1. Abidin Emre Dırnaksız- Yavuz Selim Onat
2016-Kasım
*BİYOTERÖR
POTANSİYELİ TAŞIYAN
VİRÜS,BAKTERİ,TOKSİN
VE KİMYASALLAR
2. *BİYOTERÖRİZM NEDİR ?
*Siyasal, dini veya ekonomik hedefler gözeterek mevcut yerel
yönetime, hükümetlere ya da sivil halka karşı şiddet kullanımı,
temel hak ve özgürlükleri kısıtlama eylemleri olarak
tanımlayabileceğimiz terörün sinsi bir boyutu da son zamanlarda
adını sıkça işittiğimiz biyoterörizmdir.
*Mikroorganizmalar ya da toksinlerinin, tüm canlılarda ölümlere
sebebiyet vermek, panik oluşturmak, hastalık meydana getirmek
gibi amaçlarla kişi veya gruplarca kullanılmasına biyoterörizm
denilmektedir. Kitle imha silahları arasında nükleer, radyolojik ve
kimyasal silahlarla birlikte yer alan biyolojik silahlar, içerdiği
hastalık yapma ve hızla yayılma yetisine sahip mikroorganizmalarla
büyük tehlikeler oluşturma potansiyeline sahiptir.
3. *İnsanlarda, hayvanlarda ve bitkilerde hastalık oluşturan veya
ölümlere yol açan bakteriler, virüsler ve bunların yan ürünleri vb.
mikroorganizmalara biyolojik ajan denilmektedir. Biyolojik ajanlar,
tabiatta bulunmaları dolayısıyla kimyasal ajanlara kıyasla bazı
avantajlara sahiptirler. Bulaşıcılık kapasiteleri, hastalık yapabilme
etkileri ve gerekirse çeşitli genetik değişiklikler de yapılarak
kullanılabilmeleri sayesinde biyolojik silah olarak ilgi
çekmektedirler. Biyolojik ajanlardan umulan etki ölümcül
olmalarının yanı sıra karşı tarafın savaşma yeteneğini azaltmak veya
yeme-içme gibi temel ihtiyaçlarını engellemek de olabilir.
*Biyolojik saldırı ise biyolojik ajanların insanlar üzerinde
kullanılması ve salgın hastalık meydana getirme amacının
güdülmesine denilmektedir. Bu tanımlardan yola çıkarak biyolojik
silahların, profesyonel ordular tarafından askeri hedeflere yönelik
kullanılması biyolojik savaş; terör örgütlerinin sivil halkı hedef
aldıkları saldırılara ise biyoterörizm denilebilir
4. *BİYOLOJİK SİLAH ETKENLERİ
*Biyolojik savaşta hedef grubu enfekte etmek amacıyla kullanılan
biyolojik ajanların ortak özelliği canlılarda çoğalabilmeleridir. İdeal
biyolojik silah etkenleri dayanıklı, kolayca üretilebilen ve
yayılabilen (örneğin aeresol şeklinde), akciğere penetrasyonu iyi
olan (1-5 µm partikül), insanlar arası bulaşıcılığı yüksek, bilinen
antibiyotiklere dirençli ve aşılamanın etkisiz olduğu ajanlardır.
*Hastalık gelişiminde biyolojik ajanın (dayanıklılığı, virülansı,
inkübasyon periyodu, bulaşıcılığı, bulaşma yolları ve enfeksiyon
yapma riski), konakçının (immünolojik ve genel sağlığı) ve çevrenin
(sanitasyon, ısı, suyun kalitesi ve nüfus) özellikleri önemlidir.
5. *BİYOLOJİK SİLAHLARIN
ETKENLERİNİN SINIFLANDIRILMASI
*Biyolojik silahlar, hedeflerin ne olduğuna göre değişmekle birlikte
bazen kalabalık insan kitlelerinin bulunduğu ve ortaklaşa kullandığı
su, hava ve beslenme araçlarına yönelebilmekte, bazen de zamana
yayılıp süreklilik arz ederek psikolojik etkilenmelere neden
olabilecek yöntemler seçilebilmektedir.
*Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan Hastalık Kontrol ve Korunma
Merkezi (The Centers for Disease Control and Prevention; CDC)
biyolojik ajanları; bitkiler, hayvanlar ve insanlarda ölüm ya da
hastalık oluşturabilme potansiyelini (toplumda oluşturduğu riskleri)
dikkate alarak kategorilere ayırmıştır (Cenciarelli 2013).
Bulaşıcılık, virülans, kamu algılarının derinliği ve etkisi, maliyetleri
gibi faktörler sınıflandırmada belirleyicidir.
6. *Biyoterör veya biyolojik silah ajanı olarak kullanılabilecek biyolojik
ajanlar CDC tarafından üç kategoride (Kategori A, B, C)
gruplandırılmıştır. Bu liste oluşturulurken;
*1) Toplum sağlığı üzerine etkisinin ciddiyeti ve insandan insana
bulaşma ihtimali,
2) Biyolojik silah olarak yayılma potansiyeli,
3) Mikroorganizmaya karşı hazırlanmış aşı veya ilaçların
depolanması için özel hazırlık gerekmesi veya izolasyon için özel
laboratuar tekniklerini gerektirmesi,
4) Toplumda korku ve panik oluşturma olasılığı göz önüne alınarak
hazırlanmıştır.
*Grup A en yüksek risk grubu olarak değerlendirilirken, Grup C ise
yalnızca hastalık etkeni olarak görülmektedir
7. *KATEGORİ A
*En önemli grup kategori A’dır. Kategori A’da bulunan ajanlar çevreye
kolayca yayılabilen, insandan insana bulaşıcı, ölüm riski yüksek
ajanlar içerir. Önemli derecede paniğe ve ciddi sosyal sorunlara
sebep olabilirler. Mortalite oranları yüksektir
*İstihbarat kaynaklarına göre, bu sınıftaki ajanlar gelecekte bir
saldırıda kullanılma olasılığı en yüksek olanlardır ki biyolojik açıdan
silahlanma ve araştırmalarda geliştirilmeye çalışılan organizmalar
da bunlardır (Katz 2004). A grubu tehdit unsuru etkenler arasında;
Antraks (Bacillus Anthracis), Botulism (Clostridium Botulinum Toxin)
, Veba (Yersinia Pestis) , Çiçek (Variola Major), Tularemi (Francisella
Tularensis), Viral hemorajik ateşler (Filovirüsler; örneğin, Ebola,
Marburg) ve Arenavirüsler (örneğin, Lassa, Machupo) sayılabilir.
Yaptıkları hastalıklara ise şarbon, botulismus, veba, tularemi, çiçek
hastalığı ve viral kanamalı ateş (hantavirus ve ebola) örnek olarak
verilebilir.
8. *KATEGORİ A
*A Kategorisinde “En tehlikeli, ideal biyolojik silah tanımına en
yakın, ortama yayılması en kolay sağlanabilen, öldürme oranı
yüksek, halk arasında panik ve sosyal patlamalara yol açması
beklenen” hastalık etkenleri bulunur. Bu kategorideki etkenler
Variola major virüsü (çiçek); Bacillus anthracis (şarbon); Yersinia
pestis (veba); Clostridium botulinum toksini (botulizm); Francisella
tularensis (tularemi); Ebola, Marburg, Lassa ve Junin viruslarıdır
(Hemorajik Ateş).
9. *KATEGORİ B
*Toplumda orta derecede risk oluşturan biyolojik ajanlar CDC
tarafından B kategorisinde değerlendirilmiştir. Bunlar ılımlı
derecede kolay yayılabilir ve orta şiddette hastalıklara sebep
olabilirler (Bossi et al. 2006). Bu ajanlar ikincil yüksek öneme
sahiptirler. Sular ve yiyeceklerle bulaşabilirler. Yayılımı göreceli
olarak kolay olduğundan sürveyans sistemlerine ihtiyaç duyulabilir
ve tanı kapasitesini artırmak gerebilir.
*B kategorisinde bulunan hastalıklarda daha düşük morbidite ve
mortalite oranları söz konusudur (Şimşek 2012). Kısmen yayılabilme
yetenekleri, kısmen hastalık oluşturma olasılıkları ve düşük ölüm
oranları vardır.
* B grubu tehdit unsuru etkenlere; Bruselloz (Brucella türleri),
Clostridium Perfringens’in epsilon toksini, yiyecek güvenliğini
tehdit edenler (örneğin Salmonella türleri, E. Coli, Shigella), Ruam
(Burkholderia Mallei), Melioidosis (Ruam benzeri hastalık,
Burkolderia Pseudomallei), Psittakoz (Chlamydia Psittaci) örnek
olarak şunlar gösterilebilir.
10. *KATEGORİ C
*Kategori C’de bulunan ajanlarsa kolay üretilebilme ve yayılma
özelliklerine sahiptirler. “Bugün az, gelecekte daha çok tehlikeli”
olabileceği varsayılan etkenler yer alır. Bu kategoride yer alan
özellikle Kırım Kongo kanamalı ateş virüsü ve Hantavirus gibi
mikroorganizmalarla tanı amaçlı ülkemiz laboratuvarlarında da
çalışılmaktadır.
*Üçüncü derecede yüksek öneme sahip olan bu ajanlar gelecekte
kitlesel yayılım için kolaylıkla geliştirilebilecek sık görülen
patojenleri kapsarlar. Basitçe ulaşılabilir, yüksek morbidite ve
mortalite oranlarına ulaşma potansiyeline sahiptirler ve ana halk
sağlığı sorunu oluşturabilirler. C grubu tehdit unsuru etkenler
arasında; Q humması (Coxiella Burnetii), Ricinus Communis'in Ricin
toksini (Keneotu tohumu), Stafilokoksal Enterotoksin B, Tifüs
Humması (Rickettsia Prowazekii), Viral Ensefalit (Alfavirusler;
örneğin, Venezuella ensefaliti, doğu at ensefaliti, batı at
ensefaliti), su güvenliğini tehdit edenler (örneğin Vibrio Cholerae,
Cryptosporidium Parvum) bulunur.
11.
12. *Biyolojik savaş ajanları etkenlerine göre şu şekilde de sınıflanabilir;
*Bakteriler: Anthraks, Plague, Brusella Türleri, Kolera, Clostridium
Perfinges Toksini, Stafilokoksal Enterotoksin B, Melioidosis,
Tularemia
*Virüsler: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Ebola Hemorajik Ateşi, Small
Pox (Variola Virüs-Çiçek Hastalığı), Rift Vadisi Humması, Venezüella
At Ensefalit Virüsü
*Mantarlar: Trichothecene Mycotoxin
*Rickettsialar: Q Humması
*Çeşitli: Saxitoksin (doğada deniz dinoflajellileri tarafından
üretilir), Ricin Toksini
13. *ANTHRAKS
(KATEGORİ A / BAKTERİ)
*Şarbon, antraks veya anthrax; Bacillus anthracis adlı bakteri
nedeniyle oluşan bulaşıcı bir hastalık. Otobur hayvanlarda -özellikle
sığır, koyun ve beygirlerde- ani olarak ortaya çıkan ve insanlara da
geçebilen bir hastalıktır. İnsanlara doğrudan hayvanlarla temastan
veya hayvan ürünlerinden geçer. Mikroorganizma insanlara deriden
girerse kara çıban denilen karakteristik bölgesel bir çıbanla ödem;
kan dolaşımına karışması ile de sepsis (kan zehirlenmesi) ve iç organ
lezyonları meydana gelir. Mikroplu etlerin yenmesi ağır bağırsak
hastalıkları yapar. Hayvanlarda ise vücut sıcaklığı yükselir, dalak
şişer, kan, katran gibi koyu renk alır ve pıhtılaşmaz.
14.
15. *BRUSELLA
(KATEGORİ B / BAKTERİ)
*Solunum yoluyla da bulaşabilen hastalık genelde deri ve/veya mukoza yoluyla
bulaşır. İnsanlara, mikrop içeren veya pastorize veya sterilize edilmemiş süt
ve süt ürünlerinden veya doğrudan hasta hayvanlara temas ile bulaşır.
Özellikle Brucella abortus'tan ileri gelen atık materyalleri bulaşmada önemli
rol oynar. Hasta hayvan leşiyle temas yüzünden de bulaşabilir. Bu sebeple
hastalığa yakalanan insanlar çoğunlukla veteriner hekimler, hayvan
yetiştiricisi, çoban, sütçü, peynirci veya mezbaha çalışanı gibi hayvanlar ve
hayvan ürünleriyle yakın temasta bulunan insanlardır. Veteriner
hekimliğindeki meslek hastalıklarından birisidir.
*Aslen bir hayvan hastalığı olan bruselloz insanlarda da görülen bir zoonoz
hastalıktır. Duyarlı hayvanlara genellikle, enfekte hayvanlarla doğrudan
temas yoluyla veya enfekte hayvanların akıntıları/atıkları ile çevresel yolla
bulaşır. Atık yavrular, yavru zarları ve sıvıları, yavru atmış veya doğum
yapmış enfekte bir hayvanın vaginal akıntılarının hepsi son derece fazla
sayıda enfeksiyöz Brucella mikroorganizmalarını barındırır. Hayvanlar bu
materyalleri ve Brucella etkeni ile bulaşık su ve gıdayı tüketerek enfekte
olurlar. Süt, idrar, dışkı ve eklem sıvıları da bakterilerin yayılma kaynağıdır
16.
17.
18. *KOLERA
(KATEGORİ C / BAKTERİ)
*Kolera; vibrio kolera adlı bakterilerin
insanların ince bağırsaklarında
parazitlenmeleriyle gelişen bir bulaşıcı
hastalıktır. İlk Hindistan da ortaya
çıkmıştır.1827-1975 yılları arasında
dünyaya yayılmaya başlamıştır.”EL TOR
“vibroyununa bağlı olan son büyük
salgın celebeş’ten çıkmış ve 1965’te
Basra körfezine,1970’te Afrika’ya ve
sonrada Avrupa ya yayılmıştır. Yalnızca
insanlarda görülür. Kusma ve dışkı
yoluyla bulaşır. Sonralarda ise
suyoluyla bulaşma önem taşımıştır.
Kurak ve çöllerle kaplı bölgelerde daha
çok görülmesi bunun kanıtıdır. Genelde
yaz aylarında görülür. Hastanın sıvı ve
elektrik kaybı sonucu ölümle
sonuçlanabilir.
19. *Vibrio kolera ince bağırsakta “enterioksin” denilen protein
yapısında bir zehir maddesi üretir. Bu madde bağırsaklardaki
epitelyum hücrelerinde adenil sikloz adlı enzimi uyarır. Sikloz
enderozinin 3,5 monofosfat adlı maddenin çoğalmasına yol açar
böylece bağırsaktaki epitelyum hücreleri vücut sıvısının boşluğa
geçmesini neden olup hastanın sıvı ve elektrik kaybına yol açar.
Çünkü bağırsaklardan geçen sıvı ve elektrolitle ağır ve sürekli ishalle
vücut dışına atılır.
20.
21. *Kırım Kongo Kanamalı Ateşi
(KATEGORİ C / VİRÜS)
*Bu hastalığın kaynakları yabani hayvanlar, domuzlar, tavşanlar,
muhtemelen kuşlardır. Hastalık Hyolomma kenelerinin kan emmesiyle
bulaştırılır. Olgunlaşmamış keneler virüsü hayvanlardan alır ve erişkin
hale geldikten sonra kan emdikleri insanlara bulaştırırlar. Keneler
ömürleri boyunca bulaştırıcı olarak kalırlar. Kırım kanamalı ateşi, kırsal
bölgelerde çalışan insanlarda ilkbahar ve yazları özellikle Haziran –
Eylül arasında görülen bir infeksiyondur.
*Bunyaviridae ailesine bağlı Nairovirus soyundan virüslerle oluşan bir
hastalıktır. Bu virüsler RNA’lı, sarmal simetrili nükleokapsitli, zarlı
ve toparlak olup 90 – 100 nm(nanometre) büyüklüğündedir.
22.
23. Bulaştıktan sonraki süreç;
*İlk kene ısırığından itibaren yaklaşık 2 ile 12 gün arasında
değişen bir enkübasyon(kuluçka) süresi vardır. Hastane kaynaklı
enfeksiyonlarda ise (nozokomiyal enfeksiyon) enkübasyon süresi
3 ile 10 gün arasında değişir
*Enkübasyon süresinin ardından grip-benzeri semptomlar
görülmeye başlar. Bunlar yaklaşık bir hafta sonra dinebilir.
Bununla birlikte hemoraj belirtileri rahatsızlığın ilk 3-5 gününde
görülmeye başlar: öncelikle duygudurumda dalgalanma,
ajitasyon, zihinsel karmaşa ve boğaz peteşileri. Daha sonra
burun kanaması, kanlı idrar ve kusma görülür. Karaciğer şişer ve
ağrır. Bunların dışında trombositopeni ve lökopeni laboratuvar
bulguları arasındadır. Ayrıca aspartat aminotransferaz (AST),
alanin aminotransferaz (ALT) ve laktat dehidrogenaz (LDH)
oranlarında yükselme görülür.
*Semptomların ilk ortaya çıkışından 9-10 gün sonra hastalar
iyileşme belirtileri gösterir, fakat %30'u rahatsızlığın 2.
haftasında ölür.
29. *Q HUMMASI
(KATEGORİ B / RİKETSİYA)
*Q ateşi Coxiella burnetii’nin neden olduğu bir zoonozdur. Bu bakteri
tüm dünyada yaygındır. Sığır, koyun ve keçiler C.burnetii için yaygın
rezervuarlar olup bakterinin yayılımından sorumludurlar. Q ateşi
salgınları genellikle veterinerlerde, et işleme ünitelerinde
çalışanlarda ve çiftçilerde ortaya çıkar.
*Bakteri çok enfeksiyöz olup ısıya, kuruluğa ve birçok dezenfektana
dirençlidir. Etken enfekte hayvanların dışkıları, çıkartıları ile
kontamine olmuş tozları içeren havanın solunmasıyla insana bulaşır.
Duyarlı bir bireyde 1-10 kadar az sayıda bakteri hastalığa yol
açabilir. Enfekte süt ve süt ürünlerinin ağız yoluyla alınması ile de
bulaşma olabilmektedir. Mikroorganizma ayrıca biyolojik silah olma
potansiyeli de taşımaktadır.
30.
31. *TULAREMİ(Tavşan Humması)
(KATEGORİ A / BAKTERİ)
*Kemirgenlerde (tavşan, fare,
sincap vb.) öldürücü nitelikte,
oldukça bulaşıcı, Francisella
tularensis’ in (Pasteurella
tularensis) neden olduğu,
doğrudan veya kenelerle yayılan,
şiddetli seyirli, ateşli bir hastalık.
*Mikroorganizma doğada çok
yaygın olarak bulunur, birçok evcil
hayvanı, insanı ve yabani
kemiriciyi enfekte eder.
*Hastalık hayvanlardan doğrudan
temasla geçebildiği gibi sinek ve
kenelerle de taşınabilir. Kuluçka
devresi, üç gündür. Önemli bir
zoonoz etkenidir
32. *Hastalık yeri tespit edilemeyen genel mikroplanmalara sebep
olabileceği gibi, deride, gözde, akciğerlerde, ve sindirim yolunda
da yerleşebilir. Dış tularemide bulaşmanın başladığı yerler eller,
gözler ve ağızdır. Buralarda önce küçük bir kabarcık oluşur, sonra
ur şeklinde büyüyerek parçalanır. Bulaşma yeri nedeniyle bu
bölgelerdeki lenf bezleri şişer ve ağrır. İç tularemi ise, akciğer
tüberkülozu ya da bağırsak nezlesine benzeyen bir seyir izler.
Böylece, vücuttaki tüm lenf bezleri şişip ağrıyabilir. Ateş durumu
çok değişkendir. Çoğu kez kızamığa benzer deri döküntüleri ateşi
izler. Tedavi edilmeyen hastalık 2-4 hafta sürer. En sık görülen yan
etkisi lenf bezlerinin iltihaplanmasıdır.
33.
34.
35. *Toksinler, yaşayan organizmalar tarafından üretilen kimyasal
maddelerdir. Biyoterörizmle ilgili toksinler, risin, botulinum,
Clostridium perflikon epsilson toksini, conotoxins, shigatoxins,
saxitoxins, tetrodotoxins, mikotoksinleri ve nikotini içerir.
*Patojenlerden farklı olarak toksinler enfeksiyon oluşturmazlar.
Etkilerini protein sentezini durdurarak, bazı maddeleri bloke
ederek, sodyum-potasyum kanallarını inhibe ederek, hücre
zarlarına zarar vererek gösterebilirler.
*Toksinler suda erirler. Bu yüzden bulundukları ortamda hızla
yayılırlar. Bakteriler dışında birtakım hayvanlar da ekzotoksin
yapar. Toksinler oldukça şiddetli zehirlerdir. Sıvı halde ve
beklemekle aktivitelerini kısmen kaybederler. Clostridum
botulinum toksini yeryüzünde bilinen en kuvvetli toksindir.
*TOKSİNLER
36. *Aşırı derecede yüksek toksik etkisi sebebiyle biyoterör
ajanları listesinde en üst sırayı almaktadır.
*Anaeorobik bir bakteri olan Clostridium Botulinum isimli
bakteri tarafından üretilen dünyanın en potent
toksinidir.
*Etkisini, kasların kasılmasında etkili olan asetilkolin
isimli maddenin kas-sinir aralığına geçişini engelleyerek
göstermektedir.
*Bu toksin değişik oranlarda seyreltilerek ilaç haline
getirilmiştir ve bugün bir çok hastalık tedavisinde
kullanılmaktadır.
*TOKSİNLER-BOTULİNUM
37. *Hint yağı bitkisi tohumlarının işlenmesiyle elde
edilir. Bitkinin tohumlarında bulunan risin
maddesi, kobra yılanı zehrinden 2 kat,
siyanürden 6 bin kat daha öldürücüdür.
*Risin bulunduğu vücuttaki ribozomların
etkinliğini azaltarak çoklu organ toksisitesine
sebep olan bir enzim inhibitörüdür.
*Hızlı bir biçimde öldürmesi, otopside fark
edilememesi nedeniyle ülkelerin gizli servisleri
tarafından geçmişte pek çok kez kullanılmıştır.
*TOKSİNLER-RİSİN
38. *7 Eylül 1978’de, Bulgar yazar Georgi Ivanov Markov Bulgar
Gizli Servisi’nin planladığı bir suiskast ile yaşamını
yitirmiştir. Seçtikleri yöntem ise bir hayli ilginçtir. Bir
şemsiyenin içine gizledikleri mekanizma, risin dolu bilyeyi
vücuda saplayacak ve kana karışan zehir çok geçmeden
kurbanı öldürecektir.
*Bulgar yazar, otobüs durağında beklerken yanından geçen
pardösülü biri elindeki şemsiyeyi bacağına doğrultmuştu.
Markov, baldırında bir acı hissetmiş ve dönüp baktığında
adam şemsiyeyi yerden almış, bir taksiye binip
uzaklaşıyordu. 4 gün sonra yazar ölmüştü. Otopsi
yapıldığında ilk önce fark edemediler ama biyolojik ve
kimyasal silahlar uzmanı kişilerin dikkatli davranmasıyla,
Markov’un zehirlendiği ortaya çıkarıldı.
* Günümüzde ise Enzim İmmunoassay tekniği ile risin
antikorları saptanıyor.
*TOKSİNLER-RİSİN
39. * Bugün; Markov’un cinayetinde kullanılan şemsiye,
Amerika Washington DC’de bulunan Uluslararası Casus
Müzesi’nde sergilenmektedir.
40. * Konotoksin, bir deniz salyangozu olan Genus Conus’un
zehrinden bir kısım nörotoksik peptitlerin izole
edilmesiyle elde edilir.
*10 ila 30 amino asit tortusundan(amino acid residues)
oluşan peptitler olan konotoksinler tipik olarak bir veya
daha fazla disülfid bağı içerir.
*Konotoksinlerin çoğunun, belirlenemeyen çeşitli eylem
mekanizmaları vardır. Bununla birlikte, bu peptidlerin
nöronlarda iyon kanallarını bloke ettiği görülmektedir.
*TOKSİNLER-KONOTOKSİN
Omega conotoxin Alpha conotoxin
41. *KİMYASAL MADDELER
Kimyasal silahlar ise kabaca aşağıdaki gibi gruplandırılabilir.
*1-Sinir gazları: Sinir iletimini engellediklerinden, kısa sürede ölüme yol
açarlar.
*2-Yakıcı, tahriş edici gazlar: Gözler, cilt ve solunum yolu dokuları ilk
etkilenen bölgelerdir.
*3-Boğucu gazlar: Solunum yollarını ağır olarak tahrip edip, akciğer
ödemine neden olurlar.
*4-Kan zehirleri: Öldürücüdürler. Siyanür örnektir. Hitler’in gaz odalarında
da bir siyanür bileşiği kullanılmıştır.
*5- Kapasite bozucular: LSD, BZ gibi davranış bozukluğuna neden olanlar
ya da CA, CN, CS gibi göz, cilt ve solunum yolları tahrişine yol açanlardır.
42. *1-SİNİR GAZLARI
*ETKEN: Sinir gazları (sinir ajanları) G ve V olmak üzere 2’ye
ayrılır. G grubunda (GA) tabun, (GB) sarin, (GD) soman
gazları, V grubunda ise Vx gazı bulunur. Kişinin sinir sistemini
doğrudan etkiler ve hayati fonksiyonları felce uğratırlar.
*PENETRASYON GÜCÜ: Sıvı ve buharları normal kumaştan
kolaylıkla geçerler. Deri eşyalar da insan derisi gibi
geçirgendirler. Ancak butil lastik ve polyester gibi sentetik
maddeler dirençlidir.
*ETKİ MEKANİZMASI: Sinir ajanları, öncelikle asetilkolin esteraz
enziminin etkisinin dönüşümsüz olarak ortadan kaldırılmasına
yol açmaktadır. Enzimin etkisinin ortadan kaldırılması ile,
zehirleyici düzeyde asetilkolin birikimi sonucu sinirlerden
kaslara uyarıların gitmesi engellenmektedir.
43. *VÜCUDA GİRİŞİ: Göz, deri, solunum yolu, sindirim sistemi
yoluyla vücuda girerler. Gaz halinde ise solunum yolu ile,
sıvı halde ise temasla veya elbiselerden geçerek deride
bir tahribat yapmadan vücuda girer.
*TEDAVİ :Son basamak(etki mekanizmasında) oluşmadan
önce obidoksim veya pralidoksim klorid gibi nükleofilik
oksim preparatlarının uygulanması enzimin tekrar aktive
olmasını sağlarken daha sonra uygulanması etkili
olmamaktadır.
* Son basamak olan dönüşümsüz etkinin oluşum hızı, sinir
ajanlarının türlerine göre geniş bir dağılım
göstermektedir. Örneğin, bu reaksiyon Soman gazına
maruziyetten sonra dakikalar içinde gelişirken, Sarin ile 5
saat, Tabun ve Vx ile 40 saat kadar sonra meydana
gelmektedir.
*1-SİNİR GAZLARI
44. *1995’te Tokyo’da bir metroda sarin gazıyla saldırı yapıldı
ve olayda 13 kişi yaşamını yitirirken 6 binden fazla kişi
zehirlendi.
45. *2-Yakıcı, tahriş edici gazlar
*Hardal gazı(Mustard) ve lewisit örnektir.
*MUSTARD: Deride su toplama, körlük ve solunması durumunda da
akciğerlerde ödem oluşturarak maruz kalan kişide ağır tahribat
yapar.
* Su ile tepkimesinden oluşan HCl’nin de bulunduğu dokuda tahriş
edici etkisi görülmektedir. Yapılan araştırmalarda beyaz kan
hücrelerini öldürdüğü de gözlenmiştir.
*DNA’ya bağlanma özelliği de bulunduğundan, ölümle sonuçlanmayan
maruziyetlerde kanser vakalarının görülmesi oldukça olasıdır.
*Saddam'ın 1980’lerde Halepçe`de Kürtler üzerinde kullanmasının
ardından bölgede görülen kanser vakalarında korkunç bir artış
görülmüştür. Kısa vadeli etkilerinin yanında orta ve uzun vadeli
problemler oluşturması yönüyle de mustard grubu kimyasallar
popülaritesi azalmayan kimyasal savaş ajanlarıdır.
47. *Fosgen, klor, kloropikrin örnek olarak verilebilir.
*FOSGEN: Fosgen gazı renksizdir veya açık sarı bulut renginde
görünebilir. Fosgen I’nci Dünya Savaşı esnasında boğucu
kimyasal madde (ajan) olarak kullanılmıştır. Savaşta
kullanılan kimyasallar arasında en çok ölüme neden olan
fosgen maddesi olmuştur.
*KLOR: Akciğerlere ulaştığında henüz yüzeyinde nemli
tabakayla reaksiyona girer ve hidroklorik asiti oluşturur ve
akciğerlerin oksijeni alma yeteneğini bitirir.
*Gözle temasında da körlük yaptığı bilinmektedir (WW-II).
*KLOROPİKRİN: Soluma, yutma ve derinin maruz kalmasıyla
ilgili bölgelere kuvvetli etki eder. Askeri kullanımı
yasaklanmıştır.
*3-BOĞUCU GAZLAR
48. *4-KAN ZEHİRLERİ
*Kan ajanları; kanın oksijeni dokulara taşımasını engeller.
*Siyanür en bilinen örnektir. Ancak havadan hafif olmasıyla
hemen dağılabilir ve etkili bir kimyasal ajan değildir. Naziler
gaz odalarında hidrojen siyanür formunu kullanmıştır.
*Siyanür, ETS’de sitokrom a ve sitokrom a-3 arasında elektron
taşınımını engeller ve hücresel hipoksiye neden olur. Solunan
siyanürün miktarı ve konsantrasyonuna göre dakikalar yahut
saniyeler içinde ölüm gerçekleşebilir. Ayrıca mental değişim,
felç, bilinç kaybı, apneye sebep olur.
*Maruz kalınması durumunda tedavi asetilkolinesteraz
enziminin kısa sürede bu ajandan kurtarılmasıyla olur.
49. *LSD: Çok kuvvetli bir uyuşturucu maddedir. CIA, 1950'lerde
LSD‘nin kimyasal silah ve akıl kontrolü için uygulanabilir
olduğunu düşündü ve MKULTRA araştırma programı
kapsamında genç askerler ve öğrenciler üzerinde denedi.
Sonrasında Batı dünyasındaki genç neslin eğlence amacıyla
kullanmasıyla yasaklandı.
*5-KAPASİTE BOZUCULAR
50. *LSD’nin etkisi altındayken beyindeki görsel, dikkat, hareket ve
duysal ağları birbirine daha fazla bağlanıyor ve beyin daha kompleks
çalışmaya başlıyor. Fakat bir yandan da bunların dışında kalan
bölgelerde kopmalar oluyor. Taramalarda özellikle parahipokampal
jirüs ve retrosplenal korteksin, beynin geri kalanı ve birbiriyle
iletişiminin kesildiği gözlemleniyor. Bu iki bölüm de daha çok
insanlarda mekan algısı ve mekansal hafızaya yönelik bölgeler
olmaktadır. (Mekan algısının değişmesi)
*5-KAPASİTE BOZUCULAR