Kendi Dilinden Doğu ve Güneydoğu Anadolu Yoksulluk ve Sosyal Durum Raporu
Kur’An Ve SüNnette Aile BirliğInin Korunmasi
1. KUR’AN VE SÜNNETTE A LE B RL Ğ N N KORUNMASI
Okt. Dr. Ahmet GÜNEŞ•
ÖZET
Kur’an ve sünnette aile birliğinin korunması detaylı anlatılır.
Kur’an’da zaman zaman ortaya çıkabilecek çeşitli ailevi problemlerin
çözülebilmesi için, öncelikle eşlerin özverili olmaları istenir; ayrıca
hem erkek hem de kadın aileleri sorumlu tutulur. Sünnette boşanma
arşı titreten bir olay olarak tanımlanır. Hadîs mecmualarında da
Peygamberimizin bazı boşanmaları önlemeye yönelik çabaları
nakledilir. slâm hukukunda ise boşanma, genel hükmü itibariyle
sakınılması gereken bir olay (hazr), özel hükmü itibariyle ise en son
çare olarak değerlendirilir.
Anahtar Kelimeler: Boşanma, Aile, slâm Hukuku.
ABSTRACT
The Preservation of the Family in Qur’an and Sunnah
The preservation of the family is explained in detail in Qur’an
and Sunnah. In the Qur’an spouses are requested, firstly, to be self-
sacrificing (unselfish) in order to solve family problems that may
occur from time to time. In addition, both man and woman families
are held responsible. In sunnah, the divorce is explained as an event
shaking the Throne. In hadith books, there are explanations of our
•
Atatürk Üniversitesi lâhiyat Fakültesi slâm Hukuku Anabilim Dalı.
(e-posta: ahgun@atauni.edu.tr)
149
2. Prophet’s attempts to prevent some divorces. In Islamic Law, the
divorce, in general, is understood as an event that should be avoided.
In special, circumstances it is treated as the last resort.
Key Words: Divorce, Family, Islamic Law.
Giriş
Yeryüzünün en eski sosyal kurumlarından biri olan aile, içtimaî
hayatın âdeta bir minyatürüdür. Nesli devam ettirme, aile bireylerine
psikolojik ve sosyal güven sağlama işlevinin yanında, kültürel
değerleri gelecek nesle aktarma işini de önemli ölçüde aile üstlenir.
Ailenin sosyal yapının oluşumundaki inkâr olunamaz fonksiyonları,
sonuç olarak toplum ve her kademede devletin şekillenmesinde de
hissedilir.
Bu yüzden slâm hukukunda kadın ile erkeğin birlikte
yaşamasının sosyal ve hukukî çerçevesini belirleyen evlilik
sözleşmesi, ayrıntılı anlatılır. Bu konuda bir çok emredici ve
düzenleyici kurallar konulur. slâm hukukunda evlilik sözleşmesi, bir
yönüyle hukukî bir işlem ve akit; bir yönüyle de ibadet olarak
değerlendirilir1. Bu anlayışın tabii bir yansıması olarak evlilik ve
boşanma konusu, bazı fıkıh kitaplarının ve bazı hadîs mecmûalarının
tertibinde ibadet bölümünün akabinde yer alır. Ayrıca evlilik ve
boşanmanın “hukûkullâh” arasında sayılması da, evlilik
müessesesinin dinî ve sosyal boyutunu gösterir. Bu özgün durum,
sosyal kontrol açısından büyük önem arz eder.
slâm hukukunda evlilik akdi diğer akit çeşitlerinden farklı
1
bn Âbidîn, Muhammed Emîn, Hâşiyetü Reddi’l-Muhtâr, stanbul 1984, lll, 3.
150
3. değerlendirilir2. bnü’l-Arabî, diğer akitleri “ukûdü’l-emvâl” (ticarî
akitler); evlilik akdini ise, “ukûdü’l-ebdân” şeklinde isimlendirilmesi,
bu farklılıktan kaynaklanır3. Çünkü evlilik, iki farklı kültürün
birleşimidir. Taraflar ayrı ayrı yaşantıdan gelmişlerdir. Dolayısıyla yer
yer eşler arasında ufak tefek tartışmaların olması bir derece
kaçınılmazdır. Bunların evliliğin ilk yıllarında daha çok görülmesi de
tesadüfî değildir. Çünkü bireylerin çevre, yetişme tarzı, eğitim
durumları; kısacası, sosyo-kültürel yönleri farklılık gösterir.
“Dumansız baca, çekişmedik karı-koca olmaz” diyen atalarımız,
olmazsa olmaz denilen bir gerçeği ifade ederler.
Öte yandan aile krizine; fikrî anlaşmazlıklar, fizikî kusurlar,
iktisadî alandaki aksamalar, kusursuz eşi realite planında bulamayarak
bireylerin sukût-i hayale uğraması, evlilik öncesi maharetle saklanan
kusurların evlilik sonrası ortaya çıkması veya gereksiz zıtlaşmalar gibi
birçok hususlar, geçimsizlik sebebi olabilmektedir. Doğrusu, bunları
önceden tam olarak tespit etmeye ve birer birer saymaya da imkân
yoktur4.
Türkiye’deki boşanmaların en önemli nedeninin eşler arası
geçimsizlik olduğu istatistik verilerinden öğrenilmektedir. Yıldan yıla
bu nedenin giderek arttığını gözlemlemek ise, gerçekten üzücüdür5.
2
Cassâs, Ebû Bekr Ahmed b. Ali, Ahkâmü’l-Kur’an, Beyrut 1985, ll, 137.
3
bnü’l-Arabî, Ebû Bekr Muhammed b. Abdillâh, Ahkâmü’l-Kur’an, Beyrut 1985, 1, 425.
4
Bkz. Hıfzı Veldet, mtizacsızlık Sebebiyle Boşanmada Kusur Mefhumu, stanbul 1943, s. 10,
13; Belgesay, Mustafa Reşit, Türk Kanunu Medenisi Şerhi, ll Aile Hukuku, stanbul 1948,
s. 72.
5
Türkiye’de boşanmaların % 85.9’u geçimsizlik, % 6.7’si terk, % 3.1’i zina, diğerleri % 4.3.
Ayrıca, bu verilere göre, dul kadın nüfusu, dul erkek nüfusundan fazladır. Ancak
boşanmaların ülkemizde fazla olmadığını, genel nüfus içinde % 0.1’e dahi ulaşmadığını
söylemek sevindiricidir. Bkz. Boşanma statistikleri 1981, Devlet statistikleri Enstitüsü,
Ankara 1983, s. V-Vl; krş. Boşanma statistikleri 1995, Devlet statistikleri Enstitüsü,
Ankara 1997, s. 3.
151
4. Bu verilere göre, özellikle evliliklerin ilk yıllarında boşanma oranının
fazlalığı dikkat çekici ölçüdedir. Böyle olmasının nedeni, büyük bir
ihtimalle, yeni evli çiftlerin henüz birbirlerinin kişiliklerini daha tam
olarak tanıma imkânı bulamadan ayrılmaya yeltenmeleridir. Bu
yüzden, eşler tarafından başlangıçta kolay gibi görünen bu yol hemen
tercih edilmektedir. Bu aşamada, muhtemelen gelecekteki hayatlarının
iyilik ve güzelliklere dönüşebileceği hiç düşünülmemektedir. Hele
hele çoğu zaman, basit bahanelerle bir kaşık suda fırtınalar koparıldığı
da ender karşılaşılan bir durum değildir. Bütün bunlara, karı-kocanın
birbirlerinin kişiliklerine saygı göstermemeleri, başlıca neden olarak
gösterilebilir. Sonuçta çiftler, tecrübesizlik ve rehbersizliklerin
kurbanı olabilmektedir.
Boşanma, amacına ulaşamayan evlilik birliğinin sona ermesidir.
Yalnız boşanma çoğu zaman karı-kocanın birbirlerinden
ayrılmalarıyla noktalanmaz. Boşanma, geride onulmaz yaralar açan
sonuçlarıyla, öncelikle karı-kocayı ve daha çok da boşanma yetimleri
durumuna düşen çocukları ilgilendiren bir olaydır.
Boşanma, taraf durumunda olan aileleri ve toplumu etkileyen
istenmedik bir olaydır. Zira boşanma oranıyla, toplum içinde yaygın
çocuk suçluluğu, uyuşturucu maddeler iptilası vb. gibi sosyal
hastalıklar arasında sıkı bir ilişkinin olduğu muhakkaktır. Bugün
Türkiye’de yüz binlere varan sokak çocuklarının sayısında en büyük
payı, parçalanmış ailelerin oluşturduğu ve üvey anne ya da üvey
babadan kaynaklandığı biliniyor. şte boşanma, nadiren kurtuluş ve
huzuru sağlasa bile, çoğu zaman psikolojik ve sosyolojik problemleri
de beraberinde getirmektedir.
Sosyal bilimler yönünden ailenin gücünü ölçebilmek için
başvurulan araçlardan birisi hiç şüphesiz boşanma oranlarıdır. Bir
152
5. toplumda meydana gelen evlilikler geniş oranda, kısa zaman süreleri
içinde boşanma ya da ayrılıkla sonuçlanıyorsa o toplumun güçsüz,
fonksiyonunu yerine getiremeyen sakat ve hasta bir aile kurumuna
sahip olduğu söylenebilir. Bir bakıma sürdürülemeyecek bir ailenin
devamında gerek eşler, gerekse de toplum yönünden yarar yoktur;
ama boşanmaların büyük oranda olduğu bir toplumun yapısında
sakatlık bulunduğunu söylemekte de hata olmaz6.
Ailenin toplumla yakın ilgisinden dolayı tarihte evlenme
kurumunu düzenlememiş bir devlet yoktur. Günümüz dünyasında ise,
sosyal devlet ilkesini benimseyen pek çok ülkede, aile birliğinin
korunmasına yönelik tedbirler, Anayasal güvenceler altında pozitif
hukuk kurallarıyla belirlenmiştir. Hatta aile konusunda giderek
güçlenen devlet himayesi, iç hukukun yanı sıra artık uluslararası bir
nitelik arz etmektedir7.
Yalnız aile problemlerinin salt pozitif hukuk kurallarıyla
çözülemeyeceği açıktır. Çünkü önemli olan aile mutluluğudur. Aile
mutluluğu da kelimenin tam anlamıyla bir sanattır. Sanattır, çünkü aile
mutluluğunun kuralı da kitabı da yoktur. Yoktur, çünkü mutluluk daha
ziyade kişilerin ruh dünyasıyla ilgilidir. Yine de insanlar arası bütün
ilişkilerin elbette bir etiği vardır. Bu etik insanlara belirli
sorumluluklar yükler. Sorumluluk da tek yanlı değil, karşılıklıdır.
Elbette herkes kendinden ve ilişkilerinden sorumludur. Toplumsal
yaşamın üzerine kurulduğu düzenin temelinde de bu anlayış yatar8.
Biz bu makalede, yeterli gerekçeler oluşmadan meydana
6
Dönmezer, Sulhi, Toplumbilim, stanbul 1994, s. 205-206.
7
Mumcu, Ahmet, nsan Hakları Kamu Özgürlükleri, Ankara 1992, s. 5.
8
Çeçen, Anıl, nsan Hakları, Ankara 1995, s. 31.
153
6. gelebilecek boşanmaları önlemeye yönelik dinî motifler, ahlâkî
esaslar, örfî telakkiler ile bazı hukukî ilkeleri Kur’an, sünnet ve slâm
hukuku perspektifinden inceleyeceğiz. Diğer bir anlatımla, slam’ın
değerler sisteminde özel bir konuma sahip olan aile müessesesiyle
ilgili normların bazı yönlerini öne çıkarmaya çalışacağız.
1. Kur’an’da Aile Birliğinin Korunması
slâm; inanç, ibadet, ahlâkî ve hukukî vecibeleri birlikte ihtiva
eden bir değerler sistemidir. Kur’an ve onun tebliğcisi Hz.
Muhammed, öncelikle “hüküm günü” başarılı bir şekilde hesap
verebilme; yani âhiret şuuruyla, ahlâkî kaideleri yerleştirmeye çalışır.
Kur’an’daki yasama da, kronolojik olarak davranışlarla ilgili ahlâkî
kuralların tavsiyesiyle başlar, daha sonra hukukî prensipler belirtilir9.
Kur’an, aile hayatını karşılıklı anlayış ve olgunlukla yürütülecek
insanî bir müessese kabul ettiğinden bu konuda sabrı, ahlâkî
olgunluğu, adaletli davranmayı, tevekkülü ve Allah’tan sakınmayı
öğütler (bkz. Nisâ, 4/3,19,128; Talâk, 65/1).
Bilindiği gibi, diğer akitlerden farklı olarak, tamamen kendine
has insanî yönleri, mahremiyetleri bulunan evlilik hadiselerine şeklî
ve hukukî müdahalemiz çoğu zaman çok gecikecektir. Halbuki önemli
olan, problemi doğduktan ve ortaya çıktıktan sonra çözmek değil,
problemin doğmasına sebebiyet vermemek veya daha başlangıçta
sıkıntıyı giderebilmektir. Bu da doğrudan doğruya, tarafların
şahsiyetleriyle, ahlâkî ve insanî meziyetlerinin gelişmişlik düzeyiyle
alâkalı bir meseledir. Bunun içindir ki, Kur’an ve sünnetin bu tür
olaylara yaklaşım tarzı, hukukî olayın çözümlenmesinden ziyade,
9
Bkz. Joseph Schacht, slâm Hukukuna Giriş, çev. Mehmet Dağ - Abdulkadir Şener, Ankara
1986, s. 22 vd.; Başgil, A. Fuat, Esas Teşkilât Hukuku, stanbul, ts., s. 72.
154
7. tarafların duygularına hitap etme şeklindedir. slâm aile hukuku
alanında Kur’an ve sünnetin getirdiği hükümler de konunun salt
hukukî olmaktan çok, dinî ve ahlâkî zeminini teşkil eder ve bu zemini
sağlamlaştırmayı hedef alır10. Özellikle slâm’ın değerler sisteminde
aile müessesiyle ilgili normlarda dünyevi ve uhrevi sorumluluklar öne
çıkarılmaktadır. Dolayısıyla slâm aile hukukuyla ilgili esaslarda
özellikle din, ahlâk ve hukukun iç içe olduğu görülmektedir.
1.1. Kur’an’da Kadın ve Aile
Kur’an’da “Ey iman edenler, eşlerinizden ve çocuklarınızdan
size düşman olanlar da vardır.”(Tegâbün, 64/14) buyurularak, eş ve
çocukların beklenmedik yer ve durumlarda kişiyi âhiret hazırlığından
alıkoyabileceğine işaret edilir. Kur’an’da, Nûh (a.s.) ve Lût (a.s.)
Peygamberlerin hanımları, inanmayanlar için misal olarak verilir. Bu
Peygamber hanımlarının, kocalarına hainlik etmelerinden söz edilir
(Tahrîm, 66/10). Bilindiği gibi, Nûh (a.s.) ve Lût (a.s.)’un hanımları,
Peygamber hanımı olmak şerefinin gerektirdiği iman, itaat ve
kocalarına iyi davranma gibi hasletlere sahip olma yerine, bu şerefin
kadrini bilemeyerek küfre meylettiler. Hatta, toplumun ıslahı için
çalışan kocalarının başarılarını kolaylaştıracak yerde onlara eziyet
ettiler. Daha da ötesi, hak düşmanlarının fesatlarına yardım amaçlı
ispiyonculuk yaptılar. Böyle oldukları için de, Allah’ın gazabına
uğradılar ve kıyamete kadar kötü bir misal olarak hatırlanmaya
müstahak oldular11.
Müteakip ayette bu kötü örnekliğe alternatif olarak, Hz Musa’ya
10
Bkz. Bardakoğlu, Ali, “Aile Hukukumuzun Tarihî Gelişimi”, Tarihî Akışı çerisinde
Türklerde Aile Yapısı Sempozyumu Bildirileri, 17 Mayıs 1990, Kayseri, ts., s. 14-15.
11
Bkz. Elmalılı, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, stanbul 1971, Vll, 5130-5131.
155
8. iman eden ve bu nedenle de şehit edilen Firavun’un karısı Âsiye ile,
Cebrail tarafından bir erkek çocuğu müjdesi verildiğinde, “Ben
senden Rahman’a sığınırım” (Meryem, 19/18) ve “Bana erkek eli değmiş
değildir. Benim nasıl çocuğum olabilir?!” (Âl-i mrân, 3/47) diyerek
irkilen mrân kızı Meryem, inananlara örnek gösterilir (Tahrîm, 66/11).
Peygamberimiz de, Meryem ile Âsiye’nin üstünlüğünü teyit eder; Hz.
Hatice ve Hz. Fâtıma ile Hz. Âişe’yi de, bu hayırlı kadınlar zümresine
ilâve eder12. Dikkat çekicidir ki, Kur’an, Yusuf (a.s.)’un iffetini (Yusuf,
12/32), Şuayb (a.s.)’ın kızının yürüyüşünde bile hayâlı ve utangaç
oluşunu, güzel jestler olarak ön plâna çıkarır (Kasas, 28/25). Ayrıca
Kur’an’da, şeytanın hile ve tuzağı zayıf olarak tanımlanırken (Nisâ,
4/76), Yusuf (a.s.)’un dilinden, “Sizin tuzağınız gerçekten büyüktür.”
(Yûsuf, 12/28) ifadesiyle de, bazı kadınların entrikalarına dikkat çekilir.
Bu ayetlerde öncelikli anlatılan husus elbette inanç esasıdır. Fakat,
Kur’an ve Peygamberimiz tarafından örnek olarak zikredilen bu
kadınlardaki vasıflar, aile birliği ile ilgili olarak mümin kadınlar için
önemli mesajlar içerdiği de söylenebilir. Anlaşılan odur ki, kocasına
evini dar edip, kabir azabı yaşatan kadınlar da; karısına olmadık
işkenceleri çektiren erkekler de hep var olagelmiştir. Kısacası,
“Kadın, erkeğini vezir de edebilir, rezil de” ile “Başarılı erkeklerin
arkasında hep başarılı bir kadın vardır” deyimleri de, aynı temayı
vurgulayan atasözlerimizdendir.
Toplumun devamı insan neslinin devamına bağlıdır. Bu
özelliğiyle aile, biyolojik ve sosyal bakımlardan neslin devamını
sağlayan temel birimdir. Bu nedenle de Kur’an, insanları evliliğe
teşvik eder (Nisâ, 4/3, 24; Nûr, 24/32; Mümtehine, 60/10). Evlilikle kurulan
12
Bkz. Tirmîzî, Menâkıb, 62; Buhârî, Enbiyâ, 32, 46; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 70.
156
9. bu aile yuvası da, bir “huzur ve sükûnet” kaynağıdır (Nahl, 16/80).
Kur’an’ın bir yerinde Âdem’in (A’râf, 7/189), başka bir yerde ise, bütün
insanların eşinde huzur ve sükûn bulmaları aynı kavramlarla anlatılır.
Bu huzur ve sükûnet bulmada tefekkür eden bir topluluk için ayet
olduğu beyan edilir. Dikkat çeken bir diğer yönüyle, “ayet” ifadesi,
ilgili ayetin hem başında hem de sonunda olmak üzere iki kez tekrar
edilir (Rûm, 30/21).
Aile, Allah’ın merhamet ettiği (Rum, 30/21), oğullar, torunlar ve
temiz rızıklar bahşettiği kutsal bir müessesedir (Nahl, 16/72). Zaten karı-
koca da birbirlerinin iffet örtüsü ve koruyucusudurlar (Bakara, 2/187).
Tesis edilen aile birliğinin sürdürülmesi konusunda Kur’an, kocaların
karılarına “sağlam bir teminat” (Nisâ, 4/19) verdiğinden bahseder. bn
Abbâs ve Mücâhid’in tefsirlerine göre, bu sağlam teminattan maksat,
“nikâh” akdidir13. Allah, bu akdin korunmasına önem verir ve evlilik
birliğinin devamı için bir dizi tedbir ve tavsiyelerde bulunur14.
Kur’an’ın genelde meseleleri ikili ele alışındaki karakteristik
özelliği, slâm aile hukukunda çok belirgindir. Allah, farklı ayetlerde;
hatta bazen aynı ayette hem kadına hem de erkeğe hitap ederek aile
birliğinin sürekliliği için her iki taraftan özverili davranmalarını ister.
1.2. Kur’an’da Erkeklerin Sorumluluğu
Birçok hukuk sistemlerinde olduğu gibi slâm hukukunda da,
aile reisinin erkek olduğu genel kabul görür. Böyle olmasının
sosyolojik ve psikolojik nedenleri ayrıca tartışılabilir. Ama kadın,
genelde kocasının evinde şekillenir. Farkında olmadan, onun söz ve
davranışlarından etkilenir. Bu özelliğiyle aile reisi olarak erkek, evde
13
bn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, stanbul 1992, ll, 214.
14
Bkz. Acar, H. brahim, slâm Hukukunda Evliliğin Sona Ermesi, Erzurum 2000, s. 13 vd.
157
10. daha ağır bir sorumluluk yüklenir. Kur’an, “Onlarla (kadınlarla) iyi
geçinin. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, olabilir ki bir şey sizin
hoşunuza gitmez de Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur”
(Nisâ, 4/19) buyurur. Bu ayete göre, koca, zarurî bir sebep olmaksızın
boşanmaya yeltenmemelidir. Bilakis koca, söz ve sohbetlerinde tatlı
olmalıdır. Kırgınlığa sebep olabilecek olaylarda sabır göstermeli ve
mükâfatını Allah’tan ummalıdır. Muhtemelen, istikbalde Allah birçok
hayırlar ihsan edebilir. Bu hayır, eşler arasında yeniden tazelenecek
ülfet ve muhabbet şeklinde de, bu birliğin semeresi olacak hayırlı bir
evlât şeklinde de tezahür edebilir. Sonuç olarak Kur’an’da eşler, -
birbirlerinde ahlâkî veya fizikî birtakım kusurlar bulsalar bile- iyi
geçinmeye ve boşanmamaya hep teşvik edilir15.
Kur’an, aile birliği alanında bir realiteye işaret eder ve ikinci bir
merhaleden söz eder. Allah, sâliha kadınları; kocalarına itaatkâr,
evinde bulunamadığı zamanlarda iffetlerini koruyan özellikleriyle
zikreder. Peşinden, böylesi kadınların aksine; kocalarına karşı
isyankâr davranan kadınlardan bahseder ve geçimsizlik ileri bir boyuta
ulaştığında kocaya, “Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz
kadınlarınıza gelince, önce kendilerine yumuşaklıkla öğüt verin. Eğer
söz dinlemezlerse kendilerini yataklarda yalnız bırakın. Yine
dinlemezlerse, (hafifçe) dövün. Size itaat ettikleri takdirde kendilerini
incitmeye de bahane aramayın” (Nisâ, 4/34) tavsiyesinde bulunur.
Elbette bu, kocaya tanınan keyfî bir yetki değildir. Belirli şartların
oluşumu zorunludur. Zaten, ayette geçen “nüşûz” kelimesi, bize bu
konuda bir fikir vermektedir. Arapçada bu kelime daha çok isyankâr
15
Bkz. Ebü’s-Suûd, rşâdü’l-Akli’s-Selîm, Kahire, ts. ll, 158; Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâmi’l-
Kur’an, Kahire 1994, V, 104; Zemahşerî, Keşşâf, Beyrut 1995, l, 480; Elmalılı, ll, 1320.
158
11. bir tavır takınma anlamına gelir16.
Bu aşamada ev siyaseti olarak koca, eşine öncelikle tatlı dille
nasihat eder. yilik tavsiyesinde bulunur, sorumluluklarını hatırlatır.
Problemin nereden kaynaklandığını belirtir ve hal çareleri üretir.
Yatağı terk etme ikinci safhadır. Üçüncü merhaleye gelince, bnü’l-
Arabî, “Dövme şahısların hallerine göre değişir. Bazılarına az bir
gönül koymuşluk kafi gelir, bazıları da ancak tediple düzelir.”17
açıklamasını yapar. Hz. Ali, bu tertibin esas alınması, bunların da
sonuçsuz kaldığı durumlarda iki hakem gönderilmesi kanaatindedir18.
Dikkat çeken şey, bu yetkinin kocalara verilerek, üçüncü şahısların ve
mahkemelerin aile birliğine müdahalesine hemencecik izin
verilmeyişidir. Böylece, ufak tefek aile içi kırgınlıkların bir sır olarak
kalması, aile mahremiyetinin zedelenmemesi amaçlanır. Ayetteki,
“Size itaat ettikleri takdirde kendilerini incitmeye bahane aramayın.”
ifadesi de, adalet, hakkaniyet ilkelerine göre davranmayan koca için,
uhrevî bir “tehdit” mahiyetindedir19. Öncelikle, aile birliğinde önemli
olan sevgidir, karşılıklı anlayıştır. Sevinç ve keder birlikte paylaşılır.
Dolayısıyla bu son merhale, ev siyasetiyle ilgilidir ve istisnaî bir
durumdur. Aksi takdirde, kul hakkına tecavüz nedeniyle erkek,
haksızlığının uhrevî vebaline de katlanır.
1.3. Kur’an’da Kadınların Sorumluluğu
Kadın her şeyden önce annedir ve öncelikli sosyal rolü,
anneliktir. slam’ın değerler sisteminde kadınla ilgili tüm esaslarda bu
rol belirleyicidir. Kadın çocuğunun terbiyesinden de mesuldür.
16
sfahânî, Râgıb, el-Müfredât fi Garîbi’l-Kur’ân, stanbul 1986, s. 751; Elmalılı, ll, 1351.
17
bnü’l-Arabî, 1, 420-421.
18
Râzî, Fahruddîn, Mefâtîhu’l-Gayb, Beyrut 1990, X, 73.
19
Râzî, X, 76.
159
12. Terbiye adına çocuklara vurulan damga da, istikbale vurulan
damgadır. Kısacası o, evinin direğidir. “Yuvayı dişi kuş yapar” sözü,
bunu belirtir. Kuşkusuz, evlilik birliğinin sürdürülmesi için, kadının
da fedâkarlıkta bulunacağı zamanlar olacaktır. Kadın, iyi ve kötü
günde, sıhhat ve hastalıkta kocasıyla yardımlaşma ve dayanışma
içerisinde olması gerektiğini unutmamalıdır. Nitekim, “Gelin beyaz
gelinliğiyle girdiği evden beyaz kefeniyle çıkar” atasözümüz, aile
birliğinin korunmasını tembih etme açısından, kadınların
sorumluluğunu hatırlatır mahiyettedir.
Kur’an-ı Kerim’de, kocalarından olası bir anlayışsızlık
görmeleri durumunda, kadınlardan aile birliğinin sürdürülmesi
konusunda özverili olmaları istenir. “Eğer kadın, kocasının
geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe
ediyorsa, bir anlaşma ile aralarını düzeltmede karı koca üzerine bir
günah yoktur. Sulh en hayırlı iştir. Zaten nefislerinde kıskançlık
hazırlanmıştır. Eğer iyi geçinip arayı düzeltir, zulüm ve geçimsizlikten
sakınırsanız, elbette Allah yapacağınız her şeyden haberdardır” (Nisâ,
4/128) buyurarak, kadınlara anlaşmayı tercih etmeleri tavsiye edilir.
Fakat, aynı ayetin son kısmında hitap, “iltifât” sanatıyla kocalara da
tevcih edilir ve uzlaşmaz bir tavır takınmamaları hususunda, gerekli
“îkaz” yapılır20. Ayrıca belirtelim ki, kadınların kocalarına isyankâr
bir tavır takınmaları büyük günahlara denk tutulur21.
1.4. Kur’an’da Ailelerin Sorumluluğu
Kur’an, insanların arasını düzeltmenin hayırlı bir iş olduğunu
ifade eder (Nisâ, 4/114). Hatta, dargın müslümanlar arasını düzeltmeyi,
20
Ebu’s-Suûd, ll, 236.
21
Râzî, X, 74.
160
13. toplumsal bir görev olarak belirtir (Hucurât, 49/10; Enfal, 8/1). Aile
hukuku sahasında da, eşlere hep uzlaşma yollarını aramalarını ve
hayatın akışı içerisinde karşılaşılan meselelere sabretmelerini hep
tavsiye eder. Şiddetli geçimsizliğe erkeğin (Nisâ, 4/128) ve kadının (Nisâ,
4/34) sebep olması halinde, karşılıklı ferdî fedakarlık göstermelerini
ister. Fena muamele ve geçimsizliğin eşlerin her ikisinden
kaynaklanması veya başlangıçta bunun bilinmemesi durumunda, karı
kocanın yakın aile çevresine ve topluma da sorumluluk yükler. Eşlerin
ailelerinden tecrübeli ve adil kimselerin devreye girip, eşlerin
problemlerini, geçimsizlik sebeplerini gidermeye çalışarak barıştırma
teşebbüsünde bulunmalarını emreder. Allah, “Eğer karı-koca arasının
açılmasından endişe ederseniz, bir hakem erkeğin ailesinden, bir
hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Eşler barışmak,
hakemler de barıştırmak isterlerse22, Allah aralarını uzlaştırır”(Nisâ,
4/35) buyurarak, yakın çevrenin aile içi olayları yatıştırıcı etkinliğine
vurgu yapar.
Bu ayete göre, şiddetli geçimsizlikten şikâyette bulunan eşlerden
herhangi biri mahkemeye müracaat ederse, hakimin karı ve kocanın
ailesinden birer hakem göndermesi zorunludur23. Aile çevresinden
seçilen bu hakemler de, öncelikle aile yuvasının yıkılmaması için
gayret göstermelidirler. Görev itibariyle hakemler, geçimsizliğin esas
sebeplerini ve kimden kaynaklandığını öğrenmeye çalışırlar. Karı-
kocaya görev ve sorumluluklarını hatırlatıp, yuvalarının
dağılmamasını tavsiye ederler. Boşanma sonrası onulmaz yaralar
açabilecek olumsuz sonuçları dile getirirler. Şayet varsa, çocuklarının
istikballerine olumsuz etkilerini ayrıntılı izah edip öğüt verirler.
22
Buradaki fâilin, hakemler veya karı-koca olduğu yorumu için, bkz. Râzî, X, 76.
23
bn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktesid, stanbul 1985, ll, 81.
161
14. Sebepsiz boşanmanın hoş görülmediğini dinî, ahlâkî, vicdanî ve
uhrevî yönleriyle nasihat ederler. Eğer geçimsizlik önemli bir nedene
dayanmıyorsa, bu tür olayların hayatın bir cilvesi olduğunu, böylesi
hallerin gelip-geçiciliğini ve belki de gelecekteki hayatlarında
bunların tatlı hatıralara dönüşebileceğini hatırlatırlar.
slâm’a özgü bir özellikle, eşlerin ailelerinden seçilen bu
hakemler, elbette karı-kocanın fıtrat ve karakterlerini, geçimsizliğin
bilinmeyen yönlerini daha iyi bileceklerdir. Akrabalık bağlarından
dolayı üçüncü şahıslara nazaran, daha içten ve daha şefkatli
davranacaklar, evli çiftlerin aralarını bulma ve düzeltmeye daha fazla
önem vereceklerdir. Elbette karı-koca da, akrabaları olan bu
hakemlerin sözlerini daha rahat kabullenebileceklerdir. Netice
itibariyle hakemler bunu, aile mahremiyeti olarak kabul edip,
dedikoduların yayılmasına yol açmayacaklar ve ailelerin rencide
olmasına meydan vermeyeceklerdir24. Çünkü slâm, aile
mahremiyetine özel önem verir. Öyle ki, hadîste, aile sırrını ifşa
edenler “Kıyamet gününde insanların en şerlisi”25 olarak tanımlanır.
1.5. Kur’an’da Boşanma Hukukunun Bazı Özellikleri
Kur’an’da ahkâm ayetleri genelde icmalîdir. Fakat miras hukuku
ile aile hukuku sahasında Kur’an, tafsilatlı hükümler ihtiva eder.
Kur’an’da, kadın ve aile hukukuyla ilgili olarak yüzün üzerinde ayet
bulunmaktadır. Bu ayetlerin önemli bir bölümü, evlilik ve evlilik
sonrasıyla ilgilidir.
Kur’an’da Câhiliye örfünde boşanma çeşitleri olarak bilinen ve
uygulanan liân, îlâ, zıhâr ve talaktan bahsedilir. Liânla ilgili ayet, suç
24
Bkz. Zemahşerî, 1, 497-498; Kurtubî, V, 181; Elmalılı, ll, 1352.
25
Müslim, Talâk, 13, 14.
162
15. unsurları yönüyle kazifle aynı olduğu halde sonuçları bakımından
farklılık gösterir. Îlâ ile ilgili hükümle, Câhiliye örfü tashih edilir.
Zıhârla ilgili olarak ise, Câhiliye örfü tamamen ilga edilir. Bütün
bunlar, Kur’an’ın boşanma konusundaki genel felsefesini belirtir
niteliktedir.
Aile hukuku ile ilgili olarak Kur’an, öncelikle kadın ve erkeğin
iffet ve namuslarına karşı yapılacak isnatları şiddetle cezalandırır.
Diğer hukukî muamelelerden farklı olarak sadece zina suçunun ispatı
için dört görgü şahidinin tanıklığı istenir. Bu şartlarda ispat
edilemeyen bir durumda, -olayın fiilen vaki olduğuna kani olsalar
bile- görgü şahitleri, hukukî bakımdan ebediyen susmak
zorundadırlar. Aksi takdirde kendileri suçlu duruma düşecekler ve
belirtilen cezaî müeyyide, bu olayı deşifre eden kişilere
uygulanacaktır. Çünkü, zina suçunun deşifre olması, fiilin vukuundan
daha kötü bir etki yapmaktadır. Kazif konusunda Kur’an’da anlatılan
bu hususlar, genel bir hükümdür. Fakat bu genel hükme karşılık, kendi
hanımını zina ederken gören şayet bu kadının kocası ise, hüküm farklı
bir statüde değerlendirilir. Çünkü aile birliği açısından üçüncü
şahıslarla kocanın aynı hükme tabi olması durumunda böyle bir
hükmün kocaya haksızlık olacağı açıktır. Buna göre, eşleri aleyhinde
zina ithamında bulunup da dört görgü şahidiyle ispat edemeyecek
kocalar için ayette, karısının suçu kabul etmemesi ve kocasının da
ithamında ısrar etmesi hâlinde, liândan sonra mahkeme kararıyla
boşanacakları; fakat koca aleyhine kazif cezası uygulanmayacağı
belirtilmiştir. Bu farklı iki ayrı hükümde, suç unsurları yönüyle aynı
nitelikler söz konusudur. Fakat ceza hukuku bakımından, aynı konuda
163
16. üçüncü şahıslarla koca, hüküm bakımından farklılık arz etmektedir26.
Îlâ, sözlük anlamıyla yemin etmektir. slâm hukuk terimi olarak
ise, kocanın karısına dört ay veya daha fazla süreyle
yaklaşmayacağına yemin etmesini ifade eder. Câhiliye örfüne göre
boşanmayla paralel hükümleri söz konusudur. Kur’an, bu uygulamayı
dört ay süreyle sınırlandırır (Bakara, 2/226). Şayet dört ay içerisinde
dönerse, boşanma meydana gelmez. Fakat dört ay içerisinde
dönülmezse, slâm hukukunda “talâk-ı müeccel” olarak
değerlendirilir . Zıhâr ise, Câhiliye Araplarında çok yaygın bir
27
boşanma türüdür. slâm hukuk terminolojisinde zıhâr, mecazî bir
anlamla, kocanın karısını kendisine ebedî haram olan bir mahremine
benzetmesidir28.
Burada konumuz açısından zıhârla ilgili olarak, Mücadele suresi
ilk ayetlerinin nazil olmasına vesile olan olay, aile birliğinin
sürdürülmesi açısından mesaj yüklüdür. Rivayete göre, Havle bt.
Sa’lebe’nin kocası Evs b. Sâmit ihtiyarlar ve biraz da hassaslaşır. Bir
gün hanımıyla bir tartışma esnasında öfkelenip; “Sen bana anamın
sırtı gibisin” deyiverir. Fakat çok geçmeden, kocası yaptığına pişman
olur. Hanımını kendine çağırır. Fakat kadın ihtiyatlı davranır ve Allah
Resulüne olanları anlatmasını kocasından ister. Kocası, ben utanırım
soramam, der. Kadın “Öyleyse ben sorarım” diyerek
Peygamberimizin huzuruna gelir ve önüne diz çöker. Olanları ve
26
Bkz. Aktan, Hamza, “Ticaret Hukukunun Yeni Bazı Problemleri Üzerine slâm Hukuku
Açısından Bir Değerlendirme”, l. Uluslararası slâm Ticaret Hukukunun Günümüzdeki
Meseleleri Kongresi, Konya 1997, s. 210.
27
Terim anlamıyla slâm hukukunda îlâ, kocasının karısına dört ay süreyle yaklaşmayacağına
yemin etmesini ifade eder. Bkz. Bakara, 2/226; Mergînânî, el-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-
Mübtedi’, stanbul 1986, ll, 11.
28
Kâsânî, Alâüddîn Ebû Bekr b. Mes’ûd, Bedâiu’s-Sanâi’ fî Tertîbi’ş-Şerâi’, Beyrut 1986, lll,
229.
164
17. kocasından karşılaştığı kötülükleri gözyaşlarıyla Peygamberimize
anlatmaya başlar. Peygamberimiz, “Ya Havle, kocan hem amcan oğlu,
hem de yaşlı bir kişi. Allah’tan kork!” diyerek sözünü keser ve
öfkesini yatıştırmaya çalışır. Havle, “Ya Resulallah, Evs benimle
evlendiğinde ben genç idim. Fakat yaşım ilerledi, birçok evlâtları
oldu, şimdi ise beni anası gibi kıldı ve beni kimsesiz bırakıverdi”
diyerek sözüne kaldığı yerden devam eder. Câhiliye örfüne göre koca
karısına bu sözü, boşama amaçlı söylerdi; hanımı da ona haram
olurdu ve bir daha onunla evlenemezdi. slâm’da ise, ilk kez böyle bir
hadise meydana geliyordu. Dolayısıyla da Resulullah, “Bu konuda bir
şeyle emir olunmadım. Görüşüm, haram olmuşsun” buyurarak,
toplumdaki yerleşik genel örf ve adet hükmünü esas alır. Kadın,
kocasından ötürü, “Vallahi boşama zikretmedi” diyerek ruhsat
talebinde bulunur. Peygamberimiz tekrar “Haram olmuşsun” buyurur.
Kadın ruhsat talebini yineler. Fakat sonuç alamayınca, bu defa da
hâlini Allah’a arz eder. Kadın hane-i saadette, “Allah’ım, yalnızlığımı,
kimsesizliğimi ve bana zor gelecek olan ayrılmamın acısını sana arz
ederim. Küçük çocuklarım var. Onları kocama bıraksam, zayi
olacaklar. Yanıma alsam, aç kalacaklar. Allah’ım, sana arz ederim.
Allah’ım, Peygamberine bir vahiy indir” diyerek, yaşlı gözlerle başını
semaya yöneltir. Havle, henüz hane-i saadetten ayrılmadan hemen
Kur’an ayetleri nazil olur. Bu vahiyden sonra Peygamberimiz, “Ya
Havle, müjdeler olsun!” buyurur ve “Kocası hakkında seninle tartışan
ve halini Allah’a arz eden kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin
konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, bilendir. çinizden zıhâr
yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak
kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin bir laf ve yalan
165
18. söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedicidir, bağışlayıcıdır” (Mücâdile,
58/1-2) meâlindeki yeni nazil olan ayetleri okur29. Câhiliye döneminde
talâkın en şiddetlisi olarak uygulanan zıhâr, artık bundan böyle,
Kur’anî tabirle “çirkin ve asılsız bir sözden”den ibarettir. lgili
ayetlerle Câhiliye örfü ilga edilir. Ancak böyle bir söz söyleme bir suç
kabul edilir ve fert psikolojisi açısından, kefareti verilene dek,
“muvakkat haram” hükmü getirilir.
Kur’an’da, erkeğin manevî bir bağla bağlandığı karısını üç defa
boşama hakkı vardır. Câhiliye’de sınırsız olan boşama sayısını Allah,
üç talakla sınırlandırmıştır. “Boşanma iki defadır”(Bakara, 2/229) ayeti,
prosedür itibariyle boşanmaların tek celsede sonuçlandırılmamasını
ifade eder30. slâm hukukçuları, kitap ve sünnette iki veya üç talakı bir
anda söyleyip, boşanmaların tek celsede vuku bulmasının nehyedildiği
hususunda tereddüt etmezler. Hatta bu konuda, selefin ittifak ettiğini
naklederler31. Dolayısıyla prosedür itibariyle slâm hukukunda
boşanmanın, her ay bir boşanma olmak üzere en az üç aylık bir sürece
yayılması güzel (hasen); üç ay aralıklarla dokuz aylık bir sürece
yayılması ise daha da güzel (ahsen) olarak değerlendirilir. Dahası bu
süreç içerisinde zevci ilişkide bulunulmamalıdır. Tam aksine ilgili
zaman şartlarına riayet edilmeyen boşanmalar, slam hukukunda
“bid’at” olarak isimlendirilir. Zaten, hayız halinde boşamanın haram
olduğunu bildiren ayet (Talak, 65/1), boşanma zamanı itibariyle bir
kısıtlama mahiyetindedir.
slâm, birinci veya ikinci boşama hakkı kullanılmış olsa bile,
pişmanlık süresi özelliğine sahip, birinci veya ikinci boşamadan sonra,
29
Bkz. bn Kesîr, Vlll, 60-67; Elmalılı, Vll, 4775-4776.
30
bnü’l-Arabî, 1, 190; Zemahşerî, 1, 269.
31
Cassâs, ll, 78.
166
19. kocaya “ric’at” (karısına geri dönebilme) hakkı tanır. Bu konuda, bn
Teymiyye’nin nakline göre, Ahmed b. Hanbel, “Dikkatle inceledim,
Kur’an’daki boşamayla ilgili ayetlerin tamamı, ric’î talâktır
(cayılabilir boşanma)” tespitini yapar32.
Kur’an’da, “Kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını
geri almakta daha çok hak sahibidirler” (Bakara, 2/228) buyurulur.
Hatta Kur’an, birinci veya ikinci boşanma sonrası kadınların bekleme
sürelerinin (iddet) sona ermesi hâlinde, koca karısına geri dönmek
isterse, mani olunmamasını ister (Bakara, 2/232). Zaten, boşanmış
kadının iddet süresince kocasının evinde kalması hem hakkı, hem de
sorumluluğudur. Dahası, yaklaşık bu üç aylık müddet içerisinde,
kocanın karısına geri döndüğünü belirten sözlü ifadesi veya geri
döndüğüne işaret eden fiilî davranışıyla bile, aile birliği –nikah
bakımından öncesinden farksız bir özellikte- yeniden
kurulabilmektedir. Eğer, birinci veya ikinci boşanma, -bazı kinaî
lafızlarda olduğu gibi- bâin talakla (ayırıcı boşanma) gerçekleşmişse,
evliliğin devamı kararında kadının irade beyanına müracaat esastır.
Bununla, kadının mağduriyetinin giderilmesi hedeflenir. Çünkü kadın,
evliliği sürdürmede veya sona erdirmede özgürdür. Şayet kadının hür
iradesi, evliliğin devamı yönünde tecelli ederse, tekrar bir mehir
belirlenerek yeni bir nikah akdi gerekir33. Birinci hatta ikinci
boşanmadan sonra, aile birliğinin yeniden tesis edilebilmesi belki de
slâm boşanma hukukunun en ayrıcalıklı yönüdür.
Bu aşamalardan sonra da sonuç alınamamış ve ayrılık tek çözüm
hâline gelmişse, slâm, eşleri birlikteliğe mahkum etmez. Zaten, üç
32
bn Teymiyye, Mecmûu Fetâvâ, Riyad 1386/1967, XXXll, 293.
33
Mevsılî, Abdullâh b. Mahmûd, el- htiyâr li- Ta’lîli’l-Muhtâr, stanbul 1980, lll, 147.
167
20. ayrı boşama tecrübesi, şartlarda bir değişme olmadığı sürece, bu aile
birliğinin yürütülemeyeceğine delil olarak yeterli görülür34. Buna göre
boşanma, kronikleşen geçimsizliklerde başvurulabilecek en son çare
görünümündedir. Zaten, ahenksiz ailelerin birliktelikleri zorla devam
ettirerek, erkeğin de kadının da boşandıktan sonra tekrar evlenip yeni
ve daha iyi bir hayat kurmaları ihtimaline engel olmak, mantıkî
temelden yoksundur. Diğer bir anlatımla, fiilen birbirinden ayrılmış
eşleri, hukuken bir saymak içtimaî bakımdan faydalı değildir, belki de
zararlıdır. Bu açıdan, Alman hukukçusu ve mütefekkiri Kohler, pek
haklı olarak, “Geçinmelerine imkân olmayan karı-koca arasındaki
evlilik, sadece bir azap ve işkence kaynağı olarak kalmaz, ruhî
tekamüle bir mani teşkil edebilir ve büyük istidatları bir hiç
menzilesine indirebilir” demektedir35. Bu özelliğiyle boşanma, bazı
hâllerde “rahmet”36 olarak da nitelenebilir. Yalnız bu rahmet
ifadesinin boşanmanın genel hükmüne göre değil, özel hükmüne göre
olduğunu da kaydedelim.
Her şeye rağmen önü alınamamış, karı-koca birbirinden
tamamen ayrılmış ve dün birlikte tüttürdükleri aile ocağı bugün bütün
bütün sönmüşse, “Her kim Allah’tan korkarsa, ona bir çıkış yolu
yaratır ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenirse,
bilsin ki Allah ona kâfidir” (Talâk, 65/2-3) ve “Eğer karı koca
boşanarak birbirlerinden ayrılırlarsa, Allah her birini kendi
kudretiyle, muhtaç duruma düşmekten korur. Allah’ın ihsanı geniştir”
(Nisâ, 4/130) ifadeleriyle, boşanmış çiftler, neticeye razı olmaları ve
34
Aktan, Hamza, slâm Aile Hukukunda Boşanma ve Yorumu, Erzurum 1982, s. 14.
35
Hıfzı Veldet, s.11.
36
bnü’l-Hümâm, Kemâlüddîn, Fethu’l-Kadîr, Beyrut, ts., lll, 326.
168
21. karamsarlığa düşmemeleri hususunda “teselli” de edilir37.
Bu hükümlere ek olarak Kur’an’da, “Eğer erkek kadını (üçüncü
defa) boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu
alması kendisine helâl olmaz” (Bakara, 2/230) buyurularak, erkeğin aynı
kadınla tekrar evlenebilmesi için hem fiilî olarak başka bir erkekle
evlenip boşanmış olması hem de kadının hür iradesi şart koşulur.
Böylece de boşanmanın geri dönüşü olmayan bir olay olduğu
vurgulanır ve tarafların kıskançlık damarlarına dokunulur.
Kur’an’da, boşanmayla ilgili hükümlerden sonra bunların
Allah’ın koyduğu yasalar olduğu belirtilir ve bu yasaların
bozulmaması, bu sınırların aşılmaması emredilir. Bu yasalara aykırı
hareket eden kişiler de, “zâlim” olarak tavsif edilir (bkz. Bakara, 2/229;
Talâk, 65/1). Yine boşanmayla ilgili ayetlerde, “marûf”, “ihsân” ve
“cemîl” sözcüklerinin kullanılmasıyla da, ayrılma esnasında söz
düelloları, birbirlerinin kusurlarını deşifre etmeleri, hatta olası
karşılıklı iftiralar engellenerek, boşanmaların medenî bir şekilde
sonuçlanması istenir (bkz. Bakara, 2/229, 231; Ahzâb, 33/28, 49; Talâk, 65/2).
Ayrıca, ayrılma sonrası mehir ve nafakanın haricinde kadına ayrı bir
meblağın (mut’a) verilmesi gerekmektedir. Bu bedelin manevî bir
tazminat veya boşanan kadınının yarasını sarmaya yönelik bir gönül
alma mahiyetinde olduğu söylenebilir.
2. Hadîslerde Aile Birliğinin Korunması
Hz. Peygamber, bazı sembollerle kadın ruhuna ve psikolojisine
dikkat çeker. Bir yolculuk esnasında, develeri sürmekle görevli olan
Enceşe’ye, develeri âheste sürmesini hatırlatırken, ezvâc-ı tâhirâtı
37
Cassâs, lll, 271.
169
22. “kristal kâselere”38 benzeterek, kadınların nâzenin oluşlarına ve
onlara ölçülü davranılması gereğine işaret eder. O (a.s.), “Kadın eğe
kemiğinden yaratılmıştır. Her zaman memnun olacağınız tarzda
hareket edemez. sterseniz, bu vaziyetlerinden dahi istifade
edebilirsiniz. Tam arzunuza göre doğrultmak isterseniz, onu
kırarsınız. Onun kırılması da boşanmasıdır”39 buyurur. Bu hadîsteki
kadının eğe kemiğinden yaratılması, elbette anatomik bir bilgi
değildir. Belki daha doğru bir ihtimalle, ifade mecazî olup, ölçüsüz bir
düzeltmeye gidilince boşanmaya vesile olunabileceği hususu
anlatılmaktadır. Zaten hadîsin, “Kadınlara hayır tavsiye edin”
ifadesiyle başlaması ve “onun kırılması, boşanmasıdır” ifadesiyle de
sona ermesi, hükmün menâtının “terbiye ve ev siyaseti” olduğunu
gösterir40.
Hz. Peygamber, “Allah’ım, ben iki zayıfın hakkını günah
sayarım; yetim ve kadın.”41 buyurur. Yine “Kadın haklarına riayet
konusunda Allah’tan sakının. Onları Allah’ın emaneti olarak aldınız.
Onlarla birlikte yaşama hakkını, Allah’ın emri ve müsaadesiyle elde
ettiniz”42 ifadesiyle, evliliğin kudsiyetine işaret eder. “Hayırlı olanınız
hanımlarına iyi davrananızdır”43 sözleriyle, genel tavsiyede bulunur.
yi geçinmede önemli esaslardan olan hoşgörülü olma, kusur aramama
ve güzel huyların görmezlikten gelinmemesini ikaz mahiyetinde ise,
“Bir kimse hanımına kin tutmasın. Onda hoşlanmadığı huylar bulsa
38
Buhârî, Edeb, 90; Müslim, Fedâil, 70-72.
39
Müslim, Rada’, 59.
40
Bkz. Bigi(yef), Musa Carullah, Uzun Günlerde Oruç, nşr. Yusuf Uralgiray, Ankara 1975, s.
48-53; Şahin, M. Abdulfettâh, Asrın Getirdiği Tereddütler, zmir 1991, ll, 154-162; krş.
Kitâb-ı Mukaddes, Tekvîn, Bâb, 2/22-24.
41
bn Mâce, Edeb, 6.
42
Ebû Davûd, Menâsik, 56.
43
Tirmîzî, Rada’, 11.
170
23. bile, memnun olacağı huyları da vardır”44 buyurur.
Hadîslerde, “sempatik, sevecen ve doğurgan olan”45 ve “Kocası
kendisine baktığında onu mesrûr eden, emrettiğinde itaat eden, uzak
kaldığında iffetini koruyan”46 kadın zikredilir. Peygamberimiz (a.s.),
“Kadın dört şeyden dolayı nikâhlanır; malı, soyu, güzelliği ve dini.
Sen dindar olanı tercih et ki, hayatın bereketlensin”47 buyurarak,
evliliğin mutluluk ilkesini beyan eder. Hz. Peygamber, dünya
nimetlerinin en hayırlısının “sâliha kadın”48 olduğunu ifade ederken,
Kur’an da sâliha kadını, itaatkâr ve iffetli sıfatlarıyla anlatır (Nisâ, 4/34).
Hadîslerde, kadının kocasına bağlılığı ve itaat etmesi üzerinde
titizlikle durulur. Hz. Peygamber, “ nsanın insana secde etmesi caiz
olsaydı, kadının kocasına secde etmesini emrederdim”49 buyurur.
Başka bir varyantta, “Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin
ederim ki, kadın kocasının hakkını yerine getirmedikçe, Rabbisinin
hakkını yerine getirmiş sayılmaz”50 ilâvesi yer alır. Kocası
kendisinden memnun olarak ölen kadının da cennete gireceği
müjdelenir51.
Peygamberimiz, cehenneme girmeye sebep olan bazı huylara
işaret eder. Bu huylar arasında, kadının kocasına nankörlük etmesini,
dilinden bedduanın eksik olmamasını ve ihsan bilmezliği de zikreder.
Hatta, bu iyilik bilmezliğe, “Eğer, kadınlardan birine bir ömür boyu
44
Müslim, Rada’, 61.
45
Ebû Davûd, Nikâh, 3; Nesâî, Nikâh, 11.
46
bn Mâce, Nikâh, 5.
47
Ebû Davûd, Nikâh, 2.
48
Müslim, Rada’, 64.
49
Ebû Davûd, Nikâh, 40.
50
bn Mâce, Nikâh, 4.
51
Tirmîzî, Rada’, 10; bn Mâce, Nikâh, 4.
171
24. iyilik yapsan, sonra da senden hoşlarına gitmeyen az bir şey görseler,
senden hiç bir şey görmedim, derler”52 ifadeleriyle, açıklık getirir.
Böylesi huylardan dolayı Hz. Peygamber, kadınlara kefaret olarak
sadaka vermelerini ve çokça istiğfarda bulunmalarını öğütler53.
Kur’an’da, Peygamberimizin hanesiyle ilgili bazı olaylar
anlatılır. Bunlardan birisi de îlâ hadisesidir. Rivayete göre, bir
defasında, ihtimal Peygamberimizin bazı hanımları, belki biraz daha
müreffeh bir hayat isterler. Bu isteğe muhatap olan Peygamberimiz
ise, bütün hanımlarına gönül koyar ve bir ay uzlete çekilir. Bu konuda
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’e tek cümle söyler: “Bunlar benden,
elimde olmayan şeyler istiyorlar.”54 Çok geçmeden, bu hususta ayet
nazil olur. “Ey Peygamber! Eşlerine söyle: Eğer dünya dirliğini ve
süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi
vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim. Eğer Allah’ı, Peygamberini ve
ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel
davrananlar için büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (Ahzâb, 33/28-29)
buyurularak, Allah Resulüne bizzat Cenab-ı Hak tarafından
hanımlarının serbest olduklarını bildirmesi ifade edilir (Ahzâb, 33/28).
Hitap kipiyle, daha hayırlı hanımlar ihsan edilebileceği de belirtilir
(Tahrîm, 66/5).
lgili ayetlerin nazil olması üzerine Peygamberimiz, önce Hz.
Âişe’den başlayarak ilâhî emrin gereğini yapar. Dünya hayatını ya da
âhiret yurdunu tercih hususunda serbest olduğunu bildirir. Anne
babasına danışıp konuşmadan acele karar vermemesini de tavsiye
eder. Böyle bir teklife Hz Âişe’nin tereddütsüz cevabı ise, “Bunun
52
Buhârî, mân, 21.
53
Müslim, mân, 132.
54
Ahmed b. Hanbel, lll, 328.
172
25. hakkında mı anne-babama danışacağım? Vallâhi ben, Allah’ı,
Resulullah’ı ve ahireti tercih ediyorum” olur. Diğer hanımları da
farklı davranmazlar, aynı teklife aynı ifadelerle karşılık verirler ve
irade imtihanlarını başarıyla kazanırlar. Çünkü onlar, Allah
Resulü’nden ayrı kalmayı ölümden beter bir musibet kabul ederler.
Sonuç olarak, meşhur îlâ hadisesinde hanımlarının bu tercihlerine,
Peygamberimizin de çok sevindiği görülür55.
Başka bir ayette, hanımlarından ayrılmayı veya onlarla birlikte
kalmayı tercih hakkı Peygamberimize de verilir. Peygamberimiz de
hanımlarından ayrılmamayı yeğler. Bu karşılıklı olarak birbirlerinden
ayrılmamayı tercih etmeleri üzerine Allah da, “Böyle yapman onların
mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin senin verdiklerine razı
olmalarına daha uygundur. Allah kalplerinizde olanı bilir. Allah
hakkıyla bilendir, halimdir. Bundan sonra artık başka kadınlarla
evlenmen, -elinin altında bulunan cariyeler hariç- güzellikleri hoşuna
gitse bile, bunların yerine başka hanımlar alman sana helâl değildir.
Allah her şeyi gözetler” (Ahzâb, 33/51-52) buyurarak, hem ilgili olayın
bu şekilde sonuçlanması övülür, hem de müminlerin anneleri olan bu
hanımlar, Allah tarafından iltifat görür. Zaten, “Ey Peygamber!
Eşlerinin rızasını gözeterek Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin
kendine haram ediyorsun?” (Tahrîm, 66/1) itabından, Hz. Peygamberin
hanımlarının rızasını gözetme ve gönüllerini hoşnut etme hususundaki
hassasiyetini de anlayabiliriz.
Yine, Peygamberimizin aile hayatıyla ilgili iki olay rivayet
edilir. Hz. Peygamberin kendisini boşama endişesini sezen Hz.
Sevde’nin, âhirette Hz. Peygambere eş olma şerefini kaçırmama
55
Buhârî, Tefsîru’l-Kur’an, 5; Müslim, Talâk, 30-35.
173
26. uğruna, katlanamayacağı fedakarlık yoktur56. Hz. Hafsa’nın, züht ve
takvasını hatırlatarak Cebrail’in Peygamberimize söylediği, “O senin
cennetteki eşindir”57 ifadesi de, nikah akdinin ilahî irtibatını ve kayd-ı
hayatla sınırlı kalmayıp ebedîlik boyutunu bildirir.
Doğrusu, Hz. Peygamberin, yoğun tebliğ mesaisi arasında
hanımlarına fazla bir vakit ayırdığı söylenemez. Bu hanımlar dünyalık
varlıkları itibariyle de, küçücük birer odacıkla yetinmekteydiler. Ama,
bu bahtiyar kadınların dünyevî varlıkları olmasa da, mutluydular,
huzurluydular... Zira, Hz. Peygamber aile hayatında onların
kalplerinin sevgilisi, akıllarının muallimi ve ruhlarının da terbiyecisi
olmuştu. Ayrıca onlar, diğer kadınlardan farklıydılar (Ahzab, 33/32).
Çünkü onlar, Peygamber hanesinde oturuyorlar ve onun nikahı altında
bulunuyorlardı.
Öte yandan, Hz. Peygamberin, Hz. Hatice ile Hz Âişe
haricindeki bütün evliliklerinin, içtimaî bir kısım zaruretlere dayandığı
tarihi bir vakıadır. Bununla beraber, risaleti kendisini insanî
kimliğinden tamamen soyutlamadığı da bir gerçektir. Kanaatimizce,
mezkûr olayların bu şekilde değerlendirilmesi gerekir.
2.1. Hadîslerde Boşanmanın Yerilmesi
Hz. Peygamberin, erkeklerin kadınlar hakkında hayırhâh
olmalarını ve eşlerin birbirlerine karşı yükümlülük ve
sorumluluklarını ifade eden hadîsleri, azımsanamayacak sayıdadır.
Geçerli mazeret olmadan meydana gelen boşanmaların tasvip
edilmediğini ve sevimsiz olduğunu ifade eden bir grup hadîsler de
56
Bkz. Abdurrezzâk b. Hemmâm, Musannef, Beyrut 1972, Vl, 239.
57
Heysemî, Nûrüddîn, Mecmeu’z-Zevâid, Beyrut 1967, lX, 244; Bkz. Ebû Davûd, Talâk, 38;
bn Mâce, Talâk, 1.
174
27. bilhassa dikkate şâyândır. Bu anlamda O (a.s.), “Allah’a helâllerin en
sevimsizi talâktır”58, “Her hangi bir kadın gereksiz yere kocasından
boşanmayı isterse, cennetin kokusu ona haram olur”59 ve “Allah, zevk
için sık sık kadın değiştiren erkekleri ve zevk için sık sık koca
değiştiren kadınları sevmez”60 buyurur ve boşanmaların uhrevî
mesuliyetini hatırlatır.
Ayrıca, hadîste iki kişinin arasını bulmaya vesile olmak, sadaka
olarak nitelenir ve sosyal bir görev olarak vurgulanır61. Buna ek olarak
hadîslerde, bazı istisnaî özel durumlarda, sınırlı ve sayılı ölçüde yalan
söylemeye cevaz verilir. Bunlar arasında, karı koca arasını düzeltmek
için söylenebilecek yalanın da olması, meselenin önemini belirtir62.
Peygamberimiz, “Evleniniz, fakat (kurduğunuz aile yuvalarını)
boşanmakla yıkmayınız. Zira ondan Arş-ı lâhî titrer”63 buyurarak,
boşanmanın ilâhî boyutunu haber verir.
Kur’an, Hz. Süleyman zamanında karı-koca arasını ayıran fesat
şebekelerinden bahseder (Bakara, 2/102). Peygamberimiz de, aile
birliğinin sürdürülmesinde psikolojik bir etken olarak şu vak’ayı ibret
için nakleder; “ blis arşını suyun üzerine kurar, sonra çetelerini
gönderir. Bunlardan rütbece en yakın (itibarı en büyük) olanı, fitnesi
en büyük olanıdır. Biri gelip, şunu şunu yaptım, der. blis ise,
anlatılanları dinledikten sonra, “Hiç bir şey yapmamışsın” karşılığını
verir ve yapılanları küçümser. Sonra, bir başkası daha gelir ve
“Karısıyla aralarını açıncaya kadar peşlerini bırakmadım” diyerek,
58
Ebû Davûd, Talâk, 3; bn Mâce, Talâk,1.
59
Ebû Davûd, Talâk, 18; Ahmed b. Hanbel, V, 277.
60
Muttakî, Alâüddîn Ali, Kenzü’l-Ummâl, Beyrut, ts. lX, 662.
61
Buhârî, Sulh, 11.
62
Ahmed b. Hanbel, Vl, 403, 404.
63
Muttakî, lX, 661.
175
28. yaptıklarını anlatır. Bunun üzerine iblis, onun makamını yükseltir ve
“Sen ne harikasın!”64 diyerek becerisini kutlar.
2.2. Bazı Boşanma Olaylarında Peygamberimizin Tavrı
Hz. Peygamber’in, sahabeler arasında aile birliğinin devamını
temin maksadıyla, devreye girerek çeşitli boşanma olaylarındaki
arabuluculuk teşebbüslerini ve usulsüz boşanmalardan dolayı olumsuz
tavırlarını farklı rivayetlerden öğreniyoruz.
Örneğin; Zeyd ile Zeyneb’in evliliği.. Doğrusu, Peygamberimiz
Zeyd ile Zeyneb’in evliliklerine bizzat kendisi vesile olur. Zeyneb, ilk
önce bu teklife sıcak bakmaz. Fakat Peygamberimizin talebini de
kıramaz. Belki de Peygamberimiz bu ısrarıyla asil bir kadınla azat
olmuş bir erkeğin evliliğini yadırgayan Câhiliye adetini yıkarak,
hukukî bakımdan insanların tarak dişleri gibi eşit olduklarını
yerleştirmek istemişti. Ama evlilik bir gönül işiydi ve gönül de ferman
dinlemeyecekti. Sonuçta, geçinemeyecekleri artık her hâllerinden
belliydi. Zeyd, evliliklerinden yaklaşık bir yıl kadar sonra boşanma
düşüncesiyle Peygamberimize danışmaya gelir65. Aile düzenlerinin
bozulmasını hiç istemeyen Peygamberimiz ise, Zeyd’e, “Eşini
yanında tut. Allah’tan kork!”66 (Ahzâb, 33/37) şeklindeki Kur’an’da
ebedîleşen tavsiyesiyle, hanımını boşamamasında ısrarcı olur. Fakat,
ilâhî murat farklı tecelli eder.
Yine, hanımı sâliha bir kadın olduğu hâlde67, boşama
düşüncesiyle kendisine danışmaya gelen Ebû Eyyûb’a, “Ey Ebû
64
Müslim, Sıfatü’l-Münâfikîn, 67.
65
Bkz. bn Kesîr, Vl, 417 vd.
66
Tirmîzî, Tefsîru’s-Sûre (34), 15.
67
bnü’l-Esîr, en-Nihâye fi Garîbi’l-Hadîs ve’l-Eser, Beyrut, ts., 1, 455.
176
29. Eyyûb, Ümmü Eyyûb’u boşaman büyük bir günahtır”68 buyurarak,
boşanmasını bir haksızlık ve uhrevî mesuliyeti olan bir olay olarak
vasıflandırır.
Diğer bir olay da şudur: Berîre, Hz. Aişe tarafından hürriyetine
kavuşturulmuş bir kadındır. Hürriyetine kavuşmasıyla da, kocasından
ayrılma (muhayyerlik) hakkını kazanır. Kocası Muğîs’i sevemediği
için, ayrılma kararındadır. Kocası ise, ayrılmayı hiç istemez ve bir
türlü kabullenemez. Muğîs, göz yaşlarıyla Peygamberimizin huzuruna
gelir, olanları anlatır. Dramatik bir olay yaşanır. Peygamberimiz,
Berîre’ye, “Allah’tan kork! O, senin eşin ve çocuğunun babası”
diyerek, kocasına geri dönmesini öğütler. Berîre ise, dinî duygusu ve
saygısı gereği, Peygamberimize bu taleplerinin, emir olup olmadığını
sorar. Arabulucu olarak söylediğini öğrenince de, “ htiyacım yok”69,
yapamam diyerek, hukukun kendine tanıdığı haktan istifade eder.
Hadîs mecmualarında bn Ömer’in hanımını boşaması detaylı
anlatılır. Hz. Ömer, oğlu Abdullah’ın hanımını hayız halinde
boşadığını Peygamberimize haber verince, haram olan bir boşanma
çeşidinin vuku bulmasından dolayı Peygamberimiz sitem eder70. Bir
diğer usulsüz boşanma olayında, karısını boşamış, sonra geri dönmüş
ve akabinde tekrar boşamış bir kişinin durumu karşısında, “Bazı
kişiler, niçin Allah’ın hükümlerini alaya alıyorlar?!”71 diyerek, ağır ve
sert bir dil kullanır. Bir defasında da, bir anda üç talâkla karısını
boşayan bir kimsenin durumu kendilerine haber verildiğinde celâlli bir
şekilde kalkarak, “Ben aranızda olduğum halde, Allah’ın kitabı alaya
68
Ebû Davûd, el-Merâsil, Beyrut 1988, s. 197.
69
Buhârî, Talâk, 16; Ebû Davûd, Talâk, 18.
70
Ebû Davûd, Talâk, 4.
71
bn Mâce, Talâk, 1.
177
30. mı alınıyor?!” sözleriyle, aynı sitemini yineler. Bu esnada bir
sahabenin, “Ya Resulallah, onu öldüreyim mi?”72 diyerek müsaade
istemesi, Peygamberimizin psikolojik durumunu daha da
belirginleştirir.
Sonuç
Katolik Kilise hukukunda, “Allah’ın birleştirdiğini insan
ayırmasın.”73 ifadesine göre, evliliğin ilâhî irade ile tahakkuk etmiş bir
bağ olduğu, bu nedenle de kul iradesinin bu bağı çözemeyeceği genel
bir prensiptir. Diğer bir anlatımla, evliliğin adem-i zevali esastır ve
evliliğin ancak ölümle sona erebileceği kabul edilir. Fakat, teoride
evlenmelerin bozulamayacağı kuralı, pratikte ütopik bir görüşten
ileriye de gidememiştir.
slâm hukukunda ise, geçici evlilikler (mut’a ve hülle gibi)
bâtıldır, hükümsüzdür74. Yani evlilik akdi, sürekli bir akittir. Bu
durum, akdin tabiatının gereğidir. Fakat, evlilik akdinde süreklilik şart
olmakla birlikte, bu süreklilik sonsuzluk anlamında da değildir.
Boşanmayı menetmek veya hiç olmayacak şartlara bağlamak
suretiyle, beraber yaşamayı düşünmeyenleri zorla bir arada tutmak,
çözüm olmamıştır. Ama keyfî boşamaların, çoğu kez boşayan için bir
pişmanlık, boşanan için bir haksızlık ve aile fertleri için de hayat boyu
bir huzursuzluk kaynağı olduğu görülmektedir. Buna göre boşanma
hastalıklı bir uzva karşı cerrahî bir müdahale ise, evliliğin, aklî-
mantıkî bir çizgide cereyan etmesi ve sağlam şartlara bağlanması
hijyenik bir hassasiyettir. Onun için boşanmakla aileyi yıkmadan
72
Nesâî, Talâk, 6.
73
Kitab-ı Mukaddes, Markos, Bab 10/9.
74
Meydânî, el-Lübâb fî Şerhi’l-Kitâb, Beyrut 1985, lll, 20.
178
31. önce, eşler arası uyumda titiz davranılmalı ve gelecekte bu uyumu
temin edecek şartlardan da, asla taviz verilmemelidir. Hele hele kız ve
erkek çocukların dinî eğitimi ve sosyal bir vâkıa olarak evlilikte
maddî-manevî denklik (küfüv), göz ardı edilemeyecek sosyo-hukukî
esaslar arasında kabul edilebilir. Kızların annelik rolüne
özendirilmesi, erkeklerin de aile ve sorumluluk bilincine hazırlanması
özel önem arz eder75.
Kur’an ve sünnette hemen her yerde aile birliğinin korunması
hedeflenir. Ancak eşlere, çekilmez evlilikten dolayı dünyayı
cehenneme çevirmemek için boşanmamın da bir müessese olarak
tanındığı görülür. Yine de aile parçalanmasını engellemek için
özellikle bir takım refleks şeklindeki ani-düşünmeden sergilenen
davranışların önlenmesi, bu davranışların zararını asgarîye indirmek
için telâfi edici ya da telâfisi imkânsız durumlara yol açılmaması için
bazı şekli prosedür şart koşulur. Şahit, iddet, talâkın sayısı, hakemlik
müessesesi, iddet esnasında evden çıkmama ve nafaka gibi hususlar
şekli prosedürün örneklerini oluşturur.
Her ne kadar boşanmanın önlenmesine yönelik iktisadî boyutlu
tedbirler şart koşulmakta ise de, işin psikolojik ve sosyolojik
boyutlarının daha önem arz ettiği inkâr edilemez. Ayet ve hadislerde,
konuyla ilgili takva, zulmetmeme boyutunu ifade eden çeşitli
anlatımlar bu anlayışı teyit eder. Böylece Müslümanların karakter ve
dinî değer yargılarının buna göre oluşması öngörülüyor.
Aile bir yaşam biçimidir ve bu yaşamın mayası sevgidir.
75
Dinçer, Ömer, “‘Şirket ve Yönetimi’ Oturumunun Tebliğleri Üzerine Bir Değerlendirme”,
l. Uluslararası slam Ticaret Hukukunun Günümüzdeki Meseleleri Kongresi, Konya 1997,
s. 189-190.
179
32. Evliliğin sürekliliği de karşılıklı saygı, sevgi ve hoşgörüye bağlıdır.
Ama tabiî olarak, bazen aile içi kırgınlıklar olabilir. Fakat bunlar
büyütülmeden halledilmelidir. Böylesi hâllerde, çoğu kez bir Osmanlı
geleneği olarak tomurcuk bir gülün, merhem vazifesi göreceği
söylenebilir. Her şeyden önce, aile yuvasının yıkılmaması için her iki
tarafın özverili olmaları beklenir. kinci aşama olarak Kur’an’da, ev
siyaseti gereği, kocanın bazı geçici tedbirler alabileceğine işaret edilir.
Denilebilir ki, neticesi boşanmaya varacak ve daha kötü sonuçlar
doğurabilecek bir durum karşısında, son çare olarak vurmaya ruhsat
verilmiştir. Bu, muhtemel sıkıntı ve olumsuzluklar düşünüldüğünde,
boşanmadan bin kat daha yeğdir. Bir üçüncü aşama olarak müteakip
ayette, aile birliğinin dağılmaması için hakem gönderilmesi ve yakın
aile çevresinin boşanmaları önlemede aktif rol üslenmeleri emredilir.
Şuayb (a.s.)’ın damadı Musa (a.s.) için kullandığı “sana zorluk
çıkarmak istemiyorum” (Kasas, 28/27) ifadesi de, ebeveynlerin hayat
felsefesi olmalıdır.
Hadîslerde, eşler Allah’ın bir emaneti olarak tanımlanır ve hep
iyi davranılması tavsiye edilir. Peygamberimizin, usulsüz boşanma
olaylarından dolayı hoşnutsuzluğu görülür. Kur’anî prosedüre
uymadan eşlerini boşayanlar Peygamberimiz tarafından, Allah’ın
kitabını / Allah’ın koymuş olduğu hükümleri alaya almakla itham
edilir. Yine de, O’na göre, boşanma mübahtır; fakat aynı zamanda
sevimsizdir de. Çünkü boşanma, bir yandan fert boyutunu aşıp sosyal
hayatı etkileyen; diğer yandan ise, arşı titreten bir olaydır.
slâm hukukunda muhâlea, tefvîz-i talâk ve tefrîk belirli
şartlarda kadın için boşanma vesileleri olmakla birlikte, yaygın olan
usulle boşama, tek taraflı irade beyanıyla eda ehliyetine sahip kocanın
yetkisindedir. Fakat, aile münasebetlerini tanzimde kanunlardan daha
180
33. kuvvetli olan dinî ve içtimaî ahlâk düsturları, ciddi sebep olmadan
kocanın karısını boşamasını ayıp ve günah saydığından, slâm
hukukunun koyduğu hükümler pratikte fazla suistimallere yer
vermemiştir76.
Esasen, cemiyet dokusunun sağlam oluşu, kocanın hukuken
serbest olsa bile, dinen ve ahlâken aynı serbestî içinde olmayışı,
Müslümanlar arasında dinî kültürle fertler üzerinde keyfî boşanmayı
önleyici ve kocanın boşanma hakkını manen sınırlayıcı olumlu
kamuoyu baskısı, Türk toplumunda boşanmaların az sayıda
gerçekleşmesinde ahlâkî faktörlerdir.
statistik verilerinden öğrenildiğine göre, Türkiye’de
gözlemlenen aile krizleri sonucu boşanma olayları artış
kaydetmektedir. Sosyal devlet anlayışı gereği, büyümeye yüz tutmuş
içtimaî bir yara karşısında acil tedbirler alınması zorunludur.
Zorunludur ama, cemiyet dokusunu oluşturan fertlerin istenilen
seviyede olmayışı karşısında, sadece boşanma sistemine özgü çözüm
aramalar, kalıcı bir çözüm olma niteliğinden yoksun olacaktır. hmal
edilmemesi gereken husus, sistemden ziyade sistemi işletecek insan
unsurudur. Bizce, boşanma hadiselerinin azalması önemli ölçüde,
fertlerin evlilikteki ulvî gayelerle bilinçlendirilmesi, inanç-ahlâk-
hukuk ilişkisi içerisinde dinî-ahlâkî terbiyesinin elverdiğince kusursuz
yapılmasında odaklanmaktadır. Aksi takdirde aile, cennet köşesi olma
yerine, cehennem azabına denk bir hüviyete bürünecek, aile bireyleri
ıstırap dolu bir hayatı yaşamaya mahkûm olacak ve de bunun
kaçınılmaz sonucu olarak toplumun bir hayli müessesesi düzenli
işlemeyecektir.
76
Belgesay, s. 70.
181
34. Doğrusu, hayat dinamik bir yapıya sahiptir. Bu özelliğin bir
yansıması olarak toplumlarda zaman zaman bazı değişimler
gözlemlenir. Sosyal, kültürel, iktisadî vb. alanlar da, hayat yelpazesini
oluşturan kanatlardır. Tabiî ki, hukuk da hayatın bir parçasıdır.
Dolayısıyla, özellikle sanayi inkılâbının kaçınılmaz sonucu, gelişim ve
değişimlerden sosyal bir kurum olarak aile de nasibini almıştır. Artık,
patriarkal (ataerkil) aile kabuk değiştirme sürecine girmiştir.
Geleneksel “geniş aile” tipi, tarih olmaktadır. Bunun sonucu olarak,
ebeveynin yeni çiftlere rehberlikleri de, erozyona uğramıştır. Ama, su
tersine akmayacaktır. Günümüzde daha yaygın olan “çekirdek aile”
tipinde ise, bireyler yalnızlığa terk edilmiştir. Yeterli rehberlikten
mahrum bu yeni çiftler, kendi problemleriyle baş başa kalmışlardır.
Eski aile içi dayanışma müesseseleri yerine, yeni dayanışma
müesseseleri ikame edilemeyişi ise, en büyük eksikliktir.
Birçok özellikleri ve mahremiyetleri bulunan ve bilhassa
başlangıç itibariyle karı kocanın müşterek hayat kurma iradesinin,
özel ve ikili ilişkisinin ağır bastığı evlilik müessesesini sadece kanunî
bir temele oturtmanın ve konuyu salt kural ve müeyyide ikilemi
içerisinde çözmenin yetersizliği ortadadır. Bu nedenledir ki, hiç bir
zaman mahkemelerin soğuk duvarları arasında sıcak aile yuvaları tesis
edilememiştir; kanaatimizce, edilemez de. Diğer bir ifadeyle, aile
mutluluğunda hukuk ilkelerinden daha ziyade, dinî ve ahlâkî
değerlerin önem arz ettiğini söyleyebiliriz. Bu yaklaşım hukuk
ilkelerinin inkârını ima etmez. Tabii ki problemin ahlâkî temelini de,
görmezlikten gelmeyi gerektirmez.
Bu yüzden Kur’an ve sünnet, ahlâkî ve hukukî esaslarıyla
mevzuları iç içe işlemekte ve birbirinden ayrı düşünülemeyecek
derecede çift yönlü (vicdanî-hukukî) müeyyideler koymaktadır.
182
35. Kur’an ve sünnetteki bu vicdanî ve hukukî farklılık, tabiî olarak fıkıh
kitaplarına da yansımıştır. Fıkıh kitaplarının özellikle boşanmayla
ilgili hükümlerinde diyaneten ve kazaen ayrımı, en göze çarpan
hususiyetlerdendir. Bilindiği gibi kazaî hükümler, delillere
dayanılarak karara bağlanır ve verilen bu kararlar da yetkili merciler
tarafından infaz edilir. Fakat, dinî hükümler ise, kişilerin sübjektif
iradelerine (niyet) göre değerlendirilir ve kul ile Allah arasında bir
münasebet kabul edilerek bu konudaki karar, kişilerin vicdanlarına
havale edilir. Bu tür hükümlerin hukukî bir yaptırım gücü yoktur.
Başka bir anlatımla, hukuk bu konularda suskundur. Tek müeyyidesi,
kişilerin dinî duygularıyla vicdanî sorumluluklarıdır77. Şayet, kul
hakkı ihlâli söz konusuysa, haksız olan taraf elbette haksızlığının
vebaline ve de uhrevî cezasına katlanır.
Ayrıca, gerek psikolojik gerekse de sosyolojik sebeplerden
kaynaklanan bazı olumsuzlukların zamanla değişime açık olduğu göz
ardı edilmemelidir. Çünkü şartlar da fikirler de değişebilmektedir.
Özellikle evliliğin ilk yıllarında daha sıklıkla rastlanan şekliyle görüş
ayrılıkları ve geçimsizlikler, ilerleyen yıllarda gittikçe azalmaktadır.
Hatta başlangıçta problemli ailelerin mutlu sonları da
azımsanmayacak orandadır. Üstelik boşanma sonrası hayatlarının
güzel olacağının da hiçbir garantisi yoktur.
77
Bkz. Mergînânî, 1, 230-231; Meydânî, lll, 43. Geniş bilgi için bkz. Yaylalı, Davut, “ slâm
Hukukunda Kazaî-Diyanî Hüküm Ayırımı”, Dinî Araştırmalar, c. 5, sy. 15, Ankara 2003,
s. 29 vd.
183