1. Girişimcinin Varlığını Sağlıklı Bir Şekilde Sürdürebilmesi İçin
EKONOMİDE DENGE HALİ
Döviz Kuru, Enflasyon ve Faiz İlişkisi
Faiz Lobisi ve Orta Gelir Tuzağı
E. Aysan Doğaner
www.aysandoganer.com
2. Makroekonomik denge denklemi şöyle yazılır:
(S – I) + (T – G) = (X – M)
Bu denklemde;
S = özel kesim tasarruflarını,
I = özel kesim yatırımlarını,
T = başta vergiler olmak üzere kamu gelirlerini,
G = kamu harcamalarını
X = ihracatı
M = ithalatı gösteriyor.
3. (S – I) dengesine özel kesim tasarruf yatırım dengesi
ya da kısaca özel kesim dengesi denir.
(T – G) dengesine ise kamu kesimi dengesi ya da
kısaca bütçe dengesi denir. Bu ikisi ekonominin iç
dengesini ya da kısaca iç ekonomik dengeyi meydana
getirir.
(X – M) dengesine kısaca dış ticaret dengesi adı verilir.
Bu denge ekonominin dış dengesini oluşturur.
Bir ekonominin iç dengesi (S – I) + (T – G)
Ekonominin dış dengesine (X – M) eşittir.
Yani bütün bu alt dengelerin toplamı sıfıra eşittir.
4. 2011 yıl sonu itibariyle Türkiye’nin verileri şöyledir:
S = 162 milyar TL
I = 292 milyar TL
T = 296 milyar TL
G = 313 milyar TL
X = 144 milyar USD = 237 milyar TL
M = 233 milyar USD = 384 milyar TL
Bu durumda denklemden yararlanarak
Türkiye’nin MakroEkonomik Dengesini
hesaplayınız.
5. Türkiye’nin 2011 Makro Ekonomik Dengesi
(S – I) + (T – G) = (X – M)
(162 – 292) + (296 – 313) = (237 - 384)
- 130 – 17 = - 147
Yani iç ve dış denge birbirine eşittir. Sağ taraftaki dış dengeyi işaret
değiştirerek sol tarafa taşırsak denklemin toplamı sıfıra eşit olur.
6. Türkiye’nin 2011 yılındaki
GSYH’sı 1.295 milyar TL olduğuna göre;
GSYH’sının yüzde 10’u oranında tasarruf yatırım açığı [(S – I) /
GSYH],
yüzde 1,3 oranında bütçe açığı [(T – G) / GSYH],
yüzde 11,3 oranında dış ticaret açığı [(X – M) / GSYH ] vermiştir.
2011 yılında ortaya çıkan ve GSYH’nın yüzde 1,3’ü oranına ulaşan
bütçe açığının büyük bölümü iç borçlanma ve küçük bölümü dış
borçlanma ile finanse edilirken
GSYH’nın % 10’u oranına varan dış denge açığının bir bölümü
doğrudan yabancı sermaye yatırımı, bir bölümü portföy yatırımı,
bir bölümü de kredi yoluyla dış kaynaklardan finanse edilmiştir.
8. Türkiye’de Girişimci Eliyle Bir Değişime İhtiyaç Var
Çok İthalat
Düşük Katma
Değer
Az İhracat
Orta Gelir Tuzağına Yakalanmamak İçin 3 Aşamalı Yeni Yol
Az İthalat
Yüksek
Katma Değer
Çok İhracat
9. SICAK PARA
Enflasyon oranı yüksek olan ülkede faiz oranları da yüksek olmalı ve vadeli
kur iki ülke arasındaki enflasyon oranı farkı kadar prim yapmalıdır.
Bazı ülkelerde, yüksek enflasyon oranlarına rağmen merkez bankası piyasaya
müdahale ederek döviz kurlarının yeterince yükselmesini engelleyebilir. Bu
durumda ulusal para aşırı miktarda değerlenmiş olmaktadır. Böyle bir
uygulamada dövizin gelecekteki olması gereken değeri, enflasyon oranları
ve faiz oranları farkından daha küçük olacaktır.
Bu da uluslar arası alanda oldukça akıcı bir niteliğe sahip olan kısa vadeli
fonların (sıcak para) ülkeye girişlerini özendirecektir.
Bu durum döviz sıkıntısı içerisinde bulunan ülkeler için geçici bir rahatlık
vermiş olmasına rağmen, daha sonra bu ülkelerin kaynak dengelerini bozarak,
ekonomik krizle karşı karşıya gelmelerine neden olmaktadır.
10. DÖVİZ KURU, ENFLASYON ve FAİZ
Ekonomik büyümenin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için mal ve hizmet piyasaları
ile finansal piyasanın birbirleriyle uyumlu biçimde hareket etmeleri gerekmektedir.
Burada, üretimden elde edilen ulusal gelir, direk yoldan tüketim veya dolaylı yoldan
tasarruflar şeklinde mal piyasasına yönelmektedir.
Ekonomide bu olay dengeli şekilde gerçekleştiği sürece üretimde istikrar sağlanmış
olmaktadır. Piyasalarda karışıklığa meydan vermeden ekonomik büyümenin
sağlanması, mal ve hizmetler için fiyat düzeyi, yabancı para için döviz kuru ve yerli
paranın banknot değeri olan faiz oranlarındaki artışların birbirleriyle yakın
değerlerde bulunmalarını gerekli kılmaktadır.
Bu değişkenlerde meydana gelen olumsuzluklar ekonominin iç ve dış dengeleri
arasındaki nispi denge ilişkilerini bozabilmekte ve alternatif maliyetleri etkileyerek
genel ekonomik yapıyı olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Üçlü dengenin düşük
oranlarda tutulması ülkedeki makro ekonomik performansı daha yüksek seviyeye
ulaştırırken, yüksek seviyede seyretmesi ekonomik büyümenin ve dünya nimetlerinden
alınan payların daha düşük kalmasına neden olmaktadır.
Bu bakımdan döviz kuru, enflasyon ve faiz oranlarının yüksek oranlarda bulunması
ekonomik krizin olacağını göstermemekle birlikte, refah düzeylerinde azalmalara ve
gelir dağılımında bozulmalara yol açabilmektedir.
11.
12.
13. ORTA GELİR TUZAĞI ve TÜRKİYE
Orta gelir tuzağı nedir?
Bir ekonominin belirli bir kişi başına gelir düzeyine ulaştıktan sonra orada
sıkışıp kalması haline orta gelir tuzağı denir. Orta gelir tuzağı bir ekonomide kişi
başına gelir düzeyinin belirli bir aşamadan öteye gidememesi halini ya da
belirli bir gelir düzeyine ulaştıktan sonra durgunluk içine girilmesi durumunu
özetleyen bir yaklaşımdır.
Orta gelirin ölçüsü nedir?
Orta gelir düzeyi ölçüsü olarak bugün ABD’nin kişi başına GSYH’sına dayanan
bu ilk tanımın yerini Dünya Bankası’nın kişi başına gelire göre yaptığı
sınıflandırma almış bulunmaktadır. Dünya Bankası’nın 2012 yılı Dünya
Kalkınma Raporu’nda ekonomiler şu şekilde sınıflandırılmaktadır
(Kaynak: Dünya Bankası, Dünya Kalkınma Raporu – 2012, sayfa 389):
14. Türkiye, 2012 yılı 10.673 dolarlık kişi başına ortalama yıllık geliriyle üst orta gelirli
ekonomiler arasında bulunmaktadır. Bu grupta Türkiye ile birlikte bulunan
ekonomilerden bazıları şunlardır: Çin, Malezya, Arnavutluk, Azerbaycan, Romanya,
Rusya, Brezilya, Arjantin, Meksika, Cezayir, Tunus, Güney Afrika.
EKONOMİLER
KİŞİ BAŞINA YILLIK ORT.GELİR
Düşük gelirli ekonomiler
1,005 doların altı
Orta gelirli ekonomiler
1,006 – 12,275 dolar arası
Alt orta gelirli ekonomiler
1,006 – 3.975 dolar arası
Üst orta gelirli ekonomiler
3.976 – 12.275 dolar arası
Yüksek gelirli ekonomiler
12,276 dolar ve üzeri
15. Bu tuzağa düşmemek için ne yapmak gerekiyor.
(1) Tasarruf oranını artırmak ve bu yolla yatırımlara iç finansman sağlamak orta gelir
tuzağına düşmemenin ya da düşülmesi bu tuzaktan kurtulmanın en önemli gereklerinden
birisini oluşturuyor.
(2) Oysa Türkiye’de tasarruflarla yatırımlar arasındaki fark giderek açılıyor.
16. (2) Yüksek Katma Değerli ürünler üretmek ana hedef olmalıdır. Bunun için imalat
sanayisinin gelişimini hızlandırmak gerekir. McKinsey’in araştırmasının (Manufacturing
the Future: The Next Era of Global Growth and Innovation, McKinsey, 2012.) sonuçları
bu açıdan çok çarpıcıdır. Türkiye, dünyada yaratılan imalat sanayisi katma değerindeki pay
açısından 1990 yılında 13’üncü sırada, 2000’lerde 15’nci sırada yer alırken 2010’da liste
dışına çıkmış bulunuyor. Beklenenin tam tersine bir gelişme. Yani Türkiye en hızlı büyüdüğü
on yılda, ondan önceki yirmi yılda olduğu kadar bir imalat sanayisi katma değer payı
yaratamamış. Bu durum Türkiye açısından orta gelir tuzağına düşmenin tehlike çanı
demektir.
(3) Sanayide çeşitlenme açısından Türkiye’nin durumu iyi görünüyor. Her ne kadar
imalat sanayisinde dünya çapında bir yer edinememiş olsa da sanayisini son elli yılda
oldukça çeşitlendirmiş, bir kaç mala dayalı üretimle sınırlı kalmamıştır.
(4) Emek piyasasında koşulların değerlendirilmesini yaptığımızda Türkiye’nin burada
birçok iyileştirme yapmasının zorunlu olduğunu söylememiz mümkündür. Bu
piyasadaki temel konu piyasa koşullarının esnek hale getirilmesidir. Bu düzenlemenin
önünde oldukça güçlü bir direnç vardır ve bu direncin kırılması kolay değildir.
(5) Daha fazla yatırım, yüksek istihdam, yüksek gelir, yüksek tasarruf için
Girişimcilerin sayısının artırılması. Özellikle yüksek katma değer yaratacak inovatif
girişimlerin teşvik edilmesi gerekiyor.
17. Özetle söylememiz gerekirse Türkiye’nin orta gelir tuzağına düşmemek için alması
gereken birçok önlem vardır.
Türkiye 2010 – 2020 arasındaki on yılı 2000 – 2010 arasındaki on yıldan farklı olarak
yapısal önlemlere hız vererek geçirmek zorundadır.
Bireysel emeklilik sisteminin harekete geçirilmiş ve devletçe desteklenmiş olması
tasarrufları artırmak için önemli bir hamledir ama yeterli değildir.
İmalat sanayisinin gelişimini hızlandırmak, katma değeri artırmak için girişilen yeni
teşvik modeli iyi niyetli bir girişim olmakla birlikte çok daha fazlasına ihtiyaç vardır.
Sanayide çeşitlenmeyi gerçekleştirebilmek için her şeyden önce üzerinde çok
konuşulan ama bir türlü gerçekleştirilemeyen sanayi envanteri çalışmasının
tamamlanması gereklidir.
Emek piyasasında gerekli esnekliği sağlamadan önce kayıt dışılık başta olmak üzere
altyapı sorunlarını öncelikle çözmek gereklidir.