4. SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARINDAN
KORUNMAK İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN
ÖNERİLER
Sigara bırakılmalı
Düzenli olarak temiz ve açık havada
aerobik egzersiz (sıkı yürüyüş,
bisiklet ve yüzme) yapılmalı
Sigara dumanına maruz kalmaktan
kaçınılmalı.
Hava kirliliğine maruz kalmaktan
kaçınılmalı.
Toksik maddelerle çalışırken,
burnunuzu ve ağzınızı kaplayan,
havayı filtre eden kaliteli bir
koruyucu maske takılmalı.
6. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı
(KOAH)
KOAH akciğerin zararlı gaz ve partiküllere karşı anormal
enflamatuar yanıtı sonucu ortaya çıkan tıkayıcı ve ilerleyici
bir akciğer hastalığıdır.
Ekspirium (nefes verme) sırasında havayollarında ortaya
çıkan çökme ve aşırı bronşial ifrazat havayollarında
daralmaya neden olarak hava akım hızını azaltmakta ve bu
olay sürekli olarak şiddetini arttırarak hastanın yaşam
kalitesinde bozulmaya yol açmaktadır.
Bu tanımdan da anlaşıldığı gibi KOAH’ta havayollarında
meydana gelen değişikler geri dönüşümsüzdür ve sürekli
ilerleyici karakter gösterir.
8. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı
(KOAH)
American Thoracic
Society’nin tanımına göre
KOAH, kronik bronşit ve
amfizeme bağlı hava akımı
kısıtlaması ile
karakterizedir.
Yine aynı derneğin
tanımlamasına göre, kronik
bronşit, birbirini izleyen iki
yıl içerisinde bir başka
nedene bağlanamayan ve
en az 3 ay süren kronik
öksürük ve balgam çıkarma
olarak ifade edilebilir.
9. Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı
(KOAH)
Amfizem ise akciğerin en uç
noktalarında yer alan ve
atmosfer havasından oksijeni
alıp kandaki karbon dioksiti
havaya vermemizi sağlayan
alveollerin (küçük hava
kesecikleri) anormal ve kalıcı
genişlemesidir.
Bu iki hastalığın akciğerde
yerleştiği alan ve yapmış
oldukları kalıcı değişiklikler
farklı tipte olmakla beraber
KOAH, genellikle kronik
bronşit ve amfizemin değişik
oranlarda birlikteliği ile
karakterizedir.
12. Dünyada ve Ülkemizde KOAH
Görülme Sıklığı
Tüm dünyada ciddi bir ölüm nedeni olan bu
hastalık yüzünden her yıl yaklaşık 2,5 milyon
kişi yaşamını yitirmektedir.
Bu hastalığın 2020 yılında küresel yük açısından
ilk 5. sıraya yerleşeceği tahmin edilmektedir.
KOAH bugün, tüm dünya genelinde ölüm
nedenleri arasında 6. sırada yer almaktadır ve
2020 yılında 3. sıraya yerleşeceği
öngörülmektedir.
Ülkemizde kesin olmamakla beraber yaklaşık
2,5-3 milyon KOAH hastası olduğu tahmin
edilmektedir.
13. KOAH BELİRTİLERİ
Nefes darlığı,
Öksürük,
Balgam çıkarma,
Göğüste tıkanma,
Hırıltılı solunum ve morarma gibi yakınmalara
yol açar.
Ancak bu yakınmalar ani başlayıp, kısa süren,
gelip geçici bir şekilde olmayıp, aylarca, yıllarca
devam eden ve giderek artan bir seyir gösterir.
14. KOAH TEDAVİSİ
KOAH tedavisinin iki ana amacı vardır.
Birincisi hastalığın bulgularını düzeltmek ya da
azaltmak,
İkincisi ise hastalığın ilerlemesini
yavaşlatmaktır.
Günümüzde KOAH’ı ortadan kaldıracak,
tamamen düzeltecek bir tedavi seçeneği
yoktur.
Ancak sigaradan uzak durmak bu hastalığı çok
büyük ölçüde önler.
15. AKCİĞER KANSERİ
Akciğer Kanseri, anormal hücrelerin
kontrolsüz çoğalmasıyla nitelenen bir
durumdur.
En sık rastlanan akciğer kanseri tipi olan
bronkojen karsinomadır.
16. AKCİĞER KANSERİ
1.
2.
Hücrelerin mikroskop altındaki
görüntülerine dayanarak başlıca iki tip
akciğer kanseri vardır:
Küçük hücreli akciğer kanseri
Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri.
17. AKCİĞER KANSERİNİN SIKLIĞI
Akciğer kanseri günümüzde bir salgın
hastalıktır ve erkeklerde, tüm dünyada
en çok öldüren kanser türüdür.
Kardioyvasküler hastalıklardan sonra
ölüm nedenleri arasında 2. sırada yer
almaktadır.
18. AKCİĞER KANSERİNDE RİSK
FAKTÖRLERİ
Akciğer kanserinin başlıca nedeni sigaradır.
Tüm akciğer kanserlerinin %80-90’ı tek başına sigaraya
bağlıdır.
Risk sigara içme süresi, toplam içilen sigara, başlama yaşı
ve içilen sigaranın tipine göre değişir.
Ayrıca, asbestos denen tozlara ve çeşitli kimyasal
maddelere maruz kalan çalışanlarda, akciğer kanseri riski
artmaktadır.
Aşırı yağlı, tuzlu besinlerin ve basit karbonhidrat içeriği
yüksek olan (şeker) besinlerin tüketimi ve fiziksel aktivite
yetersizliğinin de akciğer kanseri riskini etkileyebileceği
bilinmektedir.
Genetik faktörler
20. KİSTİK FİBROZİS (KF)
Kalıtsal bir hastalık.
Doğumla beraber hastalık başlar.
Bu hastalık nedeniyle etkilenen organlar
akciğer, sindirim sistemi (pankreas,
bağırsak, karaciğer, safra kesesi), ter
bezleri ve dış salgı bezleridir.
21. KİSTİK FİBROZİS (KF)
Esas olarak etkilenen organlar ise dış salgı
bezlerimizin olduğu organlardır.
Normalde bu bezlerin ince ve akışkan bir salgısı
vardır.
KF’li hastalarda ise bu salgıların kıvamı artmış
olup, akıcılığı ve saflığı kaybolur.,
Bundan dolayı bu hastalığı geçiren kişilerin
balgam çıkarması zorlaşmıştır.
Küçük hava yollarının
tıkanmasıyla, akciğer rahatsızlıkları başlar.
Öksürük, hırıltı, zatürre, bronşit görülür.
22. KİSTİK FİBROZİS (KF)
Sindirim sisteminde ise
Salgılar salınamaz ve kanallarda ortaya çıkan
tıkanıklık nedeniyle bu salgıların bağırsaklara
akamaması sonucu alınan besinler sindirilemez.
Bol miktarda, kötü görünüşlü, yağlı, oldukça
kötü kokulu dışkı oluşur.
Hastada, karın şişliği ve gaz oluşur.
Hasta tedavi edilmediği takdirde, yeteri kadar
kilo alamaz ve büyümeleri geri kalır.
23. KİSTİK FİBROZİS (KF)
Ayrıca hastaların ter bezlerindeki
bozukluk nedeniyle, terleri normale göre
çok daha tuzludur.
Bu şekilde fazla miktarda kaybedilen tuz,
sıcak havalarda hastada susuzluk
problemine yol açar.
Bu gibi durumlarda tuzlu ve sıvı gıdaların
daha fazla alınması gerekmektedir.
25. KF BELİRTİLERİ
Kistik fibroziste hırıltılı soluma, fazla miktarda balgam
çıkarma, öksürük, zatürre, bronşit gibi akciğer
enfeksiyonları, nefes darlığı gibi akciğer sorunları vardır.
Hastaların iştahları yerindedir fakat kilo alamazlar ve kilo
kaybederler. Daha ileri yaşlarda bağırsak tıkanması gibi
sindirim sistemine bağlı belirtiler vardır.
Ayrıca:
Yeni doğanın ilk kakasını yapamaması,
Sık, kötü kokulu, fazla miktarda kaka görülmesi,
Yağların emilememesine bağlı olarak fazla gaz ve karın
şişliği ortaya çıkar.
27. KF’de Tedavi
Tedavide amaç, hasta bireyin yaşam kalitesini
yükseltmek, tamamen sağlıklı olarak yaşamını
sürdürmesine yardımcı olmaktır.
Bu nedenle, akciğer enfeksiyonlarının erken ve
uygun şekilde tedavi edilmesi,
bağırsaklarda eksik olan, besinlerin emilimini
sağlayan enzimlerin ağızdan verilmesi
gerekmektedir.
Tedavi ömür boyu devam edecektir ve bir ekip
işidir.
Ekipte doktor, hemşire, fizyoterapist,
diyetisyen, çocuk ruh sağlığı uzmanı bulunabilir.
28. ASTIM
Yunanca’da “soluksuzluk” veya “ağzı açık
solumak” anlamına gelen astım çok eski
çağlardan bu yana bilinen bir hastalıktır.
Astım geri dönüşümlü hava yolu
tıkanıklarına neden olan bronşların
kasılması, aşırı mukus salgılanması, mukus
ödemi ve hava yollarının kronik
inflamasyonu ile karakterize olan bir
hastalıktır.
29. ASTIM
Duyarlı kişilerde hava yollarındaki bu
inflamasyon nöbetler şeklinde gelen
öksürük, nefes darlığı, hırıltılı
solunum, göğüste sıkışma hissine
neden olur.
30. ASTIM
Yakınmalar özellikle gece ve sabaha karşı
ortaya çıkmaktadır.
Hastada görülen bu semptomlar, hava
yolu tıkanıklığına bağlıdır.
Hava yolu tıkanıklığı değişik derecelerde
olup genellikle geriye dönüşlüdür.
Kendiliğinden veya tedavi ile düzelebilir.
32. ASTIMIN NEDENLERİ
Astım pek çok nedene bağlı olarak ortaya
çıkabilen bir hastalık olup, gelişiminde
genetik, immünolojik ve çevresel
etmenler büyük önem taşımaktadır.
Hava kirliliği ve ortamdaki sigara
dumanının fazlalığı, alerjenlere maruz
kalma ve beslenme, çevresel etmenlerin
en önemlilerindendir.
33. ASTIM BELİRTİLERİ
Hastalarda zaman zaman
hırıltılı nefes alıp vermeler, nefes darlığı ve öksürük
görülür.
Astımda belirtilerin aniden ortaya çıkmasına astım
atağı veya astım krizi adı verilir.
Bu durumda hastalarda ağır bir nefes darlığı olur.
Soğuk hava, sigara dumanı ve kirli hava,
mikrobik hastalıklar, aşırı yorgunluk; ağaç ve çiçek
polenleri, hayvan tüyleri gibi alerji yapıcı
maddeler ve psikolojik bozukluklar astım
şikayetleri‘ni artırmakta ve Astım Atakları‘nı
tetiklemektedir.
34. ASTIMDA TEDAVİ
lk zamanlarda astımın tedavisi ilk
olarak bitkilerden ve hayvan
ürünlerinden elde edilen
maddelerle ve bunların karışımı
ile yapılmaya çalışılmıştır.
Günümüzde ise astımın primer
tedavisinde tetikleyici
faktörlerden uzak durma ve
antipasmodik veya anti
inflamatuar kortikosteroidler
kullanılarak atakların
baskılanması hedeflenmektedir.
35. PNÖMONİ (ZATÜRRE)
Zatürre ya da tıbbi adıyla pnömoni bakteri, virüs ve
nadiren parazitlerin neden olduğu akciğer enfeksiyonu
olarak tanımlanır.
Akciğerde meydana gelen bu enfeksiyon, alveol adı verilen
havayla dolu küçük akciğer keseciklerine iltihap
hücrelerinin birikmesine ve yine bu alana kan damarlarından
gelen serumun dolmasına neden olur.
İçleri serum sıvısı ve iltihap hücreleri ile dolan, yani hava
içeriğini kaybeden alveoller solunum işlevlerini yerine
getiremezler.
Eğer pnömoni yaygın ise hastada solunum yetersizliği
görülebilir.
37. PNÖMONİ İÇİN RİSK FAKTÖRLERİ
İleri yaş,
Sigara kullanımı,
Aşırı soğuk havaya maruz kalmak,
Kronik bir kalp ya da akciğer hastalığının varlığı,
Alkolizm, madde bağımlılığı,
Bilinç bozukluğu ile seyreden bazı nörolojik
hastalıklar,
Öksürük refleksinin bozulması,
Yabancı cisim aspirasyonu,
Zararlı gazlara maruz kalmak,
38. PNÖMONİ BELİRTİLERİ
Pnömoni genellikle ateş, boğaz ağrısı gibi üst solunum yolu
enfeksiyonu belirtilerini takiben başlar ve hastalarda bu
belirtilerden 2-3 gün sonra yüksek ateş, titreme, hızlı
soluk alıp verme, halsizlik, öksürük, balgam çıkarma, nefes
almakla batıcı tarzda göğüs ağrısı ve hastalığın ciddiyeti ile
ilişkili olarak nefes darlığı, siyanoz gibi semptomlar ortaya
çıkar.
Atipik seyirli pnömonilerde baş ağrısı, karın ağrısı, bulantı,
kusma, ishal gibi belirtiler de olabilir.
Hastaların birçoğunda dudak ve dudak çevresinde uçuk
görülebilir.
39. PNÖMONİ TANISI
Akciğer filmi
Gram boyama: Balgamın kaliteli olma, ağız florası ile
bulaşmama şansı % 25’tir. Laboratuvarda incelemeye
değer bir balgam örneği için; mikroskobinin küçük
büyütmeli alanında nötrofil sayısının 25’in üzerinde ,
epitel hücresinin 10 ya da daha az olması gerekir.
Kültür incelemesi: Balgam kültürlerinin
pnömokoklar için duyarlılığı ancak % 50
dolaylarındadır. Kan kültürleri ise uygun tekniklerle
yapıldığında bakteriyel pnömonilerin üçte birinde
pozitiftir. İki kez yapılmasında yarar vardır.
Serolojik testler: Elisa kitleri ile hasta serumlarında
özgün IgM (genelde 3. haftada ortaya çıkar) ve IgG
antikorları (6-8. haftada ortaya çıkar) saptanabilir.
40. PNÖMONİ TEDAVİSİ
Hekimin bir pnömoni olgusu karşısında vermesi gereken ilk
karar, hastanın tedavisinin ayaktan mı yapılacağı yoksa
hastaneye mi sevkedileceğidir.
Grup 1: HSK* taşımayanlar ayaktan tedavi edilmelidirler .
Grup 2: HSK’den herhangi birine sahip olanlar ise
hastaneye sevk edilmelidirler. Bu aşamada hekim olgunun
hastaneye yatıp yatmayacağına karar vermelidir. Yatırılma
kriterlerine sahip olmayanlar poliklinikte (ayaktan) tedavi
edilmelidir.
Grup 3: HYK** var ise klinikte (yatırılarak) tedavi
edilmelidir.
Grup 4: Yoğun bakım ünitesine yatırılma kriterlerini taşıyan
olgular ise bu bölümde izlenmelidirler.
*HSK:Hastaneye Sevk Kriterleri
**HYK:Hastaneye Yatırılma Kriterleri
41. PNÖMONİ TEDAVİSİ
Hastaneye sevk kriterleri
+ 65 yaş üzeri hasta,
+ Kronik akciğer, kalp veya böbrek hastalığı varlığı,
+ Alkolizm veya madde bağımlılığı,
+ Evde 3 günlük antibiyotik tedavisine yeterli yanıt alınamayışı,
+ Bilinç bozukluğu,
+ Aşırı tansiyon düşüklüğü,
+ Akciğer grafisinde yaygın pnömoniye ilişkin bulguların varlığı,
+ Lökosit sayısının çok yüksek ya da çok düşük oluşu,
+ Tabloya plörezinin eşlik etmesi,
+ Böbrek yetersizliği tablosu gelişmesi,
+ Aşırı kansızlık,
+ Solunum sayısının çok artması,
+ Siyanoz varlığı