5. Ocak 1996 yılında Yunanistan ile Türkiye arasında
Türk Gemisinin karaya oturması sonucu Türk ve
Yunan kurtarma ekipleri arasında çıkan
anlaşmazlık iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmişti.
Figen Akat adlı bir Türk gemisi 25 Aralık 1995 günü
Ege Denizi'ndeki Kardak Kayalıkları'nda karaya
oturdu. Bu olaydan sonra Yunanistan, deniz
kazasının kendi karasularında olduğunu ileri sürdü.
Türkiye ise, sözkonusu adaların kendisine ait
olduğunu belirtti. Yunanlılar, bir süre sonra
Kardak'a asker çıkarıp, bayrak dikti.
6. Bunun üzerine iki ülkenin deniz kuvvetleri, adanın
çevresinde konuşlandı. Başbakan Tansu Çiller, "O asker
gidecek, o bayrak inecek!" söylemiyle Türk Silahlı
Kuvvetleri'nin savaşa hazır olduğu sinyalini verdi ve 30
Ocak 1996 gecesi adaya asker çıkarılmasını istedi. Türk
SAT ve SAS Komandoları Kardak'ı kuşatmış olan Yunan
domanmasının arasından geçerek hemen yandaki ikinci
adaya gece operasyonu ile çıkıp Türk bayrağını diktiler.
Daha sonra Bill Clinton'un telofonu ve Amerikan delegesi
Richard Holbrooke ile NATO Genel Sekreteri Javier Solana
girişimleri sonucu kriz aşılmıştı.
9. 1930’lu Dönemlerdeki Türk Yunan Dostluğu
1950’li Dönemlerdeki Türk Yunan Dostluğu
Yunanistan’ın 2. Dünya Savaşı Sırasında
Türkiye’nin Dış Politikasına Yönelik Eleştirileri
ve Türkiye’nin Yanıtları
Türk-Yunan İlişkilerinde Yakınlaşma
İlişkilerde ABD Etkeni ve Athinagoras’ın Patrik
Seçilmesi
İlişkilerde İkinci Dostluk Dönemi(1950-1955)
Karşılıklı Ziyaretler ve Perçinlenen Dostluk
10. Dostluğun Azınlıklar Üzerindeki Etkisi
Kıbrıs Sorununun Gölgesinde Dostluk(1955-
1960)
Kıbrıs’ta Siyasal Örgütlenmeler
2.Dünya Savaşı Sonrası Enosis Talepleri ve
Türkiye’nin Tutumu
Kıbrıs Sorununun Uluslararasılaşması ve EOKA
Eylemlerinin Başlaması
Londra Konferansı ve 6-7 Eylül Olayları
İngiltere’nin Kıbrıs Önerileri ve Türkiye’nin
Taksim Tezini Benimsemesi
Bağımsız Kıbrıs Çözümü
11. Gerek 1930’larda gerekse 1950’lerde
yaşanan Türk –Yunan yakınlaşması
Balkan ülkeleri arasında işbirliği
arayışlarının başlamasına ve güvenlik
endişelerinden kaynaklanan nedenlerle
Balkan Paktların imzalanmasına yol
açmıştır.
Görünürdeki benzerliğe rağmen 1934
Balkan Antantı ile 1954 tarihli Balkan
İttifakının koşulları birbirinden ayrıdır.
12. Çok kutuplu bir uluslar arası sistemde taraf
devletlerin revizyonist devletlerden
algıladıkları tehdit karşısında işbirliğiyle
güçlerini artırma çabalarının bir
sonucuydu.
13. Soğuk savaşın ve iki kutuplu bir uluslar
arası sistemin ürünüdür, ABD desteğiyle ve
NATO’nun askeri stratejileri gereği
kurulmuştur, üye devletler tarafından ortak
çıkardan çok ,farklı çıkarların
gerçekleştirilmesinin bir aracı olarak
görülmüştür.
14. İngiliz hükümeti 20 Haziran 1955’te Yunan
ve Türk hükümetlerine başvuru yaparak
‘’Doğu Akdeniz’in siyasal ve savunmaya
ilişkin sorunlarının’’görüşüleceği bir
konferansın Londra’da yapılması için
çağrıda bulundu.Türkiye olumlu tepki verdi.
Yunanistan biraz gecikmeyle olsa da kabul
etti.
15. 6 Eylül’de Selanik’te Atatürk’ün evine bomba
konduğu haberi ile İstanbul’da ‘’Kıbrıs Türk’tür
Derneği’’ bir miting düzenlendi.Miting kısa
sürede bir lümpen bir nitelik kazandı ve
polisin tamamen seyirci kaldığı bir ortamda
çoğunluğu Rumlara ait azınlık mallarının
,kiliselerinin ve okullarının hedef alındığı
yıkma ,yakma ve yağmalama eylemlerine
dönüştü.Benzer olaylar İzmir’de de
yaşandı.Başbakan Menderes İzmir ve
İstanbul’da sıkı yönetim ilan etti.
16. Bu olayın büyük bir felaket olduğunu ve
üzüntülerini bildirdi.Kıbrıs Türk’tür
Dernekleri kapatıldı ve 87 üyesi
tutuklandı.Bununla birlikte tutuklanan 3000
kişinin büyük bir çoğunluğunu solcu olarak
tanınanlar oluşturuyordu çünkü hükümet
yaptığı resmi açıklamada
olayların’’komünistler
tarafından’’çıkarıldığını duyurmuştu.
17. 1954-1959 arasındaki Kıbrıs meselesi,
Türk- Yunan münasebetlerini bir hayli
sarsmış ise de, bilhassa NATO’nun
aracılığı ile gerçekleştirilen 1959 Londra ve
Zürich anlaşmaları ve Kıbrıs’ın bağımsız
bir cumhuriyet olarak ortaya çıkışı ,havayı
tekrar yumuşatmıştır. Şüphesiz bu
münasebetler 1954’den önceki şekline
dönmüş değildir.
18. 1974 ÖNCESİ 1974 SONRASI
1974 öncesindeki
sorunlar hemen
hemen hepsi Kıbrıs
meselesi üzerine...
Batı Trakya Türkleri ve
Ege adalarının
silahlandırılması gibi
meseleler daha geri
planda iken...
1974 sonrası
münasebetlerin meseleleri
ise Kıbrıs’tan uzaklaşmış
ve esas itibariyle Ege
Denizi üzerine
yoğunlaşmıştır.
Bunlar da kıt’a sahanlığı
,karasularının genişliği ve
hava kontrol sahası gibi
meselelerdir.
19. Türkiye ile Yunanistan arasındaki kıt’a
sahanlığı meselesi, Türk hükümeti
tarafından, Ege’nin açık deniz sularında ve
<<Türkiye’nin kıt’a sahanlığında
bulunan>>sahalarda 27 bölgede petrol
araması yapmak üzere Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığına arama ruhsatı
verilmesi ve bu ruhsatın da ,haritası ile
beraber ,1973’te Resmi Gazete’de
yayınlanlanmasıyla başlar.
20. Söz konusu saha Ege denizinde,
Semadirek,Limni , Midilli, Aghios, Sakız
adaları arasına ve bu adaların
karasularının dışına düşmekteydi.
Peki bu durumda Yunan hükümeti ne
yaptı?
21. Yunan hükümeti 7 Şubat 1974’de Türk
hükümetine verdiği notada, söz konusu
ruhsatın kapladığı sahaların Yunan kıt’a
sahanlığına girmesi dolayısıyla, bu arama
ruhsatının geçersiz olduğunu bildirdi.
Türk hükümetinin cevabı ise şu oldu:
Anadolu kıyılarından itibaren denizaltında batıya
doğru uzanan toprakların, Anadolu’nun tabii bir
uzantısı olması dolayısıyla,Türk kıyılarına yakın
adaların da Türk kıt’a sahanlığı içinde
bulunmaları sebebi ile ,bunların kıt’a sahanlığı
olamayacağını bildirdi.
23. Yunanistan tartışmada kendi tezini Cenevre’de
imzalanmış olan kıt’a sahanlığı Konvansiyonuna
dayandırmaktaydı.Türkiye bu konvansiyonu
imzalamadığı için kendisini bununla bağlı
saymıyordı.
24. Türkiye milletlerarası hukuk kurallarına
göre müzakere yoluyla sorunun
çözülmesini teklif etti.
Türkiye ile Yunanistan arasında bu
karşılıklı nota teatisi yaz aylarında da
devam etti.Fakat tarafların görüşlerinde bir
değişiklik olmadı.O kadar ki, Kıbrıs
harekatından 2 gün önce Türk hükümeti
18 Temmuz 1974’te TPAO ‘ya Ege’de yeni
bir arama ruhsatı daha verdi.
25. 1975’te de tartışma devam etti.Bu tartışmada
Yunanistan meseleyi Milletlerarası Adalet
Divanı’na götürmekte ısrar ederken, Türkiye ise
anlaşmazlığı müzakere ve uzlaşma yoluyla
halletmek istedi.En sonunda meselenin
Milletlerarası Adalet Divanına götürülmesi için
prensip anlaşmasına varıldı. Fakat müracaatı
hazırlamak için iki taraf hukukçularının yaptığı
tek toplantıda ,bir netice alınamadı.Bunda
,Türkiye’nin Divan’a gitmekten vazgeçmesinin
de rolü vardır.
26. Türkiye Ege’deki kıt’a sahanlığı haklarını
korumada ne kadar kararlı olduğunu göstermek
için Hora adlı araştırma gemisini (sonradan adı
Sismak –I olmuştur)hazırlamaya başladı.
Bunun üzerine Yunanistan Hora’nın Ege’ye çıkışını
önlemek için Türkiye nezdinde çeşitli
teşebbüslerde bulunarak <<Yunan kıt’a
sahanlığına>> girdiği takdirde Hora’nın <<tehlikeli
bir durum >>yaratacağını bildirdi.Türkiye’nin
cevabı ise ,Yunanistan Hora’nın faaliyetine
müdahale ederse sert bir karşılık göreceğiydi.
27. Her iki tarafta da hava tam bir gerginlik
içindeydi.Bir savaş havası Ege denizi üzerinde
dolaşmaktaydı.Fakat her iki tarafta bir yerde
durmasını bildi.Yunan savaş gemileri Sismak’ı
adım adım takip ettiler.Fakat Sismak Türk savaş
gemilerinin himayesindeydi.Ve Sismak
araştırmalarını yaptıktan sonra 10 Ağustos 1976
günü Çanakkaleye döndü.
28. Olayı protesto etmekle beraber , Türkiye’den
gereken cevabı aldı. Türk hükümeti kararlılığında
en küçük bir gerileme göstermedi.
Bunun üzerine Yunanistan 2 yola başvurdu.
1.B.M.Güvenlik Konseyine başvurarak , Türkiye’nin
Ege’deki Yunan kıt’a sahanlığı üzerinde haklarını
ihlal etmek suretiyle, barış ve güvenliği tehlikeli bir
şekilde tehdit ettiğini ileri sürdü. Güvenlik
Konseyi’nin kararı ise gerginliği artırıcı her türlü
hareketten kaçınmaları hususunda her türlü gayreti
harcamaları ve ikili müzakerelere başlamalarını
tavsiye eden bir karar aldı.
29. İlk önce Sismak-I gemisinin tamiri mümkün
olmayan zararlara sebep olması dolayısıyla ,
Türkiye’nin bu faaliyetinin önlenmesini
istedi.Divan ise, Sismak’ın tamir edilmez bir
zarara sebep olmadığı gerekçesiyle
Yunanistan’ın bu isteğini reddetti.
30. Aradan 2 buçuk yıl geçtikten sonra da
Milletlerarası Adalet Divanı ,kendisini, Türk
Yunan kıt’a sahanlığı anlaşmazlığına
bakmaya yetkili olmadığına karar vererek
Yunanistan’ın müracatını reddetti.
Bununla birlikte, Güvenlik Konseyinin
kararından sonra her iki tarafa da bir
yumuşama gelmiştir.İki tarafın uzmanları
İsviçre’nin başkenti Bern’de yaptıkları 10
günlük müzakereden sonra Bern
Deklarasyonu denen on maddelik bir belge
imzalandı.
31. Müzakereler samimiyet, iyiniyet ile ve
ayrıntılı bir şekilde yürütülecekti.
Keza,müzakeler gayet gizli tutulacak ve hiç
bir şekilde basına açıklanmayacaktı.Yine
taraflar ikili münasebetlerinde ,diğer tarafı
küçültücü her türlü hareketten
kaçınacaklardı.
32. Ege’de kıt’a sahanlığı meselesine bir
çözüm bulununcaya kadar bir moratoryum
getirmiştir ve bu moratoryum bugüne kadar
devam etmiştir.
33. Hava kontrol sahası meselesinin iki unsuru
vardır. Biri Yunanistan’ın Ege adaları
üzerindeki milli hava sahasının yüksekliği
diğeri ise FIR(Flight İnformation Region)
denen uçakların Ege üzerinden uçarken
hangi kontrol kulesine bağlı olacakları ve
uçuş bilgilerini nereye Atina’ya mı yoksa
İstanbul’a mı verecekleri meselesidir.
34. Lozan Antlaşmasında Ege’deki karasularının
genişliğini 3 mil olarak kabul etmiş iken
,Yuanistan 1936 yılında karasularını altı mile
çıkarmış ve Türkiye buna itiraz etmemiştir.
1964 yılında Türkiye de karasularını 6 mile
çıkardı.
Milletler arası hukuk kurallarına göre adalar
üzerinde milli hava sahasının yüksekliği
ancak karasularının genişliği kadar olabilirdi.
35. Ege adaları üzerinde Yunan milli hava
sahasının yüksekliği de altı mili
geçemezdi.6 milin üzerindeki hava sahası
milletlerarası hava sahası idi.Fakat 1974
krizinden sonra Yunanistan Ege adalarının
karasuları genişliğini 12 mile çıkarmak
suretiyle, milli hava sahasını da 12 mil
yüksekliğe ulaştırmak istedi.
36. Türkiye’nin çok aleyhine olan bu Yunan
teşebbüsü Türkiye’nin şiddetli tepkisiyle
karşılaştı. Türkiye şayet Yunanistan
karasularını 12 mile çıkardığı taktirde bunun
bir savaş sebebi (casus belli) olacağını
bildirdi.
Bunun üzerine Yunanistan sözünü çok
etmesine rağmen karasularını ve milli hava
sahasını 12 mile çıkarmaya cesaret
edemedi.Keza Amerika’da karasularının 6
milden fazla olmasını kabul etmemektedir.
37. Milletler arası Sivil Havacılık Teşkilatının
Türkiye ve Yunanistan’ın katılmasıyla 1952
de yaptığı bölge toplantısında Ege
üzerinde uçan bütün uçakların uçuş
bilgilerini Atina’ya vermesine ve ancak Türk
karasularına girerken bu bilgileri İstanbul’a
bildirmesine karar verilmiştir.
38. Ege üzerinden gelen uçaklar ancak karasularımıza
girerken ,yani ancak bir iki dakika önce İstanbul’a
haber vereceklerdi.Bu ise, Türkiye’yi havadan
gelebilecek sürpriz baskınlara karşı savunmasız
bırakıyordu.
Bunun için Türk hükümeti NOTAM ile,Ege hava
sahasını kuzey –güney istikametinde bir çizgi ile
ikiye ayırdı ve bu çizgiye gelen uçakların uçuş
bilgilerini İstanbul’a vermeleri gerektiğini bildirdi.
Bu ise Türkiye’ye bir sürpriz baskın için 10-15
dakikalık zaman kazandırmaktaydı.
39. Yayınladığı NOTAM ile tüm pilotlara ,
Türkiye’nin NOTAM’ını göz önüne
almamalarını bildirdiği ise de sonra bundan
vazgeçti ve 13 Eylül 1974 günü yayınladığı
NOTAM ile Ege üzerindeki bütün uçuş
koridorlarını kapadığını ilan etti. Böylece
Ege denizi üzerinde her türlü hava trafiği
durmuş oldu.
40. 1975 Mayısı sonunda Brüksel’de Türk ve
Yunan başbakanlarının buluşmalarından
sonra kıt’a sahanlığı ve kava kontrol
sahası meselesi ele alındı lakin bir sonuç
çıkmamıştır.
41. Lozan Antlaşmasının kabul ettiği 3 millik
karasularını Yunanistan 1936 da ve
Türkiye de 1964 de altı mile çıkarmıştır.
Altı mil sınırına göre Türkiye’nin karasuları
Ege Denizi’nde ,bütün Ege denizinin %8.8’i
iken Yunan karasuları Ege Denizinin &35.0
‘ini işgal ediyordu. Milletlerarası sular ise
%56.2 olup, bu sularda TPAO ‘ya verilen
ruhsat sahası %16.3 idi.
42. Ege denizinin &63.9’u Yunan
karasuları,%8.3 ‘ü Türk karasuları ve%26.1
de milletlerarası sular yani açık deniz
olacaktı.
Bunu ne Türkiye ne de Amerika kabul
edebilir. Her iki devletinde çıkarlarına ters
düşmektedir.