilmesi sorunu ile karşı karşıya olan geleneksel işveren örgütlerinin taleplerine göre daha özgün tale-
        pler sunmak için kurulmuştur. Söz konusu iki grup arasında bazı farklılıklar da vardır. 1960’lı yılların sonlarında kurulan
        CEA’nın 1976 ve 1983 yılları arasında iktidarda bulunan askeri hükümet ile güçlü ilişkileri mevcut iken, 9’lar Grubu 1980’li
        yıllarda “demokratik” bir baskı grubu olarak ortaya çıkmıştır. Bir başka farklılık ise, G9 grubu sadece Arjantinli sermaye
        gruplarından oluşurken, CEA içinde hem yerel hem de uluslararası kapitalistlerin bulunmasıdır. Son olarak, çoğu G9
        üyesinin imalat sanayiinde çıkarları bulunurken, CEA içinde birbirinden farklı çıkarların (bankaları ve ticareti de kapsaya-
        cak şekilde) varolmasıdır. CEA’nın “ihracatçı ya da mali Arjantin” görüşüne karşıt olarak, G9 grubu “sanayici bir Arjantin”
        görüşünü savunmuştur (Ostiguy, 1990: 93). Bu farklılıklara rağmen, her iki grup da 1980’li yıllarda hedeflerine yapısal
        reformların uygulanmasıyla ulaşabileceklerine inanmıştır.
      11 Bu grupların Arjantin’de oldukça köklü bir geçmişi bulunmaktadır. Bazıları, 20. yüzyılın başlarında tarımsal ihracat
        modelinin doruğunda ortaya çıkmıştır. Diğerleri ise ile yüzyılın ikinci yarısında devletin sağladığı subvansiyon ve kârlı
        sözleşmelerle konumlarını sağlamlaştırmıştır (Sabato, 1988; Azpiazu, Basualdo ve Khavisse, 1986). Diktatörlük dönemi-
        nde (1976-1983) uygulanan politikalar iki şekilde bu grupların yararına olmuştur. Birincisi, devlet ile korporatist iletişim
        kanallarının kapanması nedeniyle, sadece yeterli güce sahip olan grupların hükümet nezdinde taleplerini dile getirmel-
        erine izin verilmiştir. İkinci ve daha önemlisi ise, bu grupların dış borçlanma sürecinden faydalanmalarıdır. 1979 yılında
        özel dış borçlar 4,139 milyon dolardan 9,074 milyon dolara yükselmiştir ve bu rakam 1980 yılında 12,700 milyon dolara
        ulaşmıştır, ki bu meblağ Arjantin’in tüm dış borçlarının neredeyse yarısına eşittir. Değişik mekanizmalarla, bu özel borç-
        lar daha sonra devlete aktarılmıştır (Basualdo, 1988).
      12 Bütün sermaye kesiminin çıkarlarını üçüncü dereceden ortaklıklar aracılığıyla bir arada toplamaya yönelik çeşitli
        girişimler olmuştur. Bu tür girişimlerin varlığı, birleşik bir Arjantin sermaye kesimi fikrinin yaratılmasına katkıda
        bulunduğu ölçüde, önemli bir sembolik etki yaratmıştır. 11’ler Grubu (1984 - 1985), 17’ler Grubu (1987-1988) ve 8’ler
        Grubu (1987-1989), hemen hemen ülkenin önde gelen bütün işveren örgütlerini kapsayan bu tür gruplardır.
Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri   179

     Arjantin’deki işveren örgütlerinin bu kısa dökümünün çıkartılması, 1980’li yıllarda
devlet-sermaye ilişkilerinin nasıl eklemlendiğini anlamak açısından önemlidir. İlk olarak,
bu örgütlerin çıkar farklılıklarını örten ortaklığın, hepsinin devleti düşman olarak görmesi
olduğu belirtilmelidir.13 İkinci olarak, neoliberalizmin hayata geçirilmesinden önce hükü-
met politikalarında meydana gelen değişikliklerin – Radikal hükümetin son döneminde
klasik bir Keynesyen programdan çok daha ortodoks bir programa kayışının – devlet ile
sermaye arasındaki ilişkiler tarafından belirlendiği söylenebilir. Hükümetin ekonomi poli-
tikaları, sermayenin talepleri doğrultusunda değişmiştir ve bu değişiklikler eşzamanlı olarak
sermayenin politik konumlanışını, taleplerini ve stratejilerini de değiştirmiştir. Bu anlamda
sermayenin söylemi ve siyasi pratiği, hükümetin politik kararlarını etkilediği gibi, aynı za-
manda bu kararlardan etkilenmiştir. Bu diyalektik süreç, sonuç olarak hem hükümetin hem
de sermayenin seçeneklerini daraltmıştır.
     Devlet–sermaye ilişkileri bu nedenle Arjantin’deki yapısal değişikliklerin ritminin ve
kapsamının anlaşılabilmesi için anahtar niteliğinde bir değişken olarak karşımıza çıkmakta-
dır. Ancak hâlâ yanıt bekleyen sorumuz, sermayenin bu değişiklikleri neden desteklediği ve
devletin küçültülmesini neden talep ettiğidir. Bir sonraki bölümde bu soruya bazı tamam-
layıcı yanıtlar önereceğim. Bundan önce, bu dramaya son bir aktör daha dahil edeceğim:
liberal entelektüeller.


3.2 L ibe ral Ente l e kt ü e l l e r: G e l e n e ks e l d e n P ra g m a ti ğ e
    Arjantinli liberal entelektüeller sermayenin ve hükümetin kararlarını belirleyen ideolo-
jik bir çerçeve tanımlanmasına katkıda bulunmuştur.14 Kamu ve özel sektör yöneticilerine
danışmanlık yapan bu entelektüeller, hem hükümete hem de sermayeye belirli bir bakış
açısından önerilerde bulunmuştur. Aynı zamanda ve belki daha da önemlisi, söz konusu
entelektüeller uluslararası ve yerel bağlamlar arasında arabuluculuk görevini üstlenmiş, yurt-
dışında dolaşımda bulunan fikirleri tercüme ederek yeniden yorumlamıştır. Bu kişiler geniş
anlamıyla “entelektüeller”dir, yani, “konuştukları dinleyici kitleleri için önemli olan bir dizi
konu ve ilişkiler sistemi ile ilgili olarak geçmiş, bugün ya da gelecek hakkında az çok yapı-
landırılmış beyanatlarda bulunmak üzere kamuoyunun karşısına çıkan bireylerdir” (Sidica-
ro, 1999). Entelektüeller olarak bu kişiler “güçlü olanlara” hizmet etmişlerdir (Coser, 1970).
Son olarak, bu entelektüeller neoliberalizmi bir ideoloji değil de ekonomiye dayalı bilimsel
bir teori olarak sunma yoluyla özel bir etki yaratmışlardır. Bu durum, entelektüellerin uz-
manlık alanına belirgin bir şekil vermiştir, çünkü bu kişilerin bilimsel gerçekleri yönetmeye
yönelik belirli bir yeterliliklerinin bulunması beklenmektedir (Foucault, 1980).
13 Devlete atfedilen bu konum, 1980’li yıllarda çelişkilerin ifade edilme biçiminin iyi bir göstergesidir. Örneğin, başlıca işçi
  konfederasyonu olan CGT taleplerini sunarken emek ve sermaye arasındaki çelişkiyi değil, emek ile devlet arasındaki
  çelişkiyi vurgulamıştır. CGT’nin 1984’de yukarıda sözü edilen üçüncü dereceden ortaklıklardan biri olan 11’ler Grubuna
  katılmasının nedeni de budur. Devletin etkisinin azaltılmasını da kapsayan bazı talepleri Radikal hükümete iletmeyi
  amaçlayan bu grup, başlıca işveren örgütleri ile CGT’den oluşmuştur.
14 Arjantin’de “liberalizm” kavramının kullanımına ilişkin bir mücadale sözkonusu olduğundan, politik alanda liberalizmin
  özgün bir anlamı vardır. Arjantin’de “liberaller” en geleneksel ve muhafazakâr politik kesimler için kullanılır: toprak sa-
  hipleri, büyük sermaye ve bunların görüşlerini dile getiren muhafazakâr entelektüeller. 1980’lerden itibaren, geleneksel
  ve muhafazakâr entelektüellerin yerini giderek neoliberal teknokratlar almıştır.
180    Gastón J. Beltrán



           Entelektüellerin gittikçe artan önemi, uzman görüşünün rolü üzerine bazı çalışmalar
      yapılmasına neden olmuştur. Uzmanlar, bir dizi değeri paylaşan, ekonomik büyümeyi top-
      lumsal kalkınmanın önünde tutan ve siyasi düzeni korumak isteyen kişiler olarak tanım-
      lanmaktadır (Centeno ve Silva, 1997; Sikkink, 1991; Babb, 2002). Bu uzmanlar ayrıca Av-
      rupa ya da Birleşik Devletler’de bulunmuş ekonomistler ve/veya mühendisler olarak ortak
      deneyimlere sahiptir ve uluslararası tartışmaların farkındadır. Uzmanlar ayrıca “bilimsel
      yöntemler aracılığı ile analiz edilebilecek sadece bir tane siyasi gerçeklik” bulunduğu görü-
      şünü de desteklemektedir (Centeno ve Silva, 1997: 8). Örneğin, Milton Friedman’a göre
      ekonomik analiz süreci “pozitiftir, bilimseldir ve değer yüklü değildir” çünkü “ekonomide
      herhangi bir değer yargısı bulunmamaktadır”, değer yargıları teknik konular tarafından or-
      tadan kaldırılmaktadır (Walingorsky, 1990: 19).
           Arjantin’deki bu değişimi ben “geleneksel” liberal entelektüellerden “pragmatik” libe-
      ral entelektüellere geçiş süreci olarak adlandırıyorum. Her ne kadar benzer siyasi görüşleri
      destekleseler de, bu iki grup birçok yönden birbirinden farklıdır. Gruplar arasındaki ilk
      fark, kuşak farkıdır: “geleneksel” liberaller 60’lı yaşlarını sürerken, yeni çıkan “pragmatik”
      liberaller ise 40’lı yaşlarındadır. İkinci ve çok daha önemli bir farklılık ise sosyal kökendir:
      geleneksel liberaller öncelikli olarak eski elit sınıftan türemişken “pragmatik liberaller” ise orta
      sınıfın oğullarıdır – bazı durumlarda da en fazla iki kuşak önce Arjantin’e göç eden göçmen-
      lerdir.15 Üçüncü ve belki de en önemli farklılık ise her bir grubun üyeleri arasında hakim olan
      resmi eğitimin türüdür: geleneksel kesim genel olarak Arjantin ya da Avrupa üniversitelerinde
      mühendislik ya da avukatlık eğitimi almışken, pragmatik kesim ABD ya da İngiltere üniver-
      sitelerinden doktoralı ekonomistlerdir. Bütün bu farklılıklar, pragmatik entelektüellerin kamu
      ve özel sektörde yönetim konumlarına gelmek için rekabet stratejilerini, ve siyasi ve ekonomik
      güç odaklarıyla kurdukları ilişki biçimlerini anlamak açısından önemlidir.
           Geleneksel kanat, her zaman ülkenin daha geleneksel elitleri ile bağlantılı olmuştur ve
      1955 yılından itibaren elitlerin desteğiyle gerçekleştirilen darbelere ideolojik ve teknik des-
      tek sağlamıştır. Geleneksel entelektüeller, toplumda yönetim konumunda bulunan elitlerle
      aynı sınıf kökenlerini paylaşmaları nedeniyle, siyasi iktidar ve askeri yönetimlerle temelde
      kişisel ilişkiler kurmuşlardır. Bu anlamda sadece egemen sınıfa hizmet eden görevliler de-
      ğildir – Gramsci’nin tanımına göre –, bu sınıfa aittirler (Gramsci, 2000). Öte yandan, yeni
      entelektüeller bu kişisel bağlantılara sahip değildir, çünkü bu yeni entelektüellerin itibarı,
      bilgilerine ve yurtdışında girdikleri ilişki ağlara dayalıdır. Kısmen farklı sınıf kökenleri, kıs-
      men de aldıkları eğitimin türü nedeniyle, pragmatikler kendilerini nesnel bilginin bilimsel
      taşıyıcıları olarak sunmuştur. Pragmatikler için neoliberalizm savunusu, liberal politikaların
      yeniden canlandırılması yönünde yapılan bir girişim olduğu kadar, bu girişimi siyasi ve eko-
      nomik güç yerine entelektüel itibar yoluyla etkili kılma çabasını ifade etmiştir.
           Bu farklılık, liberalizmin siyasi partilerle, özellikle de Perónizm ile bağlantı kurma biçimini

      15 Eski kuşağın simgesel bir üyesi olan Álvaro Alsogaray İspanya’ya karşı verilen Bağımsızlık savaşında kurulan ordunun
        soyundan gelirken, José Alfredo Martínez de Hoz ise geleneksel Arjantin Ziraatçiler Derneği’nin kurucularından birisinin
        torunudur. José Alfredo Martínez de Hoz’un meslektaşı olan ve 1989 ile 1996 yılları arasında ve 2001 yılında tekrar maliye
        bakanı olan Domingo Cavallo ise taşralı küçük bir tüccarın oğludur.
Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri   181

önemli ölçüde etkilemiştir. Gelenekseller Perónizmi ezeli düşmanları olarak görürken, prag-
matikler Perónizm (daha kuvvetli olan siyasi güç odağı) ve Radikalizm (1980’li yıllarda ikti-
darda bulunan siyasi parti) ile ittifakı, yönetsel konumlara gelebilmek için makul bir strateji
olarak görmüştür. Bunun sonucu olarak, pragmatiklerin kendilerini ideolojistler yerine siyasa
oluşturmaya yönelik bilimsel bilgiye sahip olan teknisyenler olarak sunması, siyasi iktidarla ya-
kınlaşmalarını sağlamıştır. Aynı zamanda aldıkları eğitim nedeniyle uluslararası ağlarla ve mali
sermayeyle yakın ilişki içinde olmaları, pragmatiklere meşruiyet sağlamıştır. Sarah Babb’ın ileri
sürdüğü şekilde, “Harvard ya da MİT’den alınan doktora dereceleri siyasi sorunlara en etkili
çözümlerin üretilmesine yardımcı olmayabilir, fakat bu derecelerin uluslararası mali sermaye
topluluğu için vazgeçilmez bir sembolik işlevi vardır” (2002: 217).
    Söz konusu dönem boyunca hem geleneksel hem de pragmatik entelektüeller, sermaye
kesiminin aktörleri ile sürekli irtibat içerisinde olmuştur. Gazete ve dergilerin yanı sıra yıllık
toplantılar, yurtdışında üretilen yeni görüşlerin, sorunlarına çözüm arayan yerel aktörlere
sunulduğu forumlar olmuştur. Yeni entelektüellerin bilimsel itibarları ve giderek artan meş-
ruiyetleri (ve anlaşılması oldukça zor olan teknik önerileri) bu görüşlerin kabul edilmesini
kolaylaştırmıştır. Rasyonellik ve modernleşmenin belirgin erdemler olduğu bir bağlamda,
bilimsel olduğu iddia edilen söylemler yaygın bir kabul görmüştür.
    Yeni pragmatik liberal entelektüellerin ortaya çıkışının daha önemli sonuçları olmuştur.
İlk olarak, pragmatikler neoliberal ideolojiyi destekleyen ve kariyer hedefleri kamu ve özel
sektör kuruluşlarında önemli konumlara gelmek olan entelektüellerdir. İkinci olarak, bu
entelektüellerin sahip olduğu nüfuzun önemli bir kısmı, uluslararası mali merkezler ile olan
bağlantılarından kaynaklanmaktadır. Üçüncü olarak, bu kişiler geleneksel liberallerden daha
geniş bir dinleyici kitlesine erişebilmiş ve daha geniş bir seçmen kitlesi ile birlikte çalışabil-
miştir, yani bu entelektüellerin tarafsızlık iddiaları, yarattıkları etki alanını genişletmiştir.


4. S ermayenin Neoliberal Reformlara Desteği
     Gördüğümüz gibi, Arjantin’de neoliberalizmin uygulanmaya başlamasını açıklayabilmek
için birkaç etmenin hesaba katılması gerekmektedir. Bu etmenler arasında devlet–sermaye
ilişkilerinin oldukça önemli olduğunu ileri sürüyorum. Burada sorulması gereken soru şu-
dur: Sermaye neden neoliberalizmi talep etmiştir? Bu noktada, hem kurumsal hem de eko-
nomik krizin varlığı bir hareket noktası olabilir. Ancak, bu krizlerin varlığı neoliberalizmin
neden yegane alternatif olarak görüldüğünü anlamak için yeterli değildir. Sermaye kesimi-
nin neoliberalizmi yorumlayıcı bir çerçeve olarak benimsemesinde liberal entelektüellerin
oynadığı rol de ayrıca önemlidir. Ancak burada araştırılması gereken çok daha çarpıcı bir
konu bulunmaktadır: 1980’li yıllarda yapısal reformları talep eden sermaye kesimlerinin
çoğu, 1990’lı yıllarda bu reformlardan zarar görmüştür. O halde bu sermaye kesimleri ne-
den kendi çıkarlarına karşı gibi görünen bu önlemleri desteklemiştir?
     Bu soruyu yanıtlamadan önce, Arjantin sermayesi örneğinde “zarar görmek” ifadesinin
ne anlama geldiğini açıkça belirtmemiz gerekmektedir. Nitekim, bazı araştırmacılar reform-
ların Arjantin’in bazı büyük sermaye grupları için zenginleşme sürecinin önünü açtığını ileri
182    Gastón J. Beltrán



      sürmüştür (Azpiazu, 1994, 1997; Nochteff, 1994; Basualdo, 1997). Ancak, bu doğru olsa
      bile, sermayenin neoliberal politikalardan bir kategori olarak zarar gördüğünü iddia ediyo-
      rum. Birincisi, sadece birkaç sermaye grubu ekonomik açıdan fayda sağlamıştır. İkincisi,
      sermaye kesiminin çoğunluğu siyasi sermaye açısından kayba uğramıştır.
          Ekonomik açıdan yaklaşıldığında, 1990’lı yıllar boyunca uygulanan politikalar herkesi
      eşit olarak etkilememiştir. Yeni senaryo bazı kesimlerin yararına olmuş, bazılarına ise zarar
      vermiştir, sermaye içinde asimetriler yaratarak içsel farklılaşma ve bölünmelere yol açmıştır.
      Sanayi örneği paradigmatiktir: çünkü sanayi “eski desteklerinden yoksun bırakılmış, farklı
      ve hatta birbiriyle açıkça çelişen doğrultularda gelişen sektörlere bölünmüştür” (Schvarzer,
      2001). Bir başka deyişle, dönüşüm süreci her sektör içinde, “sektörün toplam ekonomi için-
      deki göreli önemini kaybetmesine ve değer üretimi, üretken zincirler ve istihdam yaratma
      açısından yapısal olarak zayıflamasına yol açmıştır” (Schorr, 2004: 61). Ekonominin dışa
      açılması “başlıca yerel işadamlarının önemli bir kısmının potansiyel performansını aşan yeni
      bir senaryo yaratmıştır” (Sidicaro, 2000). Yerel sermaye kesimleri açısından bu süreç bir tür
      “hiçliğe geri çekilme” durumuna yol açmıştır (Schvarzer, 1998).16 Bunun sonucu olarak yerel
      şirketlerin oluşturduğu evrende, şirketlerin büyük çoğunluğu kapanmış ve hatta bazı sektörler
      tamamen ortadan kalkmıştır, özelleştirmelerden ve şirketlerin astronomik fiyatlardan satışın-
      dan ise sadece birkaç işadamı yarar görmüştür. Sanayi ve üretimdeki gerileme süreci, neoliberal
      reformların çoğu sermaye kesimi tarafından hiç beklenmeyen iki sonucu olmuştur.
          Siyasi sermaye açısından bakıldığında da yeni senaryonun yerel sermaye grupları için
      büyük zorluklar getirdiği görülür. Yabancı sermayenin büyük boyutlarda girişinin ve dev-
      letin geri çekilişinin bir sonucu olarak, ekonominin dışa açılması, yerel işadamlarını sadece
      ekonomik sermaye açısından değil siyasi sermaye açısından da çok daha güçlü olan rakiplerle
      karşı karşıya bırakmıştır, çünkü çoğu durumda bu rakipler kendi ülkelerinin desteğine gü-
      venmiştir (ve güvenmektedir). Bu durum güç ilişkilerinde derin bir değişime yol açmış, “Ar-
      jantinli mülk sahiplerinin eski gücünün azalması” sonucunu doğurmuştur (Sidicaro, 2000).
      Eşzamanlı olarak, yerel ekonomi içinde mali sermayenin gittikçe artan nüfuzu da Arjantinli
      sermaye gruplarının siyasi sermayesini etkileyen anahtar niteliğinde diğer bir etmen olmuş-
      tur. Konvertibilite Planı gereğince dövize duyulan gereksinimle birlikte inanılmaz boyuttaki
      yabancı borç yükü, hükümeti mali sermaye akışlarına çok daha bağlı bir hale getirmiş ve bu
      da yerel işadamlarının hükümet üzerinde baskı uygulayabilme yeteneğini sınırlandırmıştır.
      Bundan dolayı, neoliberal reformlar tarafından yaratılan yeni senaryo, yerel sermaye grupla-
      rının devlete başarılı bir şekilde ulaşma yeteneklerini sınırlamıştır. Bu durum, yerel sermaye
      gruplarının lobi yapma ve baskı kurma yönündeki eski yeteneklerini kaybettikleri anlamına
      gelmez, sadece bu yeteneğin göreli olarak azaldığı anlamına gelir, çünkü artık hükümet
      diğer uluslararası aktörlerin taleplerini dinlemek zorundadır.
      16 Daha genel anlamda, ekonominin dışa açılmasından sonra sermayenin karşılaştığı sorunların, Aimar Shaik’in (2004)
        vurguladığı gibi, serbest ticaret teorisinin kendi içindeki tutarsızlıklardan kaynaklandığı söylenebilir. Shaik’e göre, gelişmekte
        olan ülkelerin uluslararası kaynaklara erişmesinin bu ülkelerein yararına olacağına dair varsayımlar temelden yanlıştır. Bun-
        dan dolayı, liberalizasyonun daha hızlı bir büyümeye yol açtığı da doğru değildir. Tersine, “liberalizasyon bütün ulusları aynı
        derecede rekabetçi hale getirmemektedir, fakat zayıf olanları, güçlü olanların rekabetine maruz bırakmaktadır.” Shaik’e göre
        serbest ticaret gelişmiş ülkelerin firmaları yararına olacaktır, çünkü bu firmalar teknolojik olarak en gelişmiş olanlardır.
Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri   183

     Öyleyse, Arjantin sermayesinin neden neoliberalizmi talep etttiği sorusunun yanıtlan-
ması gerekir. Arjantin sermayesinin neoliberal reformların sonuçlarını öngöremediğini söy-
lemek, en bariz ve kolaycı yanıttır. Ancak Latin Amerikalı araştırmacıların çoğu, sermaye
kesiminin toplumsal çevresini denetleme ve dönüştürme kapasitesinden söz etmektedir.
Ayrıca, bu görüş reddedilse bile, sermaye kesiminin karar verme sürecinde durumu doğru
değerlendirebilmek için önemli bir yatırım yaptığı açıktır. O halde bu kaynaklar neden
yeterli olmamıştır? Sermaye kesimi neden yapısal reformların olumsuz sonuçlarını öngö-
rememiştir? Arjantin sermayesinin 1980’li yıllar bağlamında karar alma biçiminin ikili
bir sosyolojik sorun olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Bir yandan bu örgütsel
bir sorundur: duruma ilişkin değerlendirmelerin yapılma ve kararların alınma tarzı, temel
aktörlerin bunlara müdahale etme kapasitesini sınırlandırmıştır. Öte yandan bir kollektif
eylem sorunu söz konusudur: bazı kararlar, farklı ve bazen çelişkili çıkarların ortak paydası
bulunarak alınmıştır
     Yerel sermaye grupları, “dünyayı kendi istedikleri doğrultuda biçimlendirmek için birer araç”
rolü oynamışlardır (Perrow, 1986: 10). Belirli politikaları destekleyip diğerlerine karşı çıkarak,
aynı zamanda da neoliberalizm lehine güçlü argümanlarla siyasi kararların alınma biçimini ko-
şullandırarak politik alanı etkilemişlerdir. Bu anlamda, William Roy’un deyişiyle yapısal güçleri-
ni, yani “seçeneklerden birinin öteki karşısında daha olumlu sonuçlara yol açacağını iddia ederek
kararların alındığı bağlamı belirleme kapasitelerini” kullanmışlardır (Roy, 1997: 36). Tuhaf bir
biçimde bu güç siyasi kararları belirlemekte ve ülkede radikal değişikliklerin önünü açmakta ye-
terli olsa da, işadamlarının kendilerini neoliberal önlemlerin olumsuz sonuçlarından korumaları
konusunda işe yaramamıştır. Örgütsel bir bakış açısından bu çelişki iki türlü açıklanabilir.
     Birincisi, her ne kadar sermaye grupları kendilerini olup bitenleri gerçekten anlayan
kesim olarak sunsa da, kararlarını risk ve belirsizlik koşullarında almıştır. Örneğin Scott
Sagan’a (1993) göre, karmaşık örgütler güvenlik ve güvenilirliği sağlamak için ne kadar
uğraşsalar da, bu örgütlerde ciddi kazaların olması “normal”dir. Bunun bir nedeni, bu tür
örgütlerin kararlarını rasyonel modellerin öne sürdüğünden farklı koşullarda almalarıdır.
Charles Perrow’un (1986) belirttiği gibi, karmaşık toplumsal sistemler katıksız anlamıyla
rastlantı, kaza ya da şansa oldukça açıktır. Dolayısıyla, bu sistemlerde alınan kararlar muğ-
lak; tercih sırası tutarsız ve istikrarsız; iletişim ve anlayış çoğunlukla etkisiz; alt sistemler arası
bağlar gevşek; ve toplumsal denetim girişimlerinin çoğu öngörülemez niteliktedir.
     Benzer bir biçimde, Diane Vaughan (1999), örgütlerin kendi geleceklerini etkileyebile-
cek durumlar konusunda doğru öngörülerde bulunmalarının zor olduğunu gösterir, beklen-
medik olumsuz sonuçlarla karşılaşmak her zaman mümkündür. Toplumsal koşullara ilişkin
yetersiz bir kavrayış örgütlerin yıkımına neden olabilir, çünkü kurallar örgütlerin kurum-
sallaşmış değer ve inançlarını yansıtır. Bu kuralların kurumsallaşması, karar alma sürecinin
rutinleşmesine ve gelenekselleşmesine yol açar. Bilimsel ve teknolojik bilgi bile belirsizlik
içerir, bu yüzden “bütün yargılar mükemmel olmayan bilgilere dayanır, (ve) rutinle uyum-
suzluk tekno-bilimsel çalışmanın normal bir yan ürünüdür (Vaughan, 1999). Rutinleşme ve
gelenekselleşme, Arjantin sermayesinin karar alma sürecinde de hiç kuşkusuz önemli bir rol
184    Gastón J. Beltrán



      oynamıştır. Geleneksel görüşlere ve önceden belirlenmiş kültürel normlara göre hareket eden
      sermaye kesimi, neoliberalizmin gelecekteki sonuçlarına dair can alıcı bilgileri görmezden
      gelmiş ve olumsuzlukları öngörememiştir. Bu süreçte, aynı zamanda, “kendi standartlarının
      temel alınmasını başarıyla savunan” uzmanların önemli bir yeri olmuştur (Clarke, 1999:
      101). Bu standartların benimsenmesi başka olası yorumları susturmuş ve sermayenin de-
      ğerlendirmelerinin kapsamını sınırlandırmıştır. Ayrıca sermaye kesiminin çoğunluğu, rutin
      bir biçimde daha önceki onyıllardaki tutumunu yinelemiştir: eski mücadelelerin bir devamı
      olarak devlete karşı bir cephe oluşturmuş ve bu doğrultudaki stratejileri uygulamıştır.17
           Sermaye gruplarının aldığı kararları örgütsel bir bakış açısından açıklamak için ikinci
      olarak, DiMaggio ve Powell’in (1991) eş-biçimlilik (isomorphism) üzerine klasik çalışmala-
      rından yararlanabiliriz. Neoliberal görüşlerin eş-biçimli yayılmasının, bir stratejiyi diğerleri
      karşısında meşrulaştırarak, geleceğe ilişkin değerlendirmeleri sınırladığını düşünüyorum.
      DiMaggio ve Powell’e göre, örgütler arası homojenlik, örgütsel alanın yapılanmasının bir
      ürünüdür. Yapılanmış bir alanda varolan örgütler, başka örgütlerden oluşan bir çevreye tep-
      ki verirler. Bu çevre, aynı zamanda söz konusu örgütlerin daha önceki tepkilerinden oluşan
      bir çevreye tepki veren örgütlerden oluşur. Eş-biçimlilik, “bir topluluğun içindeki belirli bir
      birimi aynı çevredeki diğer birimlere benzemeye zorlar” (DiMaggio and Powell, 1991). Ku-
      rumsal eş-biçimlilik üçe ayrılır: baskıcı, taklitçi, normatif.18 1980’lerde neoliberal paradig-
      manın eş-biçimli olarak yayılması, belirli hareket tarzlarını rutinleştirerek ya da otomatikleş-
      tirerek seçenekleri daraltmıştır. Bu süreç baskıcı olmuştur, bu baskı Dünya Bankası ve IMF
      gibi uluslararası örgütlerin mali yardım karşılığında öne sürdükleri koşullarda görülebilir.
      Örgütsel modellerin tek tek ülkelere özel ve kamusal aktörlerce yayılması anlamında aynı
      zamanda taklitçidir. Son olarak, ABD üniversitelerinde eğitim almış, ekonomi ve siyasete
      ilişkin ortak bir görüşü paylaşan bir dizi ekonomistin önderliğine dayanması anlamında
      normatiftir. Bu üç süreç birarada işleyerek Arjantin’deki örgütlerin eylem kapasitesini koşul-
      landırmıştır. Söz konusu örgütler, karşılaştıkları belirsizlik ve yüksek risk ortamında, gele-
      cekteki sonuçlarını öngöremedikleri kararlar almışlardır.
           Arjantin sermayesinin aldığı kararlar, sermayenin kendi içindeki farklılıklara rağmen
      piyasa yanlısı eşgüdümlü bir hareket üretmeyi başarması anlamında, aynı zamanda bir ko-
      lektif eylem sorunu olarak ele alınabilir. Bu bağlamda, sermayenin bu tercihini veri almak
      değil, araştırmak gerekir: Sermaye gruplarının ekonomik yapı içindeki ayrıcalıklı konumu,


      17 Arjantin sermayesi devlet müdahalesine yüzyılın ikinci yarısında karşı çıkmaya başlamıştır. Arjantin’de 1976’da askeri
        diktatörlüğün sona ermesine dek, ekonomiyi ithal ikamesi ve yerel sanayilerin geliştirilmesiyle canlandırmaya çalışan
        devlet müdahalesi modeli (İİS modeli) egemen olmuştur. Bu bağlamda, sermaye devlete karşı savunmacı bir konum
        geliştirmiş, genel ve muğlak bir piyasa yanlısı söylem benimsemiştir. 1980’lerin sonunda neoliberal reformlar gün-
        deme geldiğinde, sermaye kesiminin hâlâ bu genel söylemi sürdürmesi, neoliberal reformların alacağı özgün biçimi ve
        reformların tek tek sermaye gruplarının çıkarlarını nasıl etkileyeceğini tartışmasını önlemiştir.
      18 Baskıcı eş-biçimliliğin arkasında iki güç yatar: odaktaki örgütün bağımlı olduğu diğer örgütlerin baskısı ve örgütün
        daha geniş anlamda toplumun kültürel beklentilerine uyma gereği. Taklitçi eş-biçimlilik ise, belirsizliğe karşı bir tepkidir.
        Açık bir eylem tarzının varolmadığı durumlarda, örgütsel önderler en iyi tepkinin başarılı olduğunu düşündükleri bir
        emsali taklit etmek olduğuna karar verebilirler. Son olarak, normatif eş-biçimlilik profesyonelleşmenin bir sonucudur. Bu
        mekanizmalar her zaman ampirik olarak ayrıştırılamayabilir ve, herbiri farklı süreçler içermesine karşın eş zamanlı olarak
        işlev görebilir.
Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri   185

verdikleri kararların anlaşılabilmesi için yeterli değildir.19 Bu noktada Alberto Melucci’nin
(1994) kolektif eylem kavramını izleyerek, aktörlerin söz konusu eyleme dahil olma süreç-
lerini ve ilişkilerini, eylemin nasıl birleşik bir davranış olarak kurgulandığını, ve grubun
üyelerinin birbirinden farklı anlayışlarının bütünleşmesine katkıda bulunan mekanizmayı
analiz etmek gereklidir.
     Sermaye, çoğu zaman içsel farklılıkları olmayan ve çıkarları ekonomik yapıdaki konu-
mundan kaynaklanan homojen bir kategori olarak ele alınır. Bu bakış açısı, sermayenin
neoliberalizme verdiği desteğin monolitik olduğu açıktır. Oysa sermayenin çeşitli kesim-
leri arasında çıkarları, siyasi görüşleri ve siyasi eylem mantıkları açısından önemli farklar
vardır. Sermayenin görünürdeki homojenliği, öncelikle, devletle olan politik ilişkilerinin
bir sonucudur: 1980’ler boyunca hükümetlerin neoliberal reformlara ilişkin konumlanışları
diyalektik bir süreç içinde biçimlenmiştir.20 Sermayenin baskısı hükümetin kararları üze-
rinde kesinlikle önemli bir etkide bulunmuştur; ancak sermayenin talepleri ve bu talepleri
dile getiriş yöntemi hükümetin yaptığı reformlarla değiştirilmiştir. Bu süreçte, sermaye gö-
ründüğü kadar monolitik davranmamış ve sermaye gruplarının saikleri sürecin önemli bir
boyutunu oluşturmuştur.
     Sermayenin perspektifinden bakıldığında, taleplerinin tamamının neoliberal evren ta-
rafından biçimlendirildiği görülür. Sektörel, özgün ve kişisel talepler bile kamusal alanda
neoliberal girişimin bir parçası olarak meşrulaştırılmıştır. Bu taleplerin uluslararası düzeyde
giderek meşrulaşan daha geniş bir söylemin bir parçası olarak sunulması, sermaye kesimi-
nin argümanlarını, özellikle de daha zayıf olanları haklı göstermesine katkıda bulunmuştur.
Bu stratejinin sonuçlarından biri, neoliberal görüşlerin gerçekte olduğundan daha güçlü
bir uzlaşmaya dayalıymış gibi görünmesi olmuştur. Aynı zamanda, sermayenin talepleri
hükümetin kendisi için bir dizi “makul” seçeneğin tanımlanmasına (ya da seçeneklerin da-
raltılmasına) hizmet etmiştir. Bir başka deyişle, bu talepler neoliberal seçeneğin hem bütün
yerel ekonomik güçlerin hem de uluslararası ekonomik topluluğun desteğini elde etmek
açısından tek yol olduğu konusunda hükümetin ikna edilmesine yardımcı olmuştur. Bu
strateji, belirli konumların, bu konumları benimseyenler arasındaki farklılıkların varlığını
sürdürmesine rağmen evrenselleştirilmesini sağlamıştır.
     Sermaye içindeki farklılıklar Radikal hükümetin iktidarda olduğu ilk yıldan itibaren

19 Kapitalist toplumda sermayenin devletin karar verme mekanizması ile ilişkili olarak ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu
  görüşünün uzun bir tarihçesi bulunmaktadır. Marx (1996) devleti “burjuvazinin yürütme komitesi” olarak adlandırmıştır.
  Wright Mills’in tanımına göre (2000), sermaye grupları toplumda güçlü aktörlerdir, çünkü toplumsal yapı içinde stratejik
  konumlara sahiptirler. Daha yakın bir tarihte Adam Przerworski (1995) temel ekonomik kararların yerelleşmesi nedeni-
  yle, devletin kapitalistlerin çıkarlarına karşılık verdiğini öne sürmüştür. Son olarak, diğer yazarlar (Offe, 1990) kapital-
  ist toplumlarda sermaye ile toplumsal yeniden üretimden sorumlu olan devlet yöneticileri arasında bir işbölümünün
  bulunduğunu ifade etmiştir. Sermayenin ayrıcalıklı konumu, sahip olduğu yatırım kapasitesinden ve bu anlamda dev-
  letin sermayenin kararlarına olan bağımlılığından kaynaklanıyor olabilir. Her ne kadar bu bakış açıları kanıtlanmamış
  olarak kalsa da, sermayenin belirli yöntemler aracılığı ile siyasi nüfuza dönüştürülebilecek ayrıcalıklı bir konuma sahip
  olduğuna ilişkin yeterli kanıt sağlamaktadırlar (Heredia, 1996; Block, 1980; Acuña, 1995).
20 Sermaye ve devlet arasındaki ilişkinin ve sermayenin benimsediği konumların temel bir değişken olarak önemi, Vi-
  vek Chibber tarafından 1950li ve 1960lı yıllarda Hindistan ve Kore’de devleti oluşturma süreçlerine ilişkin olarak analiz
  edilmiştir. Chibber, bu çalışmasında sermayenin devlet karşıtı eylemlerinin Hindistan’da kalkınmacı bir devletin ortaya
  çıkmasına engel olduğunu gösterir (Chibber, 2003).
186    Gastón J. Beltrán



      açıktır ve ekonomik program eleştirilerinde ifade edilmiştir. Kırsal sektör kredilere daha iyi
      erişim, üretimin teşvik edilmesi, tarımsal ihracat alanında uygulanan vergilerin kaldırılması
      ve “istenmeyen her türlü devlet müdahalesinin” sona erdirilmesi yönünde taleplerde bulun-
      muştur (Clarín, 02/10/1984). Ancak, aynı zamanda Arjantin Ziraatçiler Derneği “Arjantin
      ekonomisinin anahtar sektörü” olan tarım sektörüne devlet yatırımı için talepte bulunmuştur
      (SRA, 1985). Fakat mali sektör daha farklı bir konum almıştır. Bankacılar da vergilerin kal-
      dırılması yönünde talepte bulunmuştur, fakat bu talepler tarımsal sermayenin karşı çıktığı
      vergilerden farklı vergilerdir. Bankacılar ayrıca dış mali piyasalara erişim sağlamalarını ko-
      laylaştıracak politikaların uygulanmasını da istemiştir (Clarín, 02/11/84). Sanayi ve inşaat
      gibi diğer sektörler ise iç piyasaya ve devlet müdahaleciliğine çok daha bağımlı oldukların-
      dan, “üretken (endüstriyel) faaliyetlerin yeniden canlandırılmasını” kolaylaştıracak yeni devlet
      yatırımları da dahil olmak üzere farklı talepler ileri sürmüşlerdir (UIA, 1986). İnşaatçılar
      Odası (CACON) ise, bu yatırımların altyapı alanında yatırımlara dönüştürülmesi gerekti-
      ğini vurgulamıştır (CACON, 1987).
           Tekil politikalarda karşılaşılan bu farklılıklar, devlet reformuna ilişkin olarak daha genel ve
      derin farklılıkların varlığının bir ifadesi olmuştur. Bütçe açıklarının vergilerin artırılması yerine
      kamu harcamalarının azaltılması yoluyla dengelenmesi yönünde açık bir uzlaşma bulunması-
      na rağmen, hangi harcamaların azaltılması gerektiği yönünde herhangi bir uzlaşma söz konusu
      değildir. Sanayi ve inşaat sektörü devlet yatırımlarına bağımlı olduğundan dolayı, kamu har-
      camalarının ortadan kaldırılması yerine “rasyonelleştirilmesini” talep etmiştir. Tarımsal ihracat
      sektörü, ilk Perónist hükümetin iktidarından kalma ihracat vergilerinin kaldırılmasına odak-
      lanmıştır. Bankalar birleşerek regülasyonların kaldırılması ve uluslararası sermaye piyasalarına
      erişim sağlanmasının peşinde koşmuştur. Bu taleplerin her birisi diğer sektörlere zarar verecek
      niteliktedir, bu nedenle devlet bütün sektörlerin taleplerini tatmin edememiştir. Bu bağlamda,
      devlet üzerinden verilen mücadele önceki rejimler ile karşılaştırıldığında çok daha yoğun bir
      hal almıştır. Devlet, hâlâ kazananlara ve kaybedenlere karar veren forum durumundadır.
           1980’li yıllar boyunca kriz derinleştikçe, neoliberalizm üzerine varılan uzlaşma daha da
      sağlamlaşmıştır. Ancak, somut politikaların yürürlüğe konmasının yakınlaştığı her durum-
      da, anlaşmazlıklar yeniden su üstüne çıkmıştır. Bundan dolayı sermaye nadiren birbiriyle
      kesişen iki değişik biçimde hareket etmiştir: bir yanda somut politikalar üzerine anlaşmaz-
      lıklar, yüzleşmeler ve rekabet bulunurken; diğer yanda neoliberalizmin çözüm olduğuna
      dair temel bir söylemsel uzlaşma vardır. Reformların hayata geçirilmesi olasılığı ortaya her
      çıktığında bu ikilik de su üstüne çıkmıştır, bu durumun en dikkate değer örneği Carlos Me-
      nem yönetiminin neoliberal dönüşümleri başlattığı zaman ortaya çıkan ikiliktir. Ekonomi-
      nin dışa açılması, tartışmaların en önemli noktası olmuştur ve sermaye içi anlaşmazlıkların
      başlıca kaynaklarından biri haline gelmiştir. Bununla birlikte neoliberal ekonomik prog-
      ram çerçevesinde varılan uzlaşma, dışa açılma önerisine karşı en hararetli eleştirileri getiren
      UIA’nın sanayicilerinin eylemlerini sınırlandırmıştır. Bu durum ise yaptıkları muhalefeti
      susturmuş ve etkilerini zayıflatmıştır, aynı sınırlılık enflasyonu kontrol altına almak üzere
      yeni bir plan öne sürüldüğünde daha da büyük ölçüde belirleyici olmuştur.
Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri   187

     Neoliberal bir çerçevede gerçekleşen bu itiş kakışların sermaye açısından yarattığı eylem
mantığı, zamanla devlet etkinliğine karşı bir muhalefete dönüşmüştür. Devlet sermayenin
siyasi düşmanı olarak resmedilmiş ve bu kurgu sadece “biz kimiz” sorusuna değil, “ne yap-
malıyız” sorusuna da yanıt vermeye yarayan bir tür sermaye kimliği yaratılmasına yardımcı
olmuştur (Pizzorno, 1989). Böylece, devlet karşıtlığına dayanan sermaye kimliği siyasi pra-
tikte tanımlanmıştır. Bu pratik, İİS modelinin temel bir parçasını oluşturan sermaye grup-
larının bile devleti düşman olarak tanımlamasına yol açmıştır. Bir bütün olarak sermayenin
bakış açısından devlet verimsizdir ve küçültülmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, 1980’li
yıllar boyunca devletin küçültülmesi, sermayenin toplumsal olarak kurgulanmış bir kolek-
tivite olarak talep ettiği birşey haline gelmiştir.
     Bu süreçte ideolojinin oynadığı rol, neoliberalizmin retoriği olarak adlandırdığım duru-
mun açıklanması ile anlaşılabilir. Yukarıda belirttiğim gibi, sermaye içinde anahtar niteli-
ğindeki genel görüşlere ilişkin bir uzlaşma bulunmaktadır, ancak neoliberal politikaların
hayata geçirilme yöntemine ilişkin bir anlaşma yoktur. Söz konusu genel uzlaşma, geçerli
olduğu varsayılan ancak hiçbir zaman tartışılmamış olan bir dizi görüşe dayalıdır.21
     Neoliberal söylem, 1980’li yıllarda ekonomik krize bir yanıt olarak oluşturulmuştur.
Yaşanan kriz “Arjantin tarihinde karşılaşılan en derin kriz” olarak tanımlanmıştır (SRA,
1987), bu da sert önlemlerin alınmasını meşrulaştırmıştır. Aynı zamanda kriz, neoliberal
programın siyasi bir seçenek olarak değil de kaçınılmaz bir gereklilik olarak sunulmasına uy-
gun bir biçimde tanımlanmıştır (Eagleton, 1997). Kriz, bütçe açığı ile özdeşleştirilmiştir ve
bunun en açık göstergesi de enflasyona işaret edilmiştir. Bütün bu sorunlar için ileri sürülen
çözüm ise devletin küçülmesi olmuştur.22
     Bu argüman, potansiyelleri devlet müdahelesi tarafından engellenen hareketli, üretken
ve yatırıma hazır bir sermaye kesiminin bulunduğunu varsaymıştır. Sermayenin bu şekilde
yenilikçi bir aktör olarak sunulması, 1980’li yıllarda sermaye kesiminin çoğunluğunun dile
getirdiği bakış açısının bileşenlerinden birini oluşturan ideolojik stratejilerden bir tanesidir.
Anahtar nitelikli diğer bir bileşen ise, neoliberal programların kanıtlanamaz ideolojik yanıl-
samalardan ibaret “popülist sloganlar” ile karşılaştırıldığında “gerçekçi” olduğu iddiasıdır.
Bu tezatın geçerliliğini göstermek içinse, ekonomi bilimine ve bu bilimin gittikçe artan
uluslararası meşruiyetine atıfta bulunulmuştur (Babb, 2002). Bu ilişki bir kez kurulduğun-
da, neoliberal önermeler nesnel bilimsel çözümler olarak sunulabilmiştir.
     Neoliberal söylemin diğer bir bileşeni ise, ikiz kavramlar olan verimlilik ve modernleş-
menin daha derin bir rasyonalitenin ifadeleri olarak sunulmasıdır. İleri sürülen argüman,
varolan koşulların verimlilik ve modernleşmeyi olanaksız kıldığı önermesine dayanmıştır
(çünkü devlet verimsizdir ve özel sektörün gelişmesini engellemektedir). Bu nedenle, de-
21 The Passions and the Interests (İhtiraslar ve Çıkarlar) adlı kitabında Albert Hirschman (1977) liberalizmin erken dönemde-
  ki destekçileri arasında varolan “taktik boyutuna” atıfta bulunmaktadır. Bu boyut, olduğu varsayılan ancak asla sorgulan-
  mayan söylemlerde ima edilen içeriğe ilişkindir. Arjantin örneğinde, temel bir uzlaşma bulunmaktadır ancak reformların
  uygulamada alacağı somut biçim asla tartışılmamıştır.
22 Bütün bu tartışmalarda, devlete ve kalkınmaya ilişkin kavramların, neoliberalizm tarafından daraltılmış versiyonları
  kullanılmıştır. Ekonominin kalkınmasında devletin rolüne ilişkin alternatif versiyonlar artık sermayenin bakış açısının
  bir parçasını oluşturmaz. Oysa pekçok araştırmacı 20. yüzyılda başarıyla kalkınan Japonya, Tayvan ve Güney Kore gibi
  ülkelerde devletin anahtar bir rol oynadığını ileri sürdüğü için (Evans, 1992, Amdsen, 1990, Wade, 1992, Weiss, 1994), bu
  görüş akademik uzlaşmanın bir parçası değildir. Üstelik, bu başarılı ülkelerde bulunan birçok sermaye grubu devletin
  stratejilerini desteklemiştir (Chibber, 2003). Yine de, Arjantin’de devletin küçültülmesi gerekliliği sorgulanmamıştır.
188    Gastón J. Beltrán



      ğişim sürecinin özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi ve devletin de temel işlevleri olan
      adalet, eğitim ve sağlık konularına dönmesi gerekmektedir. Bu argümanların geçerliliğinin
      kanıtı olarak, “birinci dünya” ülkeleri sürekli olarak ne yapılması gerektiğine dair örnekler
      sunmuştur. Bu dünya geçerli tek seçenek olarak görülmüştür; ayrıca argümana göre birinci
      dünya “her zaman” liberal olduğu için başarılı bir şekilde kalkınmıştır.23
          Radikal Parti hükümetinin uyguladığı ekonomik programların enflasyonu kontrol et-
      medeki başarısızlığı, her ne kadar ortodoks reçetelere dayalı olarak modellenmiş olsa da,
      devlet müdahaleciliğinin iflasının bir kanıtı olarak görülmüştür. Hem liberal entelektüeller
      hem de sermaye kesimi Radikal hükümeti “planlı ekonominin” yeni bir sürümü olarak
      gördükleri bir ekonomik modelle ilişkilendirmiştir. Hiperenflasyon ise, İİS modelinin tü-
      kenmesinin kesin kanıtı olarak gösterilmiştir.
          Bu geniş çerçeve içinde her sektör, neoliberalizmin ne olduğuna ilişkin kendi yorumunu
      geliştirmiştir ve bu özgün yorumlar her sektörün reformların kendi yararına olacağına inan-
      masını sağlamıştır. Birbiriyle çelişkili olan çıkarların ve politika reçetelerinin görünürdeki
      uzlaşması, neoliberalizmin muğlaklığı sayesinde mümkün olmuştur. Bundan dolayı, hem
      tarım sektörünün endüstriyel sübvansiyonların azaltılmasına ilişkin talebi, hem de sanayici-
      lerin endüstriyel kalkınma politikalarının “rasyonalleştirilmesi”ne ilişkin talebi, her ne kadar
      birbirlerine karşıt olsalar da, neoliberal projeye uygun olarak görülebilmiştir.
          Yukarıda tanımlanan mekanizmalar sermayenin neden neoliberalizmi desteklediğini
      açıklamaya çalışmaktadır. Öncelikle sermaye, belirsizlik koşullarında, sınırlı ve kısmi bilgi-
      lere dayanarak karar vermiştir. İkinci olarak, neoliberal ideolojik çerçevenin kriz hakkındaki
      görüşleri koşullandırma biçimi ve sermayenin izlediği kolektif eylem türü, reformların bir
      çok sermaye grubu için beklenmedik sonuçlar doğurduğu bir ortamın oluşmasına neden
      olmuştur.


      5. Sonuç
          Bu makalede, 1990’lı yılların başlarında Arjantin’de meydana gelen siyasi değişimin
      karmaşıklığını göstermeye çalıştım. Yerel yapıların analizinin önemi üzerine odaklandım
      ve neoliberalizme verilen yerel desteğin oldukça çeşitli ve hatta birbiriyle çelişkili biçimleri
      olduğunu gösterdim. Kathryn Sikkink’in (1991) ifade ettiği gibi, neoliberalizm, destekçi-
      lerinin tamamı için aynı anlamı taşımamaktadır. Bundan dolayı, tek bir neoliberalizmin
      dayatılmasından söz etmektense, farklı neoliberalizmlerden söz etmek daha doğru olacaktır.
          Sermaye içinde çıkar ve algı farklılıkları bulunsa da, sermayenin bütün kesimleri yapısal
      reformları desteklemiştir. Sermaye, hükümet içindeki elitler ve liberal entelektüeller farklı
      türden sermayeler için rekabetle tanımlanan farklı alanların üyeleridir (Bourdieu, 1987).
      Sermaye, ekonomik alanın üyesidir ve hedefi ekonomik sermaye birikimidir. Siyasi aktörler
      politik alanın üyeleridir, ve hedefleri yetki ve siyasi güç birikimidir. Entelektüeller ise ente-
      23 Bu argüman sadece basite indirgemeci değil aynı zamanda yanlıştır. Hajoon Chang’ın (2003) gösterdiği gibi, kuzey
        ülkelerinin 19. yüzyıl boyunca liberal stratejiler izlediği doğru değildir. Bunun aksine, korumacılık, yağma, köle ticareti,
        yerli halkın toplu bir biçimde katledilmesi ve potansiyel rakiplerin ortadan kaldırılması yaygın uygulamalardır. Chang
        (2003) ve Shaik (2004) günümüzde bu ülkelerin kendilerinin asla uygulamadıkları kalkınma stratejilerini başka ülkelere
        önerdiklerini vurgularlar.
Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri   189

lektüel ve ideolojik alanda sundukları özgün bilgilerin benimsenmesi için rekabet ederler.
Her ne kadar bu aktörlerden oluşan her bir grubun kendine özgü çıkarları ve farklı türden
sermaye arayışları bulunsa da, hiç kuşkusuz ki bu gruplar arasında güçlü ilişkiler vardır.
İlk olarak, söz konusu sermayeler arasında karmaşık geçişler bulunmaktadır. İkinci olarak,
sözü edilen alanlar arasındaki sınır çizgileri bazı durumlarda bulanıklaşır ve pek çok bireysel
aktör aynı anda birden fazla alana katılır. Üçüncüsü ve en önemlisi, bu üç alan devletin
politikalarını kontrol etme mücadelesinde iktidar alanının bileşenleridir. Bundan dolayı,
her üç alanın üyeleri de toplumsal politikalara ilişkin kararlar alabilecek yeterli kapasite
biriktirmenin yollarını ararlar. Hepsi de karar verme gücünü elde etme amacını paylaşırlar.
Devlet bu üç değişik aktör grubunun ortak bir hedefi olarak kalmaya devam ettiği sürece,
bu şemada anahtar niteliğindeki figür olarak ortaya çıkar.
    1980’li yıllar boyunca, Arjantin’de sermaye, siyasi aktörler ve liberal entelektüeller amaç-
larındaki ve beklentilerindeki farklılıklara rağmen devletin yeniden yapılandırılması gereği
etrafında birleşmişlerdir. Peki neden neoliberalizmi krize karşı verilebilecek en iyi yanıt ola-
rak görmüşlerdir? Küresel ölçek, tanımlanan seçeneklerin anlaşılması açısından önemlidir,
fakat yeterli değildir. Bu nedenle, yerel aktörlerin uygulamalarına kılavuzluk eden yerel ya-
pıların ve bakış açılarının analiz edilmesi gerekmektedir.
    Sermaye kesimine ilişkin bu örnek, sürecin bütün karmaşıklığını sergilediği ölçüde pa-
radigmatiktir. Her ne kadar bir modelden diğerine geçiş fikri, bazılarının yeni modelden
yarar sağlarken diğerlerinin zarar göreceğini ima etse de, bütün aktörler reformları destek-
lemiştir. Değişik nedenlerden dolayı farklılıklar gizlenmiş ve bütün aktörler kendilerinin
kazançlı çıkacağını düşünmüştür. Bu aktörlerin tercihleri değişimin alacağı yön açısından
hayati önem taşımıştır ve paradoksal bir biçimde, sadece bu aktörlere zarar vermekle kal-
mamış, seçeneklerini de kısıtlamıştır. Neoliberal reformlara neden ve nasıl karar verildiğinin
anlaşılmasının ötesinde, bu reformların Arjantin toplumu üzerindeki etkileri de, reformları
önerenlerin beklediğinden çok daha karmaşık ve öngörülmeyen biçimlerde gerçekleşmiştir.
Burada yerel süreç üzerine odaklanan analiz, başka araştırmacıların küresel ölçeğe odakla-
nan analizlerini tamamlayıcı niteliktedir. Amacım bütünlüklü bir analiz için her ikisinin de
gerekli olduğunu göstermektir.■
190    Gastón J. Beltrán



      K ay n a kç a
      Acuña, Carlos H. (1995) “Intereses Empresarios, Dictadura y Democracia en la Argentina actual”, La Nueva
         Matriz Política Argentina, Buenos Aires: Nueva Visión.
      Amsden, Alice (1990) “Third World Industrialization: Global Fordism or a New Model?”, New Left Review, July/
         August, 182.
      Azpiazu, Daniel (1994) “La industria Argentina ante la privatización, la desregulación y la apertura asimétri-
         ca de la economía”, en Azpiazu, Daniel y Hugo Nochteff, El desarrollo ausente, Buenos Aires: Tesis.
         _____________ (1997) “Elite empresaria en la Argentina. Tercerización, centralización, privatización y be-
         neficios extraordinarios”, Privatización y regulación en la economía Argentina, Working Document No. 2,
         Buenos Aires: FLACSO.
      Azpiazu, Daniel, Basualdo, Eduardo y Miguel Khavisse (1986) El nuevo poder económico en la Argentina de los
         años 80, Buenos Aires: Legasa.
      Babb, Sarah (2002) Managing Mexico. Economist from Nationalism to Neoliberalism, New Jersey: Princeton
         University Press.
      Basualdo, Eduardo (1988) Deuda externa y poder económico en la Argentina, Buenos Aires: Editorial Nueva
         América.
       ___________ (1997) Notas sobre la evolución de los grupos económicos en la Argentina, Buenos Aires: IDEP,
         CTA.
      Basualo, Eduardo, López, Andrés y Lozano, Claudio (1990) “Modelo de acumulación y sistema político. El
         caso argentino”, Realidad Económica, 94, Buenos Aires.
      Beltrán, Gastón (2001) “Apuntes sobre la identidad empresarial. Conjeturas, ausencias e interrogantes”,
         Apuntes de Investigación del CECYP, 7, Buenos Aires.
      ______________ (2005) Los intelectuales liberales. Poder tradicional y poder pragmático en la Argentina reci-
         ente, Buenos Aires: Eudeba – Rojas.
      Block, Fred (1980) “Beyond relative autonomy: state managers as historical subjects”, Socialist Register, Lon-
         don: Merlin Press.
      Bourdieu, Pierre (1987) Choses Dites, Paris: Les Éditions de Minuit.
      ____________ (1994) “Rethinking the State: Genesis and Structure of the Bureaucratic Field”, Sociological
         Theory, 12:1.
      Canitrot, Alberto and Silvia Sigal (1994) “Economic Reform, Democracy, and the Crisis of State in Argentina”,
         paper presented at the Overseas Development Council Conference.
      Centeno Miguel (2002) Isomorphic Neoliberalism and the Creation of Inevitability, Princeton: Princeton Uni-
         versity.
      Centeno Miguel and Patricio Silva (1996) “Technocratic Democracy?”, Centeno Miguel ve Patricio Silva (der.),
         The Politics of Expertise: Technocratic Ascendancy in Latin America içinde, Macmillan Press.
      Chang, Ha-Joon (2002) Kicking Away the Ladder. Development Strategy in Historical Perspective, London: An-
         them Press.
      Chibber, Vivek (2003) Locked in Place. State-Building and Late Industrialization in India, Princeton and Oxford:
         Princeton University Press.
      Clarke, Lee (1999) Mission Improbable: Using Fantasy Documents to Tame Disaster, Chicago: University of
         Chicago Press.
      Collins, Harry (1992) Changing Order: Replication and Induction in Scientific Practice, Chicago: University of
         Chicago Press.
      Coser, Lewis (1970) Men of Ideas: a Sociologist’s View, New York: Free Press.
      De Riz, Liliana and Jorge Feldman (1991) El partido en el gobierno: la experiencia del radicalismo. 1983 -1989,
         Buenos Aires: CEDES.
      Evans, Peter (1992) “The State as a Problem and Solution: Predation, Embedded Autonomy, and Structural
         Change”, Stephen Haggard ve Robert Kaufman (der.), The Politics of Economic Adjustment içinde, Prince-
         ton: Princeton University Press.
      Foucault, Michel (1980) Power/Knowledge. Selected Interviews and Other Writings. 1972-1977, New York:
         Phanteon Books.
Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri   191

Gerchunoff, Pablo and Lucas Llach (1998) El Ciclo de la Ilusión y el Desencanto. Un Siglo de Políticas Económi-
   cas Argentinas, Buenos Aires: Ariel.
Gerschenkron, Alexander (1962) Economic Backwardness in Historical Perspective, Cambridge, Harvard.
Giddens, Anthony (1990) The Consequences of Modernity, Stanford: Stanford University Press.
Gramsci, Antonio (2000) The Gramsci Reader: Selecting Writings, 1916-1935, David Forgasc (der.), New York:
   New York University Press.
Gunder Frank, Andre (1979) Dependent Accumulation and Underdevelopment, New York: Montly Review
   Press.
Hall, Peter (1993) “Policy paradigms, social learning, and the State: the case of the policymaking in Britain”,
   Comparative Politics, 25 (3).
Heredia, Blanca (1996) “State-Bussiness Relations in Contemporary Mexico”, Serrano Mónica ve Víctor Bul-
   mer-Thomas (der.), Rebuilding the State: Mexico after Salinas içinde, London: The Institute of Latina Ame-
   rican Studies, University of London.
Heredia, Mariana (2003) “Reformas estructurales y renovación de las elites económicas: estudio de los por-
   tavoces de la tierra y el capital”, Revista Mexicana de Sociología, 65 (1), México.
Hirschman, Albert (1977) The Passions and the Interests: Political Arguments for Capitalism before its Triumph,
   New Jersey: Princeton University Press.
INDEC, Revista Estudios, 1986.
Laclau, Ernesto (1977) Politics and Ideology in Marxist Theory, London: Atlantic Highlands Humanities Press.
Madisson, Angus (1989) L´Économie Mondiale au 20e siecle, Études de centre de développement, Paris:
   OECD.
March, James and Herbert Simon (1967) Organizations, United States: Carnegie Institute of Technology.
Marx, Karl (1996) The Communist Manifesto, London: Junius.
Melucci, Alberto (1994) “Asumir un Compromiso: Identidad y Movilización en los Movimientos Sociales”,
   Madrid, Zona Abierta, 69.
Merton, Robert (1975) “The Unanticipated Consequences of Purposive Social Action”, Charles W. Mills (der.)
   The Power Elite içinde, Oxford – New York: Oxford University Press.
Nochteff, Hugo (1994) “Los senderos perdidos del desarrollo. Elite económica y restricciones al desarrollo en
   la Argentina”, El desarrollo ausente, Buenos Aires: Tesis.
Offe, Claus (1990) Contradicciones en el Estado de bienestar, Mexico: CONACULTA-Alianza.
Offe, Claus and Helmunt Wiesenthal (1980) “Two logics of collective action: theoretical notes on social class
   and organizational form”, M. Zeitling (der.), Political power and social theory içinde, JAI Press.
Ostiguy, Pierre (1990) Los Capitanes de la Industria. Grandes Empresarios, Política y Economía en la Argentina
   de los años 80, Buenos Aires: Editorial Legasa.
Palomino, Mirta (1988) Tradición y poder: la Sociedad Rural Argentina (1955-1983), Buenos Aires: CISEA - Gru-
   po Editor Latinoamericano.
Pizzorno, Alessandro (1989) “Algún Otro Tipo de Alteridad: una Crítica a las Teorías de la Elección Racional”,
   Sistema, 88.
Przeworski, Adam (1990) The State and the Market under Capitalism, London-Paris-New York-Melbourne:
   Harwood Academic Publishers.
Roberts, Karlene (2004) “Structural Failures and the Development of an Organizational Breakdown: the Tra-
   gedy of the USS Greeneville”, manuscript.
Rodrik, Dani (1998) “Globalization, Social Conflict and Economic Growth”, The World Economy, 21 (2).
Rosenau, James and Mary Durfee (2000) Thinking Theory Thoroughly: Coherent Approaches to an Incoherent
   World, Boulder: Westview Press.
Roth, JA (1991) Mistakes at Work, Department of Sociology, Davis: University of California.
Sábato, Jorge (1988) La clase dominante en la Argentina moderna. Formación y características, Buenos Aires:
   CISEA – Grupo Editor Latinoamericano.
Schmitt, Carl (1999) El Concepto de lo Político, Madrid: Alianza Editorial.
Schorr, Martín (2004) Industria y Nación. Poder Económico, Neoliberalismo y Alternativas de Reindustrializa-
   ción en la Argentina Contemporánea, Buenos Aires: Ensayo-Edhasa.
192    Gastón J. Beltrán



      Schvarzer, Jorge (1998) Implantación de un Modelo Económico. La Experiencia Argentina entre 1975 y el 2000,
         AZ, Buenos Aires.
      Shaikh, Anwar (2003) Globalization and the Myth of Free Trade, unpublished.
      ___________ (2004) The Economic Mythology of Neoliberalism, unpublished.
      Sidicaro, Ricardo (1988) La Bolsa de Comercio de Buenos Aires y la Representación de los Intereses Empresarios,
         Buenos Aires: CISEA.
      _______________ (1991) “Identidades Políticas y Adversarios Sociales”, Buenos Aires: Relato.
      ______________ (2001) La Crisis del Estado y los Actores Socioeconómicos en la Argentina (1989-2001), Libros
         del Rojas, Buenos Aires: Universidad de Buenos Aires.
      ______________ (2002) Los Tres Perónismos. Estado y Poder Económico. 1946-55/1973-76/1989-99, Siglo XXI,
         Buenos Aires.
      Sigal, Silvia ve Gabriel Kessler (1997) “La Hiperinflación en la Argentina: Comportamientos y Representacio-
         nes sociales”, Cantón, Darío and Jorge Jorrat: La Investigación Hoy, Buenos Aires: Eudeba.
      Sikkink, Kathryn (1991) Ideas and institutions. Developmentalism in Brazil and Argentina, Cornell University
         Press.
      Thompson, John (1990) Ideology and Modern Culture: Critical Social Theory in the Era of Mass Communication,
         Stanford: Stanford University Press.
      Torre, Juan Carlos (1998) El Proceso Político de las Reformas Económicas en América Latina, Buenos Aires:
         Paidós.
      Touraine, Alain (1976) Les Societés Dépendentes: Essair sur l’Amérique Latine, Paris: Duculot.
      Vaughan, Diane (1999) “The Dark Side of Organizations”, Annual Review of Sociology, 25.
      Wade, Robert (1992) “East Asia’s Economic Success: Conflicting Perspectives, Partial Insights, Shaky Eviden-
         ce”, World Politics, 44.
      Walingorski, Conrad (1990) The Political Theory of Conservative Economics, University Press of Kansas.
      Weber, Max (1966) Economy and Society, New York: Bedminster Press.
      Weiss, Linda (1994) The Myth of the Powerless State, Ithaca: Cornell University Press.

      Arjantin’in sermaye kesimi üzerine belgesel kaynaklar
      - Asociación de Bancos Argentinos (ABA), Annual Memory, 1987 – 1991.
      - Asociación de Bancos de la República Argentina (ABRA), Annual Memory, 1983 – 1990.
      - Bolsa de Comercio de Buenos Aires (Buenos Aires Stock-market), Annual Memory, 1982 – 1992.
      - Cámara Argentina de la Construcción (CACON), Annual Memory, 1982 – 1991.
      - IDEA magazine, April 1982 – February 1992.
      - MERCADO magazine, April 1982 – January 1992.
      - Sociedad Rural Argentina (SRA) (1987), Argentina: Análisis Coyuntural y un Proyecto para su Crecimiento
         Sostenido (discourse of its president, Mr. Guillermo Alchouron, July 14th, 1987), Buenos Aires.
      - Sociedad Rural Argentina (SRA), Annual Memory, 1982 – 1991.
      - Sociedad Rural Argentina (SRA), Indicadores, 1989 – 1992.
      - Unión Industrial Argentina (UIA) (1987), Propuesta para un Crecimiento Económico y Social con Estabilidad,
         Buenos Aires.
      - Unión Industrial Argentina (UIA), Annual Memory, 1982-1991.
      - Unión Industrial Argentina (UIA), UIA Foundation, Academic Council, (1990), Cuadernos 1, “Ajuste, Compe-
         titividad y Expansión”.
      - Unión Industrial Argentina (UIA), UIA Foundation, Academic Council, (1991), Cuadernos 8, “La Economía
         Argentina Actual. Debates y Propuestas”.
      - Unión Industrial Argentina (UIA), UIA Foundation, Academic Council, Cuadernos 7, (1991), “La Economía
         Argentina Hoy. Antecedentes y Alternativas”.

More Related Content

What's hot

Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...
Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...
Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...PraksisDergi
 
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...PraksisDergi
 
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla DüşünmekPraksisDergi
 
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim Uğrakları
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim UğraklarıBirikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim Uğrakları
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim UğraklarıPraksisDergi
 
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...PraksisDergi
 
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...PraksisDergi
 
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting Principles
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting PrinciplesVahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting Principles
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting PrinciplesMensur Boydaş
 
Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel Sermaye: Gaziantep, Denizl...
Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel Sermaye: Gaziantep, Denizl...Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel Sermaye: Gaziantep, Denizl...
Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel Sermaye: Gaziantep, Denizl...PraksisDergi
 
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİ
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİSOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİ
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİCOSKUN CAN AKTAN
 
Türkiye’de Sendikal Mücadele, Sermaye Birikimi, MESS ve Koç Holding
Türkiye’de Sendikal Mücadele, Sermaye Birikimi, MESS ve Koç HoldingTürkiye’de Sendikal Mücadele, Sermaye Birikimi, MESS ve Koç Holding
Türkiye’de Sendikal Mücadele, Sermaye Birikimi, MESS ve Koç HoldingPraksisDergi
 
İnşaat Sanayiiinde Uluslararasılaşma ve Sermayeler Arası İlişkiler
İnşaat Sanayiiinde Uluslararasılaşma ve Sermayeler Arası İlişkilerİnşaat Sanayiiinde Uluslararasılaşma ve Sermayeler Arası İlişkiler
İnşaat Sanayiiinde Uluslararasılaşma ve Sermayeler Arası İlişkilerPraksisDergi
 
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş,Doktora yeterlilik
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş,Doktora yeterlilikVahdi Boydaş, Mensur Boydaş,Doktora yeterlilik
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş,Doktora yeterlilikMensur Boydaş
 
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV ÖrneğiPraksisDergi
 
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...PraksisDergi
 
ICT4D (Kalkınmada Enformasyon ve İletişim Teknolojileri) - Latin Amerika Örneği
ICT4D (Kalkınmada Enformasyon ve İletişim Teknolojileri) - Latin Amerika ÖrneğiICT4D (Kalkınmada Enformasyon ve İletişim Teknolojileri) - Latin Amerika Örneği
ICT4D (Kalkınmada Enformasyon ve İletişim Teknolojileri) - Latin Amerika ÖrneğiBilge Narin
 

What's hot (15)

Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...
Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...
Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...
 
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
Ulusötesi Kapitalizm: Sermayenin ve Devletin Ulusötesileşmesi ve Türkiye’de U...
 
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
 
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim Uğrakları
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim UğraklarıBirikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim Uğrakları
Birikim Sürecinde TOBB’un Tarihsel Gelişim Uğrakları
 
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
1979 Krizinden 2001 Krizine Türkiye’de Sermaye Birikim Süreci ve Yaşanan Dönü...
 
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...
Sermayenin Bölgesel Kalkınma Eğilim(ler)i: Kalkınma Ajansları Yasası Üzerine ...
 
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting Principles
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting PrinciplesVahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting Principles
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting Principles
 
Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel Sermaye: Gaziantep, Denizl...
Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel Sermaye: Gaziantep, Denizl...Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel Sermaye: Gaziantep, Denizl...
Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel Sermaye: Gaziantep, Denizl...
 
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİ
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİSOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİ
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ ELEŞTİRİSİ
 
Türkiye’de Sendikal Mücadele, Sermaye Birikimi, MESS ve Koç Holding
Türkiye’de Sendikal Mücadele, Sermaye Birikimi, MESS ve Koç HoldingTürkiye’de Sendikal Mücadele, Sermaye Birikimi, MESS ve Koç Holding
Türkiye’de Sendikal Mücadele, Sermaye Birikimi, MESS ve Koç Holding
 
İnşaat Sanayiiinde Uluslararasılaşma ve Sermayeler Arası İlişkiler
İnşaat Sanayiiinde Uluslararasılaşma ve Sermayeler Arası İlişkilerİnşaat Sanayiiinde Uluslararasılaşma ve Sermayeler Arası İlişkiler
İnşaat Sanayiiinde Uluslararasılaşma ve Sermayeler Arası İlişkiler
 
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş,Doktora yeterlilik
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş,Doktora yeterlilikVahdi Boydaş, Mensur Boydaş,Doktora yeterlilik
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş,Doktora yeterlilik
 
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği
1980 Sonrasında Türkiye’de Düşünce Fabrikalarının Yapısal Değişimi: TEPAV Örneği
 
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...
Sermayenin Uluslararasılaşması Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans Kapi...
 
ICT4D (Kalkınmada Enformasyon ve İletişim Teknolojileri) - Latin Amerika Örneği
ICT4D (Kalkınmada Enformasyon ve İletişim Teknolojileri) - Latin Amerika ÖrneğiICT4D (Kalkınmada Enformasyon ve İletişim Teknolojileri) - Latin Amerika Örneği
ICT4D (Kalkınmada Enformasyon ve İletişim Teknolojileri) - Latin Amerika Örneği
 

Similar to Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Yapısal Reformlara Arjantin Yerel Destekçileri - Gaston J. Beltran

Similar to Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Yapısal Reformlara Arjantin Yerel Destekçileri - Gaston J. Beltran (9)

Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting Principles
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting PrinciplesVahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting Principles
Vahdi Boydaş, Mensur Boydaş, Accounting Principles
 
Latin Amerika Projesi
Latin Amerika ProjesiLatin Amerika Projesi
Latin Amerika Projesi
 
Latin Amerika
Latin AmerikaLatin Amerika
Latin Amerika
 
Haber ve Söylem Üzerine Ekonomi Politik Bir Çalışma.
Haber ve Söylem Üzerine Ekonomi Politik Bir Çalışma.Haber ve Söylem Üzerine Ekonomi Politik Bir Çalışma.
Haber ve Söylem Üzerine Ekonomi Politik Bir Çalışma.
 
Wall Street:Çöküşün Nedenleri
Wall Street:Çöküşün NedenleriWall Street:Çöküşün Nedenleri
Wall Street:Çöküşün Nedenleri
 
Latin Amerika Sunum
Latin Amerika SunumLatin Amerika Sunum
Latin Amerika Sunum
 
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
4) ULKU (2018) - Kamu Maliyesine İlişkin Yaklaşımlar
 
O Uckan - Aglarin Ekonomi Politikasi
O Uckan - Aglarin Ekonomi PolitikasiO Uckan - Aglarin Ekonomi Politikasi
O Uckan - Aglarin Ekonomi Politikasi
 
İkt ve mali düş tar 2014 öğr kopy 2
İkt ve mali düş tar 2014 öğr kopy 2İkt ve mali düş tar 2014 öğr kopy 2
İkt ve mali düş tar 2014 öğr kopy 2
 

Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Yapısal Reformlara Arjantin Yerel Destekçileri - Gaston J. Beltran

  • 1. Praksis 14 | Sayfa:171-192 Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Destekçileri G astón J. Beltrán İngilizce’den Çeviren: Ecehan Balta 1. Giriş 1980’li yıllar, çoğu Latin Amerika ülkesi için genellikle bir geçiş dönemi olarak analiz edilmektedir. Bölgede demokratik hükümetlerin ortaya çıkması ve devlet müdahalesine da- yalı ekonomik modelin krizi, 1990’lı yıllarda meydana gelen daha dramatik değişiklikler için bir başlangıç olarak görülmektedir. Ancak, söz konusu değişikliklerin kapsamını ve anlamını, yapısal reformların hayata geçirilmesinden önceki yılların uygulama ve yapılarını analiz etme- den anlamak oldukça zordur. 1980’li yıllar neoliberalizm kavramının güçlendiği ve gelişmiş ülkelerde bulunan ekonomistler, hükümetler ve kurumlardan oluşan bir ağ tarafından dün- ya çapında yayıldığı yıllardır. Neoliberal politikaların hayata geçirilmesinde dışsal etmenlerin oynadığı rolün gereğinden fazla vurgulanmasının nedeni budur. Ancak, reformların her bir ulusal bağlamda somut olarak uygulanma biçimi, söz konusu bağlamların önemli ve özgün özelliklerinin ifadesidir: neoliberal doktrine dayanarak gerçekleştirilen reformlar, küresel öl- çekteki öneminin ötesinde, dünya çapında büyük çeşitlilik göstermektedir. Bu yazının temel argümanı şudur: Arjantin’deki neoliberal reformların kendine özgü biçimi, global dinamikler ile yerel aktörlerin uygulamaları ve politik eylemleri arasındaki ke- sişimin sonucudur. Bir başka deyişle, özelleştirmeler, ekonominin dışa açılması ve devletten arındırılması süreçlerinin aldığı özel biçim, ilgili ekonomik ve politik kesimlerin çıkarlarının ifadesidir ve bu kesimlerin neoliberalizme ilişkin algı ve yorumlarını yansıtır. Bu anlamda Arjantin’deki yerel bağlam neoliberalizmin belirli bir versiyonunun ortaya çıkmasını koşul- landırmıştır. Bu yazıda önerilen analiz, ulusal bağlamın yapısal özelliklerini ve bu bağlamda neoliberalizme ilişkin olarak ortaya çıkan yorumları hesaba katmayı gerektirmektedir. Neo- liberalizm Arjantinli destekçileri için ne anlama gelmiştir? Ve neden talep edilmiştir? Arjantin sermayesinin neoliberalizme verdiği destek, ilginç – ve görünürde – paradoksal bir olgudur.1 Neoliberal reformlar 1990’ların başında ilk kez gündeme geldiğinde, sermaye kesimi tarafından 1980’li yılların krizine tek olası çözüm olarak görünmüştür. Bu kesim, 1 Arjantinli sermaye gruplarının neoliberalizmi desteklemesi, kendilerini“neoliberal”olarak tanımladıkları anlamını taşımamaktadır. Nitekim, bu ideolojiye bağlılık bu grupların kamuoyuna yaptıkları konuşmalarda nadiren açıkça belirtilmektedir. Ancak, uygulamaları ve taleplerinin içeriği bu tür fikirler tarafından kolayca biçimlenmiştir. Bu anlamda tarafımdan öne sürülen argü- man, neoliberalizme destek veren sermaye gruplarının bazı durumlarda önerdikleri değişikliklerin anlamlarını bilmedikleri halde neoliberalizmi savunmuş oldukları yönündedir.
  • 2. 172 Gastón J. Beltrán reformları desteklemekle kalmamış, aktif olarak uygulanmalarını talep etmiştir. Bununla bir- likte, yapısal reformların uygulanmasından birkaç yıl sonra, neoliberalizmi talep eden aynı kesim, kendi talep ettiği değişikliklerin yarattığı yeni koşullardan zarar görmüştür. Karar me- kanizmasını etkileyecek yeterli politik ve /veya ekonomik güce sahip olan bu kesim, neolibe- ralizmi neden makul bir alternatif olarak görmüştür? Reformların onlar için anlamı nedir? Neden gelecekte bu reformlardan zarar görecek kesimler bile neoliberalizmi talep etmiştir? Arjantin’de neoliberal uygulamaların başlangıç aşamalarında güçlü ve etkili bir yerel serma- ye kesimi, öngörülmeyen sonuçlar olabileceği konusunda uyarılarda bulunmuştur. Bu yazıda, bu kesimin söz konusu sonuçları neden önleyemediğine dair bir açıklama önereceğim. Bu soruyu yanıtlamak için, birbirini tamamlayan iki farklı yaklaşıma dayalı iki açıklama önere- ceğim. Birincisi, sermayenin seçiminin öngörülmeyen sonuçlarını örgütsel bir sorun olarak analiz edeceğim: sermaye kesiminin politik tepkilerindeki olağan belirsizlik ve rutinleşme, seçeneklerini kısıtlamıştır. İkincisi, sermaye kesiminin kararları bireysel olarak değil kolektif olarak alınmıştır: bu anlamda, kollektif bir tavır alma sürecinde çıkar farklarının nasıl en aza indirgendiğini anlamak, sonuçta yapılan seçimleri kavramak açısından çok önemlidir. Makalenin sonraki bölümünde hükümetin ve sermaye kesiminin neoliberalizmi destek- leme kararlarının alındığı genel bağlamı tanımlayacağım. Bu bağlamı tanımlayan temel et- men, devletin hareket alanındaki derin kriz ve 1989 yılındaki hiperenflasyondur. Bir sonra- ki bölümde neoliberal projenin baş destekçilerinden iki tanesi açıklayacağım: yerel sermaye grupları ve “liberal” entelektüeller. Son olarak, Arjantinli sermaye kesimine odaklanarak, bu kesimin aldığı kararları ve yapısal dönüşümlerin olumsuz sonuçlarını neden öngöremedik- lerini açıklamaya çalışacağım. 2 . D ı ş s a l B a s k ı l a r, H i p e re n f l a s yo n ve K r i z : Ya p ı s a l R e fo r m l a r ı n B a ğ l a m ı Neoliberalizm doğrultusundaki küresel eğilimlerin güçlü etkisine rağmen, Arjantin’de ne- oliberal politikaların hayata geçirilmesinde ulusal bağlam ve yerel aktörlerin geliştirdikleri stra- tejiler canalıcı öneme sahip olmuştur. Bu küresel eğilimler ile ülkenin kendine özgü özellikle- rinin biraraya gelme biçimi, 1980’li ve 1990’lı yıllar boyunca piyasa yanlısı programları hayata geçiren ülkelerin çoğunda gözlemlenebilen bir sonuç ortaya çıkarmıştır: genel programlar arasındaki benzerliklerin ötesinde, neoliberalizm ulusal bağlamlar içinde bile farklı biçimlerde yorumlanabilen muğlak bir söylem olmuştur. Bir başka deyişle, 1980’lerde “neoliberalizm” dünyanın farklı bölgelerinde kazandığı destekle bir “boş imleyici” olarak işlev görmüştür.2 2 . 1 . U l u s l a ra ra s ı B a ğ l a m 1980’li yılların sonu, uluslararası düzeyde çarpıcı değişikliklerin açığa çıktığı yıllardır. Sovyetler Birliği’nin dağılması, serbest piyasa ideolojisinin kesin zaferinin sinyali olarak al- gılanmıştır. Mali sermaye akışının gittikçe hızlanması süreci, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki ilişkilerde göreli farklı yatırım biçimlerine dayalı olarak bir değişim gün- deme getirmiştir. Gelişmekte olan çoğu ülkede– ve özellikle de Latin Amerika’da – bu sıcak 2 Ernesto Laclau’ya göre bir imleyici “belirli bir imlenenden ayrıştığında ve buna eşdeğer uzun bir imlenenler zincirini sembolize etmeye başladığında” içi boşalır (1989: 80). Sadece önemli toplumsal pratiklerle ilgili olan imleyiciler, bu siste- matik muğlaklık etkisine maruz kalırlar (Laclau bu duruma örnek olarak demokrasi ve popülizmi verir).
  • 3. Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri 173 sermayeler 1970’li ve 1980’li yıllar esnasında biriken dış borçlar nedeniyle oldukça can alıcı bir rol oynamıştır. Fakat, yeni kredilere erişim sağlanması koşul olarak bir dizi neoliberal yapısal reformların uygulanmasını gerektirmiş ve bu da hükümetlerin karar verme yetkisini sınırlan- dırmıştır: bu nedenle söz konusu reformlar “güvenilir” bir ülke olarak dikkate alınmak için bir ön koşul olarak görülmüştür; böylelikle neoliberalizm, sermaye yatırımları ve finans dünyası tarafından yönetilen belirli bir küreselleşme türünü meşrulaştırmıştır (Centeno, 2002). Talep edilen reformlar, 1970’li yıllardan itibaren etkileyici bir gelişme gösteren neoklasik teorilere dayalıdır. Neoklasik yaklaşımların taarruzu 1974 ve 1976 yılında verilen Nobel ödül- leri ile desteklenmiştir: söz konusu ilk Nobel ödülü Friedrich Von Hayek’e ve ikinci Nobel ödülü ise Milton Friedman’a verilmiştir. Temel argümanlar, Keynesçiler tarafından başı çeki- len müdahaleci siyasetlerin enflasyonun kontrol edilmesini ve ürünün geliştirilmesini garanti altına almak için gerekli maliyet kesintilerinin uygulanmasını güçleştirdiği yönündedir: Hü- kümetin üzerindeki baskılar firmalar için kâr marjını sınırlamış ve daha sonradan piyasada genel çaplı krizlerin ortaya çıkmasına neden olan enflasyonu meydana getirmiştir. Bu krizin nedeni, belirli bir devlet türüdür, ve devletin dönüşümü para biriminde istikrarın oluşmasına neden olacaktır – ki bu bütün hükümetlerin izlemesi gereken en kesin hedeftir. 1980’li yıllarda, bu tür fikirler ABD’de Ronald Reagan yönetimi (1981-1989) ve İngiltere’de Margaret Thatcher yönetimi (1979-1990) tarafından benimsenip uygulanmaya başlandıktan sonra oldukça güçlenmiştir. 1980’li yılların sonlarına doğru bu yaklaşım IMF ve Dünya Bankası benzeri ulusötesi kuruluşlar arasında bir ortak duyu haline gelmiştir. Bu nedenden dolayı, gelişmekte olan ülkelerde açığa çıkan krizlere ilişkin yapılan önerilerin büyük bir çoğunluğu hükümet müdahalesinin azaltılması ve ekonominin dışa açılması ek- senindedir. Söz konusu bu kuruluşlar için, bir dizi genel önlem bütün ulusal durumlarda aynı derecede etkilidir. Neoklasik görüş, “Washington Uzlaşması” olarak anılan kapsamda özetlenmiştir (Williamson, 1990). Diğer pek çok ülkede olduğu gibi, neoliberal öneriler 1990 yılında gerçekleştirilen reform programlarına dayalıdır. Ancak, neoliberalizmin küresel düzeydeki etkileri oldukça muğlak olmuştur. Birincisi, “devlet reformu”, “modernleşme” ya da “rasyonelleşme” gibi kavramlar açıkça tanımlanmadığı sürece yapılan öneriler muğlak kalmıştır. Bu hedeflere nasıl ulaşılaca- ğına ilişkin tavsiyeler de belirsizlikler içermiştir. Bu durumda, her ülkede yerel güçler bulanık bir programa somut bir biçim vermişlerdir. Bu anlamda neoliberal programın sergilediği be- lirsizlik, değişik ülkelerde farklılıkların ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur (Babb, 2002). Neoliberal politikaların somut uygulamalarına ilişkin pratik yanıtlar – nasıl sorusu- büyük ölçüde yerel güçlerin politik uygulamaları ve ideolojik eğilimleri ile belirlenmiştir. Son olarak bu muğlaklık, neoliberal politikaların uygulamalarına ilişkin tartışmaları azaltarak, bu politi- kaların sonuçlarına ilişkin farklı algıların ortaya çıkmasını mümkün kılmıştır. 2 . 2 H i p e re n f l a s yo n K r i z i ( 1 9 8 9 ) 1980’li yıllar, Arjantin’in daha önce benzeri görülmemiş bir krize girmesiyle sona er- miştir. Kurumsal istikrarsızlık, sosyal protestolar ve hiperenflasyon, Radikal Partili Devlet Başkanı Raúl Alfonsín’in halefi Perónist Carlos Menem lehine iktidardan çekilmesine neden
  • 4. 174 Gastón J. Beltrán olan çerçeveyi oluşturmuştur. Alfonsín 1984 yılında Arjantin tarihinin en kanlı diktatörlü- ğünün ardından iktidara gelmiştir. Askeri diktatörlükten derin bir kurumsal ve ekonomik kriz devralmıştır. Ekonomik alanda, 1976-1983 yılları arasında ithal ikameci sanayileşme modelinden kopuşa yönelik bir dizi politika ile devletin küçültülmesi hedeflenmiştir.3 Bu politikalar ülkenin üretken altyapısını ciddi anlamda etkilemiş, spekülasyon ve yolsuzluk- ların yolunu açmıştır. 1984 yılından itibaren krizin en görünür işareti enflasyon olmuştur. Alfonsín yönetimi bu duruma değişik yollarla müdahale etmeye çalışmıştır. İlk bir buçuk yıl boyunca, Maliye Bakanı Bernardo Grinspun, klasik bir keynesyen program uygulamıştır. Bu dönemde devletin ekonomiye müdahale etme araçları, iç tüketimi artırarak ekonomik büyümeye itme verme amacıyla kullanılmıştır. Ayrıca Maliye Bakanı enflasyonu fiyat kon- trolleri yoluyla durdurmaya çalışmıştır. Ancak ekonomik yapı ve devlet kurumlarının dik- tatörlük dönemindeki önlemlerden ağır bir biçimde etkilendiği, ve krizin varsayılandan çok daha derin olduğu ortaya çıkmıştır. Benzeri görülmemiş bir kriz ve müdahale kapasitesi za- yıflamış bir devlet karşısında hükümet, giderek daha fazla ortodoks politikalara yönelmiştir. 1985 yılında Grispun’un yerine Arjantin’in tanınmış strateji kuruluşlarından birinde çalışan bir teknokrat olan Juan Sourrouille’ın getirilmesiyle önemli bir değişim süreci başlamıştır. Yeni bakan, göreve getirilmesinden kısa bir süre sonra ortodoks ve heterodoks önlemlerin karışımından oluşan ve “Austral Planı” diye bilinen bir program geliştirmiştir. Programın odak noktası enflasyon sorunudur. Planda fiyat kontrolleri yer almış, ancak kamu gelir ve giderleri arasında bir denge kurma kaygısı ön plana çıkmıştır. Plan, daha sonraki neoliberal politikalardan farklı olarak, söz konusu dengeyi, giderleri azaltarak değil gerlirleri artırarak – vergi sistemini iyileştirerek- kurmaya çalışmıştır. Bu arada 1985-1989 arasında iktidar olduğu dönem boyunca Alfonsín bazı kamu işletmelerini özelleştirmeye çalışmış, ancak bu strateji Perónist Parti’nin muhalafeti nedeniyle Kongre’de sistematik bir biçimde gündem- den düşürülmüştür.4 Bu program, kısmen hükümetin 1987’deki seçim yenilgisi sonrasında politik olarak zayıflamasının bir sonucu olarak, enflasyonun yeniden yükselmeye başladığı 1987 yılına dek etkili olmuştur. Hükümet 1988’de daha da ortodoks politikalar uygulamayı denemiş, ancak bu noktada kriz artık geri dönülmez bir biçimde derinleşmiştir. 1989’da enflasyon ölçülemeyecek boyutlara ulaşmıştır: her ne kadar enflasyon oranı on yıllık bir süre boyunca yüksek olsa da, 1988’de tüketiciler için yıllık enflasyon oranı % 343’e, 1989’da ise % 3080’e ulaşmıştır.5 Bu hiperenflasyon koşullarında seçimi kazanan Perónist Devlet 3 Askeri diktatörlüğün neoliberal varsayımlara dayalı devlet-karşıtı bir program benimsemesinin iki temel nedeni vardır. Askeri yönetim, bir yandan, ülkede kendilerini tarihsel olarak “liberal” diye adlandıran bazı muhafazakâr ekonomik ve entelektüel kesimlerle işbirliği yapmıştır; örneğin Ekonomi Bakanı José Martínez de Hoz bu kesimin tipik üyelerin- den biridir. Öte yandan ordu, ithal ikameci sanayileşme modeline son verilmesini, silahlı sol grupların ve örgütlü işçi hareketinin yarattığı tehdidin kökünü kurutmanın bir yolu olarak görmüştür. Çünkü orduya göre bu “yıkıcı” güçlerin kökleri, imalat sanayiinde çalışan çok sayıda işçinin varlığına dayanmaktadır. 4 Sonunda neoliberal reformları hayata geçiren kişi bir Peronist olsa da, 1980’ler boyunca Peronistler her türlü özelleştirme girişimine şiddetle karşı çıkmışlar, hatta hükümeti yurtsever olmamakla ve “ülkeyi satmakla” suçlamışlardır. 5 Enflasyonun yanı sıra, diğer makroekonomik göstergeler de alarm verici olmuştur. 1980’li yıllar boyunca, ürün ve yatırım düzeyleri 70’li yıllardaki düzeylerine yakın ve hatta daha düşüktür. 1983’de GSMH 1974 yılındakinden daha düşüktür (Madison, 1989), ve 1980 ile 1990 yılları arasında yaklaşık olarak % 8 oranında düşmüştür (INDEC, 1986). 1986 yılında, gelişmekte olan ülkelerde toplam yerli yatırım oranı ortalama % 19.4 iken, bu oran Arjantin’de sadece % 9.1’dir. Askeri hükümetin iktidarda olduğu süre boyunca (1976 - 1983) dış borçlar % 346’ya yükselmiştir, ki bu oran GSMH’nin %
  • 5. Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri 175 Başkanı Carlos Menem görevi devraldığında seçim kampanyasında ileri sürdüğü popülist sloganları bir tarafa bırakmış ve Perónist geleneklerden tümüyle farklı bir dizi reformun hayata geçirilmesi için Arjantinli liberallere ve işadamlarına yakınlaşmıştır.6 Perónist hükümetin neoliberal politikaları benimsemesi pekçok açıdan şaşırtıcı olmuş- tur. Unutmayalım ki Perónist Parti 1940’larda Juan Perón tarafından kurulduğunda devlet müdahalesi, ulusalcılık ve yeniden bölüşümcü politikalara dayanan popülist bir hareket ola- rak ortaya çıkmıştır. Birbirini izleyen iki Perón hükümeti (1946-52 ve 1952-55) döneminde devlet, toplumsal yaşamın tüm alanlarına müdahale edecek araçlar geliştirmiştir. Bu dönem boyunca işletmeler kamulaştırılmış ve Perón - en azından kendisini destekleyen - sendi- kalarla güçlü bağlar kurmuştur. Perón 1955’de bir darbeyle görevden alınmış ve Perónist Parti’nin seçimlere katılmasına izin verilerek Perón’un üçüncü kez seçildiği 1973 yılına dek siyasi yaşamdan uzaklaştırılmıştır. Bu yıllar boyunca ülkede politik konumlar Perónist ve anti-Perónist olarak ikiye bölünmüştür. Sermaye kesimi ve liberallerin çoğu için Perónizm kötülükle özdeştir. Devlet müdahalesi, popülizm ve Perónizm eşanlamlıdır, ve hepsi serbest ticarete ve piyasaya karşıdır. Paradoksal olarak, ekonomik serbestlik yanlıları, aynı zaman- da askeri müdahaleleri desteklemişlerdir çünkü talep ettikleri politikaları ancak diktatörce davranan hükümetlerin gerçekleştirebileceğini düşünmüşlerdir. Bu demirden yasa, ancak Perónist Carlos Menem kararlı bir biçimde neoliberalizme doğru ilerlediğinde çürütülmüş- tür. Menem hükümetinin neoliberal politikaları benimsemesi bir başka politik ikileme daha yol açmıştır. Bir yandan askeri yönetimler ve güçlü sermaye kesimleri kendilerini ekonomik liberalizmle özdeşleştirirken, öte yandan hem Perónist hem de Radikal Parti devlet müda- haleciliği ile özdeşleşlik kurmuşlardır. Aslında onyıllar boyunca her iki parti de kimliklerini “oligarşi” olarak adlandırdıkları kesime karşıtlık temelinde oluşturmuştur. Menem 1989’da seçimleri bu kimliklere hitap ederek kazanmıştır. Ancak iktidara geldiğinde, partinin gele- neklerine uymayan bir dizi politikayı hayata geçirmiştir. Şaşırtıcı bir biçimde bu değişim Menem’in 1984’de yeniden seçilmesine engel olmamıştır, bu da Perónizme oy veren kesi- min gelenekselleşmiş ve rutinleşmiş niteliğini göstermektedir. Peki neden 1980’lerden 1990’lara geçiş sürecinde neoliberal reformlar tek seçenek ola- rak görünmüştür? Ve neden Menem gibi itibarlı bir devlet başkanı, seçmen tabanını kay- betmeyi göze alarak bu reformları uygulamaya gönüllü olmuştur? Yeni hükümet tarafından kısa vadede verilen kararların anlaşılabilmesi için hiperenflasyon oldukça önemlidir. Bazı araştırmacılar, düzenin yeniden yapılandırılmasının her türlü bedele karşın elde edilmesi beklenilen bir hedef olduğunu, bu beklentinin yeni hükümete serbestçe kullanabileceği ge- 20’sini ve ihracatların % 160’ını temsil etmektedir (Maliye Bakanlığı; INDEC, 1986). Arjantin ve bölgenin diğer ülkeler- inde dış borcun etkileri pekçok çalışmaya konu olmuştur ve geçtiğimiz 20 yıllık dönemdeki siyasi ve ekonomik sürecin anlaşılabilmesi açısından anahtar niteliğindeki değişkenler arasındadır. İşaret edilmesi gereken bir diğer nokta ise, bu dış borcun 80’li yıllar boyunca hükümetin üretime yönelik politikalar geliştirme kapasitesinin zayıflamasına ve yatırım eksikliği nedeni ile kamusal hizmetlerin verimsizliğinin artmasına katkıda bulunduğudur. 6 Her iki taraf da, sadece “oligarşinin” karşılaştıkları tek rakip olmadığını (Coser, 1956), bunun yanı sıra ülkenin ekonomik durgunluğundan sorumlu olan grup olduğunu gösteren kimliklerini oluşturmuştur. 80li yılların sonlarına doğru ortaya çıkan yeni dönem, o zamana kadar toplumda oluşan onaylama ile karşılaştırıldığında “liberal fikirlere yüksek sosyal onaylama vererek” bu tarafların eski siyasi rakiplerinin elini güçlendirmiştir ve aynı zamanda parti klimliklerinin derin bir şekilde düzensizlik içerisine girmesine neden olmuştur (Sidicaro, 1991)
  • 6. 176 Gastón J. Beltrán niş bir hareket alanı bıraktığını savunmuşlardır (Canitrot ve Sigal, 1994; Schvarzer, 1998; Torre, 1998; Gerchunoff ve Llach, 1998; Sigal ve Kessler, 1997). Diğerleri para biriminin değeri kaybetmesinin sosyal ilişkilerde çözücü (Sidicaro 2001), ve toplumsal hafıza üzerinde çarpıcı bir etkiye (Sigal ve Kessler, 1997) sahip olduğunu vurgulamıştır. İdeolojik açıdan yaklaşıldığında, hiperenflasyon yapısal değişikliklerin tek çıkış noktası olduğuna inanan ki- şiler için ampirik bir kanıt işlevi görmüştür: Devlet karşıtı görüşlerin savunucuları “cehen- nem” metaforuna dayalı argümanlar ileri sürerek ve önerilerini “son şans” olarak göstererek, devleti eleştirilerinin merkezine koymuştur (Sidicaro, 2001). Bu bakış açısına göre, bütçe açığının, verimsizliğin ve hiperenflasyonun nedeni devlet müdahaleciliğidir. Bu koşullar al- tında, neoliberal söylem; kamu mallarının ve hizmetlerinin kullanıcıları, vergi mükellefleri ve enflasyon mağdurları gibi toplumun pek çok kesimi için inandırıcı ve mantıklı bir açık- lama olarak görünmüştür. Hiperenflasyon krizinin Arjantin toplumu üzerinde hiç kuşkusuz ki derin etkileri olmuştur. Ancak, bu etkiler reformların nasıl ve neden hayata geçirildiği- nin açıklanması için yeterli değildir. Hiperenflasyon, reformların neden bu kadar hızlı bir şekilde uygulandığının anlaşılabilmesi için açıklayıcı bir araç olarak hizmet edebilir, fakat hiperenflasyon ne reformların Arjantin bağlamındaki özgün biçimlerini ne de bu reformla- rın yerel destekleyicileri üzerindeki sonuçlarını açıklamamaktadır. Bu dramatik anda neden neoliberalizmin yegane çözüm olarak karşımıza çıktığı, salt krizin varlığı ile açıklanamaz. 2 .3 Ya pı l a rı n k ri z i Devlet müdahalesini eleştiren ve neoliberalizmi savunan kesimler, hiperenflasyonu daha derin bir krizin bir ifadesi olarak görmekte haklıdır. Böyle bir kriz gerçekten de vardır, ve hem ekonomik hem de kurumsal boyutları olan bir krizdir. Ekonomik açıdan bakıldı- ğında kriz, ithal ikameci sanayileşme (İİS) modelinin uzun süreli krizinin son aşamasını temsil etmektedir. 1980’li yıllarda neoliberalizmin destekleyicileri kronik ekonomik krizde İİS modelinin kesin çöküşünün kanıtlarını görmüş, ve dış pazara yönelik kendi kendini düzenlenyen bir piyasa modeli doğrultusunda önerilere başlamıştır.7 Ayrıca İİS modelinin ana amacı, devlet müdahalesi aracılığıyla yerli sanayileri koruyarak (Gerschenkron, 1962) ülkenin sanayileşmesini sağlamak olduğu için, model ekonomiyi yönlendirme kapasitesi yeterli olan bir devleti varsaymıştır. Bundan dolayı da İİS modelinin sona ermesi, krizin ikinci boyutu ile ilişkilendirilmiştir: Devletin krizi. Kurumsal açıdan yaklaşıldığında, 1980’li yıllar boyunca Arjantin’in derin bir devlet kapa- sitesi krizi yaşadığını söylemek mümkündür (Sidicaro, 2001). Neoliberalizmin savunucuları bu krizi devlet müdahaleciliğinin mantıksal bir uzantısı ve İİS modelinin yenilgisi olarak gör- müştür. Bu nedenle, her iki kriz için öne sürülen çözüm aynı olmuştur: Devletin küçültülmesi 7 İthal ikameci sanayileşme modelinin sona erdiği iddiaları tartışılmaz kabul edilmiştir. Oysa Dani Rodrik’in (1998) belirttiği gibi, İİS modelini benimseyen ülkelerin borç krizinin mağdurları haline gelmesi, İİS modeline içkin sorunların bir sonucu olarak yorunlanmayabilir, siyasi kurumların sosyal çatışmaları yoluna koymaktaki yetersizliğini de gösteriyor olabilir. Ben- zer bir şekilde, Basualdo, López ve Lozano (1994) tarafından öne sürülen görüşleri izlersek, en azından Arjantin örneğinde, askeri rejim tarafından uygulanan ekonomik politikaların İİS modelini ortadan kaldırdığını iddia etmek mümkündür; bu nedenle modelin “kesin olarak sona ermesi” yerine “parçalanması ve yapısının dağıtılması”ndan söz etmek daha doğru olacaktır.
  • 7. Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri 177 yoluyla müdahaleciliğin sınırlandırılması. Daha önce devlet koruması ve sübvansiyonları sa- yesinde zengin olan bazı sermaye kesimleri bile bu argümanı desteklemiştir. Devlet kapasite- sinde açığa çıkan kriz ve devletin ekonomik süreçler üzerindeki kontrol gücünü kaybetmesi, devletin kontrolüne ilişkin bir mücadeleye yol açmış ve devletin yapısının daha da zayıflaması ile sonuçlanmıştır. Bu mücadele, devletin ne olduğu ve ne olması gerektiği üzerine sembolik bir çatışmaya dönüşmüş ve devlet kavramının kendisinin yeniden tanımlanmasını gerektirmiştir. Ekonomik ve kurumsal kriz, Arjantinli sermaye gruplarının seçeneklerini belirledikleri bağlamı oluşturmuştur. Kurumsal ve ekonomik krizler, yapısal reformları talep eden kesim- ler için uygun bir senaryo üretilmesine katkıda bulunmuştur. Bu kritik koşullarda, yerel sermaye grupları ve liberal entelektüeller, krizi mantıksal olarak neoliberal politikaların uy- gulanmasını gerektirecek biçimde açıklama konusunda anahtar rolü oynamıştır. Böylelikle reformların benimsenmesinde ve Arjantin koşullarında aldıkları özgün biçimde, büyük öl- çüde güçlü yerel aktörlerin yorumları etkili olmuştur.8 3. Ye rel Destek leyiciler: Arjantinli S ermaye Grupları ve Entelektüeller Arjantin’de uygulanan reformların aldığı biçimin anlaşılabilmesi için bazı güçlü ve/veya anahtar nitelikli yerel aktörlerin sahip oldukları stratejik konum hayati önem taşımakta- dır. Bu yerel aktörlerden bazıları, örneğin sermaye kesimi ve liberal entelektüeller –ya da uzmanlar–neoliberalizme yerel bir anlam yüklenmesinde temel bir rol oynamıştır. Pek çok durumda hükümet, önemli neoliberal reformları, dış kökenli aktörlerin talepleri, konumları ve çıkarlarından çok, bu yerel aktörlerin talepleri, konumları ve çıkarları doğrultusunda gerçekleştirme kararı almıştır. 3.1 Ye rel S ermaye: Fa rk lı Çıkarlar, Birleşmiş Talepler Burada Arjantinli sermaye gruplarını, işveren örgütlerine odaklanarak analiz edeceğim. Bu yaklaşım, girişimciler dünyasının karmaşıklık ve heterojenlik düzeyinin sergilenmesi açı- sından yararlı sonuçlar sağlayacaktır. Mariana Heredia’nın belirttiği gibi, işveren örgütleri- nin analizi “bizi çoğu araştırmacının yapısal reformların toplumsal destekçilerini monolitik bir grup olarak algılayışını sorgulamaya davet etmiştir” (Heredia, 2003: 79). Bunun yanı sıra, çoğu sermaye grubu seslerini işveren örgütleri aracılığı ile duyurdukları ölçüde, bu örgütler Arjantin’de 1980’li yıllar boyunca önemli bir rol oynamıştır. Söz konusu dönemde işveren örgütlerinin bu merkezi konumu, mücadele ettikleri siyasi sistemin türü ile ilişkili- dir: Juan Perón ’un yönetimi altında 1940’lı yıllarda yaratılan korporatist devlet. Söz konusu örgütlerin analizi, birbirinden farklı ve hatta kimi zaman birbiriyle çelişkili çıkarlara sahip kesimlerden oluşan heterojen bir iş dünyasına işaret etmektedir. İş dünyası- 8 Bu konumlar, krize ve krizin tarihçesine ilişkin ideolojik bir bakış açısına dayanan belirli yorumlar içermiştir . John Thompson (1998: 93- 100) ideolojinin işleyişinin beş biçiminden söz eder. İdeoloji, tikel çıkarları herkesin çıkarları olarak evrenselleştirdiğinde ve güncel durumu belirli bir geleneğin uzantısı olarak gösterdiğinde meşrulaştırır. İdeoloji, ilişkileri ya da süreçleri sakladığında saklama ya da süsleme işlevi ortaya çıkar. İdeoloji, birliğe ilişkin semboller oluşturduğunda birleştirir. Karşı bir görüşü yaftaladığında böler. Son olarak, belirli bir toplumsal kurguyu ebedi bir durum olarak gösterdiğinde şeyleştirir. Arjantinli sermaye kesimleri, neoliberal paradigmaya inandırıcılık kazandırmak üzere bütün bu stratejileri kullanmıştır.
  • 8. 178 Gastón J. Beltrán nın içsel farklılaşması, bu farklı çıkarları temsil eden çok sayıda örgütün varlığında ifade bulmuş- tur (Acuña, 1995).9 Bu noktada karşımıza çıkan paradoks, sözü edilen bu farklılıkların ötesinde, 1980’li yılların sonlarına doğru iş dünyasının neoliberalizmi destekleyen monolitik bir blok olarak ortaya çıkmasıdır. Yapısal reformların gerekliliği üzerine varılan uzlaşma, değişik sektörlerden gelen örgütlerin (imalat, tarım, bankacılık, inşaat ve ticaret) yanı sıra büyük, orta ve küçük ölçekli işletme- leri kapsamıştır. Bu uzlaşma aynı zamanda çıkarlarını daha informel ve kişiselleştirilmiş biçimlerde örgütleyen bazı büyük sermaye gruplarını da (ekonomik grupları) içermiştir.10 Bu türden örgütler, devletin zayıflaması ile birlikte, bazı özgün sermaye gruplarının ekonomik güçlerini arttırdığı dö- nemlerin karakteristik bir özelliği olmuştur.11 Çıkarların bu türden yarı–resmi biçimlerde temsil edilmesi, geleneksel korporatizmden farklı bir duruma yol açmıştır. Bu tür örgütler lobi faaliyetle- rini klasik korporatist mekanizmalar aracılığıyla değil, devlet memurları ve siyasi aracılarla kurduk- ları kişisel ve doğrudan diyaloglar yoluıyla gerçekleştirmiştir. Arjantin Sanayiciler Birliği (UIA) ya da Arjantin Ziraatçiler Derneği (SRA) gibi geleneksel korporatist örgütlerle karşılaştırıldığında, bu örgütlerin içindeki çıkar farklılıkları daha az olduğundan, uygulanacak stratejiler üzerinde uzlaşma- ya varmaları da daha kolay olmuştur. Bu tür örgütlerin Arjantin siyaset arenasında gittikçe artan önemi, devlet ile sermaye arasındaki ilişkileri daha da karmaşık bir hale getirmiştir. Son olarak, bunların ötesinde 1980’li yıllarda bütün sermaye kesiminin çıkarlarının eşgüdümünü amaçlayan değişik girişimler ortaya çıkmıştır. Bu girişimlerin bazılarınca hazırlanan belgeler, sermayenin farklı kesimleri arasındaki çelişkileri açık bir şekilde göstermiştir.12 9 Başlıca işveren örgütleri (sektörel ve bölgesel kuruluşlar dışında) şunlardır: Arjantin Sanayiciler Birliği (1987), Sanayiciler Genel Konfederasyonu (1951), Arjantin Sanayi Konseyi (1982), Arjantin Ziraatçiler Derneği (1866), Arjantin Tarımcılar Federasyonu (1912), Arjantin Ziraat Konfederasyonları (1942), Tarımsal Kooperatifler Arası Konfederasyon (1956), Arjan- tin İnşaat Odası (1936), Arjantin İnşaat Birliği (1985), Arjantin Ticaret Odası (1924), Arjantin Ticaret Birliği (1981), Arjantin Cumhuriyeti Bankalar Derneği (1919), Arjantin Bankalar Birliği (1972), Ekonomik Genel Konfederasyon (1953) ve Buenos Aires Borsası (1854). 10 Başlıca iki grup CEA (Arjantin Girişimciler Konseyi) ve 9’lar Grubudur (ya da Sanayinin Kaptanları). Her iki grup da ülke içinde faaliyette bulunan büyük şirketlerin az sayıda seçilmiş üyelerinden oluşmaktadır. Bu gruplar, daha geniş kapsamlı çıkarların temsil edilmesi sorunu ile karşı karşıya olan geleneksel işveren örgütlerinin taleplerine göre daha özgün tale- pler sunmak için kurulmuştur. Söz konusu iki grup arasında bazı farklılıklar da vardır. 1960’lı yılların sonlarında kurulan CEA’nın 1976 ve 1983 yılları arasında iktidarda bulunan askeri hükümet ile güçlü ilişkileri mevcut iken, 9’lar Grubu 1980’li yıllarda “demokratik” bir baskı grubu olarak ortaya çıkmıştır. Bir başka farklılık ise, G9 grubu sadece Arjantinli sermaye gruplarından oluşurken, CEA içinde hem yerel hem de uluslararası kapitalistlerin bulunmasıdır. Son olarak, çoğu G9 üyesinin imalat sanayiinde çıkarları bulunurken, CEA içinde birbirinden farklı çıkarların (bankaları ve ticareti de kapsaya- cak şekilde) varolmasıdır. CEA’nın “ihracatçı ya da mali Arjantin” görüşüne karşıt olarak, G9 grubu “sanayici bir Arjantin” görüşünü savunmuştur (Ostiguy, 1990: 93). Bu farklılıklara rağmen, her iki grup da 1980’li yıllarda hedeflerine yapısal reformların uygulanmasıyla ulaşabileceklerine inanmıştır. 11 Bu grupların Arjantin’de oldukça köklü bir geçmişi bulunmaktadır. Bazıları, 20. yüzyılın başlarında tarımsal ihracat modelinin doruğunda ortaya çıkmıştır. Diğerleri ise ile yüzyılın ikinci yarısında devletin sağladığı subvansiyon ve kârlı sözleşmelerle konumlarını sağlamlaştırmıştır (Sabato, 1988; Azpiazu, Basualdo ve Khavisse, 1986). Diktatörlük dönemi- nde (1976-1983) uygulanan politikalar iki şekilde bu grupların yararına olmuştur. Birincisi, devlet ile korporatist iletişim kanallarının kapanması nedeniyle, sadece yeterli güce sahip olan grupların hükümet nezdinde taleplerini dile getirmel- erine izin verilmiştir. İkinci ve daha önemlisi ise, bu grupların dış borçlanma sürecinden faydalanmalarıdır. 1979 yılında özel dış borçlar 4,139 milyon dolardan 9,074 milyon dolara yükselmiştir ve bu rakam 1980 yılında 12,700 milyon dolara ulaşmıştır, ki bu meblağ Arjantin’in tüm dış borçlarının neredeyse yarısına eşittir. Değişik mekanizmalarla, bu özel borç- lar daha sonra devlete aktarılmıştır (Basualdo, 1988). 12 Bütün sermaye kesiminin çıkarlarını üçüncü dereceden ortaklıklar aracılığıyla bir arada toplamaya yönelik çeşitli girişimler olmuştur. Bu tür girişimlerin varlığı, birleşik bir Arjantin sermaye kesimi fikrinin yaratılmasına katkıda bulunduğu ölçüde, önemli bir sembolik etki yaratmıştır. 11’ler Grubu (1984 - 1985), 17’ler Grubu (1987-1988) ve 8’ler Grubu (1987-1989), hemen hemen ülkenin önde gelen bütün işveren örgütlerini kapsayan bu tür gruplardır.
  • 9. Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri 179 Arjantin’deki işveren örgütlerinin bu kısa dökümünün çıkartılması, 1980’li yıllarda devlet-sermaye ilişkilerinin nasıl eklemlendiğini anlamak açısından önemlidir. İlk olarak, bu örgütlerin çıkar farklılıklarını örten ortaklığın, hepsinin devleti düşman olarak görmesi olduğu belirtilmelidir.13 İkinci olarak, neoliberalizmin hayata geçirilmesinden önce hükü- met politikalarında meydana gelen değişikliklerin – Radikal hükümetin son döneminde klasik bir Keynesyen programdan çok daha ortodoks bir programa kayışının – devlet ile sermaye arasındaki ilişkiler tarafından belirlendiği söylenebilir. Hükümetin ekonomi poli- tikaları, sermayenin talepleri doğrultusunda değişmiştir ve bu değişiklikler eşzamanlı olarak sermayenin politik konumlanışını, taleplerini ve stratejilerini de değiştirmiştir. Bu anlamda sermayenin söylemi ve siyasi pratiği, hükümetin politik kararlarını etkilediği gibi, aynı za- manda bu kararlardan etkilenmiştir. Bu diyalektik süreç, sonuç olarak hem hükümetin hem de sermayenin seçeneklerini daraltmıştır. Devlet–sermaye ilişkileri bu nedenle Arjantin’deki yapısal değişikliklerin ritminin ve kapsamının anlaşılabilmesi için anahtar niteliğinde bir değişken olarak karşımıza çıkmakta- dır. Ancak hâlâ yanıt bekleyen sorumuz, sermayenin bu değişiklikleri neden desteklediği ve devletin küçültülmesini neden talep ettiğidir. Bir sonraki bölümde bu soruya bazı tamam- layıcı yanıtlar önereceğim. Bundan önce, bu dramaya son bir aktör daha dahil edeceğim: liberal entelektüeller. 3.2 L ibe ral Ente l e kt ü e l l e r: G e l e n e ks e l d e n P ra g m a ti ğ e Arjantinli liberal entelektüeller sermayenin ve hükümetin kararlarını belirleyen ideolo- jik bir çerçeve tanımlanmasına katkıda bulunmuştur.14 Kamu ve özel sektör yöneticilerine danışmanlık yapan bu entelektüeller, hem hükümete hem de sermayeye belirli bir bakış açısından önerilerde bulunmuştur. Aynı zamanda ve belki daha da önemlisi, söz konusu entelektüeller uluslararası ve yerel bağlamlar arasında arabuluculuk görevini üstlenmiş, yurt- dışında dolaşımda bulunan fikirleri tercüme ederek yeniden yorumlamıştır. Bu kişiler geniş anlamıyla “entelektüeller”dir, yani, “konuştukları dinleyici kitleleri için önemli olan bir dizi konu ve ilişkiler sistemi ile ilgili olarak geçmiş, bugün ya da gelecek hakkında az çok yapı- landırılmış beyanatlarda bulunmak üzere kamuoyunun karşısına çıkan bireylerdir” (Sidica- ro, 1999). Entelektüeller olarak bu kişiler “güçlü olanlara” hizmet etmişlerdir (Coser, 1970). Son olarak, bu entelektüeller neoliberalizmi bir ideoloji değil de ekonomiye dayalı bilimsel bir teori olarak sunma yoluyla özel bir etki yaratmışlardır. Bu durum, entelektüellerin uz- manlık alanına belirgin bir şekil vermiştir, çünkü bu kişilerin bilimsel gerçekleri yönetmeye yönelik belirli bir yeterliliklerinin bulunması beklenmektedir (Foucault, 1980). 13 Devlete atfedilen bu konum, 1980’li yıllarda çelişkilerin ifade edilme biçiminin iyi bir göstergesidir. Örneğin, başlıca işçi konfederasyonu olan CGT taleplerini sunarken emek ve sermaye arasındaki çelişkiyi değil, emek ile devlet arasındaki çelişkiyi vurgulamıştır. CGT’nin 1984’de yukarıda sözü edilen üçüncü dereceden ortaklıklardan biri olan 11’ler Grubuna katılmasının nedeni de budur. Devletin etkisinin azaltılmasını da kapsayan bazı talepleri Radikal hükümete iletmeyi amaçlayan bu grup, başlıca işveren örgütleri ile CGT’den oluşmuştur. 14 Arjantin’de “liberalizm” kavramının kullanımına ilişkin bir mücadale sözkonusu olduğundan, politik alanda liberalizmin özgün bir anlamı vardır. Arjantin’de “liberaller” en geleneksel ve muhafazakâr politik kesimler için kullanılır: toprak sa- hipleri, büyük sermaye ve bunların görüşlerini dile getiren muhafazakâr entelektüeller. 1980’lerden itibaren, geleneksel ve muhafazakâr entelektüellerin yerini giderek neoliberal teknokratlar almıştır.
  • 10. 180 Gastón J. Beltrán Entelektüellerin gittikçe artan önemi, uzman görüşünün rolü üzerine bazı çalışmalar yapılmasına neden olmuştur. Uzmanlar, bir dizi değeri paylaşan, ekonomik büyümeyi top- lumsal kalkınmanın önünde tutan ve siyasi düzeni korumak isteyen kişiler olarak tanım- lanmaktadır (Centeno ve Silva, 1997; Sikkink, 1991; Babb, 2002). Bu uzmanlar ayrıca Av- rupa ya da Birleşik Devletler’de bulunmuş ekonomistler ve/veya mühendisler olarak ortak deneyimlere sahiptir ve uluslararası tartışmaların farkındadır. Uzmanlar ayrıca “bilimsel yöntemler aracılığı ile analiz edilebilecek sadece bir tane siyasi gerçeklik” bulunduğu görü- şünü de desteklemektedir (Centeno ve Silva, 1997: 8). Örneğin, Milton Friedman’a göre ekonomik analiz süreci “pozitiftir, bilimseldir ve değer yüklü değildir” çünkü “ekonomide herhangi bir değer yargısı bulunmamaktadır”, değer yargıları teknik konular tarafından or- tadan kaldırılmaktadır (Walingorsky, 1990: 19). Arjantin’deki bu değişimi ben “geleneksel” liberal entelektüellerden “pragmatik” libe- ral entelektüellere geçiş süreci olarak adlandırıyorum. Her ne kadar benzer siyasi görüşleri destekleseler de, bu iki grup birçok yönden birbirinden farklıdır. Gruplar arasındaki ilk fark, kuşak farkıdır: “geleneksel” liberaller 60’lı yaşlarını sürerken, yeni çıkan “pragmatik” liberaller ise 40’lı yaşlarındadır. İkinci ve çok daha önemli bir farklılık ise sosyal kökendir: geleneksel liberaller öncelikli olarak eski elit sınıftan türemişken “pragmatik liberaller” ise orta sınıfın oğullarıdır – bazı durumlarda da en fazla iki kuşak önce Arjantin’e göç eden göçmen- lerdir.15 Üçüncü ve belki de en önemli farklılık ise her bir grubun üyeleri arasında hakim olan resmi eğitimin türüdür: geleneksel kesim genel olarak Arjantin ya da Avrupa üniversitelerinde mühendislik ya da avukatlık eğitimi almışken, pragmatik kesim ABD ya da İngiltere üniver- sitelerinden doktoralı ekonomistlerdir. Bütün bu farklılıklar, pragmatik entelektüellerin kamu ve özel sektörde yönetim konumlarına gelmek için rekabet stratejilerini, ve siyasi ve ekonomik güç odaklarıyla kurdukları ilişki biçimlerini anlamak açısından önemlidir. Geleneksel kanat, her zaman ülkenin daha geleneksel elitleri ile bağlantılı olmuştur ve 1955 yılından itibaren elitlerin desteğiyle gerçekleştirilen darbelere ideolojik ve teknik des- tek sağlamıştır. Geleneksel entelektüeller, toplumda yönetim konumunda bulunan elitlerle aynı sınıf kökenlerini paylaşmaları nedeniyle, siyasi iktidar ve askeri yönetimlerle temelde kişisel ilişkiler kurmuşlardır. Bu anlamda sadece egemen sınıfa hizmet eden görevliler de- ğildir – Gramsci’nin tanımına göre –, bu sınıfa aittirler (Gramsci, 2000). Öte yandan, yeni entelektüeller bu kişisel bağlantılara sahip değildir, çünkü bu yeni entelektüellerin itibarı, bilgilerine ve yurtdışında girdikleri ilişki ağlara dayalıdır. Kısmen farklı sınıf kökenleri, kıs- men de aldıkları eğitimin türü nedeniyle, pragmatikler kendilerini nesnel bilginin bilimsel taşıyıcıları olarak sunmuştur. Pragmatikler için neoliberalizm savunusu, liberal politikaların yeniden canlandırılması yönünde yapılan bir girişim olduğu kadar, bu girişimi siyasi ve eko- nomik güç yerine entelektüel itibar yoluyla etkili kılma çabasını ifade etmiştir. Bu farklılık, liberalizmin siyasi partilerle, özellikle de Perónizm ile bağlantı kurma biçimini 15 Eski kuşağın simgesel bir üyesi olan Álvaro Alsogaray İspanya’ya karşı verilen Bağımsızlık savaşında kurulan ordunun soyundan gelirken, José Alfredo Martínez de Hoz ise geleneksel Arjantin Ziraatçiler Derneği’nin kurucularından birisinin torunudur. José Alfredo Martínez de Hoz’un meslektaşı olan ve 1989 ile 1996 yılları arasında ve 2001 yılında tekrar maliye bakanı olan Domingo Cavallo ise taşralı küçük bir tüccarın oğludur.
  • 11. Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri 181 önemli ölçüde etkilemiştir. Gelenekseller Perónizmi ezeli düşmanları olarak görürken, prag- matikler Perónizm (daha kuvvetli olan siyasi güç odağı) ve Radikalizm (1980’li yıllarda ikti- darda bulunan siyasi parti) ile ittifakı, yönetsel konumlara gelebilmek için makul bir strateji olarak görmüştür. Bunun sonucu olarak, pragmatiklerin kendilerini ideolojistler yerine siyasa oluşturmaya yönelik bilimsel bilgiye sahip olan teknisyenler olarak sunması, siyasi iktidarla ya- kınlaşmalarını sağlamıştır. Aynı zamanda aldıkları eğitim nedeniyle uluslararası ağlarla ve mali sermayeyle yakın ilişki içinde olmaları, pragmatiklere meşruiyet sağlamıştır. Sarah Babb’ın ileri sürdüğü şekilde, “Harvard ya da MİT’den alınan doktora dereceleri siyasi sorunlara en etkili çözümlerin üretilmesine yardımcı olmayabilir, fakat bu derecelerin uluslararası mali sermaye topluluğu için vazgeçilmez bir sembolik işlevi vardır” (2002: 217). Söz konusu dönem boyunca hem geleneksel hem de pragmatik entelektüeller, sermaye kesiminin aktörleri ile sürekli irtibat içerisinde olmuştur. Gazete ve dergilerin yanı sıra yıllık toplantılar, yurtdışında üretilen yeni görüşlerin, sorunlarına çözüm arayan yerel aktörlere sunulduğu forumlar olmuştur. Yeni entelektüellerin bilimsel itibarları ve giderek artan meş- ruiyetleri (ve anlaşılması oldukça zor olan teknik önerileri) bu görüşlerin kabul edilmesini kolaylaştırmıştır. Rasyonellik ve modernleşmenin belirgin erdemler olduğu bir bağlamda, bilimsel olduğu iddia edilen söylemler yaygın bir kabul görmüştür. Yeni pragmatik liberal entelektüellerin ortaya çıkışının daha önemli sonuçları olmuştur. İlk olarak, pragmatikler neoliberal ideolojiyi destekleyen ve kariyer hedefleri kamu ve özel sektör kuruluşlarında önemli konumlara gelmek olan entelektüellerdir. İkinci olarak, bu entelektüellerin sahip olduğu nüfuzun önemli bir kısmı, uluslararası mali merkezler ile olan bağlantılarından kaynaklanmaktadır. Üçüncü olarak, bu kişiler geleneksel liberallerden daha geniş bir dinleyici kitlesine erişebilmiş ve daha geniş bir seçmen kitlesi ile birlikte çalışabil- miştir, yani bu entelektüellerin tarafsızlık iddiaları, yarattıkları etki alanını genişletmiştir. 4. S ermayenin Neoliberal Reformlara Desteği Gördüğümüz gibi, Arjantin’de neoliberalizmin uygulanmaya başlamasını açıklayabilmek için birkaç etmenin hesaba katılması gerekmektedir. Bu etmenler arasında devlet–sermaye ilişkilerinin oldukça önemli olduğunu ileri sürüyorum. Burada sorulması gereken soru şu- dur: Sermaye neden neoliberalizmi talep etmiştir? Bu noktada, hem kurumsal hem de eko- nomik krizin varlığı bir hareket noktası olabilir. Ancak, bu krizlerin varlığı neoliberalizmin neden yegane alternatif olarak görüldüğünü anlamak için yeterli değildir. Sermaye kesimi- nin neoliberalizmi yorumlayıcı bir çerçeve olarak benimsemesinde liberal entelektüellerin oynadığı rol de ayrıca önemlidir. Ancak burada araştırılması gereken çok daha çarpıcı bir konu bulunmaktadır: 1980’li yıllarda yapısal reformları talep eden sermaye kesimlerinin çoğu, 1990’lı yıllarda bu reformlardan zarar görmüştür. O halde bu sermaye kesimleri ne- den kendi çıkarlarına karşı gibi görünen bu önlemleri desteklemiştir? Bu soruyu yanıtlamadan önce, Arjantin sermayesi örneğinde “zarar görmek” ifadesinin ne anlama geldiğini açıkça belirtmemiz gerekmektedir. Nitekim, bazı araştırmacılar reform- ların Arjantin’in bazı büyük sermaye grupları için zenginleşme sürecinin önünü açtığını ileri
  • 12. 182 Gastón J. Beltrán sürmüştür (Azpiazu, 1994, 1997; Nochteff, 1994; Basualdo, 1997). Ancak, bu doğru olsa bile, sermayenin neoliberal politikalardan bir kategori olarak zarar gördüğünü iddia ediyo- rum. Birincisi, sadece birkaç sermaye grubu ekonomik açıdan fayda sağlamıştır. İkincisi, sermaye kesiminin çoğunluğu siyasi sermaye açısından kayba uğramıştır. Ekonomik açıdan yaklaşıldığında, 1990’lı yıllar boyunca uygulanan politikalar herkesi eşit olarak etkilememiştir. Yeni senaryo bazı kesimlerin yararına olmuş, bazılarına ise zarar vermiştir, sermaye içinde asimetriler yaratarak içsel farklılaşma ve bölünmelere yol açmıştır. Sanayi örneği paradigmatiktir: çünkü sanayi “eski desteklerinden yoksun bırakılmış, farklı ve hatta birbiriyle açıkça çelişen doğrultularda gelişen sektörlere bölünmüştür” (Schvarzer, 2001). Bir başka deyişle, dönüşüm süreci her sektör içinde, “sektörün toplam ekonomi için- deki göreli önemini kaybetmesine ve değer üretimi, üretken zincirler ve istihdam yaratma açısından yapısal olarak zayıflamasına yol açmıştır” (Schorr, 2004: 61). Ekonominin dışa açılması “başlıca yerel işadamlarının önemli bir kısmının potansiyel performansını aşan yeni bir senaryo yaratmıştır” (Sidicaro, 2000). Yerel sermaye kesimleri açısından bu süreç bir tür “hiçliğe geri çekilme” durumuna yol açmıştır (Schvarzer, 1998).16 Bunun sonucu olarak yerel şirketlerin oluşturduğu evrende, şirketlerin büyük çoğunluğu kapanmış ve hatta bazı sektörler tamamen ortadan kalkmıştır, özelleştirmelerden ve şirketlerin astronomik fiyatlardan satışın- dan ise sadece birkaç işadamı yarar görmüştür. Sanayi ve üretimdeki gerileme süreci, neoliberal reformların çoğu sermaye kesimi tarafından hiç beklenmeyen iki sonucu olmuştur. Siyasi sermaye açısından bakıldığında da yeni senaryonun yerel sermaye grupları için büyük zorluklar getirdiği görülür. Yabancı sermayenin büyük boyutlarda girişinin ve dev- letin geri çekilişinin bir sonucu olarak, ekonominin dışa açılması, yerel işadamlarını sadece ekonomik sermaye açısından değil siyasi sermaye açısından da çok daha güçlü olan rakiplerle karşı karşıya bırakmıştır, çünkü çoğu durumda bu rakipler kendi ülkelerinin desteğine gü- venmiştir (ve güvenmektedir). Bu durum güç ilişkilerinde derin bir değişime yol açmış, “Ar- jantinli mülk sahiplerinin eski gücünün azalması” sonucunu doğurmuştur (Sidicaro, 2000). Eşzamanlı olarak, yerel ekonomi içinde mali sermayenin gittikçe artan nüfuzu da Arjantinli sermaye gruplarının siyasi sermayesini etkileyen anahtar niteliğinde diğer bir etmen olmuş- tur. Konvertibilite Planı gereğince dövize duyulan gereksinimle birlikte inanılmaz boyuttaki yabancı borç yükü, hükümeti mali sermaye akışlarına çok daha bağlı bir hale getirmiş ve bu da yerel işadamlarının hükümet üzerinde baskı uygulayabilme yeteneğini sınırlandırmıştır. Bundan dolayı, neoliberal reformlar tarafından yaratılan yeni senaryo, yerel sermaye grupla- rının devlete başarılı bir şekilde ulaşma yeteneklerini sınırlamıştır. Bu durum, yerel sermaye gruplarının lobi yapma ve baskı kurma yönündeki eski yeteneklerini kaybettikleri anlamına gelmez, sadece bu yeteneğin göreli olarak azaldığı anlamına gelir, çünkü artık hükümet diğer uluslararası aktörlerin taleplerini dinlemek zorundadır. 16 Daha genel anlamda, ekonominin dışa açılmasından sonra sermayenin karşılaştığı sorunların, Aimar Shaik’in (2004) vurguladığı gibi, serbest ticaret teorisinin kendi içindeki tutarsızlıklardan kaynaklandığı söylenebilir. Shaik’e göre, gelişmekte olan ülkelerin uluslararası kaynaklara erişmesinin bu ülkelerein yararına olacağına dair varsayımlar temelden yanlıştır. Bun- dan dolayı, liberalizasyonun daha hızlı bir büyümeye yol açtığı da doğru değildir. Tersine, “liberalizasyon bütün ulusları aynı derecede rekabetçi hale getirmemektedir, fakat zayıf olanları, güçlü olanların rekabetine maruz bırakmaktadır.” Shaik’e göre serbest ticaret gelişmiş ülkelerin firmaları yararına olacaktır, çünkü bu firmalar teknolojik olarak en gelişmiş olanlardır.
  • 13. Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri 183 Öyleyse, Arjantin sermayesinin neden neoliberalizmi talep etttiği sorusunun yanıtlan- ması gerekir. Arjantin sermayesinin neoliberal reformların sonuçlarını öngöremediğini söy- lemek, en bariz ve kolaycı yanıttır. Ancak Latin Amerikalı araştırmacıların çoğu, sermaye kesiminin toplumsal çevresini denetleme ve dönüştürme kapasitesinden söz etmektedir. Ayrıca, bu görüş reddedilse bile, sermaye kesiminin karar verme sürecinde durumu doğru değerlendirebilmek için önemli bir yatırım yaptığı açıktır. O halde bu kaynaklar neden yeterli olmamıştır? Sermaye kesimi neden yapısal reformların olumsuz sonuçlarını öngö- rememiştir? Arjantin sermayesinin 1980’li yıllar bağlamında karar alma biçiminin ikili bir sosyolojik sorun olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Bir yandan bu örgütsel bir sorundur: duruma ilişkin değerlendirmelerin yapılma ve kararların alınma tarzı, temel aktörlerin bunlara müdahale etme kapasitesini sınırlandırmıştır. Öte yandan bir kollektif eylem sorunu söz konusudur: bazı kararlar, farklı ve bazen çelişkili çıkarların ortak paydası bulunarak alınmıştır Yerel sermaye grupları, “dünyayı kendi istedikleri doğrultuda biçimlendirmek için birer araç” rolü oynamışlardır (Perrow, 1986: 10). Belirli politikaları destekleyip diğerlerine karşı çıkarak, aynı zamanda da neoliberalizm lehine güçlü argümanlarla siyasi kararların alınma biçimini ko- şullandırarak politik alanı etkilemişlerdir. Bu anlamda, William Roy’un deyişiyle yapısal güçleri- ni, yani “seçeneklerden birinin öteki karşısında daha olumlu sonuçlara yol açacağını iddia ederek kararların alındığı bağlamı belirleme kapasitelerini” kullanmışlardır (Roy, 1997: 36). Tuhaf bir biçimde bu güç siyasi kararları belirlemekte ve ülkede radikal değişikliklerin önünü açmakta ye- terli olsa da, işadamlarının kendilerini neoliberal önlemlerin olumsuz sonuçlarından korumaları konusunda işe yaramamıştır. Örgütsel bir bakış açısından bu çelişki iki türlü açıklanabilir. Birincisi, her ne kadar sermaye grupları kendilerini olup bitenleri gerçekten anlayan kesim olarak sunsa da, kararlarını risk ve belirsizlik koşullarında almıştır. Örneğin Scott Sagan’a (1993) göre, karmaşık örgütler güvenlik ve güvenilirliği sağlamak için ne kadar uğraşsalar da, bu örgütlerde ciddi kazaların olması “normal”dir. Bunun bir nedeni, bu tür örgütlerin kararlarını rasyonel modellerin öne sürdüğünden farklı koşullarda almalarıdır. Charles Perrow’un (1986) belirttiği gibi, karmaşık toplumsal sistemler katıksız anlamıyla rastlantı, kaza ya da şansa oldukça açıktır. Dolayısıyla, bu sistemlerde alınan kararlar muğ- lak; tercih sırası tutarsız ve istikrarsız; iletişim ve anlayış çoğunlukla etkisiz; alt sistemler arası bağlar gevşek; ve toplumsal denetim girişimlerinin çoğu öngörülemez niteliktedir. Benzer bir biçimde, Diane Vaughan (1999), örgütlerin kendi geleceklerini etkileyebile- cek durumlar konusunda doğru öngörülerde bulunmalarının zor olduğunu gösterir, beklen- medik olumsuz sonuçlarla karşılaşmak her zaman mümkündür. Toplumsal koşullara ilişkin yetersiz bir kavrayış örgütlerin yıkımına neden olabilir, çünkü kurallar örgütlerin kurum- sallaşmış değer ve inançlarını yansıtır. Bu kuralların kurumsallaşması, karar alma sürecinin rutinleşmesine ve gelenekselleşmesine yol açar. Bilimsel ve teknolojik bilgi bile belirsizlik içerir, bu yüzden “bütün yargılar mükemmel olmayan bilgilere dayanır, (ve) rutinle uyum- suzluk tekno-bilimsel çalışmanın normal bir yan ürünüdür (Vaughan, 1999). Rutinleşme ve gelenekselleşme, Arjantin sermayesinin karar alma sürecinde de hiç kuşkusuz önemli bir rol
  • 14. 184 Gastón J. Beltrán oynamıştır. Geleneksel görüşlere ve önceden belirlenmiş kültürel normlara göre hareket eden sermaye kesimi, neoliberalizmin gelecekteki sonuçlarına dair can alıcı bilgileri görmezden gelmiş ve olumsuzlukları öngörememiştir. Bu süreçte, aynı zamanda, “kendi standartlarının temel alınmasını başarıyla savunan” uzmanların önemli bir yeri olmuştur (Clarke, 1999: 101). Bu standartların benimsenmesi başka olası yorumları susturmuş ve sermayenin de- ğerlendirmelerinin kapsamını sınırlandırmıştır. Ayrıca sermaye kesiminin çoğunluğu, rutin bir biçimde daha önceki onyıllardaki tutumunu yinelemiştir: eski mücadelelerin bir devamı olarak devlete karşı bir cephe oluşturmuş ve bu doğrultudaki stratejileri uygulamıştır.17 Sermaye gruplarının aldığı kararları örgütsel bir bakış açısından açıklamak için ikinci olarak, DiMaggio ve Powell’in (1991) eş-biçimlilik (isomorphism) üzerine klasik çalışmala- rından yararlanabiliriz. Neoliberal görüşlerin eş-biçimli yayılmasının, bir stratejiyi diğerleri karşısında meşrulaştırarak, geleceğe ilişkin değerlendirmeleri sınırladığını düşünüyorum. DiMaggio ve Powell’e göre, örgütler arası homojenlik, örgütsel alanın yapılanmasının bir ürünüdür. Yapılanmış bir alanda varolan örgütler, başka örgütlerden oluşan bir çevreye tep- ki verirler. Bu çevre, aynı zamanda söz konusu örgütlerin daha önceki tepkilerinden oluşan bir çevreye tepki veren örgütlerden oluşur. Eş-biçimlilik, “bir topluluğun içindeki belirli bir birimi aynı çevredeki diğer birimlere benzemeye zorlar” (DiMaggio and Powell, 1991). Ku- rumsal eş-biçimlilik üçe ayrılır: baskıcı, taklitçi, normatif.18 1980’lerde neoliberal paradig- manın eş-biçimli olarak yayılması, belirli hareket tarzlarını rutinleştirerek ya da otomatikleş- tirerek seçenekleri daraltmıştır. Bu süreç baskıcı olmuştur, bu baskı Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası örgütlerin mali yardım karşılığında öne sürdükleri koşullarda görülebilir. Örgütsel modellerin tek tek ülkelere özel ve kamusal aktörlerce yayılması anlamında aynı zamanda taklitçidir. Son olarak, ABD üniversitelerinde eğitim almış, ekonomi ve siyasete ilişkin ortak bir görüşü paylaşan bir dizi ekonomistin önderliğine dayanması anlamında normatiftir. Bu üç süreç birarada işleyerek Arjantin’deki örgütlerin eylem kapasitesini koşul- landırmıştır. Söz konusu örgütler, karşılaştıkları belirsizlik ve yüksek risk ortamında, gele- cekteki sonuçlarını öngöremedikleri kararlar almışlardır. Arjantin sermayesinin aldığı kararlar, sermayenin kendi içindeki farklılıklara rağmen piyasa yanlısı eşgüdümlü bir hareket üretmeyi başarması anlamında, aynı zamanda bir ko- lektif eylem sorunu olarak ele alınabilir. Bu bağlamda, sermayenin bu tercihini veri almak değil, araştırmak gerekir: Sermaye gruplarının ekonomik yapı içindeki ayrıcalıklı konumu, 17 Arjantin sermayesi devlet müdahalesine yüzyılın ikinci yarısında karşı çıkmaya başlamıştır. Arjantin’de 1976’da askeri diktatörlüğün sona ermesine dek, ekonomiyi ithal ikamesi ve yerel sanayilerin geliştirilmesiyle canlandırmaya çalışan devlet müdahalesi modeli (İİS modeli) egemen olmuştur. Bu bağlamda, sermaye devlete karşı savunmacı bir konum geliştirmiş, genel ve muğlak bir piyasa yanlısı söylem benimsemiştir. 1980’lerin sonunda neoliberal reformlar gün- deme geldiğinde, sermaye kesiminin hâlâ bu genel söylemi sürdürmesi, neoliberal reformların alacağı özgün biçimi ve reformların tek tek sermaye gruplarının çıkarlarını nasıl etkileyeceğini tartışmasını önlemiştir. 18 Baskıcı eş-biçimliliğin arkasında iki güç yatar: odaktaki örgütün bağımlı olduğu diğer örgütlerin baskısı ve örgütün daha geniş anlamda toplumun kültürel beklentilerine uyma gereği. Taklitçi eş-biçimlilik ise, belirsizliğe karşı bir tepkidir. Açık bir eylem tarzının varolmadığı durumlarda, örgütsel önderler en iyi tepkinin başarılı olduğunu düşündükleri bir emsali taklit etmek olduğuna karar verebilirler. Son olarak, normatif eş-biçimlilik profesyonelleşmenin bir sonucudur. Bu mekanizmalar her zaman ampirik olarak ayrıştırılamayabilir ve, herbiri farklı süreçler içermesine karşın eş zamanlı olarak işlev görebilir.
  • 15. Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri 185 verdikleri kararların anlaşılabilmesi için yeterli değildir.19 Bu noktada Alberto Melucci’nin (1994) kolektif eylem kavramını izleyerek, aktörlerin söz konusu eyleme dahil olma süreç- lerini ve ilişkilerini, eylemin nasıl birleşik bir davranış olarak kurgulandığını, ve grubun üyelerinin birbirinden farklı anlayışlarının bütünleşmesine katkıda bulunan mekanizmayı analiz etmek gereklidir. Sermaye, çoğu zaman içsel farklılıkları olmayan ve çıkarları ekonomik yapıdaki konu- mundan kaynaklanan homojen bir kategori olarak ele alınır. Bu bakış açısı, sermayenin neoliberalizme verdiği desteğin monolitik olduğu açıktır. Oysa sermayenin çeşitli kesim- leri arasında çıkarları, siyasi görüşleri ve siyasi eylem mantıkları açısından önemli farklar vardır. Sermayenin görünürdeki homojenliği, öncelikle, devletle olan politik ilişkilerinin bir sonucudur: 1980’ler boyunca hükümetlerin neoliberal reformlara ilişkin konumlanışları diyalektik bir süreç içinde biçimlenmiştir.20 Sermayenin baskısı hükümetin kararları üze- rinde kesinlikle önemli bir etkide bulunmuştur; ancak sermayenin talepleri ve bu talepleri dile getiriş yöntemi hükümetin yaptığı reformlarla değiştirilmiştir. Bu süreçte, sermaye gö- ründüğü kadar monolitik davranmamış ve sermaye gruplarının saikleri sürecin önemli bir boyutunu oluşturmuştur. Sermayenin perspektifinden bakıldığında, taleplerinin tamamının neoliberal evren ta- rafından biçimlendirildiği görülür. Sektörel, özgün ve kişisel talepler bile kamusal alanda neoliberal girişimin bir parçası olarak meşrulaştırılmıştır. Bu taleplerin uluslararası düzeyde giderek meşrulaşan daha geniş bir söylemin bir parçası olarak sunulması, sermaye kesimi- nin argümanlarını, özellikle de daha zayıf olanları haklı göstermesine katkıda bulunmuştur. Bu stratejinin sonuçlarından biri, neoliberal görüşlerin gerçekte olduğundan daha güçlü bir uzlaşmaya dayalıymış gibi görünmesi olmuştur. Aynı zamanda, sermayenin talepleri hükümetin kendisi için bir dizi “makul” seçeneğin tanımlanmasına (ya da seçeneklerin da- raltılmasına) hizmet etmiştir. Bir başka deyişle, bu talepler neoliberal seçeneğin hem bütün yerel ekonomik güçlerin hem de uluslararası ekonomik topluluğun desteğini elde etmek açısından tek yol olduğu konusunda hükümetin ikna edilmesine yardımcı olmuştur. Bu strateji, belirli konumların, bu konumları benimseyenler arasındaki farklılıkların varlığını sürdürmesine rağmen evrenselleştirilmesini sağlamıştır. Sermaye içindeki farklılıklar Radikal hükümetin iktidarda olduğu ilk yıldan itibaren 19 Kapitalist toplumda sermayenin devletin karar verme mekanizması ile ilişkili olarak ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu görüşünün uzun bir tarihçesi bulunmaktadır. Marx (1996) devleti “burjuvazinin yürütme komitesi” olarak adlandırmıştır. Wright Mills’in tanımına göre (2000), sermaye grupları toplumda güçlü aktörlerdir, çünkü toplumsal yapı içinde stratejik konumlara sahiptirler. Daha yakın bir tarihte Adam Przerworski (1995) temel ekonomik kararların yerelleşmesi nedeni- yle, devletin kapitalistlerin çıkarlarına karşılık verdiğini öne sürmüştür. Son olarak, diğer yazarlar (Offe, 1990) kapital- ist toplumlarda sermaye ile toplumsal yeniden üretimden sorumlu olan devlet yöneticileri arasında bir işbölümünün bulunduğunu ifade etmiştir. Sermayenin ayrıcalıklı konumu, sahip olduğu yatırım kapasitesinden ve bu anlamda dev- letin sermayenin kararlarına olan bağımlılığından kaynaklanıyor olabilir. Her ne kadar bu bakış açıları kanıtlanmamış olarak kalsa da, sermayenin belirli yöntemler aracılığı ile siyasi nüfuza dönüştürülebilecek ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğuna ilişkin yeterli kanıt sağlamaktadırlar (Heredia, 1996; Block, 1980; Acuña, 1995). 20 Sermaye ve devlet arasındaki ilişkinin ve sermayenin benimsediği konumların temel bir değişken olarak önemi, Vi- vek Chibber tarafından 1950li ve 1960lı yıllarda Hindistan ve Kore’de devleti oluşturma süreçlerine ilişkin olarak analiz edilmiştir. Chibber, bu çalışmasında sermayenin devlet karşıtı eylemlerinin Hindistan’da kalkınmacı bir devletin ortaya çıkmasına engel olduğunu gösterir (Chibber, 2003).
  • 16. 186 Gastón J. Beltrán açıktır ve ekonomik program eleştirilerinde ifade edilmiştir. Kırsal sektör kredilere daha iyi erişim, üretimin teşvik edilmesi, tarımsal ihracat alanında uygulanan vergilerin kaldırılması ve “istenmeyen her türlü devlet müdahalesinin” sona erdirilmesi yönünde taleplerde bulun- muştur (Clarín, 02/10/1984). Ancak, aynı zamanda Arjantin Ziraatçiler Derneği “Arjantin ekonomisinin anahtar sektörü” olan tarım sektörüne devlet yatırımı için talepte bulunmuştur (SRA, 1985). Fakat mali sektör daha farklı bir konum almıştır. Bankacılar da vergilerin kal- dırılması yönünde talepte bulunmuştur, fakat bu talepler tarımsal sermayenin karşı çıktığı vergilerden farklı vergilerdir. Bankacılar ayrıca dış mali piyasalara erişim sağlamalarını ko- laylaştıracak politikaların uygulanmasını da istemiştir (Clarín, 02/11/84). Sanayi ve inşaat gibi diğer sektörler ise iç piyasaya ve devlet müdahaleciliğine çok daha bağımlı oldukların- dan, “üretken (endüstriyel) faaliyetlerin yeniden canlandırılmasını” kolaylaştıracak yeni devlet yatırımları da dahil olmak üzere farklı talepler ileri sürmüşlerdir (UIA, 1986). İnşaatçılar Odası (CACON) ise, bu yatırımların altyapı alanında yatırımlara dönüştürülmesi gerekti- ğini vurgulamıştır (CACON, 1987). Tekil politikalarda karşılaşılan bu farklılıklar, devlet reformuna ilişkin olarak daha genel ve derin farklılıkların varlığının bir ifadesi olmuştur. Bütçe açıklarının vergilerin artırılması yerine kamu harcamalarının azaltılması yoluyla dengelenmesi yönünde açık bir uzlaşma bulunması- na rağmen, hangi harcamaların azaltılması gerektiği yönünde herhangi bir uzlaşma söz konusu değildir. Sanayi ve inşaat sektörü devlet yatırımlarına bağımlı olduğundan dolayı, kamu har- camalarının ortadan kaldırılması yerine “rasyonelleştirilmesini” talep etmiştir. Tarımsal ihracat sektörü, ilk Perónist hükümetin iktidarından kalma ihracat vergilerinin kaldırılmasına odak- lanmıştır. Bankalar birleşerek regülasyonların kaldırılması ve uluslararası sermaye piyasalarına erişim sağlanmasının peşinde koşmuştur. Bu taleplerin her birisi diğer sektörlere zarar verecek niteliktedir, bu nedenle devlet bütün sektörlerin taleplerini tatmin edememiştir. Bu bağlamda, devlet üzerinden verilen mücadele önceki rejimler ile karşılaştırıldığında çok daha yoğun bir hal almıştır. Devlet, hâlâ kazananlara ve kaybedenlere karar veren forum durumundadır. 1980’li yıllar boyunca kriz derinleştikçe, neoliberalizm üzerine varılan uzlaşma daha da sağlamlaşmıştır. Ancak, somut politikaların yürürlüğe konmasının yakınlaştığı her durum- da, anlaşmazlıklar yeniden su üstüne çıkmıştır. Bundan dolayı sermaye nadiren birbiriyle kesişen iki değişik biçimde hareket etmiştir: bir yanda somut politikalar üzerine anlaşmaz- lıklar, yüzleşmeler ve rekabet bulunurken; diğer yanda neoliberalizmin çözüm olduğuna dair temel bir söylemsel uzlaşma vardır. Reformların hayata geçirilmesi olasılığı ortaya her çıktığında bu ikilik de su üstüne çıkmıştır, bu durumun en dikkate değer örneği Carlos Me- nem yönetiminin neoliberal dönüşümleri başlattığı zaman ortaya çıkan ikiliktir. Ekonomi- nin dışa açılması, tartışmaların en önemli noktası olmuştur ve sermaye içi anlaşmazlıkların başlıca kaynaklarından biri haline gelmiştir. Bununla birlikte neoliberal ekonomik prog- ram çerçevesinde varılan uzlaşma, dışa açılma önerisine karşı en hararetli eleştirileri getiren UIA’nın sanayicilerinin eylemlerini sınırlandırmıştır. Bu durum ise yaptıkları muhalefeti susturmuş ve etkilerini zayıflatmıştır, aynı sınırlılık enflasyonu kontrol altına almak üzere yeni bir plan öne sürüldüğünde daha da büyük ölçüde belirleyici olmuştur.
  • 17. Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri 187 Neoliberal bir çerçevede gerçekleşen bu itiş kakışların sermaye açısından yarattığı eylem mantığı, zamanla devlet etkinliğine karşı bir muhalefete dönüşmüştür. Devlet sermayenin siyasi düşmanı olarak resmedilmiş ve bu kurgu sadece “biz kimiz” sorusuna değil, “ne yap- malıyız” sorusuna da yanıt vermeye yarayan bir tür sermaye kimliği yaratılmasına yardımcı olmuştur (Pizzorno, 1989). Böylece, devlet karşıtlığına dayanan sermaye kimliği siyasi pra- tikte tanımlanmıştır. Bu pratik, İİS modelinin temel bir parçasını oluşturan sermaye grup- larının bile devleti düşman olarak tanımlamasına yol açmıştır. Bir bütün olarak sermayenin bakış açısından devlet verimsizdir ve küçültülmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, 1980’li yıllar boyunca devletin küçültülmesi, sermayenin toplumsal olarak kurgulanmış bir kolek- tivite olarak talep ettiği birşey haline gelmiştir. Bu süreçte ideolojinin oynadığı rol, neoliberalizmin retoriği olarak adlandırdığım duru- mun açıklanması ile anlaşılabilir. Yukarıda belirttiğim gibi, sermaye içinde anahtar niteli- ğindeki genel görüşlere ilişkin bir uzlaşma bulunmaktadır, ancak neoliberal politikaların hayata geçirilme yöntemine ilişkin bir anlaşma yoktur. Söz konusu genel uzlaşma, geçerli olduğu varsayılan ancak hiçbir zaman tartışılmamış olan bir dizi görüşe dayalıdır.21 Neoliberal söylem, 1980’li yıllarda ekonomik krize bir yanıt olarak oluşturulmuştur. Yaşanan kriz “Arjantin tarihinde karşılaşılan en derin kriz” olarak tanımlanmıştır (SRA, 1987), bu da sert önlemlerin alınmasını meşrulaştırmıştır. Aynı zamanda kriz, neoliberal programın siyasi bir seçenek olarak değil de kaçınılmaz bir gereklilik olarak sunulmasına uy- gun bir biçimde tanımlanmıştır (Eagleton, 1997). Kriz, bütçe açığı ile özdeşleştirilmiştir ve bunun en açık göstergesi de enflasyona işaret edilmiştir. Bütün bu sorunlar için ileri sürülen çözüm ise devletin küçülmesi olmuştur.22 Bu argüman, potansiyelleri devlet müdahelesi tarafından engellenen hareketli, üretken ve yatırıma hazır bir sermaye kesiminin bulunduğunu varsaymıştır. Sermayenin bu şekilde yenilikçi bir aktör olarak sunulması, 1980’li yıllarda sermaye kesiminin çoğunluğunun dile getirdiği bakış açısının bileşenlerinden birini oluşturan ideolojik stratejilerden bir tanesidir. Anahtar nitelikli diğer bir bileşen ise, neoliberal programların kanıtlanamaz ideolojik yanıl- samalardan ibaret “popülist sloganlar” ile karşılaştırıldığında “gerçekçi” olduğu iddiasıdır. Bu tezatın geçerliliğini göstermek içinse, ekonomi bilimine ve bu bilimin gittikçe artan uluslararası meşruiyetine atıfta bulunulmuştur (Babb, 2002). Bu ilişki bir kez kurulduğun- da, neoliberal önermeler nesnel bilimsel çözümler olarak sunulabilmiştir. Neoliberal söylemin diğer bir bileşeni ise, ikiz kavramlar olan verimlilik ve modernleş- menin daha derin bir rasyonalitenin ifadeleri olarak sunulmasıdır. İleri sürülen argüman, varolan koşulların verimlilik ve modernleşmeyi olanaksız kıldığı önermesine dayanmıştır (çünkü devlet verimsizdir ve özel sektörün gelişmesini engellemektedir). Bu nedenle, de- 21 The Passions and the Interests (İhtiraslar ve Çıkarlar) adlı kitabında Albert Hirschman (1977) liberalizmin erken dönemde- ki destekçileri arasında varolan “taktik boyutuna” atıfta bulunmaktadır. Bu boyut, olduğu varsayılan ancak asla sorgulan- mayan söylemlerde ima edilen içeriğe ilişkindir. Arjantin örneğinde, temel bir uzlaşma bulunmaktadır ancak reformların uygulamada alacağı somut biçim asla tartışılmamıştır. 22 Bütün bu tartışmalarda, devlete ve kalkınmaya ilişkin kavramların, neoliberalizm tarafından daraltılmış versiyonları kullanılmıştır. Ekonominin kalkınmasında devletin rolüne ilişkin alternatif versiyonlar artık sermayenin bakış açısının bir parçasını oluşturmaz. Oysa pekçok araştırmacı 20. yüzyılda başarıyla kalkınan Japonya, Tayvan ve Güney Kore gibi ülkelerde devletin anahtar bir rol oynadığını ileri sürdüğü için (Evans, 1992, Amdsen, 1990, Wade, 1992, Weiss, 1994), bu görüş akademik uzlaşmanın bir parçası değildir. Üstelik, bu başarılı ülkelerde bulunan birçok sermaye grubu devletin stratejilerini desteklemiştir (Chibber, 2003). Yine de, Arjantin’de devletin küçültülmesi gerekliliği sorgulanmamıştır.
  • 18. 188 Gastón J. Beltrán ğişim sürecinin özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi ve devletin de temel işlevleri olan adalet, eğitim ve sağlık konularına dönmesi gerekmektedir. Bu argümanların geçerliliğinin kanıtı olarak, “birinci dünya” ülkeleri sürekli olarak ne yapılması gerektiğine dair örnekler sunmuştur. Bu dünya geçerli tek seçenek olarak görülmüştür; ayrıca argümana göre birinci dünya “her zaman” liberal olduğu için başarılı bir şekilde kalkınmıştır.23 Radikal Parti hükümetinin uyguladığı ekonomik programların enflasyonu kontrol et- medeki başarısızlığı, her ne kadar ortodoks reçetelere dayalı olarak modellenmiş olsa da, devlet müdahaleciliğinin iflasının bir kanıtı olarak görülmüştür. Hem liberal entelektüeller hem de sermaye kesimi Radikal hükümeti “planlı ekonominin” yeni bir sürümü olarak gördükleri bir ekonomik modelle ilişkilendirmiştir. Hiperenflasyon ise, İİS modelinin tü- kenmesinin kesin kanıtı olarak gösterilmiştir. Bu geniş çerçeve içinde her sektör, neoliberalizmin ne olduğuna ilişkin kendi yorumunu geliştirmiştir ve bu özgün yorumlar her sektörün reformların kendi yararına olacağına inan- masını sağlamıştır. Birbiriyle çelişkili olan çıkarların ve politika reçetelerinin görünürdeki uzlaşması, neoliberalizmin muğlaklığı sayesinde mümkün olmuştur. Bundan dolayı, hem tarım sektörünün endüstriyel sübvansiyonların azaltılmasına ilişkin talebi, hem de sanayici- lerin endüstriyel kalkınma politikalarının “rasyonalleştirilmesi”ne ilişkin talebi, her ne kadar birbirlerine karşıt olsalar da, neoliberal projeye uygun olarak görülebilmiştir. Yukarıda tanımlanan mekanizmalar sermayenin neden neoliberalizmi desteklediğini açıklamaya çalışmaktadır. Öncelikle sermaye, belirsizlik koşullarında, sınırlı ve kısmi bilgi- lere dayanarak karar vermiştir. İkinci olarak, neoliberal ideolojik çerçevenin kriz hakkındaki görüşleri koşullandırma biçimi ve sermayenin izlediği kolektif eylem türü, reformların bir çok sermaye grubu için beklenmedik sonuçlar doğurduğu bir ortamın oluşmasına neden olmuştur. 5. Sonuç Bu makalede, 1990’lı yılların başlarında Arjantin’de meydana gelen siyasi değişimin karmaşıklığını göstermeye çalıştım. Yerel yapıların analizinin önemi üzerine odaklandım ve neoliberalizme verilen yerel desteğin oldukça çeşitli ve hatta birbiriyle çelişkili biçimleri olduğunu gösterdim. Kathryn Sikkink’in (1991) ifade ettiği gibi, neoliberalizm, destekçi- lerinin tamamı için aynı anlamı taşımamaktadır. Bundan dolayı, tek bir neoliberalizmin dayatılmasından söz etmektense, farklı neoliberalizmlerden söz etmek daha doğru olacaktır. Sermaye içinde çıkar ve algı farklılıkları bulunsa da, sermayenin bütün kesimleri yapısal reformları desteklemiştir. Sermaye, hükümet içindeki elitler ve liberal entelektüeller farklı türden sermayeler için rekabetle tanımlanan farklı alanların üyeleridir (Bourdieu, 1987). Sermaye, ekonomik alanın üyesidir ve hedefi ekonomik sermaye birikimidir. Siyasi aktörler politik alanın üyeleridir, ve hedefleri yetki ve siyasi güç birikimidir. Entelektüeller ise ente- 23 Bu argüman sadece basite indirgemeci değil aynı zamanda yanlıştır. Hajoon Chang’ın (2003) gösterdiği gibi, kuzey ülkelerinin 19. yüzyıl boyunca liberal stratejiler izlediği doğru değildir. Bunun aksine, korumacılık, yağma, köle ticareti, yerli halkın toplu bir biçimde katledilmesi ve potansiyel rakiplerin ortadan kaldırılması yaygın uygulamalardır. Chang (2003) ve Shaik (2004) günümüzde bu ülkelerin kendilerinin asla uygulamadıkları kalkınma stratejilerini başka ülkelere önerdiklerini vurgularlar.
  • 19. Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri 189 lektüel ve ideolojik alanda sundukları özgün bilgilerin benimsenmesi için rekabet ederler. Her ne kadar bu aktörlerden oluşan her bir grubun kendine özgü çıkarları ve farklı türden sermaye arayışları bulunsa da, hiç kuşkusuz ki bu gruplar arasında güçlü ilişkiler vardır. İlk olarak, söz konusu sermayeler arasında karmaşık geçişler bulunmaktadır. İkinci olarak, sözü edilen alanlar arasındaki sınır çizgileri bazı durumlarda bulanıklaşır ve pek çok bireysel aktör aynı anda birden fazla alana katılır. Üçüncüsü ve en önemlisi, bu üç alan devletin politikalarını kontrol etme mücadelesinde iktidar alanının bileşenleridir. Bundan dolayı, her üç alanın üyeleri de toplumsal politikalara ilişkin kararlar alabilecek yeterli kapasite biriktirmenin yollarını ararlar. Hepsi de karar verme gücünü elde etme amacını paylaşırlar. Devlet bu üç değişik aktör grubunun ortak bir hedefi olarak kalmaya devam ettiği sürece, bu şemada anahtar niteliğindeki figür olarak ortaya çıkar. 1980’li yıllar boyunca, Arjantin’de sermaye, siyasi aktörler ve liberal entelektüeller amaç- larındaki ve beklentilerindeki farklılıklara rağmen devletin yeniden yapılandırılması gereği etrafında birleşmişlerdir. Peki neden neoliberalizmi krize karşı verilebilecek en iyi yanıt ola- rak görmüşlerdir? Küresel ölçek, tanımlanan seçeneklerin anlaşılması açısından önemlidir, fakat yeterli değildir. Bu nedenle, yerel aktörlerin uygulamalarına kılavuzluk eden yerel ya- pıların ve bakış açılarının analiz edilmesi gerekmektedir. Sermaye kesimine ilişkin bu örnek, sürecin bütün karmaşıklığını sergilediği ölçüde pa- radigmatiktir. Her ne kadar bir modelden diğerine geçiş fikri, bazılarının yeni modelden yarar sağlarken diğerlerinin zarar göreceğini ima etse de, bütün aktörler reformları destek- lemiştir. Değişik nedenlerden dolayı farklılıklar gizlenmiş ve bütün aktörler kendilerinin kazançlı çıkacağını düşünmüştür. Bu aktörlerin tercihleri değişimin alacağı yön açısından hayati önem taşımıştır ve paradoksal bir biçimde, sadece bu aktörlere zarar vermekle kal- mamış, seçeneklerini de kısıtlamıştır. Neoliberal reformlara neden ve nasıl karar verildiğinin anlaşılmasının ötesinde, bu reformların Arjantin toplumu üzerindeki etkileri de, reformları önerenlerin beklediğinden çok daha karmaşık ve öngörülmeyen biçimlerde gerçekleşmiştir. Burada yerel süreç üzerine odaklanan analiz, başka araştırmacıların küresel ölçeğe odakla- nan analizlerini tamamlayıcı niteliktedir. Amacım bütünlüklü bir analiz için her ikisinin de gerekli olduğunu göstermektir.■
  • 20. 190 Gastón J. Beltrán K ay n a kç a Acuña, Carlos H. (1995) “Intereses Empresarios, Dictadura y Democracia en la Argentina actual”, La Nueva Matriz Política Argentina, Buenos Aires: Nueva Visión. Amsden, Alice (1990) “Third World Industrialization: Global Fordism or a New Model?”, New Left Review, July/ August, 182. Azpiazu, Daniel (1994) “La industria Argentina ante la privatización, la desregulación y la apertura asimétri- ca de la economía”, en Azpiazu, Daniel y Hugo Nochteff, El desarrollo ausente, Buenos Aires: Tesis. _____________ (1997) “Elite empresaria en la Argentina. Tercerización, centralización, privatización y be- neficios extraordinarios”, Privatización y regulación en la economía Argentina, Working Document No. 2, Buenos Aires: FLACSO. Azpiazu, Daniel, Basualdo, Eduardo y Miguel Khavisse (1986) El nuevo poder económico en la Argentina de los años 80, Buenos Aires: Legasa. Babb, Sarah (2002) Managing Mexico. Economist from Nationalism to Neoliberalism, New Jersey: Princeton University Press. Basualdo, Eduardo (1988) Deuda externa y poder económico en la Argentina, Buenos Aires: Editorial Nueva América. ___________ (1997) Notas sobre la evolución de los grupos económicos en la Argentina, Buenos Aires: IDEP, CTA. Basualo, Eduardo, López, Andrés y Lozano, Claudio (1990) “Modelo de acumulación y sistema político. El caso argentino”, Realidad Económica, 94, Buenos Aires. Beltrán, Gastón (2001) “Apuntes sobre la identidad empresarial. Conjeturas, ausencias e interrogantes”, Apuntes de Investigación del CECYP, 7, Buenos Aires. ______________ (2005) Los intelectuales liberales. Poder tradicional y poder pragmático en la Argentina reci- ente, Buenos Aires: Eudeba – Rojas. Block, Fred (1980) “Beyond relative autonomy: state managers as historical subjects”, Socialist Register, Lon- don: Merlin Press. Bourdieu, Pierre (1987) Choses Dites, Paris: Les Éditions de Minuit. ____________ (1994) “Rethinking the State: Genesis and Structure of the Bureaucratic Field”, Sociological Theory, 12:1. Canitrot, Alberto and Silvia Sigal (1994) “Economic Reform, Democracy, and the Crisis of State in Argentina”, paper presented at the Overseas Development Council Conference. Centeno Miguel (2002) Isomorphic Neoliberalism and the Creation of Inevitability, Princeton: Princeton Uni- versity. Centeno Miguel and Patricio Silva (1996) “Technocratic Democracy?”, Centeno Miguel ve Patricio Silva (der.), The Politics of Expertise: Technocratic Ascendancy in Latin America içinde, Macmillan Press. Chang, Ha-Joon (2002) Kicking Away the Ladder. Development Strategy in Historical Perspective, London: An- them Press. Chibber, Vivek (2003) Locked in Place. State-Building and Late Industrialization in India, Princeton and Oxford: Princeton University Press. Clarke, Lee (1999) Mission Improbable: Using Fantasy Documents to Tame Disaster, Chicago: University of Chicago Press. Collins, Harry (1992) Changing Order: Replication and Induction in Scientific Practice, Chicago: University of Chicago Press. Coser, Lewis (1970) Men of Ideas: a Sociologist’s View, New York: Free Press. De Riz, Liliana and Jorge Feldman (1991) El partido en el gobierno: la experiencia del radicalismo. 1983 -1989, Buenos Aires: CEDES. Evans, Peter (1992) “The State as a Problem and Solution: Predation, Embedded Autonomy, and Structural Change”, Stephen Haggard ve Robert Kaufman (der.), The Politics of Economic Adjustment içinde, Prince- ton: Princeton University Press. Foucault, Michel (1980) Power/Knowledge. Selected Interviews and Other Writings. 1972-1977, New York: Phanteon Books.
  • 21. Küresel Süreç, Yerel Anlamlar: Arjantin’de Yapısal Reformların Yerel Aktörleri 191 Gerchunoff, Pablo and Lucas Llach (1998) El Ciclo de la Ilusión y el Desencanto. Un Siglo de Políticas Económi- cas Argentinas, Buenos Aires: Ariel. Gerschenkron, Alexander (1962) Economic Backwardness in Historical Perspective, Cambridge, Harvard. Giddens, Anthony (1990) The Consequences of Modernity, Stanford: Stanford University Press. Gramsci, Antonio (2000) The Gramsci Reader: Selecting Writings, 1916-1935, David Forgasc (der.), New York: New York University Press. Gunder Frank, Andre (1979) Dependent Accumulation and Underdevelopment, New York: Montly Review Press. Hall, Peter (1993) “Policy paradigms, social learning, and the State: the case of the policymaking in Britain”, Comparative Politics, 25 (3). Heredia, Blanca (1996) “State-Bussiness Relations in Contemporary Mexico”, Serrano Mónica ve Víctor Bul- mer-Thomas (der.), Rebuilding the State: Mexico after Salinas içinde, London: The Institute of Latina Ame- rican Studies, University of London. Heredia, Mariana (2003) “Reformas estructurales y renovación de las elites económicas: estudio de los por- tavoces de la tierra y el capital”, Revista Mexicana de Sociología, 65 (1), México. Hirschman, Albert (1977) The Passions and the Interests: Political Arguments for Capitalism before its Triumph, New Jersey: Princeton University Press. INDEC, Revista Estudios, 1986. Laclau, Ernesto (1977) Politics and Ideology in Marxist Theory, London: Atlantic Highlands Humanities Press. Madisson, Angus (1989) L´Économie Mondiale au 20e siecle, Études de centre de développement, Paris: OECD. March, James and Herbert Simon (1967) Organizations, United States: Carnegie Institute of Technology. Marx, Karl (1996) The Communist Manifesto, London: Junius. Melucci, Alberto (1994) “Asumir un Compromiso: Identidad y Movilización en los Movimientos Sociales”, Madrid, Zona Abierta, 69. Merton, Robert (1975) “The Unanticipated Consequences of Purposive Social Action”, Charles W. Mills (der.) The Power Elite içinde, Oxford – New York: Oxford University Press. Nochteff, Hugo (1994) “Los senderos perdidos del desarrollo. Elite económica y restricciones al desarrollo en la Argentina”, El desarrollo ausente, Buenos Aires: Tesis. Offe, Claus (1990) Contradicciones en el Estado de bienestar, Mexico: CONACULTA-Alianza. Offe, Claus and Helmunt Wiesenthal (1980) “Two logics of collective action: theoretical notes on social class and organizational form”, M. Zeitling (der.), Political power and social theory içinde, JAI Press. Ostiguy, Pierre (1990) Los Capitanes de la Industria. Grandes Empresarios, Política y Economía en la Argentina de los años 80, Buenos Aires: Editorial Legasa. Palomino, Mirta (1988) Tradición y poder: la Sociedad Rural Argentina (1955-1983), Buenos Aires: CISEA - Gru- po Editor Latinoamericano. Pizzorno, Alessandro (1989) “Algún Otro Tipo de Alteridad: una Crítica a las Teorías de la Elección Racional”, Sistema, 88. Przeworski, Adam (1990) The State and the Market under Capitalism, London-Paris-New York-Melbourne: Harwood Academic Publishers. Roberts, Karlene (2004) “Structural Failures and the Development of an Organizational Breakdown: the Tra- gedy of the USS Greeneville”, manuscript. Rodrik, Dani (1998) “Globalization, Social Conflict and Economic Growth”, The World Economy, 21 (2). Rosenau, James and Mary Durfee (2000) Thinking Theory Thoroughly: Coherent Approaches to an Incoherent World, Boulder: Westview Press. Roth, JA (1991) Mistakes at Work, Department of Sociology, Davis: University of California. Sábato, Jorge (1988) La clase dominante en la Argentina moderna. Formación y características, Buenos Aires: CISEA – Grupo Editor Latinoamericano. Schmitt, Carl (1999) El Concepto de lo Político, Madrid: Alianza Editorial. Schorr, Martín (2004) Industria y Nación. Poder Económico, Neoliberalismo y Alternativas de Reindustrializa- ción en la Argentina Contemporánea, Buenos Aires: Ensayo-Edhasa.
  • 22. 192 Gastón J. Beltrán Schvarzer, Jorge (1998) Implantación de un Modelo Económico. La Experiencia Argentina entre 1975 y el 2000, AZ, Buenos Aires. Shaikh, Anwar (2003) Globalization and the Myth of Free Trade, unpublished. ___________ (2004) The Economic Mythology of Neoliberalism, unpublished. Sidicaro, Ricardo (1988) La Bolsa de Comercio de Buenos Aires y la Representación de los Intereses Empresarios, Buenos Aires: CISEA. _______________ (1991) “Identidades Políticas y Adversarios Sociales”, Buenos Aires: Relato. ______________ (2001) La Crisis del Estado y los Actores Socioeconómicos en la Argentina (1989-2001), Libros del Rojas, Buenos Aires: Universidad de Buenos Aires. ______________ (2002) Los Tres Perónismos. Estado y Poder Económico. 1946-55/1973-76/1989-99, Siglo XXI, Buenos Aires. Sigal, Silvia ve Gabriel Kessler (1997) “La Hiperinflación en la Argentina: Comportamientos y Representacio- nes sociales”, Cantón, Darío and Jorge Jorrat: La Investigación Hoy, Buenos Aires: Eudeba. Sikkink, Kathryn (1991) Ideas and institutions. Developmentalism in Brazil and Argentina, Cornell University Press. Thompson, John (1990) Ideology and Modern Culture: Critical Social Theory in the Era of Mass Communication, Stanford: Stanford University Press. Torre, Juan Carlos (1998) El Proceso Político de las Reformas Económicas en América Latina, Buenos Aires: Paidós. Touraine, Alain (1976) Les Societés Dépendentes: Essair sur l’Amérique Latine, Paris: Duculot. Vaughan, Diane (1999) “The Dark Side of Organizations”, Annual Review of Sociology, 25. Wade, Robert (1992) “East Asia’s Economic Success: Conflicting Perspectives, Partial Insights, Shaky Eviden- ce”, World Politics, 44. Walingorski, Conrad (1990) The Political Theory of Conservative Economics, University Press of Kansas. Weber, Max (1966) Economy and Society, New York: Bedminster Press. Weiss, Linda (1994) The Myth of the Powerless State, Ithaca: Cornell University Press. Arjantin’in sermaye kesimi üzerine belgesel kaynaklar - Asociación de Bancos Argentinos (ABA), Annual Memory, 1987 – 1991. - Asociación de Bancos de la República Argentina (ABRA), Annual Memory, 1983 – 1990. - Bolsa de Comercio de Buenos Aires (Buenos Aires Stock-market), Annual Memory, 1982 – 1992. - Cámara Argentina de la Construcción (CACON), Annual Memory, 1982 – 1991. - IDEA magazine, April 1982 – February 1992. - MERCADO magazine, April 1982 – January 1992. - Sociedad Rural Argentina (SRA) (1987), Argentina: Análisis Coyuntural y un Proyecto para su Crecimiento Sostenido (discourse of its president, Mr. Guillermo Alchouron, July 14th, 1987), Buenos Aires. - Sociedad Rural Argentina (SRA), Annual Memory, 1982 – 1991. - Sociedad Rural Argentina (SRA), Indicadores, 1989 – 1992. - Unión Industrial Argentina (UIA) (1987), Propuesta para un Crecimiento Económico y Social con Estabilidad, Buenos Aires. - Unión Industrial Argentina (UIA), Annual Memory, 1982-1991. - Unión Industrial Argentina (UIA), UIA Foundation, Academic Council, (1990), Cuadernos 1, “Ajuste, Compe- titividad y Expansión”. - Unión Industrial Argentina (UIA), UIA Foundation, Academic Council, (1991), Cuadernos 8, “La Economía Argentina Actual. Debates y Propuestas”. - Unión Industrial Argentina (UIA), UIA Foundation, Academic Council, Cuadernos 7, (1991), “La Economía Argentina Hoy. Antecedentes y Alternativas”.