Unlocking the Power of ChatGPT and AI in Testing - A Real-World Look, present...
Dizanya hazır
1. YENİ BİR JEOPOLİTİK TEORİ
BEYTÜLMAKDİS BEREKET DAİRELERİ TEORİSİ
Prof. Dr. Abd al-Fattah El-Awaisi (Al-Maqdisi)
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
7. İÇİNDEKİLER
MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ ........................................................................................................... 8
BEYTÜLMAKDİS ÇALIŞMALARI NEDİR? .................................................................................. 8
ÖNSÖZ................................................................................................................................................. 12
I. YENİ BİR JEOPOLİTİK TEORİ ................................................................................................. 15
A. Merkezin Belirlenmesi ............................................................................................................... 15
B. Bereket: Bolluk ve Artış............................................................................................................. 16
II. BEYTÜLMAKDİS BEREKET DAİRESİ TEORİSİ ................................................................. 18
36TUA. “Havlehû” (ُهَل ْوَ:)ح EtrafındaU36T ....................................................................................................... 18
1. Birinci Daire: Beytülmakdis...................................................................................................... 21
2. İkinci Daire: Mısır ve Bilâdüşşâm............................................................................................. 25
3. Üçüncü Daire: Doğu İslam Ülkeleri; Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksa’ya ......................... 35
SONUÇ................................................................................................................................................. 42
EK -1: ................................................................................................................................................... 46
BEYTÜLMAKDİS NEDİR? ............................................................................................................. 46
EK -2: ................................................................................................................................................... 50
14. BEYTÜLMAKDİS ULUSLARARASI AKADEMİK KONFERANSI ................................... 50
EK -3: ................................................................................................................................................... 53
15. BEYTÜLMAKDİS ULUSLARARASI AKADEMİK KONFERANSI ................................... 53
KAYNAKÇA ....................................................................................................................................... 58
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
8. TABLO VE RESİM LİSTESİ
Harita 1. Mescid-i Aksa (el-Beytülmukaddes) ve Bereket Daireleri
Harita 2. Beytülmakdis Bölgesi ve Bereket Daireleri
Harita 3. Beytülmakdis Bölgesinin Sınırları
Harita 4. Mısır ve Bilâdüşşâm’ın Bulunduğu İkinci Bereket Dairesi
Harita 5. Irak ve Türkiye’nin Bulunduğu Üçüncü Bereket Dairesi
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
9. MÜTERCİMLERİN ÖNSÖZÜ
BEYTÜLMAKDİS ÇALIŞMALARI NEDİR?
Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde zikredilen “arz-ı mukaddes” (el-ardü’l-
mukaddese)1
yani kutsal diyar ile “bereketli kıldığımız arz” (el-ardü’l-letî bâreknâ fîhâ)
2
yani
mübarek topraklar; bugün Kudüs olarak bilinen sınırlardan ibaret küçük bir şehirden çok daha
fazla alanı kapsayan bir bölgedir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir
hadis-i şerifinde bu bölge için “Kudüs” dememiş; “Beytülmakdis”3
ifadesini kullanmıştır.
Rehber edindiğimiz insanın sünnetine tabi olmak varken, neden sonradan üretilen bir ismi
kullanalım? Zira bunu yaparak Efendimiz aleyhisselamın; “Kim, ümmetimin bozulduğu bir
zamanda benim sünnetime sarılırsa, ona yüz şehit sevabı vardır”4
hadis-i şerifindeki müjdeye
mazhar oluruz.
Beytülmakdis’in zengin bir tarihi geçmişe sahip olması, üç semavi din tarafından da
kutsal addedilmesi, siyasi rekabetin yaşandığı topraklar olması, tarih boyu dünyanın dünü,
bugünü ve yarınını belirlemedeki öncü rolü; Kur’ân-ı Kerîm’de bereket merkezi olarak
gösterilmesi, üç kıtanın (Asya, Avrupa ve Afrika) buluşma noktası olması ve jeopolitik
konumu bu toprakların önemini göstermektedir. Ayrıca Beytülmakdis’in “Umut ve güven”
toprağı olması onun kıymetini gösteren bir diğer etkendir. Nitekim Peygamber Efendimiz
sallallahu aleyhi ve sellemin hüzün yılı ve Tâif hadisesi gibi birçok sıkıntı sonrası isrâ
yolculuğuyla Beytülmakdis’e getirilerek, buradan da miraca yükseltilmesinden bu toprakların,
umut ve güven veren topraklar olduğunu anlıyoruz.
1
el-Mâide 5/21.
2
İlgili ifadenin geçtiği âyetler için bkz. el-Enbiyâ 21/71, 81; el-A‘râf 7/137; Sebe’ 34/18; el-İsrâ 17/1.
3
Kutsallığın evi/bölgesi anlamında olan “Beytülmakdis” (س ِدْقَمْلا ُت
ْ
يَ)ب ismi, hadislerde geçtiği üzere Mescid-i
Aksa’nın da içinde bulunduğu, günümüz işgal altındaki Filistin’in çoğu kısmı ile Ürdün’den bazı yerleri kapsayan,
kutsal diyardır (el-ardü’l-mukaddese); ayrıca başlı başına bir bölgeyi ve coğrafyayı ifade etmektedir. Beytülmakdis
bölgesi Bereket Daireleri’nde birinci daireyi oluşturmaktadır. Beytülmakdis’in tanımı ve sınırları hakkında bkz.
Abd al-Fattah El-Awaisi [Abdülfettah el-Üveysî], Sınâ‘atü’t-Târîhi’l-Mustakbelî: Nemâzic Beytilmakdis li-Tefsîri’l-
Ahdâsi’l-Mu‘âsıra ve Tevcîhihâ, Dârü’l-Haldûniyye, Cezayir 2013, ss. 70-74; 97-101. Ayrıca Beytülmakdis
bölgesinin Bereket Daireleri içindeki yeri için elinizdeki kitabın “Birinci Daire: Beytülmakdis” bölümüne bakınız
(editör notu).
4
Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebîr, nşr. Âmir Ahmed Haydar, Dârü’l-Cinan, Beyrut 1987, s. 118. Ayrıca “Ümmetim fesada
düştüğünde sünnetime sarılana bir şehit sevabı vardır” hadisi için bkz. Süleymân bin Ahmed et-Taberânî, el-
Mu‘cemü’l-Evsat, Dârü’l-Harameyn, Kahire 1995, c. 5, s. 315; Muhammed Abdürraûf el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr,
Dârü’l-Ma‘rife, Beyrut 1972, c. 6, s. 261. Yine bu anlamda Peygamber aleyhisselamdan şu hadis nakledilmiştir:
“Gerçek şu ki, sizlerden, benden sonra yaşayacak olanlar, pek çok ihtilaf görecektir. Bu durumda siz benim
sünnetime ve doğru yola iletilmiş raşid halifelerin sünnetine, azı dişlerinizle ısırırcasına sımsıkı sarılın.” Ebû
Dâvûd, “Sünnet”, 5; Tirmizî, “İlim”, 16; İbn Mâce, “Muķaddime”, 6 (editör notu).
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
10. Tarih boyunca Beytülmakdis’in özgürlüğüne kavuştuğu ve hak ettiği değeri gördüğü
zamanlarda İslam ülkeleri ve coğrafyası izzette zirveye ulaşmış; bunun aksine gelişen
durumlarda ise güçsüz düşerek en zelil günlerini yaşamışlardır. Tarihî tecrübe bize o
topraklara hükmedenin dünya hâkimiyetini eline aldığını göstermiş; müslümanların
Beytülmakdis olmaksızın hak ettikleri şerefe ulaşmalarının mümkün olmadığını
tekrarlamıştır.
İsrâ suresi ilk âyetinin nüzulünden bugüne kadar Mekke, Beytülmakdis ve İstanbul
arasında İslamî, kültürel, tarihî ve jeopolitik bir bağın bulunduğu; ilmi ve akademik çalışmalar
ile ortaya konulmuştur. Bu ilişki, Beytülmakdis’in 400 yıl boyunca (1516-1917) Osmanlı
hilafetine bağlı kalarak İstanbul’dan idare edilmesi ile pratiğe yansımıştır. Ayrıca Sultan II.
Abdülhamid zamanında Beytülmakdis bölgesi idari açıdan “Kudüs-ü Şerif Mutasarrıflığı”
adıyla doğrudan İstanbul’a bağlanmıştır. Elimizdeki bu kitapta da görüleceği gibi, İlk kez
Prof. Dr. Abd al-Fattah El-Awaisi’nin ortaya koyduğu “Beytülmakdis Bereket Daireleri
Teorisi” ışığında Mekke ile İstanbul arasında, ayrıca Medine ile Ankara arasında güçlü bir
bağın bulunduğu ifade edilmiştir.
Bu bağın farkında olan Osmanlı Devleti’nin yöneticileri, her daim bu topraklara ayrı
bir ihtimam göstermiştir. Nitekim Osmanlı sultanlarının bu topraklara yaptıkları en büyük
hizmet, 400 yıl boyunca Beytülmakdis’i korumuş olmalarıdır. Ayrıca Emevî, Abbasî, Eyyûbî
ve Memlük sultanları gibi Osmanlı idarecileri de bizlere, Beytülmakdis’te muazzam bir servet
bırakmışlardır. Mukaddes ve mübarek topraklarda, günümüze kadar varlığını devam ettiren
birçok dini ve tarihi eser, Osmanlılar’dan tüm müslümanlara kalan birer mirastır. Yine
Osmanlılar’ın bize vermiş olduğu en büyük ders, en zayıf dönemlerinde dahi bu coğrafyanın
bir karış toprağını bile feda etmemiş olmalarıdır.
Beytülmakdis coğrafyası tüm müslümanlar için mukaddes ve mübarek topraklardır.
Her müslümanın İslam’da bir rolü ve yeri olduğunu bizlere hatırlatan Ömer radıyallahu anh,
sahip olduğu yetenekleri en iyi şekilde kullanan donanımlı bireyler olmamız gerektiğini
bizlere hatırlatmaktadır. “Değişim ve özgürlüğü yöneten bilgidir” düsturuna yürekten inanan;
niyeti, gayesi ve stratejisi çerçevesinde bilgiyle donanmış gençler yetiştirmeyi hedefleyen
Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi’nin (Meşrû‘u’l-Ma‘rifî li-Beytilmakdis) kapısı, bu şiara
inanan herkese açıktır.
Beytülmakdis ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü ve geleceğimizin imarına bilimsel
katkı sağlamayı amaçlayan bu akademinin başlangıcı 1990 yılında, “Bereket merkezinin
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
11. merkezi”, Mescid-i Aksa’da gerçekleşmiştir. Bu akademinin resmi kuruluşu ise 4 Ağustos
1994’te Britanya’da olmuştur. Bu çerçevede Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi’nin
kuruluşunun; Filistin topraklarında tampon devlet İsrail’i ortaya çıkartan Britanya’da
gerçekleşmesi, akademinin ciddiyetini ve hedefini yansıtmaktadır.
“Tedrici adımlar” yöntemini ve “tepki vermektense tepkiye yol açan eylem
gerçekleştirme” politikasını benimseyen bu akademi, “İmkânsız bir şey yoktur” felsefesiyle
hareket etmektedir. Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi; genelde müslümanların özelde ise
Filistinlilerin, siyonist işgale oturup ağlamak yerine; stratejik ve bilimsel çalışmalar ortaya
koyarak inançla çalışmalarını amaçlamaktadır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve
sellem Beytülmakdis’in fethi için kendi döneminde bilimsel hazırlığa öncelik vermiş,
sonrasında siyasi çalışmalar yürütmüş ve son aşama olarak askeri faaliyetleri
gerçekleştirmiştir. Nitekim değişimi yöneten bilgi olduğuna göre, bilimsel çalışma ve
araştırma yapmaksızın hareket etmek; gereksiz tepki vermek ve boş yere kürek çekmekten
öteye geçmez.
Beytülmakdis Çalışmaları Akademi’si, hayalleri gerçeğe dönüştürmeye yönelik bir
adım olarak 1994 yılı ile 2007 yılları arasında büyük bir gelişme kaydetmiştir. Başlangıç
tarihinden 2014 yılına kadar, 20 yıllık süre içerisinde, akademi kapsamında birçok çalışma ve
araştırma yapılmıştır. Bu kapsamda, lisansüstü tezler hazırlanmış, uluslararası akademik
konferans ve sempozyumlar düzenlenmiş ve akademik dergi ve kitaplar yayınlanmıştır. Çok
yönlü gerçekleşen bu çalışmalar ile Beytülmakdis’in önemi bilimsel açıdan ele alınarak tüm
insanlığın dikkatine sunulmuştur. Şimdi ise ortaya konulan yeni çalışma stratejisinde
hedeflenen tarih 2024’tür. 2014–2024 yılları arasındaki 10 yıllık yeni bir strateji ve program
ile Beytülmakdis hakkındaki akademik ve kültürel çalışmaların İslam coğrafyasının ana
merkezlerinde kökleşmesi ve yayılması temel gaye olarak belirlenmiştir.
Beytülmakdis Çalışmaları, sadece bir bilim dalını kapsayan bir araştırma türü değildir.
Bu araştırmalar Beytülmakdis bölgesinin tarihî ve coğrafî önemine vurgu yapılarak; siyaset
bilimi, hukuk, uluslararası ilişkiler, arkeoloji, sanat tarihi, mimari, hukuk ve İslami ilimler
alanlarında da yapılmaktadır. Bu çerçevede ulaşılan bilimsel sonuçlar tüm müslümanları
ilgilendirecek geniş bir perspektifle kamuoyuna sunulmaktadır. Dolayısıyla Beytülmakdis
Çalışmaları; bünyesinde dinî, tarihî ve kültürel araştırmaları barındıran kapsamlı bir akademi
ve uzun soluklu bir projedir.
Bu kitap, Abd al-Fattah El-Awaisi tarafından yazılan “Geleceğin Tarihini Yapmak:
Çağdaş Hadiselerin Açıklanması ve Yönetilmesinde Beytülmakdis Modelleri” (Sınâ‘atü’t-
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
12. Târîhi’l-Mustakbelî: Nemâzic Beytilmakdis li-Tefsîri’l-Ahdâsi’l-Mu‘âsıra ve Tevcîhihâ,
Dârü’l-Haldûniyye, Cezayir 2013) adlı kitabın, “Stratejik ve Jeopolitik Modeller” (en-
Nemâzicü’l-İstraticiyye ve’l-Ciyopolitikiyye) başlıklı ikinci kısmında yer alan; “Jeopolitik
Biliminde Yeni Bir Teori” (Nazariye Cedide li’l-Ciyopolitiks) bölümündeki “Beytülmakdis
Bereket Daireleri Teorisi”nin yazar tarafından gözden geçirilmiş halinin tercümesini
içermektedir. Bereket Dairleri Teorisi’nin tercüme edilmesindeki amaç; İslam’ın tüm
kaynaklarını, özellikle Beytülmakdis ile ilgili küçük büyük konu demeden, ne kadar âyet,
hadis ve tarihî rivâyet varsa hepsi hakkında siyonistlerle oryantalistlerin birçok çalışmasının
bulunduğu bu dönemde, kalbi Mescid-i Aksa’da atan insanlara, Beytülmakdis mefhumunu
yeniden kazandırmaktır.
“Hiç bir şey imkânsız değildir’’, Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi’nin temel
felsefesidir. Bereket Daireleri Teorisi ise, Beytülmakdis Çalışmaları kapsamında ortaya
atılmış en önemli adımlardan biridir. Akademinin izlediği yol, günümüzde cereyan eden
olaylara “tepki vermekten ziyade, tepkiye yol açacak zemini hazırlamak” (sınâ‘atü’l-fi‘l)
şeklindedir.
Sonuç odaklı düşünme sistemi biz müslümanları ve özellikle de gençleri çoğu zaman
başarısızlığa iter. Bunun sebebi hazırlıksız yola koyulma, acelecilik ve aynı zamanda
planlamadaki öncelik sırasını gözetmeksizin hareket etmektir. Zira Peygamber Efendimiz
sallallahu aleyhi ve sellem Beytülmakdis’in fethi için askeri ve siyasi planlama yapmadan
önce, fethin temelini oluşturacak bilimsel/marifet zemini hazırlamıştır. Buradan yola çıkarak
biz de Beytülmakdis’e doğru harekete geçmeden önce bir hazırlık gerektiğinin zaruretini idrak
etmiş bulunmaktayız. “Özgürlüğe giden yolda bir adımda bizden olsun” temennisiyle
duygularımızı sahih bilgilere dayandırarak sağlam adımlar atalım istiyoruz.
Bu çalışmada bizden desteklerini esirgemeyen başta saygıdeğer Abd al-Fattah El-
Awaisi hocamız olmak üzere, her zaman yanımızda olan Filistinli ve Mısırlı kardeşlerimize
gönülden teşekkür ediyoruz. “Bugünün hayalleri yarının gerçekleridir” inancıyla özgür
Mescid-i Aksa’da namaz kılacağımız günü sabırla bekliyoruz.
Emine Nur Kafalı, Kübra Arslan, Kübra Türk
İstanbul 2014
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
13. ÖNSÖZ
İsrâ suresinin ifade ettiği anlamlar üzerinde tekrar tekrar düşünürken, surenin sadece
Beytülmakdis ve Mescid-i Aksa’nın gelecekteki özgürlüğünden bahsetmediğini fark ettim.
Nitekim Beytülmakdis’in özgürlüğe kavuşması Allah’ın vaadidir. O Allah ki, “mümin kulları
için iyilik ve zafer kaplarını açan” (Fettâh) ve “her şeyi bilendir” (Alîm). Allah’ın vaadinde
herhangi bir şüphe ve tartışmaya yer yoktur. O vaat ki, er ya da geç mutlaka gerçekleşecektir.
İsrâ suresinde, bu vaadin yanında, dünya çapında İslam’ın yeniden canlanışının, bir diğer
ifade ile müslümanların ayağa kalkışının işaretlerini farkettim. Aynı şekilde tüm dünyaya
yayılacak İslam fetihleriyle beraber, dünya liderliğinin Beytülmakdis’te gerçekleşeceğinin
resmini de bu âyetlerde gördüm.
Şimdi İsrâ suresine baktığımızda, surenin “Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir”
(subhanellezi) ifadesi ile başladığını; “Allah’ı hakkıyla yücelt!” (ve kebbirhu tekbîra) emri ile
sonlandığını görürüz. İsrâ suresinin ilk âyeti, müslümanların tüm dünyaya ulaşma yolunu
genel hatlarıyla çizmiştir. Zira bu âyet; Beytülmakdis’in geçmiş ve gelecek tarih boyunca,
sahip olduğu eşsiz konumu ortaya koymaktadır. Ayrıca bu âyet; jeopolitik biliminde
“Beytülmakdis Bereket Daireleri Teorisi” olarak bilinen, yeni bir teorinin temelini
oluşturmuştur. Gerçekten de İslam’ın mesajı, isrâ ve mirac yolculuğu ile ilk kez evrensel bir
boyut kazanmıştır. Bu açıdan şunu söyleyebiliriz ki; Beytülmakdis, İslam tarihi açısından bir
dönüm noktasıdır. Çünkü isrâ ve mirac yolculuğu; İslam’ın sadece Beytülmakdis’te değil,
dünyadaki mevcut durumu tümüyle değiştirmesi için atılan ilk adımdır.
İsrâ yolculuğu, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme Beytülmakdis’in
uluslararası bağlamdaki önemini açıkça göstermiştir. Yine isrâ yolculuğu Peygamber
aleyhisselama Beytülmakdis’in sıradan bir bölge olmadığını ifade etmiştir. Zira Peygamber
aleyhisselam Beytülmakdis’in evrensel bir öneme sahip bir bölge olduğunu isrâ ve mirac
mucizesi ile bizzat yaşamıştır. Ayrıca isrâ yolculuğu başta Peygamber aleyhisselam olmak
üzere Mekke’deki tüm mazlum müslümanlara ve daha sonra gelecek tüm zayıf müslümanlara
bir umut olarak Allah’ın bir lütfu olmuştur. Aynı şekilde isrâ ve miraç mucizesi, belli bir
zamana mahsus bir umut olmaktan ziyade, devamlı ve sonsuza kadar sürecek değişim ve
başlangıçlar için bir umut olarak tüm müslümanlara Allah’ın bir ihsanıdır. Burada şunu da
belirtmek gerekir ki umut; hayallerin gerçekleşmesi, istenilen hedeflere ulaşılması hususunda
gereken değişikliklerin meydana gelmesi için, dur durak bilmeksizin mücadele etmektir. Bir
başka ifadeyle umut; değişime hazır olmanın fiili şeklidir.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
14. İsrâ ve mirac hadisesiyle İslam’ın evrensel mesajı, belki de ilk kez, tüm açıklığıyla
müslümanların gözleri önüne serildi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanındaki
müslümanlar, isrâ ve mirac mucizesi ile İslam’ın mesajının içe dönük bir olay olmadığını;
aksine dışa dönük ve uluslararası bir hakikat olduğunu anlamışlardır. Yine isrâ mucizesi şunu
gösterdi ki; müslümanlar belli dönemlerde zulüm ve sıkıntılara maruz kalsa da, İslam’ın
daveti asla Mekke ve Arabistan yarımadası içinde mahsur kalmayacak; aksine önce
Beytülmakdis’e, oradan da dünyanın her yerine ulaşacaktır.
Beytülmakdis Bereket Daireleri Teorisi’ne göre İslam mesajının bereket merkezi
Beytülmakdis’e ulaşması şunu göstermektedir ki; İslam’ın aydınlığı Beytülmakdis’ten tüm
dünyaya yayılacaktır. Başka bir deyişle, İslam’ın mesajı, Beytülmakdis’ten yayılacak ve İslam
yerel bir davet olmaktan çıkıp evrensel bir çağrıya dönüşecektir. Böylece Beytülmakdis umut
toprağı olmaktan ziyade; Beytülmakdis’ten zuhur ederek tüm dünyaya ulaşan, köklü bir
değişimin başlangıcı ve kaynağı olacaktır. Eğer değişim, umudun fiili şekli ise; bu umut ve
değişim bereketin delilidir. Buradan hareketle umut, değişim ve bereket; birbirinden ayrılmaz
bir bütündür diyebiliriz. Bunların sonucunda şuna ulaşırız ki; Beytülmakdis bereketin,
umudun ve evrensel değişimin merkezidir.
İşte tüm bu sebeplerden dolayı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin hayatında isrâ
ve mirac mucizesinden sonra köklü bir değişimin olması gerektiği, bir vakıa olarak ortaya
çıktı. Bu nedenle Peygamber aleyhisselam isrâ mucizesinden sonra Beytülmakdis’in
fethedilmesi için bir strateji ortaya koydu.∗
Yani bu demek oluyor ki, isrâ ve mirac mucizesi,
geleceğin planlamasında yeni ve temel faktörler oluşturdu. Öyle ki, isrâ ve mirac,
Beytülmakdis coğrafyasının yeni haritasının çiziminde, siyasi ve jeopolitik öncelikleri
yeniden düzenledi. Sonuçta isrâ yolculuğu müslümanlar ve Beytülmakdis açısından köklü bir
değişim için başlangıç noktası oldu.
Aynı şekilde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin vefatından (6 Haziran 632) beş
yıl sonra ikinci halife, Müminlerin emiri Ömer b. Hattâb radıyallahu anhın eliyle
müslümanların Beytülmakdis’i ilk fethi (Haziran/Temmuz 637) genelde dünya tarihi,
özeldeyse İslam tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Beytülmakdis’in sahip olduğu
∗
Peygamber aleyhisselam Beytülmakdis’in fethini gerçekleştirmek için bilimsel (ma’rifet) hazırlık, siyasi hazırlık ve
askeri hazırlık olmak üzere, üç temele dayanan bir strateji uygulamıştır. Böylece Beytülmakdis’in, Peygamber
aleyhisselamın vefatından beş yıl sonra Ömer radıyallahu anh tarafından fetholunmasının altyapısı sağlanmıştır.
Peygamber aleyhisselamın izlediği stratejinin ayrıntıları için bkz. El-Awaisi, Sınâ‘atü’t-Târîhi’l-Mustakbelî, ss.
132-144 (editör notu).
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
15. bu etkili konum, Allah’ın izniyle Beytülmakdis’in günümüzde gerçekleşecek olan fethinden
sonra tekrar görülecektir.
Beytülmakdis’in yeniden fethedilmesinin ardından, siyonist işgalin bertaraf edilmesi
ve bölgenin siyasi haritasından siyonist devletin silinmesiyle beraber; genelde tüm dünya,
özelde ise müslümanların gelecek tarihi açısından bu olay bir dönüm noktası olacaktır. 21.
yüzyılın ikinci ve üçüncü devrinde (yani 2020 ve 2030 yıllarında), bölgemizin siyasi ve
jeopolitik haritası yeniden çizilecektir. Müslümanlar, uluslararası alanda hakiki bir kuvvet ve
etkili bir aktör olarak ortaya çıkacaktır. Zafer kaplarını açan (Fettâh) ve her şeyi bilen (Alîm)
Allah’ın izniyle bereketin merkezi olan Beytülmakdis’ten “İslam ikinci kez canlanacak” ve
“İslam’ın evrensel zaferi” gerçekleşecektir.
İşte bu kitap, uluslararası ilişkiler alanındaki bilgi teorilerinden biri olan Beytülmakdis
teorisini ortaya koyacaktır. Söz konusu olan bu çalışma, jeopolitik biliminde yeni bir teori
olan “Bereket Daireleri Teorisi”dir. Bu teori, Beytülmakdis ile ilgili ortaya konan fikirler ve
yaşanan olayların seyrini etkileme ve yönlendirme çabalarına katkıda bulunmayı
hedeflemektedir. Bir başka ifadeyle Beytülmakdis ve Mescid-i-Aksa’nın gerçekleşecek olan
gelecek fethi ile “geleceğimizin tarihini yapma” hedefine mütevazi bir katkı sağlamaya
çalışacaktır.
Bu teorinin Türkçe yayınlanıyor olmasından dolayı duyduğum büyük mutluluğu ifade
etmek isterim. Çünkü Türkiye, Beytülmakdis’in gelecekteki özgürlüğüne kavuşmasında kilit
role sahip olan dört merkez∗
ülkeden biridir. Okuyucu bu yeni teoriyle birlikte Türkiye’nin bu
seçkin rolünü fark edecektir. Bu kitabın Türkçe basılmasında emeği geçen ve katkısı bulunan
herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Özellikle teorinin Arapça’dan tercümesini yapan değerli
öğrencilerim Emine Nur Kafalı, Kübra Arslan ve Kübra Türk’e; ayrıca son kontrolü yapan
Abdullah Dilek’e teşekkür eder, takdirlerimi sunarım.
Abd al-Fattah El-Awaisi (Al-Maqdisi)
İstanbul
12 Mayıs 2014
∗
Diğer merkezler; Mısır, Bilâdüşşâm ve Irak’tır. Bu dört ülke ikinci ve üçüncü bereket dairesinde yar almaktadır.
Açıklamalar için, elinizdeki kitabın “İkinci Daire” ve “Üçüncü Daire” bölümlerine bakınız (editör notu).
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
16. I. YENİ BİR JEOPOLİTİK TEORİ ∗
Bu kitap ile esas gaye, Beytülmakdis’in jeopolitik konumuyla ilgili “Beytülmakdis
Bereket Daireleri Teorisi” diye isimlendirilen yeni teoriye dair bir tasavvur oluşturmaktır. Bu
bağlamda İslam’ın temel kaynakları incelenecek; ayrıca tarih ve coğrafya kaynakları yeniden
yorumlanacaktır.
A. Merkezin Belirlenmesi
Beytülmakdis’in kendine has özelliklerini ihtiva eden en önemli Kur’ânî terim ardu’l-
mubareke yani “mübarek topraklar” ifadesidir. Beytülmakdis, Kur’ân-ı Kerîm’de dört farklı
surede, beş âyet-i kerîmede “bereketli topraklar” olarak zikredilmiştir ve bu âyetlerin tamamı
Mekkî’dir (el-Enbiyâ 21/71, el-Enbiyâ 21/81; el-A‘râf 7/137; Sebe’ 34/18; el-İsrâ 17/1). İlk 4
âyet İslam öncesi dönemle ilgili olup Beytülmakdis coğrafyası kastedilerek, “bereketli
kıldığımız arz” (el-ardü’l-letî bâreknâ fîhâ) ifadesi kullanılmıştır. Bu ifade “ kendisine
bereket bahşedilen topraklar” anlamına gelmektedir. Beşinci âyet ise Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellemin mirac hadisesiyle ilgili olup burada Beytülmakdis’te bulunan el-
Beytülmukaddes∗∗
(Mescid-i Aksa) için “etrafını bereketlendirdiğimiz” ifadesi kullanılmıştır.
Bu ifade ise bereketle kuşatılan yer anlamındadır.
Yukarıdaki ilk dört âyet bize şunu göstermektedir ki; Allah Teâlâ tarafından coğrafî
olarak, sınırları belirlenebilen bir toprak parçasının tamamına bereket verilmiştir. Bununla
beraber beşinci âyet ise bu coğrafyadaki bereketin yayıldığı merkez noktasına işaret
etmektedir. Kısacası ilk dört âyet Beytülmakdis bölgesinin sınırlarını çizerken, beşinci âyet de
bu bölgenin merkezi, yani bereketin merkezini ortaya koymaktadır ki bu da; el-
Beytülmukaddes yani Mescid-i Aksa’dır. Öte yandan, Kur’ân’ı Kerim’deki bir başka âyet
bereketin Mekke’deki Kâbe’de olduğundan söz etmektedir; “Muhakkak ki, âlemlere bereket
ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed) Mekke’dekidir (Kâbe)” (Âl-i
∗
Bu kitap, Abd al-Fattah El-Awaisi’nin, Sınâ‘atü’t-Târîhi’l-Mustakbelî: Nemâzic Beytilmakdis li-Tefsîri’l-Ahdâsi’l-
Mu‘âsıra ve Tevcîhihâ (Dârü’l-Haldûniyye, Cezayir, 2013), adlı eserinin 89-123 sayfalarındaki “el-Faslu’s-Salis:
Nazariye Cedide li’l-Ciyopolitiks” bölümünün, yazar tarafından gözden geçirilmiş halinin tercümesidir (editör
notu).
∗∗
“Mukaddes ev/mescid” anlamına gelen “el-Beytülmukaddes” ( َاسَّدَقُمْلا ُت
ْ
ي
َ
بْل ) ismi Mescid-i Aksa’nın bir diğer
adıdır. Bu terimin kökündeki anlam, coğrafi bir bölge olan “Beytülmakdis” adına yakın olmakla beraber;
“Beytülmukaddes” bereket merkezinin merkezi olarak kabul edilen Mescid-i Aksa’nın bizzat kendisi için
kullanılmaktadır (editör notu).
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
17. İmrân 3/96). Buradan Kâbe’nin bereket için bir karargah olduğu anlaşılmaktadır. Buna
dayanarak Beytülmakdis’teki el-Beytülmukaddes’ten yayılan bereketin Kâbe’de de
bulunduğu anlaşılmaktadır. Kısacası bereket merkezinin tesbit edilmeye çalışılması ortaya
yeni bir teorinin çıkmasını sağlamıştır. Bu teori de “Beytülmakdis Bereket Daireleri Teorisi”
olarak adlandırılmıştır. Şimdi bu teorinin tanımına geçmeden önce “bereket” ifadesinin ne
anlama geldiğini açıklamak daha isabetli olacaktır.
B. Bereket: Bolluk ve Artış
Her ne kadar “bereket” kelimesi için, bir şeye “Allah tarafından verilen lütuf ve nimet”
tanımı kullanılsa da, İsrâ suresinin ilk âyeti ile bereketten bahseden diğer âyet ve hadisler
ışığında bereket kelimesi, “bolluk ve ziyade (sürekli bir artış)” şeklinde tanımlanabilir.
Genel olarak İslam âlimleri, özellikle de müfessirler, bereketin delilleri konusunda
çokça tartışmışlar; fakat bereketin kendisi ve hakikatleri hakkında fazla tartışmamışlardır.
Evet, bereketi gözümüzle göremeyiz, ancak onun varlığını tecellisi ve tezahürüyle hisseder,
idrak ederiz. Bu bağlamda bereketi, maddi ve manevi olarak iki ayrı başlık altında incelemek
mümkündür. Mesela, Beytülmakdis’in sahip olduğu eşsiz stratejik konumu; kendisine has
çeşitliliğe sahip topografya, iklim ve çeşitli zirai ürünleri buranın maddi bereketinin
yansımalardır. Öte yandan Beytülmakdis’in yahudi, hıristiyan ve müslümanlar tarafından bir
peygamber coğrafyası olarak görülmesi de, Beytülmakdis’in manevi bereketin kaynağı
olduğuna işaret etmektedir.1
Özetle bir insan, tüm bu somut unsurlarla Beytülmakdis’te ve
ona komşu olan bölgelerde bereketi gerçek manada hissedebilir.
Mekke ve Medine’deki ilahi bereket sadece müslümanlara has bir berekettir; ancak
Beytülmakdis’teki bereket bütün insanlık içindir. Enbiya suresi 71. âyete dayanarak
Beytülmakdis hakkında; “Âlemler için bereketli kıldığımız arz” (el-Enbiyâ 21/71) tanımını
yapabiliriz. Bu âyet-i kerîme İbrahim aleyhisselam dönemine işaret ettiği için, bu bereketin
yeryüzü yaratılmadan önce değil; İbrahim aleyhisselam döneminden hemen önce
1
Abd al-Fattah El-Awaisi, “The Signifance of Jerusalem in Islam: An Islamic Reference”, Journal of Islamic
Jerusalem Studies, c. 1 sayı 2, 1998, ss. 50-51. Ayrıca Mohammad Roslan Mohammad Nor, “Beytülmakdis’in
İslam’daki Önemi: Kur’ân ve Sünnet Açısından” isimli doktora tezinin bir bölümünde, Beytülmakdis’i özel kılan
peygamberlerin yaşadığı yer olma özelliğine değinmiştir. Bkz. Mohammad Roslan Mohammad Nor, The
Significance of Islamicjerusalem in Islam: Qur’anic and Hadith Perspectives, Aberdeen University Al-Maktoum
Institute for Arabic and Islamic Studies (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Dundee 2006.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
18. Beytülmakdis’e bahşedildiği söylenebilir. Halbuki vakıada Beytülmakdis’i bu denli farklı ve
eşsiz kılan etken, buranın peygamberler için bir merkez olmadan önce bereketin bu topraklara
bahşedilmesinden kaynaklanmaktadır. Daha sonra bu toprakların peygamberler yurduna
dönüşmesi ise zaten bu bereketin tecellilerindendir. Neticede bütün insanlığa açık olan bu
evrensel bölge ve burayı kuşatan bereket; Beytülmakdis’i, herkesin yaşayıp bereketinden
istifade edeceği “insanlık için model bir alan” haline getirmiştir.
.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
19. II. BEYTÜLMAKDİS BEREKET DAİRESİ TEORİSİ
Burada siyaset biliminde meşhur bir teori olan “daire teorisi” terimi ödünç alınmıştır.
Daire teorisi geliştirilirken, Kur’ân’ı Kerim’de “bereket” kavramını muhteşem bir şekilde
ortaya koyan bir âyet merkeze alınmıştır. Miladî 15. asrın meşhur âlimlerinden biri olan es-
Süyûtî el-Minhâcî (ö. 1475); “eğer Beytülmakdis’in fazileti hakkında bu âyet (el-İsrâ 17/1)
dışında hiçbir delil olmasa bile; Beytülmakdis için bu âyet yeterlidir, ayrıca bütün bereketleri
kapsamaktadır” görüşünü dile getirmiştir.1
Şimdi bereketten söz eden bu âyet-i kerimeye
odaklanacağız; “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i)
bir gece Mescid-i Harâm’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren
Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir” (el-İsrâ 17/1).
A. “Havlehû” ( َحْوَلُه ): Etrafında
Bu bölümün hedeflerinden biri “havlehu” (etrafı, çevresi)2
kelimesi üzerine
düşünmektir. Burada Kur’ân’ı Kerîm’in 30 cüzden oluştuğunu ifade etmekte fayda vardır. İsrâ
suresi Kur’ân’ın 15. cüzünde, yani ilk yarısının en sonunda yer almaktadır. Bizim burada
üzerinde durduğumuz ve temel aldığımız İsrâ suresinin ilk âyeti de; Kur’ân’ın ilk yarısının
son cüzündeki ilk âyet-i kerimedir. Güzel bir tevafuk olarak Beytülmakdis Bereket Daireleri
Teorisi’nin dayandığı âyet, Kur’ân-ı Kerim’in ortasında yer almaktadır. Bu durumu
keşfettiğim zaman müthiş bir heyecan hissettim. Çünkü bu durum Bereket Daireleri Teorisi’ni
desteklemektedir. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm ile müslüman düşüncesi arasındaki ilişkiyi
önemsemeyen, bilhassa Beytülmakdis’in Kur’ân’daki konumunu küçümseyen müsteşriklere
karşı güzel bir delildir.
Bu âyet-i kerîmeye göre Beytülmakdis sınırları içinde bulunan el-Beytülmukaddes
(Mescid-i Aksa) bereket merkezinin merkezidir. Bereket Daireleri Teorisi’nde bahsettiğimiz
1
Şemsüddin Muhammed b. Şihâb es-Süyûtî el-Minhâcî, İthâfü’l-Ahissâ bi-Fezâ’ili’l-Mescidi’l-Aksâ, thk. Ahmed
Ramazan, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-Âmme li’l-Kitâb, Kahire 1984, s. 95.
2
Havlehû ifadesini açıklamadan önce, Kur’ân-ı Kerim’in bu âyetinin İngilizce’de yaygın olan çevirisine
katılmadığımızı belirtmek isterim. Muhammad Muhsin Khân ve Taqî-ud-Dîn Al-Hilâlî, [The Noble Qur’an English
Translation of the Meanings and Commentary, Medine 1417/1997] “havlehû” ’ifadesini açıklamak için “civar”
[neighbourhood] sözcüğünü kullanmıştır. Abdullah Yusuf Ali [The Meaning of the Holy Qur’an, Beltsville 2011]
ve Thomas Cleary [The Qur’an: A New Translation, Chicago 2004] ise “çevreleyen bölge” (precincts) ifadesini
kullanmışlardır. Fakat bana göre bu kelimenin doğrusu “etrafında” (havlehû) ifadesidir. Çünkü bu ifade daha
dinamik ve canlıdır. Yukardaki tercümelerde ifade edilen “çevresi” ise daha donuk bir anlama sahiptir.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
20. dairelerin sınırlarını tam olarak belirlemek her ne kadar zor da olsa, bu bereketin Mescid-i
Aksa etrafında halka halka yayıldığını söyleyebiliriz. Buradan yola çıkarak şunu ifade
edebiliriz ki; Mescid-i Aksa’nın kaynağı olduğu bu bereket, bütün dünyaya farklı oranlarda
yayılmaktadır.1
Bir anlamda eğer sen, Beytülmakdis’e ne kadar yakın bir dairede yaşarsan; bereket
merkezinin o derece yakınında bulunmuş olursun, dolayısıyla Beytülmakdis’e yaklaştıkça
bereket oranı yükselir. Fakat eğer bereket merkezine uzak bir yerde yaşarsan; sana bu bereket
kısmen ulaşacaktır. Tabii ki bu oran, bereketin merkezinde bulunan birisine göre daha azdır.
Bir başka ifade ile el-Beytülmukaddes’in (Mescid-i Aksa) etrafında daireler şeklinde dönen
bu bereket, biz merkezden uzaklaştıkça gittikçe azalmaktadır. Gerçekte Mescid-i Aksa
bereketin merkezini temsil etmekte ve bu bereketin yansımaları tüm dünyaya saçılmaktadır.
Hülâsa, Beytülmakdis’teki el-Beytülmukaddes (Mescid-i Aksa) bereket merkezinin
merkezidir. Aşağıdaki haritada da görüldüğü gibi, bu bereket Mescid-i Aksa’nın etrafında
halka halka yayılmaktadır (Bkz. Harita 1, Harita 2).
1
En‘âm suresi 92. âyette yer alan “ve men havlehâ” (اَهَل ْوَح ْنَم َ)و ifadesini birçok müfessir tüm dünyayı kapsayacak
şekilde tefsir etmiştir [“İşte bu (Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik eden ve
şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır”(el-En‘âm
6/92)].
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
21. Harita 1. Mescid-i Aksa (el-Beytülmukaddes) ve Bereket Daireleri. Abd al-Fattah El-Awaisi, The Barakaah
Circle Theory, Haziran 2005 (çizim: Haithem Al-Ratrout, en-Nacah Üniversitesi, Filistin).
Harita 2. Beytülmakdis Bölgesi ve Bereket Daireleri. Abd al-Fattah El-Awaisi, The Barakaah Circle Theory,
Haziran 2005 (çizim: Haithem al-Ratrout, en-Nacah Üniversitesi, Filistin).∗
∗
Harita 1 ve Harita 2 için bkz. Abd al-Fattah El-Awaisi, Introducing Islamicjerusalem, Al-Maktoum Institute
Academic Press, Dundee 2007, s. 29 (editör notu).
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
22. 1. Birinci Daire: Beytülmakdis
Bu konuda öncelikle Beytülmakdis’in tarifinin yapılması ve sınırlarının
gerekmektedir. Ben, 1990’lı yıllardan itibaren tarih ve coğrafyayı göz önüne alarak şu şekilde
özetlenebilecek görüşümü dile getirdim; Beytülmakdis bugün sadece bir yerleşim yeri olan
veya surlarla çevrili şehirden ibaret değildir. Aksine büyüklü küçüklü birçok şehir ve köyden
oluşan bir bölgedir. Genç bilim adamı Khalid El-Awaisi de doktora tezinde, Beytülmakdis’in
coğrafi sınırlarını belirlemeyi başarmıştır.1
Ayrıca Khalid, bu sınırları destekleyen bir çok
delili de ortaya koymuştur.2
Bu delillerden biri de Beytülmakdis’in idarî sınırları hakkındadır. Nitekim Ebubekir
radıyallahu anh, orduyu dört bölüğe ayırarak her birisine bir kumandan tayin etmiş ve onları
“tarihî Suriye”nin belirli bölgelerine göndermiştir. Bu konu hakkında, sadece Vâkıdî’nin
rivayet ettiğine göre, Ebubekir radıyallahu anh Amr b. As’a; “Filistin ve İlyâ’nın sorumluluğu
sana aittir”, (aleyke bi-Filistin ve’l-İlyâ)3
diyerek bu iki bölgenin sorumluluğunu açık bir
şekilde ona vermiştir. Arap dilinde “ve” (vâv) harfi iki şeyi birleştirmek için kullanıldığı gibi,
1
Beytülmakdis sınırlarını belirlenmesi ile ilgili tartışılmalar, genç ve başarılı Bilim Adamı Haithem Al-Ratrout’un
[Heysem er-Ratrût] doktora tezine [The Architectural Development of Al-Aqsa Mosque in Islamic Jerusalem in
the Early Islamic Period: Sacred Architecture in the Shape of the ‘Holy’] danışmanlık yaptığım sürede
gerçekleşen görüşme ve istişarelerle başlamıştır. Her ne kadar bu tartışma bu tez konusuyla doğrudan bağlantılı
olmasa da, Ömer radıyallahu anh tarafından gerçekleşen ilk Beytülmakdis fethine ilişkin tarihi olayları daha iyi
anlayabilmek için; Beytülmakdis’in tarifinin yapılması ve sınırlarının belirlenmesi gerektiğini düşündüm. Bunun
neticesinde kendisine danışmanlık yaptığım Othman Al-Tel’in [Osman et-Tıl] doktora tezine “İlyâ bölgesinin
(Beytülmakdis) topoğrafyası ve coğrafî sınırları” konulu bir bölüm eklemesini önerdim. Bunun üzerine Othman,
“İlyâ’nın (Beytülmakdis) İlk İslamî Fethi: Erken Dönem Tarihî Rivâyet ve Kaynakların Tenkit ve Tahliline Dair Bir
Çalışma” başlıklı tezinin ikinci bölümü olarak bu konuyu inceledi. Bkz. Othman Ismael Al-Tel, The first Islamic
conquest of Aelia (Islamicjerusalem): A Critical Analytical Study of the Early Islamic Historical Narratives and
Sources, Al-Maktoum Institute Academic Press, Dundee 2003, ss. 64-81. Gerçekten de bu bölüm Othman’a
Müslümanlar tarafından gerçekleşen İlyâ’nın İlk fethine hakkında, birçok kaynak ve yorumda görülen çelişkili
konuları ve bunları tekrar eden âlim ve araştırmacıların düştüğü hataları ortaya çıkarma imkânı vermiştir. Daha
sonra Ağustos 2003’te Khalid El-Awaisi [Hâlid el-Üveysî] de bu konuyu genişleterek “Beytülmakdis’in Coğrafî
Sınırları” [Mapping Islamicjerusalem: Geographical Boundaries of Islamicjerusalem] başlıklı yüksek lisans tezini
hazırlamıştır. Gerçekten de Khalid Eylül 2003’den itibaren de bu Beytülmakdis’in sınırlarına dair bu keşfi daha
da geliştirerek doktora tezine dönüştürmüştür. 2007 yılında ise bu orijinal çalışma “Beytülmakdis’i
Haritalandırmak: Coğrafî Sınırların Yeniden Keşfi” [Mapping Islamicjerusalem: A Rediscovery of Geographical
Boundaries, Al-Maktoum Institute Academic Press, Dundee 2007], başlığı altında kitap olarak basılmıştır.
Böylece Khalid, yeni bir bilim dalı olan Beytülmakdis Çalışmaları’nın bilinmesine temel katkı olacak, bir çalışma
ortaya koymuştur.
2
Khalid El-Awaisi, Mapping Islamicjerusalem: Geographical Boundaries of Islamicjerusalem, Aberdeen University
Al-Maktoum Institute for Arabic and Islamic Studies (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dundee 2003, ss. 27-
64.
3
“Filistin ve İlyâ’nın sorumluluğu sana aittir” ifadesi için bkz. Muhammed b. Ömer Vâkıdî, Fütûhu’ş-Şâm, thk. H.
el-Hac, el-Mektebetü’-Tevfîkîyye, Kahire, ts., s. 31. Othman Al-Tel ise bu konuda Vâkıdî’nin söylediklerini
“reddetmeye” veya bunlardan “şüphe duymayı gerektirecek herhangi sebep yoktur” demektedir. Bkz. Othman
Ismael Al-Tel, The first Islamic conquest of Aelia (Islamicjerusalem): A Critical Analytical Study of the Early
Islamic Historical Narratives and Sources, Al-Maktoum Institute Academic Press, Dundee 2003, s. 79.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
23. iki farklı nesneyi birbirinden ayırmak ve temyiz etmek için de kullanılır. Ebubekir radıyallahu
anhın kullandığı bu ifadeye bakıldığında “ve” harfinin iki ayrı bölgeyi işaret ettiği veya “ve”
den sonra gelen ikinci yerin daha önemli olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca muhtemelen “ve”
harfinden sonra gelen ikinci yerin, başka yerlere oranla daha önemli olduğu
vurgulanmaktadır.
İkinci halife Ömer b. Hattâb radıyallahu anh İlyâ’yı (Beytülmakdis) fethettiğinde,
“Ömer Ahidnâmesi” diye bilinen tarihî vesikada, halk arasında yaygın olan “İlyâ” ismini
kullandı. Müslümanlar Beytülmakdis’e hâkim oldukları dönemde İlyâ ismini hemen
değiştirmedi, hatta daha sonra da müslümanlar bu terimi kullanmaya devam etti. Zira
Emevîlerin ilk senelerine kadar İlyâ adının yazılı olduğu paralar basıldı. Nitekim Hulefâ-yi
Râşidîn bir yeri fethettiğinde, o bölgede bulunan yapıyı korumuş, bir anda büyük
değişikliklere gitmemiştir.
Tarihte birçok müslüman âlim Beytülmakdis’in coğrafî sınırları hakkında bazı
tanımlar yapmıştır. Ben burada âlimler arasındaki ihtilafların tafsilatına girmeksizin, Khalid
El-Awaisi’nin hazırladığı çalışmalar sonucunda ulaştığı Beytülmakdis sınırlarını dikkate
alıyorum.1
Khalid’in çalışmalarının sonucunda aşağıdaki haritada gösterilen sınırlar ortaya
çıkmıştır:
1
Bu harita için bkz. Khalid El-Awaisi, Mapping Islamicjerusalem: A Rediscovery of Geographical Boundaries, Al-
Maktoum Institute Academic Press, Dundee 2007, ss. 273-274.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
24. Harita 3. Beytülmakdis Bölgesinin Sınırları.1
1
Bu harita için bkz. El-Awaisi (Khalid), Mapping Islamicjerusalem: A Rediscovery of Geographical Boundaries, s.
274.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
25. Khalid El-Awaisi’ye göre daha önceleri müslüman bilginlerin söylediği gibi,
Beytülmakdis bölgesinin sınırları “eski Kudüs şehrinin etrafından farklı yönlere doğru, âzami
40 Arap mili∗
(85,04 km) kadar uzanmaktadır. Böylece Beytülmakdis’in sınırları batıdan
Remle’yi ve onun çevresindeki köyleri, denizden de Akdeniz’in içine doğru 12 Arap miline
(25,51 km) kadar olan bölgeyi kapsamaktadır”.1
Khalid’e göre kendisinin ulaştığı bu sınırlar,
idarî sınırlar olmadığından zamanın değişmesi ile değişmez; “aksine bu sınırlar, mukaddes
bölge için sabit olan sınırlardır” ve “Haremeyn’in, yani Mekke ile Medine’nin sınırları gibi
kutsaldır… Bu konuda Abdullah b. Ömer’den gelen rivâyet de şunu göstermektedir ki;
Beytülmakdis’in sınırlarının kutsallığı, Mekke’nin kutsallığı gibi yaratılışın başlangıcına
kadar gitmektedir. Abdullah b. Ömer şunu söylemiştir; ‘Mekke’deki harem bölgesi, yeryüzü
ve gökyüzü boyunca kendi alanı kadar kutsaldır. Beytülmakdis bölgesi de kendi alanı kadar,
yeryüzü ve gökyüzü boyunca kutsaldır’ ”.2
Hatta Osmanlı döneminin sonlarına kadar, II. Abdülhamid zamanında, küçük
farklılıklarla, Beytülmakdis bölgesine benzeyen idarî sınırlar bulmaktayız. Nitekim
Beytülmakdis bölgesi 1887 yılında Kudüs, Yafa, Halil, Gazze ve Bi’rûssebi‘ vilayetlerinden
oluşan “Kudüs-ü Şerif Mutasarrıflığı” olarak isimlendirilerek müstakil mutasarrıflık
statüsünde doğrudan İstanbul’a bağlanmıştır.3
Bütün bunlardan şunu anlıyoruz ki;
Beytülmakdis bir şehir veya yerleşim yeri değil; bilakis büyüklü küçüklü birçok köy ve
şehirden oluşan ve merkezi de Mescid-i Aksa olan bir bölgedir.
Özetleyecek olursak Beytülmakdis genelde dünyanın, özelde ise Doğu İslam
ülkelerinin kalbinde yer almaktadır. Üç kıtanın, yani Afrika, Asya ve Avrupa’nın kesiştiği
noktada yer almakta, ayrıca -ilerde açıklanacağı gibi- Arap yarımadasında Hicaz ile güçlü bir
bağa sahiptir. Aynı zamanda kültürel, toplumsal, siyasî ve iktisadî boyutu yanında bütün
dünyada etkisi ve yansıması olan üç dinin, yani Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın
merkezidir.
∗
1 Arap mili: yaklaşık 2,126 km’dir (editör notu).
1
Khalid El-Awaisi, “İ‘âdetu İktişâf Hudûd Beytilmakdis”, el-Bu‘dü’l-Akâdîmî ve’l-Ma‘rifî li-Beytilmakdis: et-Ta‘rîf bi-
Erkâni’l-Hakli’l-Ma‘rifîyyi’l-Cedîd fi’l-‘Alemi’l-‘Arabî, ed. Abd al-Fattah El-Awaisi, Merkezi’l-Buhusi’l-İctimâ‘iyye
ve’l-İnsâniyye bi-Cami‘ati’l-Ulûm ve’t-Teknûlûciyâ - Mecme‘ü’l-Buhûsü’l-İslâmiyye (ISRA), Yemen - el-
Memleketü’l-Müttehide 2008, ss. 100-101.
2
El-Awaisi (Khalid), “İ‘âdetu İktişâf Hudûd Beytilmakdis”, ss. 107-108.
3
Osmanlı dönemi açısından Beytülmakdis’in önemi konusuna, “İkinci Daire: Mısır ve Bilâdüşşâm” başlığı içerisinde
tekrar değinilecektir.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
26. 2. İkinci Daire: Mısır ve Bilâdüşşâm
Çoğu müfessir İsrâ suresinin ilk âyetini tefsir ederken bazı hadisleri de delil olarak
göstererek “mübarek topraklar” kavramının Bilâdüşşâm, yani “Tarihî Suriye” coğrafyasını
ifade ettiğini söylemektedir.1
Fakat eğer “bereket”, Beytülmakdis bölgesinin etrafında daireler
halinde yayılıyorsa Bilâdüşşâm bu dairenin sadece bir kısmıdır. Bu da âlimlerin bereketi
sadece Bilâdüşşâm’la sınırladıklarını ortaya koymaktadır. Peki, bu âlimler dairenin diğer
kısmı olan ve güneyde bulunan bölgeleri neden görmezden gelmişlerdir? Haddi zatında bu
sorunun cevabı, bu çalışmanın sınırlarını aşan, daha geniş bir incelemeyi gerektirmektedir.
Bununla birlikte mübarek topraklar, Mısır ve Bilâdüşşâm’ın tamamı ile beraber Akdeniz’deki
Kıbrıs Adası’nı da içine almaktadır.
Harita 4. Mısır ve Bilâdüşşâm’ın Bulunduğu İkinci Bereket Dairesi. Abd al-Fattah El-Awaisi, The Barakaah
Circle Theory, Haziran 2005 (çizim: Haithem Al-Ratrout, en-Nacah Üniversitesi, Filistin).∗
1
Beytülmakdis’e özel iki Kur’ânî terim olan “mübarek topraklar”(el-ardü’l-mübareke) ve “mukaddes topraklar”
(el-ardü’l-mukaddese) isimlerinin; “harem toprakları” (el-ardü’l-harâm) terimi ile mukayesesine ihtiyaç vardır.
∗
Bereket Daireleri Teorisi haritası için bkz. El-Awaisi, Introducing Islamicjerusalem, s. 31 (editör notu).
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
27. Haritada da görüldüğü gibi ikinci daire; Mısır’ın büyük bir kısmını (Kahire,
Akdeniz’de bulunan İskenderiye, Sina Yarımadası, Kızıldeniz’e bakan el-Gardaka),
Bilâdüşşâm’ın tamamını (Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün), Akdeniz’de bulunan Kıbrıs
Adası’nı ve bunlarla beraber Arap yarımadasının küçük bir bölümü olan Mısır ve
Bilâdüşşâm’a yakın Tebük şehrini de kapsamaktadır.
Bereket dairelerinin ikinci halkasında yer alan Tedmur, Hama, Lazkiye, Lefkoşa,
Kahire ve Tebük şehirleri ortak bir çizginin yakınındadır. İskenderiye şehri ile Halep şehrinin
ise tamamen aynı çizgi üzerinde olduğu görülmektedir. Özellikle bu çerçevede Bilâdüşşâm ve
Mısır’ın güvenliği açısından Kıbrıs Adası’nın stratejik önemine dikkat çekmek
gerekmektedir. Zira Akdeniz’deki özel konumu sebebiyle Kıbrıs Adası, Akdeniz boyunca
uzanan Bilâdüşşâm ve Mısır için büyük önem arz etmektedir.
Bana göre Bilâdüşşâm ile Mısır arasında bulunan stratejik ve organik bağın
görmezden gelinmesi, Beytülmakdis’in tarihte birkaç defa dış güçlerin boyunduruğu altına
girmesine yol açmıştır. Buna rağmen Selahaddîn-i Eyyûbî zamanında müslümanlar, ancak
dairenin iki kısmının yani Bilâdüşşâm ile Mısır’ın birliğini sağlayarak Beytülmakdis’i
yabancıların işgalinden kurtarmışlardır. Bilâdüşşâm ve Mısır’ın birleşmesi Beytülmakdis’in
fethedilmesinin en önemli faktörlerinden biridir. Buna binaen Beytülmakdis’in şuan içinde
bulunduğu siyonist işgalden kurtulmasının, bölge halkının bu gerçeği idrak edip, dairenin iki
kısmının birliğini sağlamadan mümkün olmayacağını söyleyebiliriz. Özetle, Beytülmakdis’in
fethinin gerçekleşmesi için Bilâdüşşâm ve Mısır arasında tam anlamıyla bir birlik
kurulmasının yanında, Kıbrıs Adası ile güçlü bir stratejik işbirliği içinde olunması
gerekmektedir.
1983-1987 yılları arasında beş yıl süren inceleme ve araştırmalarımda “Mısır ve
Filistin Meselesi 1936 Yılı Öncesi”,∗
adlı kitabımda ifade ettiğim gibi özetle şu düşünceye
ulaştım; “Arap coğrafyasının tarihini inceleyen birisi şunu farkeder ki; bu bölgedeki “tarih
hareketi”nden anlaşıldığına göre geçmişte olan ve günümüzde de devam eden bir gerçek
olarak, Bilâdüşşâm ve Mısır arasında güçlü, organik bir bağ vardır. Nitekim Şam ve Mısır’ın
güvenliğini sağlayan etken hep tektir. Birinin gidişatının her zaman için diğerini etkilemekte
olduğu, birinde tehlike varsa özellikle bu tehlikenin diğer taraftan geldiği bilinmektedir.
Mısır’ın tarihini belirleyen savaşlar, genelde Şam topraklarında bilhassa güneybatı kısmında
gerçekleşmiş, Şam’ı ilgilendiren tarihî savaşlar da Mısır’da cereyan etmiştir.
∗
Abd al-Fattah El-Awaisi, Mısr ve’l-Kadiyyetü’l-Filistînîyye Kable ‘Âm 1936, Dârü’l-Hasen, Halil 1987 (editör notu).
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
28. Örneğin yakın tarihe baktığımızda Osmanlılar 1516’daki Mercidâbık Muharebesi ile
Bilâdüşşâm’a hâkim olunca, bunun hemen akabinde 1517’de Ridâniye Savaşı’yla Mısır
topraklarını kontrolü altına almıştır. Bunun zıttı da doğrudur. Nitekim Napolyon 1798’de
Mısır’ı işgal ettikten bir yıl sonra, 1799 yılında Filistin’i işgal etme girişiminde bulunmuştur.
Bu da bizlere birinin savunulması gerekiyorsa bunun diğer taraftan da desteklenmesi
gerektiğini göstermektedir. Çünkü bir gücün, bu iki bölgeden birine hâkim olması
durumunda, hâkim olana diğer tarafı da kontrol etme imkânı ortaya çıkmaktadır”.1
Genç
araştırmacı Sara Abd al-Fattah El-Awaisi de; “Mısır tehlike altındayken Bilâdüşşâm’ın;
Bilâdüşşâm tehlike altındayken de Mısır’ın güvenli ve istikrarlı olamayacağı bir gerçektir”2
ifadeleriyle Bilâdüşşâm ile Mısır arasındaki bağın stratejik ve organik bir bağ olduğu gerçeği
üzerinde durmuştur.
Hakikaten de Eyyûbî Devleti’nin, 1193 yılından itibaren hanedan içindeki taht
kavgaları yüzünden yaşadığı çekişmeler ve iç savaşlar yüzünden siyasi istikrarını kaybettiği
en zayıf dönemlerinde bile, Eyyûbîler ana siyaseti daima Mısır’ı dış tehlikeler ve yabancı
nüfuzundan koruma yönünde olmuştur.3
Nitekim Haçlılar düzenledikleri ilk dört seferde,
Beytülmakdis’i doğrudan hedef almışken; beşinci hamlelerinde Mısır’a odaklanmış ve Mısır’ı
sömürgesi altına almak için büyük çabalar sarfetmiştir. Anlaşılan o ki Haçlılar Mısır’a hâkim
olup güçlerini etkin kılmadıkça; müslüman güçlerin dört bir yandan etrafını kuşattığı bir
durumda Beytülmakdis’teki varlıklarını garanti altına alamayacaklarını anlamışlardı. Böylece
Haçlılar için “Mısır’ın, Beytülmakdis’e açılan kapı” olduğu gerçeği ortaya çıktı.4
Ayrıca Selahaddîn-i Eyyûbî’nin 1193’te vefatından sonra ortaya çıkan siyasi
istikrarsızlık ve iç çatışmaların olduğu dönemde bile, Mısır’ın jeopolitik konumu ve bölgedeki
hakikî gücün merkezi olduğu kabulünden dolayı, Mısır’ın zorunlu olarak korunması
gerektiğine dair önemli bir anlayış vardı. Eyyûbi Sultanı el-Melikü’s-Salih Necmeddin Eyyûb
(ö. 1249), oğlu Turan Şah’a vasiyetinde bu gerçeğin önemine vurgu yaparak şunları ifade
etmiştir; “Oğlum! Şunu iyi bil ki, Mısır diyarı, krallığın tahtı konumundadır. Mısır sayesinde
Bütün krallara haddini bildirirsin. Eğer Mısır’ı elinde tutarsan, tüm Doğu elinde olacaktır.
1
El-Awaisi, Mısr ve’l-Kadiyyetü’l-Filistînîyye Kable ‘Âm 1936, s. 53.
2
Sara El-Awaisi [Sâra el-Üveysi], Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A
Critical Study of Three Cases, Aberdeen University Al-Maktoum Institute for Arabic and Islamic Studies
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dundee 2010, s. 42.
3
El-Awaisi (Sara), “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical
Study of Three Cases”, ss. 2, 6.
4
El-Awaisi (Sara), “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical
Study of Three Cases”, ss. 32-34.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
29. Adına sikke vurulur (adına para basılır) ve hutbede adın zikredilir (egemenlik ve güce sahip
olmanın delili olarak Cuma hutbesinde adına dua edilir).”1
el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb vasiyetinde; Mısır’ın koruma kalkanı
konumundaki, Beytülmakdis sınırları içinde bulunan ve deniz seviyesinden 1000 metre
yükseklikte yer alan “Kerak”ın önemine dikkat çekmiş ve şunları söylemiştir; “Oğlum! Eğer
Halepliler senden Kerak’ı almak üzere seni zorlarlarsa, onlara (Beytülmakdis sınırları dışında
kalan, Ürdün’ün doğusunda bulunan) Şûbek’i ver. Eğer onlar razı gelmezse, onları razı
edinceye kadar onlara sahilden bir yer ver; ama ne olursa olsun Kerak’ı elinden çıkarma!
Allah hakkı için vasiyetimi koru. Bu zelil düşmanın neler yapacağını bilemeyiz. Allah
korusun, eğer onlar Mısır’a doğru ilerlerse sırtını Kerak’a ver. Bu şekilde hem gücünü hem de
devletini korumuş olursun. Mısır’ın kendini koruyacak bir kalesi yoktur. Onun için sen
Kerak’ta orduyu hazırlayıp düşmana yönelerek, düşmanın Mısır’a girmesini engellemiş
olursun. Kerak gibi gücünü toplayıp sırtını vereceğin bir yer olmazsa askerî gücün dağılır.
Ancak, Kerak’ı elimde tuttuğum an, benim kalbim rahatladı ve sırtım güçlendi.”2
Sara El-Awaisi, el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb’un söylediği; “Mısır’ın
güvenliğini korumak Beytülmakdis’in güvende olmasını sağlayacağından; ne olursa olsun
Mısır’ın korunması ve güvenliğini sağlamak için elden gelen tüm çabayı sarf etmek gerekir”
şeklindeki sözlerini önemli bulmuştur.3
Buna göre Sara tezinin sonunda konuyu şu şekilde
özetlemiştir; “Beytülmakdis bölgesinin siyasî istikrarını sağlamak için, Mısır ve
Bilâdüşşâm’ın paralel hareket etmesi gerekir. Nitekim Eyyûbî hâkimiyeti boyunca, Mısır’ın
güvenliği ve geleceğine doğrudan Beytülmakdis’te karar verilirdi. Aynı şekilde
Beytülmakdis’in de güvenliği ve geleceği Mısır’da karara bağlanırdı”.4
Daha açık olması açısından güncel bir örnek vermek gerekirse, Batılı ülkelerin
sömürge politikasında görüldüğü gibi, Bilâdüşşâm’ın güneybatısında, Mısır’ın bitişiğinde
“yabancı insan bariyeri” inşa etme çalışmaları daha sonra “İsrail” olarak bilinecek devleti
ortaya çıkarmıştır. Jeostratejik konumundan dolayı Beytülmakdis bölgesine hâkim olan
1
Claude Cahen - İbrahim Chabbouh, “Le Testament d’al-Malik as-Salih Ayyub”, Bulletin d’Etudes Orientales, c. 29,
1977, s. 100 (naklen; El-Awaisi [Sara], “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the
Ayyubids: A Critical Study of Three Cases”, s. 61).
2
Cahen - Chabbouh, “Le Testament d’al-Malik as-Salih Ayyub”, Bulletin d’Etudes Orientales, s. 104 (naklen; El-
Awaisi [Sara] “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical Study
of Three Cases”, s. 65).
3
El-Awaisi (Sara), “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical
Study of Three Cases”, s. 52.
4
El-Awaisi (Sara), “Towards a Geopolitical Understanding of Islamicjerusalem during the Ayyubids: A Critical
Study of Three Cases”, s. 54.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
30. herhangi bir yabancı güç, Arap coğrafyasında herhangi bir birliğini oluşmasını kesin bir
şekilde engelleyecektir. Ben, 1991 yılında yayınlanan “Filistin Meselesinin Kökleri” adlı
kitabımda∗
ve 2002’de “Yahudi Devletinin Kuruluşunda Britanya’nın Rolü: 1840-1948”
başlıklı makalemde Arap coğrafyasında bir yahudi devleti kurmanın siyonist hareketin bir
projesi olmadan önce, “Batılılar’ın bir sömürge projesi” olduğunu ifade ettim. Zira Britanya,
bu bölgeyi elinde tutarak bölgenin geleceğine yön verme emellerini gerçekleştirmek için
yahudilerin bir vatan kurma özlemini istismar etmiştir. Bir başka deyişle yahudi devleti, bu
bölgede stratejik sömürge hedeflerini gerçekleştirme yolunda sadece bir adım ve araçtır.1
Bu
sebeple Britanya politikası, Filistin’de yahudi devleti kurma hazırlığı olarak Mısır’ı
Bilâdüşşâm’dan tamamen ayırmaya yönelik bir yol izlemiştir. Mısır’ı Bilâdüşşâm’dan ayırma
düşüncesi ise 1840 yılına dayanır. Zira 15 Temmuz 1840 tarihinde Britanya’nın de içinde
bulunduğu büyük ülkeler Londra’da toplanarak Arap coğrafyasını bölmek için ilk adım
olarak, Mısır’ı kendi sınırlarının dışına çıkamayan bir ülke haline getirme ve Bilâdüşşâm’dan
ayırma anlaşmasını imzalamıştır.
Fiilen de Britanya, sömürge projesini gerçekleştirmek üzere 1840’tan 1948’e kadar
108 yıl boyunca, Arap coğrafyasını parçalayıp Mısır ve Osmanlı devletini birbirinden
koparmak için, Mısır’ın diğer Arap ülkelerinden ayrılıp yalnız başına kalmasını sağlayacak,
Mısır ve Bilâdüşşâm arasında oluşabilecek herhangi bir ittifaka engel olmaya ya da “yabancı
insan köprüsü/bariyeri” inşa etmeye çalışmıştır. Bu yabancı bariyer, Batılılar’ın sömürge
çıkarlarıyla uyuşacak şekilde Britanya’nın nüfuz merkezi olacak ve onun Arap coğrafyasını
elinde tutarak bölgenin geleceğine yön verme ve sömürge hâkimiyetinin devamını korumayı
sağlayacaktır.
Britanya Dışişleri Bakanı Lord Palmerston (ö. 1865) ile Britanya’nın İstanbul
Büyükelçiliği arasında gerçekleşen yazışmaları incelediğimde şunu keşfettim: Palmerston’un
11.08.1840 tarihli mektubu ile 1841 yılı Şubat ayındaki mektubu, “Filistin’de yahudilerden
oluşan bir insan köprüsü/bariyeri” ile Britanya siyasetinin ana hedefini açık bir şekilde ortaya
koymaktadır; “Osmanlı Devleti toprakları içinde yer alacak şekilde, Arap bölgeleri arasında
oluşabilecek herhangi bir siyasî birliği engellemek üzere Britanya himayesinde bir alan
kurmak”.
∗
Abd al-Fattah El-Awaisi, Cüzûrü’l-Kadiyyeti’l-Filistînîyye: 1922-1977, Dârü’l-Hasen, Halil 1991 (editör notu).
1
Abd al-Fattah El-Awaisi, “Davru Brîtânya fî Te’sîsi’d-Devleti’l-Yahûdiyye: 1840-1948” Mecelletu Şu’ûn İctimâ‘iyye,
sayı 75, yıl 19, 2002, ss. 149-150.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
31. Burada işaret etmemiz gereken bir husus da, Britanya’nın bu planını uygularken bazı
aşamalarda Arap bölgeleri arasında bazı şeklî birliklerin oluşmasına engel olmadığıdır. Bunun
da ötesinde Britanya daha sonraları, yeri geldiğinde Arap ülkelerini çağırarak “Arap Ülkeleri
Birliği”nin (Cami‘atü’d-Düveli’l-Arabiyye) kurulmasını teşvik etmiştir.1
Palmerston’un bu
konudaki düşünce ve girişimleri sonucunda, Britanya’nın bölgedeki sömürge hedeflerini
gerçekleştirmek için, onun himayesinde güçlü bir müttefik oluşturmanın gerekliliği
neticesinde, Filistin’de bir yahudi devletinin kurulması kararlaştırılmıştır.2
Batılı ülkeler arasındaki sömürge rekabeti devam ederken Britanya, sömürge işleri
konusunda uzmanların yer alacağı bir heyet kurmak üzere yedi Avrupa ülkesini davet etmiştir.
Bu heyette tarih, sosyoloji, ekonomi, tarım, coğrafya ve petrol konularında uzman kişiler
görev almıştır. Bu heyet içinde “Roma İmparatorluğu’nun Çöküşü” adlı kitabın yazarı Prof.
James ve “Napolyon İmparatorluğu’nun Kuruluşu ve Çöküşü” kitabının yazarı Lewi
Madlen’in gibi uzmanlar görev almıştır. Bu heyet 1907’de Britanya Başbakanı Campbell
Bannerman’a (ö. 1908) bir rapor sunmuştur.3
Bannerman’a sunulan bu rapora göre Batı sömürge devletlerine karşı olan hakiki
tehlike kaynağı, Arap vilayetleri ile vilayetlerde yaşayan güçlü etkilere sahip Arap halklarıdır.
Bu sebeple Arap coğrafyasında yer alan bu olası tehlikenin yok edilmesi için, raporda bazı
önlemlerin alınmasının gerekli olduğu tavsiye edilmiştir. Buna göre alınacak tedbirler
şunlardır:
1. Arap coğrafyasını bölmek, parçalamak ve birbirinden tamamen ayırmak için çaba sarf etmek.
2. Batı sömürge ülkelerine bağlı ve Batılıların tahakkümüne uygun olacak yapay devletçikler kurmak.
3. Arap coğrafyasında her türlü fikrî, manevî ve tarihî birliğe götürecek unsurlara karşı savaş açmak.
Ayrıca bölgeyi ve bölge halkını birbirinden ayırmak için imkân dâhilindeki tüm ciddi bilimsel yollara
başvurmak (özel tavsiye).
3. Bu tavsiyeleri gerçekleştirmek için, Arap coğrafyasının Afrika kısmını Asya kısmından ayırmak
gereklidir. Ayrıca Filistin’de “tampon devlet” (buffer state) oluşturmak zorunludur. Bu devlet,
Avrupa’yı eski dünyaya (Asya-Avrupa-Afrika) bağlayan, Avrupa ile eski dünyayı da Akdeniz’e
bağlayan kara köprüsü üzerinde, Süveyş Kanalı’na yakın bir yerde yer almalı; ayrıca bölge halkına
düşman olmalı, Batılı ülkelere ve onların çıkarlarına dost olacak şekilde yabancı, güçlü bir tampon
1
El-Awaisi, Cüzûrü’l-Kadiyyeti’l-Filistînîyye: 1922-1977,, ss. 148-149.
2
El-Awaisi, Cüzûrü’l-Kadiyyeti’l-Filistînîyye: 1922-1977, ss. 150-154.
3
El-Awaisi, Cüzûrü’l-Kadiyyeti’l-Filistînîyye: 1922-1977, ss. 162-164.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
32. insan bariyerinden oluşmalıdır. Yukarıda önerilen çözüm yollarını gerçekleştirmek için pratik olarak
izlenmesi gereken yol budur (acil tavsiye).
Bu rapor, Arap coğrafyasında Britanya ve siyonist hareketin siyasî faaliyetlerinin
gerçekleşmesine izin verilmesi anlamına geldi. Böylece Filistin’in diğer Arap coğrafyasından
koparılması ve bu bölgede sömürge etkisini devam ettirecek bir sömürge merkezinin
kurulması kararlaştırıldı. Özetle benim kanaatime göre, yahudi devleti ile Batılı sömürge
devletleri arasında organik bir bağ olduğu göze çarpmaktadır. Zira yahudi devleti, Arap
coğrafyasında Batı sömürgesinin merkez noktası konumundadır. Yahudi devleti “tampon
bölge” olarak; Arap coğrafyasını parçalama, kendine tabi devletçikler yaratma, Arap
birliğinin oluşmasını engelleme, Arap coğrafyasında Batı çıkarlarına hizmet etme ve doğal
kaynaklarına ekonomik açıdan hâkim olma gibi görevler üstleniştir.1
1
Tampon devlet [İsrail], kuruluşunun üzerinden 60 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hala kendisine biçilen
misyonu devam ettirmektedir. 2007-2010 yılları arasında Britanya başbakanı olan Gordon Brown; “İsrail
devleti”nin kuruluşunun 60. yılı münasebetiyle 08.05.2008’de Londra’nın Finchley bölgesindeki bir sinagogda
düzenlenen kutlamada yaptığı meşhur konuşmasında şunları ifade etmiştir; “İsrail devletini kurmak 20. yüzyılın
en büyük başarılarından biridir”. Bu açıklama üzerine medeni bir protesto olarak Gordon Brown’a 10.05.2008
tarihinde bir mektup gönderdim ve o dönem iktidar olan Britanya İşçi Partisi’nden istifa ettim. Ayrıca bu
mektupta “İsrail”in kurulmasının yarattığı yıkıcı etkileri açıkladım. Buna ek olarak şunları izah ettim: “Arap
coğrafyasında İsrail gibi bir devleti kurma rolünden dolayı Britanya’nın, Filistin halkından özür dileme vaktinin
geldiğini umuyordum”. Bunun akabinde de, Arap coğrafyasında “İsrail”in kuruluşundaki rolünden dolayı
Britanya hükümetinden özür talep eden elektronik bir dilekçe gönderdim.
Öte yandan, 1996-2004 yılları arasında İspanya Başbakanı ve (Irak’ı işgal eden) Irak’ın üç düşmanından (Bush-
Blair-Aznar) biri olan José María Aznar, 17.06.2010 tarihinde Londra’da çıkan The Times gazetesinin 31.
sayfasında “İsrail’i destekleyin; çünkü o çökerse; hepimiz çökeriz!” (Support Israel: if it goes down, we all go
down) başlıklı bir makale yayınlamıştır. Aznar bu makalesinde apaçık bir şekilde; “İsrail’in Batı’nın temel bir
parçası olduğunu”, zira Batı’nın geleceğinin “İsrail”in geleceğine bağlı olduğunu, “onun çöküşü” neticesinde
“Batı’nın çökeceğini” ifade etmiştir. O (İsrail), Arap bölgesindeki petrolü ele geçirme hedefinde olan Avrupa
ülkelerinin “ilk savunma hattı”dır. Aznar, makalesinde şunları açıklamıştır: “Sürekli olarak kaosa hazır olan bu
istikrarsız bölgedeki birincil savunma hattımız İsrail’dir. Ortadoğu’daki petrole olan aşırı bağlılığımızdan dolayı,
elimizdeki enerjiyi güvence altına alabilmek için bu bölge hayatî derecede önemlidir. Bu bölge aşırılığa karşı
savaşta ön cephe konumundadır. Bundan dolayı onun (İsrail’in) çökmesi durumunda hepimiz çökeriz…
Kesinlikle İsrail Batı’nın temel bir parçasıdır, çünkü Batı’nın bu günlere gelmesi, sahip olduğu yahudi-hıristiyan
kökenler sayesindedir. Eğer bu kökenlerden biri olan Yahudiliğin altüst olması veya İsrail’in yok olması
durumunda biz de kaybolur gideriz. Hoşumuza gitse de gitmese de bizim kaderimiz birbirinden ayrılmaz bir
şekilde içiçe geçmiştir”.
Bu açıklamalardan sonra 31.05.2010 tarihinde -Gazze ablukasını kırmak için yola çıkan Özgürlük Filosu Mavi
Marmara gemisine siyonistlerin uluslararası sularda saldırdığı gün- Paris’te “İsrail Dostları Girişimi” (Friends of
Israel Initiative) oluşturuldu. Bir ay sonra da, bu girişimin bir şubesi Britanya’da kuruldu. Londra’da çıkan Jewish
Chronicle gazetesinin 23.07.2010 tarihli haberine göre, Britanya Avam Kamarası’nın (House of Commons) bu
şube için yaptığı açılış kutlamasında Aznar şu açıklamayı yaptı; “İsrail’in haklarının yenilme sürecinin
durdurulması İsrail için, tabii ki de Batılı ülkeler için önemli olmaktan öte hayatî bir meseledir. Zira İsrail’in
düşmesi Batı’nın düşmesi demektir”. Bu girişimin kurucuları arasında Aznar ile beraber, George W. Bush (oğul)
döneminde Amerika’nın Birleşmiş Milletler eski Daimi Temsilcisi John Bolton, İtalya Cumhuriyet Senatosu Eski
Başkanı Marcello Pera ve Britanyalı tarihçi Andrew Roberts yer almıştır. Bu girişim, çürümüşlüğü ve kibri ayyuka
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
33. Hakikaten de I. Dünya Savaşı sonunda sömürgeciler Arap coğrafyasını, Batılılar’ın
bölgedeki sömürge emelleriyle uyuşan küçük coğrafî birliklere yani ülkelere bölmeyi
başarmıştır.1
Bilâdüşşâm’a baktığımızda Doğu Ürdün Emirliği (İmâretü Şarki’l-Ürdün)
Filistin’den, Filistin ve Doğu Ürdün de Suriye ve Lübnan’dan ayrılmıştır. 1916 yılında Mekke
Emiri Şerif Hüseyin b. Ali isyan ettiğinde, İngiliz ve Fransızlar Sykes-Picot Anlaşması ile
Arap coğrafyasını kendi aralarında paylaşmışlardır. Bu şekilde Britanya, Şerif Hüseyin ve
çocuklarının Arap birliği hayalini yok etmiştir. Sömürgecilerin bundan sonraki adımı ise Arap
coğrafyasında kurulan coğrafî birlikler arasındaki bölünmüşlük ve parçalanmışlığı
derinleştirmek için bu birliklerin tarihî kökenlerini araştırmaya yönelik hamlelerden
oluşmaktadır. Bu hamlelere göre bilimsel ve sistemli bir şekilde bu yeni coğrafi birliklerin
kutsallaştırılması desteklenecektir. Bu da ancak her birliğin kendi eski tarihini yeniden
canlandırmasını sağlayacak araştırmalara başlamasıyla mümkündür. Böylece parçalara
ayrılmış olan coğrafyada her küçük devlet, kadim aslına dönmek için eski medeniyetlere ait
tarihi eserleri bulmak gayesiyle arkeolojik kazı çalışmalarına başlamıştır. Bu birliklerden
kadim mirası ihya etme çalışmalarına katılan ilk ülkelerden biri Mısır olmuştur. Bu da basın
tarafından propagandası yapılan “firavunculuk” hareketi ile Avrupa’da okuyarak Batı
kültüründen etkilenmiş kesim aracılığıyla yapılmıştır.2
Mısır içinde birbirinden farklı birçok akım olmasına rağmen; bu akımlar genel olarak
“yerel Mısır milliyetçiliği” sloganının etkisinde kalarak Mısır’ın iç işleriyle meşgul olmuştur.
Böylece Mısır bölgesel sınırlarının dışında olanları uzaktan izlemeyi tercih etmiş, Filistin
meselesine hiçbir önem vermemiş ve 20. yüzyılın ilk otuz yılında (1900-1930) Filistin içi
siyasi gelişmelerle ilgilenmemiştir. Ortak Arap kaderi düşüncesi, halk tarafından kabul
görmediğinden Mısır’daki hiçbir siyasi parti tarafından zikredilmemiştir. Ayrıca Mısır’da
tanınan birçok şahsiyet, siyonizm gerçeğine ve siyonistlerin Filistin’deki yerleşim planı
çıkmış “tampon devleti” korumak için oluşturulmuştur. Özgürlük Filosu Mavi Marmara’da bulunanlardan biri
olan Şeyh Raid Salah, bu devletin yaptıklarının “ahmakça ve burnu büyüklükten ibaret olduğunu”, böylesinden
her şeyin bekleneceğini ifade etmiştir.
1
Filistin’in coğrafi sınırları; Balfour Deklarasyonu’nun metni, Filistin’deki Britanya mandasının ortaya koyduğu
antlaşmanın maddeleri ve bu husustaki Britanya-Fransa arasında imzalanan antlaşmalar esas alınarak
belirlenmiştir. Filistin’in Suriye ve Lübnan tarafında bulunan sınırları, 23.12.1920’de Britanya-Fransa imzalanan
antlaşmalara [Franco-British Boundary Agreements] göre belirlenmiştir. 1922-1923 yıllarında ise bu sınırlar
düzeltilerek yeniden belirlenmiştir. Filistin ve Doğu Ürdün’ün (Şarkı Ürdün, Mâverâ-i Ürdün) sınırları ise
01.09.1922 tarihinde Britanya Filistin ve Doğu Ürdün Yüksek Komiserliği (High Commissioner for Palestine and
Transjordan) tarafından belirlenmiştir. Mısır-Filistin sınırı ise 01.10.1906’da yapılan antlaşmaya göre
düzenlenmiştir. Belirlenen bu sınırlara göre, Filistin’in yüzölçümü (kara ve deniz olarak) 27.009 km²’dir. Tampon
devlet “İsrail” 1948 yılında, Filistin topraklarının %77’sine denk gelen 20.700 km²’lik alanı işgal etmiştir. 1967
Savaşı’ndan sonra ise geriye kalan kısmı da işgal etmiştir.
2
El-Awaisi, Mısr ve’l-Kadiyyetü’l-Filistînîyye Kable ‘Âm 1936, ss. 19-22.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
34. konusunda bilgisiz kalmıştır. Bunun yanında aralarında Mısır’ın millî önderi Sa‘d
Zağlul’unda bulunduğu Mısırlı siyaset adamlarının çoğu, Filistin içinde gerçekleşen siyasi
gelişmelere önem vermemiştir.
Mısır hükümetlerinin Filistin meselesine gösterdikleri önem ise çok cılız kalmıştır.
Çünkü hükümetler, “katı tarafsızlık” politikası ve “Filistin meselesine müdahale etmeme”
siyasetini ortaya koymuşlardır. Gerçekte ise bunun aksine Mısır hükümetleri siyonistlerin
faaliyetlerine katılmıştır. 1925’yılında, Mısır başbakanı olan Ahmed Ziver Paşa’nın (ö. 1945)
gönderdiği heyet ile Mısır Üniversitesi [sonraki ismiyle Kahire Üniversitesi] Rektörü Ahmed
Lutfî es-Seyyid’in, Kudüs İbrani Üniversitesi’nin açılışında Mısır hükümetini temsil etmiş
olması bu faaliyetlere örneklik teşkil etmektedir. Aynı zamanda Mısır hükümetlerinden
bazıları, Filistin’deki siyonist karşıtı Filistin hareketlerine düşmanlık yapmışlardır. 1929’da
Muhammed Mahmud Paşa, 1930’da Nehhas Paşa ve 1931’de İsmail Sıtkî Paşa
yönetimlerinde olduğu gibi Mısır hükümetleri, Mısırlılar’ın Filistin’e olan desteğini
engellemeye, Mısırlılar’ın bu direncini kırmaya çalışmışlardır. Kısacası Mısırdaki hükümet,
millî hareket ve halk Filistin’deki gelişmelerden uzak durmuş; Mısır Millî Hareketi Filistin’de
yaşananların hakikatini anlamaya güç yetirememiştir.1
Mısır, 20. yüzyılın ilk otuz yılında yani 1900-1930 yılları arasında, bu hakikati ve
Mısır ile Bilâdüşşâm arasındaki tarihî ve hayatî ilişkiyi idrak edemediği için, Filistin’de
gerçekleşen olayların tabiatını, içyüzünü ve kendine özgü yapısını anlamada başarısız
olmuştur. Yine aynı şekilde Mısır, siyonist hareketin Filistin üzerinde hâkimiyet kurmak için
devam eden yayılmacı hedeflerini anlamada başarısız olmuştur. Çünkü siyonistler sadece
Filistin’i değil; Filistin’den sonra “ikinci dairede” yer alan Mısır ve Bilâdüşşâm’ı, ayrıca daha
geniş bir şekilde ise “üçüncü dairede” bulunan tüm Doğu İslam ülkelerini ele geçirmeyi
hedeflemiştir. Geleneksel yapısıyla kendi içine kapanmış ve Mısır milliyetçiliğini seslendiren
Mısır Millî Hareketi; Bilâdüşşâm’ın güneybatısında yer alan Filistin’de, bir “yahudi
devleti”nin kurulmasını ciddiye almayarak, bu durumun gelecekte Mısır için sınır ötesi bir
tehlike olmayacağını sanmıştır. Fakat bunun aksine “yahudi devleti”; askerî, siyasî, iktisadî,
toplumsal ve kültürel açıdan Mısır için bir tehdittir. Mısır Millî Hareketi, kendisini
Bilâdüşşâm’dan tecrit eden 1840 yılındaki antlaşmaya [Londra Antlaşması] bağlı kaldı. Bu
anlaşma gereğince Mısır, komşuları ile ortak geleceği sağlayacak bir işbirliği ve tek düşman
olan “yahudi devleti”ni yok edecek bir siyasî olgunluk mertebesine yükselemedi. Bunun
1
El-Awaisi, Mısr ve’l-Kadiyyetü’l-Filistînîyye Kable ‘Âm 1936, ss. 6-15.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
35. yerine ise kendi dar sınırlarına çekilerek iç meselelerini önemsedi. Adeta Mısır, kendi kendine
yeterliliği tercih etti.1
Bilâdüşşâm ve Mısır bölgesinin tarih, coğrafya ve jeopolitiğini bu şekilde anlamak;
Arap bölgeleri arasındaki birliği tekrar sağlamak için ayrılığı yok etmeyi ve bu ayrılığın
sebeplerini ortadan kaldırmayı gerekli kılmaktadır. Bu da ancak, Arapların birliğini
engellemek üzere Batılılar’ın himayesi altında bu bölgede oluşturulan bu “yahudi devleti”
engelinin yok edilmesi ile gerçekleşecektir.
Kısacası, Beytülmakdis’te istikrar, kuvvet ve varolmayı sağlamak için şunu göz önüne
almak gerekir; Beytülmakdis’e hükmeden, Mısır ve Bilâdüşşâm’a nüfuz ederek bunlar
üzerinde egemenlik sağlar. Bu ise bir başka ifade ile şu anlama gelir; Beytülmakdis’teki
hâkimiyeti ve istikrarı sabitlemek için Mısır ve Bilâdüşşâm’ın her ikisi de önemlidir. Mısır ve
Bilâdüşşâm olmaksızın Beytülmakdis’e hâkim olan kuvvet, zayıf kalarak yok olmaya maruz
kalır. Beytülmakdis bu coğrafyada kalp konumunda olduğundan, Mısır ve Bilâdüşşâm
arasında gerçekleşecek her türlü birlik ve ittifak için merkez olmak zorundadır. Ayrıca, bu
bölgedeki her türlü işgalci Batılı kuvvete son vermek için atılması gereken esas stratejik adım,
ikinci dairenin kısımları arasında hakikî birliğin sağlanmasıdır: Bu da Kıbrıs ile stratejik
ilişkilerin sağlandığı Mısır ve Bilâdüşşâm birliğidir.
1
El-Awaisi, Mısr ve’l-Kadiyyetü’l-Filistînîyye Kable ‘Âm 1936, ss. 43-44.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
36. 3. Üçüncü Daire: Doğu İslam Ülkeleri; Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksa’ya
İsrâ suresinin ilk âyetinde önem arzeden “min” ()ﻣﻦ ve “ilâ” ()اﻟﻰ kelimeleri, Mekke-i
Mükerreme ve Beytülmakdis arasındaki eşdeğer derecedeki benzerliği ortaya koymaktadır.
Bu âyetin ifadesine göre Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bir gece Mekke’deki
Beytülharâm’dan (Mescid-i Harâm) Beytülmakdis’e (Mescid-i Aksa) yolculuk yapmıştır. Bu
konu hakkında görüşümü şu şekilde özetleyebilirim: “Min” ()ﻣﻦ kelimesi (isrâ ve mirac için)
hem başlangıç hem de dönüş noktasıdır. “İlâ” ()اﻟﻰ kelimesi ise (isrâ ve mirac için) hem bitiş
noktasına hem de beşeriyetin hayatındaki son döneme işaret etmektedir. İslam inancına göre
Mekke-i Mükerreme, Âdem aleyhisselamın yeryüzünde ibadet için ilk mabedi (beyt) inşa
etmesiyle beşeriyetin hayatında başlangıç noktası oldu; bir anlamda insanlığın ilk dönemi
oldu. Oysaki insanlığın son dönemi yani yeryüzü ile ilişkisinin kesilmesi Beytülmakdis’te
gerçekleşecektir. Kur’ân-ı Kerîm’de Kâf suresinin 41. âyetiP43F
1
P ve hadis-i şerifler uyarınca
Beytülmakdis; mahşer yani insanların ölümden dirildikleri yer ve menşer yani dirildikten
sonra insanların dağılacakları yer olacaktır.P44F
2
P Ayrıca Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
mirac yolculuğuna Mescid-i Aksa’dan çıktığı için, Beytülmakdis’in gökyüzüne açılan en
yakın çıkış (kapısı) olduğu iddia edilebilir.
Burada zikrettiğimiz Kâf suresi 41. âyetten ve daha birçok hadis-i şeriften apaçık bir
şekilde şunu biliyoruz ki; Mekke’deki Kâbe ile Beytülmakdis’teki Mescid-i Aksa arasında
çok güçlü bir bağ bulunmaktadır. Bana göre bu iki mescid arasında birbirinin ikizi olacak
derecede bir alaka söz konusudur. Nitekim Ebu Zer’in rivayet ettiği sahih bir hadis de buna
işaret eder.3
Mescid-i Aksa ve Kâbe arasındaki bu güçlü bağ Âdem aleyhisselamın dönemine
yani insanlık tarihinin başlangıcına dayanmaktadır. Nitekim Âdem aleyhisselam Mekke’de
Mescid-i Harâm’ı inşa ettikten kırk yıl sonra, Beytülmakdis’te Mescid-i Aksa’yı inşa eden, ilk
1
“Bir çağırıcının yakın bir yerden herkesin duyacağı şekilde çağıracağı o günle ilgili şu çağrıya kulak ver” (el-Kâf
50/41). Müfessirler bu âyette zikredilen İsrafil’in sura üfleyeceği “yakın bir yer”in Mescid-i Aksa’daki kaya
(Kubbetü’s-Sahra) olduğunu söylerler [âyetin tefsiri için bkz. Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, thk.
Ahmed Muhammed Şâkir, Mü’essesetü’r-Risâle, Beyrut 2000 c. 22, ss. 381-382; Muhammed b. Ömer ez-
Zemahşerî, el-Keşşâf, Darü’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut 2006, c. 4, s. 299]. Ayrıca konu ile ilgili açıklamalar için Bkz.
Abd al-Fattah El-Awaisi, Mekânetu ve Târîhu Beytilmakdis fî’l-İslâm: Merca‘ İslâmî, Mecma‘ü’l-Buhûsü’l-
İslâmiyye, Dunblane 1997, ss. 18-19.
2
[Beytülmakdis’in mahşer ve menşer yeri olduğuna dair hadis için bkz. İbn Mâce, “İkâmetü’s-Salât ve’s-Sünnetü
fîhâ”, 196] Ayrıca bkz. El-Awaisi, Mekânetu ve Târîhu Beytilmakdis fî’l-İslâm: Merca‘ İslâmî, s. 19.
3
Ebu Zer radıyallahu anh diyor ki, “Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme, yeryüzünde inşa edilen ilk mescidin
hangisi olduğunu sordum, “Mescid-i Harâm” diye cevap buyurdu. Sonra hangisi diye sordum, “Mescid-i Aksa”
diye cevapladı. Ben, İkisi arasındaki süre ne kadardır diye sordum; “kırk yıl” dedi”. Buhâri, “Enbiyâ”, 12; Müslim,
“Mesâcid”, 1; Nesâî, “Mesâcid”, 3; İbn Mâce, “Mesâcid”, 7. Ayrıca bu konudaki bir çalışma için bkz. Haithem
Fathi Al-Ratrout, “el-Mescidü’l-Aksâ fî’l-Asâri’l-Kur’âniyye”, Mecelletu Dirâsât Beytilmakdis, c. 6, sayı 1, 2005, ss.
11-14 (editör notu).
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
37. insandır.1
İki mescid arasında bu kadar benzerliğin olması imkânsız bir durum değildir. Hatta
bu benzerliğin tarih boyunca gelişip güçlendiği görülmektedir. Örneğin İbrahim aleyhisselam
Beytülmakdis’e gelmiş, oradan da oğlu İsmail aleyhisselam ile birlikte Kâbe’ye yönelmiş ve
Kâbe’nin sütunlarını (temellerini) yükseltmiştir. Aynı zamanda İbrahim aleyhisselamın
Beytülmakdis’e hicreti, Mekke ile Beytülmakdis arasındaki ilişkiyi ve irtibatı görünür kılan,
bir dönüm noktasıdır. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de isrâ yolculuğu ile Kâbe ve
Mescid-i Aksa arasında bulunan bu irtibatı bizzat ortaya koymuş ve bunun güçlenmesini
sağlamıştır. Bir başka deyişle Kâbe ile Mescid-i Aksa arasındaki bağı kuran ilk peygamber
Âdem aleyhisselam iken; bu iki mukaddes yerin Mekke’de ve Beytülmakdis’te varlığını ve
yapısını tekrar ortaya çıkartan ise Efendimiz İbrahim aleyhisselam ve çocuklarıdır.
Muhammed aleyhisselam ise isrâ yolculuğuyla bu bağlantıyı apaçık bir biçimde ortaya
çıkartan son peygamberdir.
Günümüzde, genç ve başarılı bilim adamı Haithem Al-Ratrout, “Kur’ânî Eserlerde
Mescid-i Aksa” başlıklı makalesinde, bu gerçeği bir daha ortaya çıkarmıştır. Al-Ratrout tarihî,
arkeolojik ve mimarî bir metoda dayanarak hazırladığı bu araştırmasında, Kâbe ile Mescid-i
Aksa’nın mimari planını incelemiş ve sonuç olarak her ikisinin planını, birbirine benzer
bulmuştur. Al-Ratrout bu araştırmasında Mescid-i Aksa’nın sınırlarını (çevresini) incelemiş
ve Mescid-i Aksa’nın bazı kısımlarının Kâbe ile uyumlu olduğunu, Mescid-i Aksa’nın
yönünün Kâbe’ye doğru olduğunu keşfetmiştir. Nitekim Al-Ratrout bu durumdan yola
çıkarak, yapılardan birinin (Kâbe) geometrik planının bir diğeri için (Mescid-i Aksa) model
konumunda olduğu sonucuna ulaşmıştır.2
Al-Ratrout, bu tesbitlerine şunu da eklemektedir;
Mescid-i Aksa ile Kâbe’nin geometrik planını çizen kişinin bu yapıları kurduğu tarih
kıyaslandığında; bu kişiler arasında mutlak bir biçimde benzerlik olduğu anlaşılmaktadır. Bu
tesbit ise Kâbe ile Mescid-i Aksa’nın; sütunlarının kenar oranları, yönleri, aynı şekilde bu
kenarlar arasındaki dar açılar arasında bulunan benzerlikten anlaşılmaktadır.3
Özetlemek gerekirse, Kâbe ile Mescid-i Aksa’nın mimarî yönden karşılaştırıldığında
şu sonuçlara ulaşılır: Her iki mescid de tek bir plan üzere inşa edilmiştir. Bu durum her iki
1
Müslim, “Mesâcid”, 1.
2
Al-Ratrout, “el-Mescidü’l-Aksâ fî’l-Asâri’l-Kur’âniyye”, ss. 1-36, özellikle bkz. s. 13.
3
Haithem Fathi Al-Ratrout, “el-Alâkatu beyne’l-Mescidi’l-Aksâ bi-Beytimakdis ve’l-Ka‘beti’l-Müşerre bi-Mekketi’l-
Mükerreme”, el-Bu‘dü’l-Akâdîmî ve’l-Ma‘rifî li-Beytilmakdis: et-Ta‘rîf bi-Erkâni’l-Hakli’l-Ma‘rifîyyi’l-Cedîd fi’l-
‘Alemi’l-‘Arabî, ed. Abd al-Fattah El-Awaisi, Merkezi’l-Buhusi’l-İctimâ‘iyye ve’l-İnsâniyye bi-Cami‘ati’l-Ulûm ve’t-
Teknûlûciyâ - Mecme‘ü’l-Buhûsü’l-İslâmiyye (ISRA), Yemen - el-Memleketü’l-Müttehide 2008, s. 133-134, 137.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
38. mescidin planının tek bir şahıs tarafından çizildiğini ortaya koyar. Ya da bu durum, bu iki
mescidden birini inşa eden kişinin -bir süreliğine de olsa- her iki yerde de yaşamış ve onun
her iki mescidden de haberdar ve onlar hakkında bilgisi olduğuna işaret eder. Ayrıca
Beytülmakdis ve Kâbe’nin coğrafi konumu incelendiğinde Mescid-i Aksa’nın dört ana
duvarının Kâbe’ye dönük olduğu ve güneydeki duvarlarının Kâbe ile uyumlu olduğu fark
edilir. Bu Mescid-i Aksa’nın inşasının Kâbe’den sonra yapıldığını ortaya koyan kesin bir
delildir. Eğer Kâbe’nin inşası Mescid-i Aksa’dan sonra olsaydı, Kâbe Mescid-i Aksa’ya
dönük olurdu. Zaten böyle bir iddia da günümüzde her iki mescidin yapısına aykırıdır.1
1
Aslında bu keşif, daha önce bahsi geçen, Resullah aleyhisselamdan Ebu Zer’in rivayet ettiği [Yeryüzünde ilk
mescidin Kâbe, ikincisinin Mescid-i Aksa olduğu ve ikisinin inşası arasında kırk yıl bulunduğuna dair olan] hadis-i
şerifin doğruluğunu gösteren, bir başka somut delilidir.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
39. Harita 5. Irak ve Türkiye’nin Bulunduğu Üçüncü Bereket Dairesi. Abd al-Fattah El-Awaisi, The Barakaah
Circle Theory, Haziran 2005 (çizim: Haithem Al-Ratrout, en-Nacah Üniversitesi, Filistin).∗
∗
Bereket Daireleri Teorisi haritası için bkz. El-Awaisi, Introducing Islamicjerusalem, s. 33 (editör notu).
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
40. Bu harita üçüncü dairenin Doğu İslam ülkelerini kapsadığını göstermektedir. Haritada
görüldüğü gibi bu dairede (Mekke ve Medine’yi de kapsayan) Hicaz; Türkiye ve Irak’ın
tamamı; (Tobruk, Derne ve Cağbûb’dan oluşan) Libya’nın küçük bir kısmı; (Mersâ Matrûh,
Sîdî Barrâni, Sîvâ, el-Minyâ, Asyût, el-Hârica, el-Uksur ve Asvân’ın dâhil olduğu) Mısır’dan
çok büyük bir coğrafi alan; (Vâdî Halfâ, Kızıldeniz üzerindeki Dunkunâb, Mısır ve Sudan
arasındaki ihtilaflı bölge olan Halâyib’in içinde bulunduğu) Sudan’dan çok küçük bir kısım;
Kuveyt’in bazı bölgeleri; (Bâhterân ve Tebriz şehirleri ile üçüncü dairenin hattına yakın olan
Abadân, Ahvâz ve Dezfûl’u kapsayan) İran’dan küçük bir kısım yer almaktadır.
Mekke’nin bulunduğu daire hattı üzerinde Kuveyt, Basra, Abadân, Ahvâz, Tebriz,
İstanbul şehirleri ile Libya’dan Derne ve Sudan’dan Dunkunâb şehirleri -yaklaşık olarak- yer
almaktadır. Aynı şekilde Medine’nin bulunduğu daire hattı üzerinde Kerkük, Erbil, Ankara
şehirleri ile Libya ve Mısır’ın bir kısmı -yaklaşık olarak-, Bağdat ve Musul -biraz uzak olarak-
bulunmaktadır.
Üçüncü bereket dairesine yakınında Ermenistan, Gürcistan, Bulgaristan, Yunanistan,
Kuzeybatı Afrika ülkeleri (Mağrîb yani Kuzey Afrika ve Güney Sahrâ’daki İslam ülkeleri;
Libya, Tunus, Cezayir, Fas ve Moritanya) yer almaktadır. Ayrıca üçüncü daire etrafında yer
alan Erivan/Ermenistan, Batum/Gürcistan, Atina/Yunanistan ve Azerbaycan’ın bir kısım
bölgeleri, Beytülmakdis’in dış siyaseti belirlenirken önem kazanmaktadır.
Aynı şekilde üçüncü bereket dairesi Kızıldeniz, Akdeniz, Karadeniz, Ege Denizi ve
Arap Körfezi gibi önemli deniz havzalarını kapsamaktadır. Dünyada önemli bir konuma
sahip olan bu denizler, Doğu İslam ülkeleri için önemli bir güç teşkil eder. Zira bu deniz
havzaları, uluslararası ticaretin önemli bir kısmını kapsadığından; uluslararası ticaret
hareketliliğinin hem kesişme noktalarına hem de geçiş yollarına egemen konumdadır.
Özetle, bizim burada bahsetmeye çalıştığımız Doğu İslam ülkeleri; üçüncü bereket
dairesi haritası tarafından bir bütün olarak önümüze konulmaktadır. Üçüncü bereket dairesi
Bilâdüşşâm, Hicaz, Türkiye, Irak, Kıbrıs ve İran’ın bir kısmı ile Gürcistan, Azerbaycan,
Ermenistan, Bulgaristan ve Yunanistan sınırlarına ulaşacak şekilde; Batı Asya’daki önemli
yerleri kapsamaktadır. Aynı şekilde üçüncü bereket dairesi Mısır, Sudan’ın bir kısmı gibi
Kuzeydoğu Afrika’dan önemli bölgeleri içermektedir. Son olarak bu daire, Kuzeybatı
Afrika’dan Libya’nın küçük bir kısmına şâmildir.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
41. Ayrıca üçüncü bereket dairesi Kâbe ile Mescid-i Aksa arasında bulunan mesafenin;
İstanbul ile Mescid-i Aksa arasındaki mesafe takriben aynı olduğunu göstermektedir.1
Bilindiği üzere İslam’ın evrensel daveti miladî 610 yılında Mekke’de, Muhammed sallallahu
aleyhi ve selleme inen vahiyle başlamıştır. Bu evrensel davet, 1924’te İstanbul’da
müslümanların siyasi nizamının (Osmanlı Devleti’nin) yıkılmasıyla sonlanmıştır. Siyasi
nizamın yıkılması, Beytülmakdis’in Britanya tarafından kuşatılmasından yedi yıl sonraya
tekabül etmektedir. Nitekim Resûlullah aleyhisselamın bir hadis-i şerifinde de bildirildiği
üzere, sıkıntı ve fitnelerin arttığı ahir zamanda, Beytülmakdis İslam hilafetinin merkezi
olacaktır.2
Bu durumda, üçüncü dairenin kuzey kısmında bulunan İstanbul ile bu dairenin
güney kısmında yer alan Mekke arasında bir alakanın bulunduğunda hiç şüphe yoktur. Tam
burada açık bir şekilde gündeme gelen soru - ki bu soru üzerinde daha fazla araştırma yapmak
ve derinleşmek gerekir- şudur: “Bu iki mekân arasındaki alaka bize ne söylemek
istemektedir?”
Özetlemek gerekirse, üçüncü dairenin birinci derecedeki ağırlık merkezi Hicaz, Irak,
Türkiye, Mısır ve Kıbrıs iken; ikinci derecede ise Kuveyt, Libya, Sudan ve İran’dır. Bu
durumda ortaya çıkan resim bize şunu söylemektedir; Kuveyt, Libya, Sudan ve İran’ın
yanında Bilâdüşşâm, Mısır, Kıbrıs, Hicaz, Irak ve Türkiye ekseninde birliği ya da en azından
stratejik işbirliğini tamamlayacak ilişkilerin sağlanması gerekmektedir. Burada ikinci ve
üçüncü daireyi birbirine bağlayan noktanın Mısır olduğuna işaret etmek gerekir. Mısır ikinci
ve üçüncü daireye dağılırken, coğrafyasının daha büyük kısmı üçüncü dairede yer almaktadır.
Bu durum şunu ortaya koymaktadır ki; Mısır’ın jeopolitik konumunun önemi, ümmetin birliği
ile kalkınmasındaki lider rolü iyice anlaşıldığında; bölgeye liderlik etme potansiyeli açısından
Mısır merkezi bir öneme sahiptir.
İşte tam bu noktada, yeryüzünde seçkin üç mekân arasında açık bir bağ bulunduğunu
vurgulamak gerekir. Bu üç mekân; Mekke’de nazil olan Tîn suresinde Allah Teâla’nın üzerine
yemin ettiği, Beytülmakdis, Sina ve Mekke’dir: “İncire ve zeytine (Bilâdüşşâm); Sina dağına
(Mısır) ve bu emin beldeye yemin olsun (Mekke-i Mükerreme)!” (et-Tîn 95/1-3). Bu âyetler
merkezinin Beytülmakdis olduğu Bilâdüşşâm ve Mısır ile merkezinin Mekke olduğu Hicaz
arasında birliğin bulunduğuna işaret etmektedir. Böylece “incir” (tîn) ve “zeytin” (zeytûn),
Sina dağı (tûru Sinîn) ve emin belde (el-beledü’l-emîn) bölgesinin uzandığı alan Nil ve Fırat
1
Kâbe ve Mescid-i Aksa arasındaki mesafe 1292.5 km iken İstanbul ve Mescid-i Aksa arasındaki mesafe 1269
km’dir.
2
El-Awaisi, Mekânetu ve Târîhu Beytilmakdis fî’l-İslâm: Merca‘ İslâmî, ss. 17-18.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org
42. arasını kapsamaktadır. Bir anlamda Tîn suresinin âyetleri, dünyanın hidayet merkezini temsil
eden isrâ yolculuğunun başlangıç noktasını (Mekke’deki Mescid-i Harâm); dünyanın bereket
merkezi sayılan isrâ yolculuğunun bitiş noktasına (Beytülmakdis’teki Mescid-i Harâm)
bağlamaktadır. Özetle Doğu İslam ülkelerinin sahip olduğu konum; arazileri, kuşattığı
denizleri, doğal zenginlikleri, enerjisi, çeşitliliği, medeniyeti ve değerleri sayesinde egemen
olan, hükmeden bir coğrafî mevkidir.
اﻟﻤﻘﺪس ﻟﺒﻴﺖ اﻟﻤﻌﺮﻓﻲ ﻟﻠﻤﺸﺮوع اﻹﻟﻜﺘﺮوﻧﻴﺔ اﻟﻤﻜﺘﺒﺔ
www.isravakfi.org