2. 2007 Ortalarında ABD konut piyasasında
başlayan sorunlar giderek büyümüş ve
gelişmiş ekonomilerden gelişmekte olan
ülkelere de sirayet ederek küresel bir boyut
kazanmıştır. Krizin nedenlerini, likidite boluğu
ve bunun sonucunda verilen özensiz krediler,
aşırı menkul kıymetleştirme, saydamlık
eksikliği, derecelendirme kuruluşlarının
etkinliğindeki yetersizlik ve düzenleyici ve
denetleyici kuruluşların müdahalede
gecikmesi olarak sıralayabiliriz.
3. 2000 yılından 2006 yılının sonlarına kadar
finansal piyasadaki likidite sürekli yükselmiştir.
Kriz öncesindeki bolaşan bu likiditenin karlı
operasyonlara dönüştürülmesi banka
sisteminin karşılaştığı en önemli sorunlardan
birisi olmuştur. Gayrimenkullerin fiyatları bir
balon etkisiyle artmış ödenmeyen krediler
nedeniyle bankalar bunları haciz etme
durumuna duşmüştür.
4.
5. Derecelendirme kuruluşları ile ilgili en önemli
problem çıkar çatışmasıdır. Bankalarla ve
diğer mali kuruluşlarla ilgili notlar veren rating
kuruluşları bu firmalar tarafından finanse
edilmektedir. Hal böyle olunca
derecelendirme kuruluşlarının objektif
değerlendirme yapma kabiliyetleri
azalmaktadır. Diğer yandan derecelendirme
kuruluşları firmaların finansal problemlerini her
zaman tespit edememektedirler. Son finansal
kriz öncesinde de derecelendirme kuruluşları
çok etkin çalışamamıştır.
.
6. 7 Şubat- İngiltere Northern Rock ulusallaştırıldı.
88 milyar sterlin
7 Eylül- ABD Freddie Mac ve Fannie Mae
ulusallaştırıldı. 200 milyar dolar
17 Eylül -ABD AIG ulusallaştırıldı. 87 milyar dolar
18 Eylül- İngilitere Lloyd TSB HBOS'u satın aldı. 12
milyar pound
29 Eylül-Benelüx Fortis kurtarıldı. 16 milyar dolar
29 Eylül-ABD Citibank Washoiva’ı aldı. 12 milyar
dolar
7. 29 Eylül-Almanya Hypo Gayrimenkul kurtarıldı. 71
milyar dolar
29 Eylül- İngiltere Bradford&Bingley kurtarıldı. 32,5
milyar dolar
30 Eylül- Belçika Dexia kurtarıldı. 9,2 milyar dolar
12 Ekim- İngiltere HBOS, Royal Bank of Scotland,
Llyods TSB ve Barclays kurtarıldı. 60,5 milyar dolar
16 Ekim- İsviçre UBS kurtarıldı. 59,2 milyar dolar
19 Ekim- Hollanda ING sermaye yardımı aldı. 10
milyar euro
20 Ekim- Fransa Fransa hükümeti 6 büyük bankaya
kredi açmıştır. 10,5 milyar euro
27 Ekim- Belçika KGB 3,5 milyar euro
8.
9. 2008 yılında başlayan ve dünya ekonomisinin 2.
Dünya Savaşı‟ndan sonra yaşadığ ıen derin kriz olan
küresel ekonomik krizi, 2009 yılında küresel ticaretin
%12.5 daralması ile küresel ticaret krizi izlemiştir.
Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan verilere göre,
küresel ekonomide bir önceki yıla göre büyüme oranı
2007 yılında % 4 iken, 2008 yılında bu oran %1.5‟e
düşmüştür. Küresel kriz ABD‟den sonra Avrupa‟ya
sıçradı ve tüm dünyada kendini ciddi bir biçimde
göstermeye başladı. Avrupa‟da başta İrlanda ve
Portekiz ekonomileri alarm vermeye başladı. Bu
alarm sonrası Avrupa Birliği (AB) içinde önlemler
alınmaya başlandı.
12. Küresel krizin etkileri Yunanistan‟ın
geçmişten bugüne gelen sürdürülemeyen
borçlarından dolayı ortaya çıkan borç krizi
ile birleşince etkileri oldukça büyük olmuştur.
Fakat sınırlı düzeyde gerçekleştirilen
reformların (Kamu yönetimi, sosyal güvenlik
ve vergi alanlarında) eksikliği sonucu,
politika yetersizlikleri, mali dengesizliklerin
artması, yüksek işçi maliyetleri, yüksek
marjinal fiyatlar ve Euro bölgesi
ortalamasının üzerindeki Enflasyon,
Yunanistan ekonomisinin rekabet gücünü
zayıflığı Yunanistan ekonomisinin gösterdiği
hızlı büyümenin sonunu hazırlamıştır.
13. 1980‟lerden itibaren sürekli bir artış
gösteren Yunan kamu borcu 2009 yılı Dünya
Bankası verilerine göre, 384.1 milyar dolara,
toplam dış borcu ise 594.5 milyar dolara
ulaşmıştır. 2000-2007 döneminde
Yunanistan‟ın AB‟ye üyeliğinin “iyi bir şey”
olduğunu düşünenlerin oranı %55‟e kadar
düşmüş iken, bu oran ekonomik krizin
etkisiyle 2008 yılında %47‟ye, 2011‟de %38‟e
gerilemiştir.
14.
15.
16.
17. 2000 yılından itibaren Portekiz‟in
GSYH‟sindeki değişimin, hızlı iniş çıkışlarla
istikrarsız bir seyir izlediği görülmektedir.
Ancak krizden hemen sonra 2009 verileri
dikkate alınırsa, yukarıda saydığımız kriz
mağduru ülkeler arasında ekonomik
daralmanın en az olduğu ülke Portekiz‟dir.
2000 yılında Portekiz‟de, Portekiz‟in AB‟ye
üyeliğinin “iyi bir şey” olduğunu düşünenlerin
oranı %63 iken, bu oran 2008‟de % 50‟ye,
2010‟da % 43‟e, 2011‟de % 39‟a düşmüştür.
18.
19.
20. İtalya‟da ekonomik büyüme 2008 ve 2009
yıllarında eksi değerlere düşmüştür. 2010
yılında gözlemlenen ekonomik iyileşmeye
rağmen, İtalya ekonomisinin 2012 yılında
%1.4 daralacağı tahmin edilmektedir.
İtalya’da sorun yüksek kamu borcu, yüksek
bütçe açığı ve verimsiz ekonomi. Ancak
bunların yanında özel sektörün dış borcunun
ve devletin özel sektör üzerindeki kontrol
gücünün de etkisi büyük.
21. İtalya’nın bugün 2.6 trilyon dolardan
fazla dış borcu var. Bunun 1.2 trilyon
kamu dış borcu, 1.4 trilyonu özel sektör
dış borcu. Kamu iç borçlarının toplamı ise
1 trilyon dolar civarında.
Özel sektörün 1.4 trilyonluk dış borcunda
bankaların payı 910 milyar dolar. Bu
İtalyan bankalarını ve alacaklılarını çok
zor duruma düşürebilecek bir borç. Zira
alacaklıların başında 416 milyar dolar ile
Fransa bankaları geliyor.
22.
23.
24. İspanya’nın içinde bulunduğu ekonomik
krizin oluşumunda iç faktörlerin yanı sıra Euro
bölgesindeki uygulamaların da etken
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Bilindiği üzere AB bütünleşmesi ekonomi
temelli olarak başlamıştır. Gümrük Birliği ve
Ortak Pazar’ın kabulünün ardından tam bir
ekonomik entegrasyon sağlamak amacıyla
AB, ekonomik ve parasal birliğe yönelmiş,
bu çerçevede de ortak para politikası
yürütülmesi ve tek para birimi kullanılması
kararını almıştır.
25. 2008 yılında patlak veren krizin daha iyi
anlaşılabilmesi için İspanya’daki bankacılık
sektörüne göz atmak faydalı olacaktır.
İspanya’daki bölgesel tasarruf ve kredi
bankaları oransal olarak İspanyol bankacılık
sisteminin yarısına tekabül etmektedir.
Ayrıca İspanya’’nın federatif yapısını
oluşturan yerel yönetimler ve özerk bölgeler
izledikleri gevşek mali politikalarla hem
kendi bütçelerini hem de merkezi
hükümetin bütçesini zora sokmuştur. Devlet
bu kötü bütçelemeyi büyük miktarda
borçlanmayla sürdürmeye çalışmaktaydı.
26.
27.
28. Avro krizi 2010 yılında derinleşirken Almanya,
krizdeki Yunanistan için mali yardım
önlemlerinin uygulanmasını istememiş, aksine
kemer sıkma politikalarının uygulanmasının
gerekliliğini savunmuştur.
Kriz, hükümetlerin ve özel sektörün aşırı
borçlanması ve borçlarını ödeyemez duruma
gelmesiyle ortaya çıktı. Zamanla derinleşip
genişleyerek ortak para birimi euronun varlığını
tehdit eder boyuta ulaştı. Krize yönelik iki farklı
çare önerilmekte: Kemer sıkma politikaları ve
büyümeyi teşvik edici politikalar.
29. Almanya ve kuzeydeki ülkeler krizin
savurganlıktan kaynaklandığını bu yüzden
sorunlu ülkelerin borç batağından çıkabilmek
için bütçelerini doğrultmaları gerektiğini
savunmaktalar. Sorunlu ülkelerin sert tasarruf
önlemleri almaları ve rekabeti geliştirecek
yapısal reformları devreye sokmaları bekleniyor.
İkinci bakış açısına göre kemer sıkma tedbirleri
krizi daha da kötüleştirmekte, asıl yapılması
gereken büyümeyi teşvik edici tedbirler almak.
Bugüne egemen yöntem Almanya’nın istediği
gibi kemer sıkma politikaları oldu. Borç
batağındaki üye ülkeler kurtarılmanın
karşılığında, halktan gelen tüm itirazlara
rağmen, şart koşulan sıkı tasarruf önlemlerini
devreye sokmak durumunda kaldılar.
30. Yaşanan kriz birçok ülkede kamu maliyesinin
sürdürülebilirliğini tehlikeye sokmuş, kamu
açıkları ve borç stokları ciddi ölçüde artmıştır.
Yunanistan’da başlayan krizin Avro bölgesine
yayılması aynı zamanda, Yunanistan’ın borç
senetlerini elinde bulunduran Avrupa
bankalarının maruz kaldıkları doğrudan ve
dolaylı riskten de kaynaklanmaktadır. 2009
yılında 150 milyar Avro’ya yaklaşan Yunanistan
devlet borçlarının büyük bir kısmı Almanya (%
21’i) ve Fransa (%36’sı) başta olmak üzere
Avrupalı bankalar tarafından tutulmaktadır.
Dolayısıyla borçların ödenememe ihtimali
sadece borçlu ülkeleri değil aynı zamanda
borç veren ülkeleri ve bu ülkelerdeki bankacılık
sistemlerini de etkilemektedir.
31.
32. 2012 yılında çözüme yönelik, büyük ölçüde
Almanya’nın şekil verdiği, Mali Birlik Paktı
kuruldu. Karar 25 AB üyesi tarafından imzalandı.
Almanya’nın kemer sıkma politikasını
destekleyen Pakta göre üye ülkeler 2013
yılından itibaren anayasalarına “borç freni”
ifadesini koymayı kabul etmek durumunda
kalıyor. “Borç freniyle” AB ülkelerinin bütçelerine
çeki düzen vermek hedefleniyor. Buna göre
üye ülkelerde bütçe açığı gayri safi yurtiçi
hasılasının yüzde 3 ile sınırlanacak ve bu oranın
aşılması durumunda para cezası kesilecek.
33. Avrupa Merkez Bankası yavaş yavaş
batmanın eşine gelen ülkelere acil mali destek
vermek ve bu ülkelerin elverişsiz borçlanma
dinamiğini düzeltebilmek amacıyla “İkincil
Piyasadan Tahvil Alma Programını” devreye
koydu. Bu kapsamda Avrupa İstikrar
Mekanizması başlığı altında bir kurtarma fonu
oluşturuldu. Sorunlu ülkelerin tahvilleri ikincil
piyasalardan bir ila üç yıl gibi nispeten daha
uzun vadelerle Avrupa Merkez Bankası
tarafından satın alınabiliyor. Almanya bu plana
karşı çıktı. Almanya’ya göre bu tür uygulamalar
Euro Bölgesi ülkelerinin reform uygulama
niyetlerini ortadan kaldırıyor. Bu program borcu
karşılamak için para basmak anlamına geliyor
ve bu da Avrupa Merkez Bankası’nın kurallarına
aykırı.
34. Fransa’nın başını çektiği ve çoğunlukla borç
sorunuyla boğuşan ülkelerden oluşan büyüme
yanlısı blok ise, uygulanması şart koşulan
sıkılaştırıcı mali politikalarla Euro Bölgesinde
kalıcı bir normalleşmenin sağlanamayacağını
savunuyor. Bütçe açıklarını kapatmak için
harcamaları kısmak, sert tasarruf tedbirleri
almak ve vergileri artırmak ekonomik aktiviteyi
yavaşlatıyor, krizi daha da derinleştiriyor. Bu sert
tedbirler nedeniyle ekonomiler küçülüyor
resesyondan bir türlü çıkamıyor. Borçlu
ülkelerde çok ciddi tasarruf tedbirleri
alınmasına rağmen, bütçe açıkları azalmıyor,
ekonomik aktivite yavaşladığından bütçe
açılarını kapatmaya yetecek düzeyde vergi
toplanamıyor.
35. Büyüme odaklı politikaları savunanlar
borçlu ülkelerin Eurobond adı verilen ortak
tahvillerle kurtarılması fikrini ortaya attılar.
Böylece Euro Bölgesi borçları Avrupa
Merkez Bankası tarafından ihraç edilecek
uzun vadeli ortak tahvillerle Euro Bölgesi
ülkeleri arasında paylaştırılacaktı. Bu sayede
bankaların daha fazla kaynağa
erişebilmesinin mümkün kılınabileceği
düşünüyordu.
36. Krize yönelik Alman stratejisi son dönemde
sorgulanıyor olsa da analistlere göre Fransa ve
diğerleri kemer sıkma politikalarına alternatif
olabilecek ikna edici ve tutarlı bir politika
modeli ortaya koyamadılar. Böylece krize
yönelik egemen yöntem tamamen
Almanya’nın fikirleri ve tercihleri tarafından
şekillenmiş oldu. Sert tasarruf önlemleri gittikçe
kurumsallaşarak krizi çözmede alternatifsiz bir
yöntem haline geldikçe Almanya, toplumsal
huzursuzluğa ve tepkilere rağmen, fiili olarak
kıtadaki lider konumunu güçlendirmeye devam
ediyor.
37. Avrupa Bankaları Stres Testi
Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB)
bankalar için yaptığı “sağlık kontörlü”nden
25 banka geçemedi. Açıklamada
bankaların 25 milyar Euro (31,68 milyar
dolar) sermaye ihtiyacı olduğunu
kaydedildi. 130 banka üzerinde yapılan stres
testini geçemeyen banka sayısı ve toplam
sermaye açığı analist ve yatırımcıların
beklentilerinin biraz üzerinde geldi.
38.
39. Avrupa Birliği’nin (AB) iki büyük lokomotif
gücü , Euro Bölgesi’ndeki krizden çıkış için yeni
bir yol haritası konusunda anlaştı. İki ülkenin
maliye bakanları yatırımları arttırmak ve
reformları hızlandırmak için düğmeye bastı.
Fransa Maliye Bakanı Michel Sapin, büyüme
ve işsizlik konularının öncelikleri olduğunu
söyledi: “Euro Bölgesi’ndeki ekonomik durum
beklenenden daha az iyi durumda. Buna karşı
hareket ederken büyümenin daha hızlı
Fransa’da endüstrinin yeniden yapılanması ve
gençlerin bir parçasını oluşturduğu işsizliğe karşı
mücadelede çok büyük bir sorun var.
Fransa Avrupa’da ekonominin canlanması
için Almanya’nın 50 milyar Euro’luk yatırım
harcaması yapmasını istiyor.
40. Yunanistan parlamentosu üçüncü ve son
turda da cumhurbaşkanını seçemedi.
Seçime tek aday olarak giren Stavros
Dimas, meclisteki 300 milletvekilinden en az
180’inin desteğine ihtiyaç duyuyordu.
ancak ‘evet’ oyları tıpkı ikinci turda olduğu
gibi yine 168’de kaldı.
Henüz oylamanın devam ettiği saatlerde
Atina borsası düşüşe geçti. Oturumun
sonunda ise borsadaki kayıp yüzde 11’i
buldu. Atina borsası günü yaklaşık yüzde 4
kayıpla kapattı.