2. Kültürün Tanımı ve Kapsamı
Kültür, toplumsal yapının önemli parçalarından biridir. Kısaca bir
toplumun yaşam biçimi olarak tanımlanabilecek kültür, doğumdan
ölüme kadar yaşadığımız her anı ve ilişkilerimizi içine alan ve
etkileyen geniş bir kavramdır.
3. Kültürün Tanımı ve Kapsamı
Kültür sözcüğünün temelde 4 ayrı manada kullanıldığı görülür.
Bunlar:
1. Bilim alanındaki kültür: Uygarlıklar
2. Beşeri alandaki kültür: Eğitim sürecinin ürünüdür.
3. Estetik alandaki kültür: Güzel sanatlardır.
4. Maddi (teknolojik) ve biyolojik alanda kültür: Üretme, tarım,
ekin, çoğaltma ve yetiştirmedir.
5. Normlar
Normlar, yaptırımı olan kurallar bütünüdür. Normlar, belli bir
durumda insanların nasıl davranmaları gerektiği konusunda
beklentileridir. Her toplumda bireylerin tutum ve davranışlarını
belirleyen, nasıl giyineceğinizden, nasıl yemek yiyeceğinizden,
nerede nasıl davranmanız gerektiğine ilişkin normlar mevcuttur.
Örneğin bir sınıf ortamında ders sırasında öğrencinin ve
öğretmenin tutum ve davranışlarını normlar düzenler. Sınıfın
düzenini bozan ve disiplin kurallarına uymayan davranışların bir
yaptırımı söz vardır.
6. Değerler
Değerler, amaçlarımızı ve davranışlarımızı belirlemede bize neyin
doğru, neyin yanlış olduğunu söyleyen standartlardır. Norm ve
değerler arasındaki en temel farklılık, değerlerin soyut ve genel
kavramlardan oluşması, normların ise belirgin ve yol gösterici
olmasından kaynaklanmaktadır.
Değerler zamanla değişebilir, eskiyen değerlerin yerini yenileri
alabilir. Değerler konusunda önemli bir olgu da her toplumun
kendine özgü değerlerinin olmasıdır. Her toplumda değer
sistemleri isteyerek veya istemeyerek bozulabilir veya bireyler her
zaman değerlere uygun davranmayabilir. O zaman değer çatışması
denilen durumlar ortaya çıkar.
7. İnançlar
İnançlar, gerçekliğin doğası hakkında ileri sürülen iddialar; yani
dünya hakkında paylaşılan fikirlerdir. İnançlar, geçmişimizi
yorumlamaya yardımcı olabileceği gibi, bugünü açıklamaya veya
geleceği tahmin etmeye de katkıda bulunabilir.
Dini doktrinler birer inanç sistemidirler. Ya da siyasal ideolojiler,
siyasal arenada ne olması gerektiği konusunda, belli inançlara
dayanırlar.
8. Semboller
Sembol, belirli bir durum ya da olayı anlamlandıran şeydir. En önemli
semboller, kültürel kodların işaretleri olarak işlev görmüştür. Kültürel
semboller zaman içinde değişmektedir. Yüzyıl öncesinde bluejean, ucuz
ve işçilerin giydiği bir kıyafet olmasına karşılık, günümüzde özellikle
belli markaları varlıklı gençlerin giydiği bir “statü sembolü” ne
dönüşmüştür.
Türkiye’ de 90’lı yılların başında cep telefonu sahibi olmak önemli bir
statü sembolü olarak düşünülürken, günümüzde teknolojinin hızla
gelişmesi ve ucuzlamasıyla beraber artık sadece cep telefonu sahibi olmak
pek bir fark oluşturmamaktadır.
Sembollerin anlamı, aynı biçimde paylaşılmaz. Her bir sembolün anlamı,
bireyin kendi tecrübesinin süzgecinden geçer. Semboller bize, anlam
ifade etmekten ziyade, anlam oluşturma kapasitesi sağlar.
9. Dil
Dil, kültürü oluşturan ana ögelerden biridir. Toplumsallaşma
sürecinde bir dil öğrenerek içinde yaşadığımız kültürü öğrenir ve
aynı yolla bizden sonraki kuşaklara kültürü aktarırız. Hangi
toplumda dünyaya gelmiş ve yetişmiş isek, hangi dili konuşuyorsak
dünyayı da bu gözle görürüz.
Sözcük dağarcığı ve dilin yapısı, dille kültür arasındaki ilişkilerin
kavranmasında temel karşılaştırma ögelerini oluşturur. Her toplum
kendi düzeninin şartlarına göre gerekli sözcükleri yapar ve kullanır.
Başka bir deyişle, bir dilin belli bir toplumda ve dönemdeki sözcük
dağarcığı, toplumun kültürü ile yakından ilgilidir.
10. Türklerin Tarih Boyunca Kullandıkları
Alfabeler
Türkiye Cumhuriyeti’nde bugün kullanılmakta olan alfabeye gelinceye
kadar Türklerin alfabelerini birkaç kez değiştirdikleri bilinmekte ve bu
konuda dörtlü bir dizin yapılmaktadır:
Göktürk, Uygur,Arap ve Latin alfabeleri.
Türklerin kullandıkları kesin olarak bilinen ilk alfabesi Göktürk
alfabesidir.
Türklerin islamiyete geçişleriyle birlikte kültürün hemen hemen her
alanında büyük bir değişiklik yaşanmıştır. Bu büyük değişim sırasında
Uygur alfabesi bırakılmış ve yerine Arapçadan alınan yeni bir alfabe kabul
edilmiştir.
11. Türklerin Tarih Boyunca Kullandıkları
Alfabeler
18. yüzyılın sonlarından başlayarak alfabenin düzeltilmesi veya
değiştirilmesi gündeme gelmiş ve bu konuda çok yönlü
araştırmalar yapılmıştır. Bu tartışmalar 19. Yüzyılda da hararetle
devam etmiş, 1928’ de son bulmuştur.
1928 yılında kurulan Alfabe Komisyonu, Türkçenin özelliğine göre
Latin alfabesindeki bazı harfleri atarken bazı yeni harfler eklemeyi
uygun bulmuştur.
12. Türklerin Tarih Boyunca Kullandıkları
Alfabeler
TBMM’ de 1 Kasım 1928 yılında kabul edilen 1353 sayılı Yasa ile
yeni Türk harfleri kabul edilmiştir. Yeni Türk alfabesine geçiş 19 aya
kadar uzanan 3 aşamada saptanmıştır.
Önce devlet işlemlerinde;
Sonra ticaret defterlerinde, mahkeme ilamlarında, dilekçelerde
Son olarak da basılı evrak ile tutanaklarda bu geçiş için zaman
tanınmıştır.
Yukarıda belirtilen alfabelerin dışında günümüze kadar Türkler
tarafından başka alfabeler de kullanılmıştır. Bunlardan en bilineni
Kiril alfabesidir.
13. Sosyal / kültürel antropologlar kültürel olguya kültürel süreçlerle
yaklaşır ve gözlemlerini bunlara göre sınıflar ve değerlendirir.
Kültürel süreçler başı-sonu belli olmadan süregelen olaylar olarak ele
alınır.
Kültür kavramı içinde çok sayıda kültürel süreç bulunmakla beraber
bunlardan önemli olanlar aşağıdaki tabloda yer almıştır.
KÜLTÜREL SÜREÇLER
16. TÜRK KÜLTÜRÜ ve TÜRKİYE KÜLTÜRÜ
Türk kültürü denildiğinde, Türk kavminin tarih sahnesine
çıkışından başlayarak, günümüze dek süregelen ve Türklerin
yerleştikleri, yaşadıkları, bugün de yaşamakta oldukları yerlerde
oluşturdukları, halen etkinliğini sürdüren kültür anlaşılmaktadır.
Türkiye kültürü ise Türklerin yerleşmelerinden dolayı Türkiye
denilen bu topraklarda onlardan önce var olan, onların gelişiyle
büyük bir değişikliğe uğrayarak devam eden ve günümüze ulaşan
kültür anlamına gelmektedir. Bunda bir kültürler topluluğu ya da
bileşkesi de söz konusudur.
17. Türk Kültürünü Etkileyen Uygarlıklar
Türk kültürünün ana kaynağının Orta Asya olduğu bilinmektedir.
Türklerin İslam öncesi dönemde geliştirdikleri bu özgün kültürün
Çin ve Hindistan gibi komşu ülkelerin kültürlerinden de
etkilendiğini kabul etmek gerekir.
İslamiyet’ in kabulünden sonra ise Müslüman Arap-İran kültürünün
genelde üç kaynağa dayandığı meydana çıkmaktadır. Bunlar: Orta
Asya, komşu ülkeler (Çin, Hint) ve İslam (Arap, İran)’ dır.
18. Türkiye Kültürünü Etkileyen Uygarlıklar
Türk kültürünün zamanla üçlü bir bileşke niteliğini kazanmasına
karşın, Türkiye kültüründe etkileşim kaynakları değişmekte ve
dörtlü bir bileşke görülmektedir. Orta Asya’ dan getirilen öz,
İslamiyet ile birlikte yeni bir görünüm kazanmayı sürdürürken
Anadolu’ da karşılaşılan eski kültürler bu değişmeyi genişletmiş,
ona yeni boyutlar kazandırmıştır.
Arkasından başlayan Haçlı Seferleri ile Avrupalılarla, Batılılarla
karşılaşılmış ve Rumeli’ ye geçip imparatorluğu kurduktan sonra
da onlarla yan yana, kimi kez de iç içe yaşanılmıştır.
19. Türkiye Kültürünü Etkileyen Uygarlıklar
Giderek Batı ve Avrupa örnek alınarak girişilen düzenleme
hareketleri, Batı kültürünün etkilerini daha da arttırmış ve
hızlandırmıştır. Bütün bu nedenlerle Türkiye Cumhuriyeti’nde
bugün varlığını sürdüren Türkiye kültüründe 4 köken, dörtlü bir
bileşke söz konusudur. Bunlar; özgün Türk kültürü (Orta Asya),
İslam kültürü (Arap, İran), Anadolu yerli kültürleri ve Batı
(Avrupa) kültürüdür.
21. Hofstede ve “Kültürün Sonuçları”
Hofstede “Kültürün Sonuçları” isimli kitabındaTürkiye’ nin de
içinde bulunduğu 40 ülkeden 116.000 çalışanın katıldığı
araştırmasında elde ettiği sonuçları 4 temel kültürel boyut altında
incelemiştir.
Bunlar:
Bireycilik ve toplulukçuluk (individualism vs. collectivism)
Kadınsı ve erkeksi değerler (feminity vs masculinity)
Güç mesafesi (power distance)
Belirsizlikten kaçınma (uncertainty avoidence)
Daha sonra uzun vadeli yönelme (long term orientation) boyutu da
eklenmiştir.
22. Hofstede ve “Kültürün Sonuçları”
Hofstede bireycilik ve toplulukçuluk kavramlarını şöyle
açıklamıştır: “Bireycilik, bireyler arasındaki bağların gevşek
olduğu, herkesin sadece kendini veya çekirdek ailesine bakmak
zorunda olduğu kültürler için geçerlidir”. “Toplulukçuluk ise
insanların doğuştan itibaren güçlü ve sıkı gruplara bağlı olduğu ve
bu bağlılığın yaşam boyunca, sorgulanmayan bir sadakat
karşılığında var olduğu toplumlarda mevcuttur”.
23. Hofstede ve “Kültürün Sonuçları”
Hofstede’ nin yaptığı çalışmalar Batılı kültürlerin bireyci, doğulu
kültürlerin ise toplulukçu olduğu yönünde bulgular sunmuştur.
Hofstede’ nin yaptığı çalışmalar sonucu Türk çalışanların bireycilik
eğilimlerinin toplulukçu eğilimlere göre düşük olduğu
saptanmıştır.
24. Hofstede ve “Kültürün Sonuçları”
Hofstede’ nin çalışmasında Türk toplumunda kadınsı (feminen)
değerlerin erkeksi (maskülen) değerlere göre biraz daha hâkim
olduğu saptanmıştır.
Hofstede’ ye göre feminen davranış özellikleri şefkatli, merhametli,
nazik, sadık ve insan ilişkilerinde uyumu ön plana çıkaran davranış
özellikleridir.
Maskülen davranış özellikleri ise rekabet, ekonomik güç, otoriter
ve uzlaşmaz davranış özelliklerini temsil etmektedir.
25. Hofstede ve “Kültürün Sonuçları”
Türkiye, Hofstede’ nin sıralamasında İran,Tayland,Tayvan, Brezilya,
İsrail, Fransa, İspanya, Peru, Şili, Yugoslavya vb ülkelerle birlikte
dişi ülkeler grubunda yer almakta iken;
Kültürel açıdan Türkiye ile benzerlikleri bulunan Japonya,
Yunanistan, Meksika gibi ülkeler erkek grubunda sıralanmışlardır.
26. Hofstede ve “Kültürün Sonuçları”
Kültürün boyutlarından bir diğerini oluşturan değer ise
toplumlarda kişiler arası güç mesafesine dayanan boyuttur. “Güç
mesafesi”, toplumda güç dağılımındaki eşitsizliğin nasıl algılandığı
ile alakalıdır.
Güç mesafesi geniş olan kültürlerde güç dağılımındaki ve buna
bağlı olarak fırsat eşitsizliğindeki dengesizlik kabullenilmektedir.
Bu kültürlerde unvan, statü, pozisyon gibi betimleyici öğelere
fazlasıyla önem verilmekte ve saygı duyulmakta; iş yerlerinde işçi
ve işveren arasındaki mesafe hissedilmekte ve korunmaktadır.
27. Hofstede ve “Kültürün Sonuçları”
Güç mesafesi dar olan kültürlerde ise güç sahibi kişilere yaklaşmak
ve onlarla yakınlaşmak daha kolaydır. İş yerlerinde önemli kararlar
alınacağı esnada çalışanların fikri alınır ve karar sürecine dahil
edilir.
Hofstede, dar güç mesafesi yaşanan toplumlara örnek olarak
Avusturya, İsrail, Danimarka, Yeni Zelanda ve İrlanda’ yı
göstermiştir. Geniş güç mesafesinin en çok yaşandığı toplumların
başında ise Malezya, Panama, Guetemala, Filipinler ve Venezuela
olduğunu bulmuştur. Türkiye bu değerlendirmede 18. Sırada yer
almıştır. (40 ülke sıralamasında)
28. Hofstede ve “Kültürün Sonuçları”
Türkiye güç mesafesi boyutunda olduğu gibi belirsizlikten
kaçınmanın da fazla olduğu bir ülkedir. Hofstede’ nin
araştırmasında belirsizlikten kaçınmanın en yüksek düzeyde
yaşandığı ülkeler Yunanistan, Portekiz, Guetemala, Uruguay ve
Salvador olarak saptanmıştır. Bunun en az yaşandığı ülkeler
arasında Singapur, Danimarka, Hong Kong, İngiltere ve İrlanda
bulunmuştur.Türkiye bu boyutta 16. Sırada yer almıştır.
29. Hofstede ve “Kültürün Sonuçları”
Türkiye’ de özellikle Batı kültürüne göre farklılaşan ve Türk
insanının davranışlarını biçimleyen kültür bağlamının incelenmesi
sonucu elde edilen bulgular ışığında kültürel açıdan şu tespitler
yapılabilir:
Toplulukçu değer ve normlar egemendir.
Feminen değerler daha ön plandadır.
Güç mesafesi fazladır.
Belirsizlikten kaçınma eğilimi yüksektir.
30. Dünya Değerler Araştırması
Bu araştırmanın dışında Dünya Değerler Araştırması 1981 yılında
25 ülkede yapılmaya başlanmış, daha sonra 1991, 1996, 2001, 2007
ve 2011 yıllarında tekrarlanmıştır.
31. Dünya Değerler Araştırması
Dünya Değerler Araştırması kapsamında araştırılan başlıklardan
biri mutluluk ve hayattan doyumla ilgilidir. Bu başlıkta yöneltilen
sorular kişilerin bireysel mutluluk düzenini saptamayı
hedeflemektedir.
Türkiye’ de 1990-2011 dönemine ait verilen incelendiğinde 90’ lı
yılların başından 2001 yılına kadar insanların mutluluk düzeyinde
bir düşüş eğilimi gözlemlenmiştir.
32. Dünya Değerler Araştırması
Türkiye’ de 2007 yılında yapılan çalışmanın verilerine bakıldığında
ise bu kriz döneminin hemen ardından tekrar insanların bireysel
mutluluklarında artış gözlemlenirken insanların %86’sı mutlu
olduğunu ifade etmiştir.
2000 yılında mutlu olduğunu (çok mutlu + biraz mutlu)
söyleyenlerin oranı sadece %59 ilken 2011 yılında yapılan son
araştırmada mutlu olanların oranı %77 olarak saptanmıştır. Bir
başka deyişle, Türkiye’ de son 10 yıl içinde, kendisini mutlu
hissedenlerin oranı 18 puan artmış görünmektedir.
33. Dünya Değerler Araştırması
“Türkiye’ de Bireysel Mutluluk Düzeyi”
Kaynak: Dünya DeğerlerAraştırması Derneği (WVSA)Yönetim Kurulu Üyesi
Prof. Dr.Yılmaz ESMER’ in 2011 yılı araştırma sonuçlarından derleyerek hazırladığı sunum.
36. Dünya Değerler Araştırması
Dünya Değerler Araştırması kapsamında incelenen alt başlıklardan
biri de sosyal sermayedir. Türkiye, dünyada kişiler arası güvenin en
düşük olduğu ülkelerden biridir.
1990’ dan bu yana, genel olarak insanlara güvenebileceğini
söyleyenlerin oranı %8 - %10 dolayında iken son araştırmada bu
oran %15 olarak ölçülmüştür. (Bu oranlar İskandinav ülkelerinde
%70’ler düzeyindedir.)
42. Dünya Değerler Araştırması
Aile, hemen her toplumda olduğu gibi, bireyin en fazla güvendiği,
en çok güç aldığı kurumdur. Araştırmaya katılanların %95’i ailenin
kendileri için çok önemli olduğunu söylerken geriye kalan %5 ise,
biraz önemli olduğunu düşünmektedir.
ABD, Türkiye, Kore, Tayvan, Tayland, Filipinler, Singapur ve
Endonezya’ dan ulusal örneklemlerle gerçekleştirilen kültürler
arası “çocuğun değeri” araştırmasında düşük sosyoekonomik
düzente ve özellikle birbirine sıkı bağlı aile sistemlerinin egemen
olduğu kırsal kesimdeki tarımla uğraşan geleneksel gruplarda
çocukların “ana babaya itaati” en fazla; “bağımsız ve kendine
güvenir” olmaları da en az değer verilen özellikler olarak
bulunmuştur.
43. Dünya Değerler Araştırması
Türkiye ve benzeri ülkelerde, aile içi ve sosyal ilişkilerde, kişiler
arası bağlılık ve bağımlılığın en önemli değerler olduğu
saptanmıştır. Çekirdek aile yapısına doğru bir gidişat görülmekle
birlikte, bu tür ilişkilerin devam ettiği ileri sürülmüştür. Örneğin;
yaşlı ana-babalar kendi geçim kaynakları olsa bile evlatlarıyla
beraber veya onlara yakın oturmayı tercih ederler. Evlatlarının
onları huzur evine göndermeleri “ayıp”tır.
55. Dünya Değerler Araştırması
Türkiye’ de toplumun başarı kriteri olarak da ilk sırada iyi eğitim
almanın, daha sonra da işinde başarılı olmanın önemi ifade
edilirken bunları çok para kazanma ve iyi anne baba olma kriterleri
izlemektedir.
Dünya Değerler Araştırması’ nın Türkiye’ de 2011 Yılına İlişkin
Elde Edilen Bazı Sonuçları Şöyledir:
61. Teşekkürler
Mustafa CINGI
Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi
Halkla İlişkiler veTanıtım Bölümü
Türkiye’ nin Sosyal ve KültürelYapısı Dersi
Kültür veTürkiye’ de Kültür Konulu Sunum