SlideShare une entreprise Scribd logo
1  sur  19
Erken Çocukluk Travmalarının Erişkin Yaşamdaki Etkilerinin Ve
         Kuşakaşkın İzlerinin Açığa Çıkarılması, İşlenmesi Ve Onarılmasında
                                Psikodramanın Yeri
1. Giriş..................................................................................................................................35
2. Amaç................................................................................................................................37
   2. 1. Varsayımlar .............................................................................................................38
7. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME...................................................................................39
ÖZGEÇMİŞ................................................................................................................94
EKLER:              1. Sosyokültürel ve Demografik Bilgi Formları
                     2. Belirti Tarama Listesi ( Symptom Check List, SCL90R)
                     3. Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ)
                     4. Genel Sağlık Anketi (GSA)
                    5. Manchester Yaşam Kalitesi Kısa Ölçeği (MANSA)
1. Giriş
       Yüzyılımızda gerek çocuk gelişimi ve çocuk ruh sağlığı alanında yapılan çalışmalar
gerekse psikolojik sorun yaşayan bireyler ile geriye dönük olarak yapılan analiz çalışmaları
çok önemli bir gerçeği ortaya çıkarmıştır. Bu, çocuğun içinde yaşadığı, yetiştiği ortamın
niteliği ile çocuk yetiştirme biçimleri ve çocuğun diğer aile üyeleri ile kurduğu ilişkinin
niteliğinin tüm yaşamını, ilişkilerini ve ruh sağlığını etkilediği gerçeğidir.
       Bilindiği gibi çocuk eğitimi ve çocuk yetiştirmenin ana-babanın görevi olduğu
anlayışı geçtiğimiz yüzyılın başlarında, özellikle savaşlardan etkilenen ve kimsesiz kalan
binlerce çocuğun varlığının anlaşılmasıyla gündeme gelmiştir. Her iki dünya savaşının
çocuklar üzerindeki etkilerinin fark edilmesi ve özellikle ikinci dünya savaşından sonra
çocukları korumayı amaçlayan birçok ulusal ve uluslararası organizasyonun harekete
geçmesi, bu alanda yaşanan en önemli gelişmelerden biridir (Akyüz 2000).
       Aynı dönemde tıp, psikiyatri, psikoloji vb. bilim dallarında yapılan çalışmalar
“çocukluğun”, kendine has gelişim özellikleri olan özel bir dönem olarak tanımlanmasıyla
sonuçlanmış (Akyüz 2000)          ve bu dönemde yaşanan gerek gelişimsel eksiklik ve
aksaklıkların gerekse travmatik yaşantıların yetişkin döneme dek uzanan olumsuz
sonuçları olduğunun kabulüne yol açmıştır (Polat 2001).
       Bununla birlikte, savaş, sel, yangın, deprem gibi doğal olaylardan kaynaklanan
travmaların sonuçlarının daha kabul edilebilir olduğu dikkat çekmektedir. Oysa sindirme,
korkutma, şiddet gibi insan eliyle yaratılan stres durumlarının etkileri daha ağır
olabilmektedir (Herman 2007). Travmatik yaşantılar içinde,            “dayanılması ya da baş
edilmesi en güç olan durum”, kötü muamele gören kişinin bağımlı olduğu ilişkilerde
yaşanır. Bilindiği gibi bağımlılığın en yoğun olduğu durum anababa-çocuk arasındadır. Bu
nedenle çocuğa yönelik kötü muamelenin en ağır iz bırakanı aile içinde yaşanır (Şar 1998).
İstismar ve ihmal, sonuçları en ağır olabilen ve insan eli ile yaratılan ruhsal travma türüdür.
       Çocuk ihmal ve istismarı, çoklukla yinelenebilir ve süreğen olması ve çocuğu bakıp
gözetmek ve yetiştirmekle görevli kişiler tarafından yapılıyor olması nedeniyle, çocuk ruh
sağlığında daha ağır travmaya, daha da önemlisi süreğen bir travmaya neden olmaktadır.
Çocukluk çağında yaşanan bu tür ortamlara “travmatize edici ortamlar” ve yaşanan
travmalara da “çocukluk çağı travmaları” adı verilmektedir. Yaşanan bu travmaların en
önemli sonucu ise bunların gelişim dönemindeki çocuğun algısını ve bağlantıları bozarak
yetişkin yaşamda benzer travmatize edici ortamları ya da ilişkileri oluşturmalarına neden
olmasıdır (Solmuş 2002, Tüzün ve Sayar 2006, Herman 2007).
Yaşamın ilk anlarından başlayarak uzunca bir süre bir yetişkinin bakımı ve
gözetimine gereksinim duyan insan yavrusu, bu dönemlerde kendisine bakan yetişkin
(çoğunlukla anne) ile yalnızca fiziksel bakımı ve beslenmesi düzeyinde değil aynı zamanda
sosyal ve psikolojik bir ilişki kurmakta ve çocuk ile bakıcı arasında kurulan bu ilişki,
sağlıklı gelişimin temelini oluşturmaktadır (Öztürk 1988, Solmuş 2002).
         Çocuk ruh sağlığı alanında yapılan çalışmalar bu ilişkinin niteliği üzerinde
durmakta iken son yıllarda, anne-çocuk arasında kurulan bu ilişkinin yetişkin yaşamına
yansımaları konusu bir diğer çalışma alanını oluşturmuştur (Sümer ve Güngör 1999, Kart
2002).
         Yapılan bu çalışmalarda ortaya konan sonuç, bebeklik döneminde kurulan ilişkinin
yetişkin yaşamda, kişinin kurduğu/kuracağı yeni ilişkileri etkilediği ve erken çocukluk
dönemindeki ilişkilerin tekrarlayan bir niteliği olduğu yönündedir. Öte yandan erken
çocukluk döneminde kurulan bu ilişkiler, kişinin yetişkinlikteki yaşamsal travmaları
karşılama ve baş etme biçimini de etkilemekte, yetişkinlik döneminde çocukluk
dönemindeki travmaların izleri silikleşse bile, her hangi bir stres yaratıcı durumda bunların
kolayca tetiklenebildiği anlaşılmaktadır (Bostancı ve ark. 2006).
         Ayrıca, erken çocukluk dönemi travması yaşayan kişilerin, içinde bulundukları
duygusal durumu, kuşaklararası bir nitelikle kendi çocuklarına da aktardıkları saptanmıştır
(Polat 2001, Vahip 2002). Erken çocukluk dönemi travması yaşayan çocukların, travma
anında ketlendikleri, yaşamlarının devamında bu travma anına kilitlendikleri ve
psikososyal gelişimlerini tamamlayamadıkları görülmektedir (Vahip 2002).
         Çeşitli ruh sağlığı sorunları ile polikliniklere başvuran kişilerin büyük bir
çoğunluğunda, erken çocukluk dönemi travması öyküsü olduğu dikkati çekmektedir.
Bunlarla yapılan çeşitli tedaviler, genellikle altta yatan sorunu çözmekten çok o anda
yaşanan belirtinin tedavisi ile ilgilidir. Bu nedenle travma tedavisinde, çocukluk dönemi
travmalarının çok çeşitli psikolojik sorunlarla kendini gösterdiğinin ve bu biçimiyle
karmaşık bir yapı sergilediğinin anlaşılarak buna uygun tedavi uygulanmasının gerekliliği
üzerinde durulmaktadır (Herman 2007).
         Psikodrama,   dramatizasyondan     yararlanılarak    gerçekleştirilen   bir   ruhsal
geliştirme/tedavi yaklaşımıdır. Psikodrama, özellikle kişilerarası ilişkilere odaklanmakta ve
kişide, bebeklik döneminden başlayarak gelişen sosyo-emosyonel yapı ve rol öğreniminin
yarattığı sorunlara, gerçek yaşama en yakın çözümü bulmaya çalışmaktadır (Özbek ve
Leutz 1987). Kısaca, yöntemin amacı kişilerin katarsis sağlamaları, içgörü kazanmaları ve
böylelikle daha sağlıklı birtakım davranışlara yönelmeleridir (Dökmen 1995).
Yöntem olarak psikodrama, bireylere ilişkin değişik yaşam durumlarındaki
gerçekleri dramatizasyon yöntemleri ile araştırarak; kişinin geçmişe bağlı tutuklukları, iç
çatışmaları ve yıkımlarını gün ışığına çıkarmayı kolaylaştırmaktadır. Böylelikle bugünkü
konumda ve bir grup ortamı içinde hem geçmişe hem geleceğe bakma olanağı yaşayan
kişiler, ilişkileri içinde nasıl bir rol üstlendiklerini daha iyi algılayabilmekte ve burada
değiştirmek istedikleri roller varsa bunlar üzerinde eğitimli bir grup yöneticisi ve grup
aracılığıyla çalışabilmektedirler (Ancelin-Schützenberger 1995).
       Geçmişin, bugünün ve geleceğin aynı anda ya da bazen birlikte ele alınması yoluyla
kişiye hem geçmişteki bir yaşantıyı ele alma hem de bugünde ya da gelecekteki olası bir
çatışmayı canlandırma olanağı sunan psikodrama yöntemi birçok farklı grupta olduğu gibi
travmatik yaşantıları olan bireylerde de oldukça yararlıdır ve tedavi edici sonuçlara
ulaşılmasını sağlamaktadır.
       Bu nedenle bu çalışmada, psikodrama yoluyla, gruba katılan üyelerin, erken
çocukluk dönemi travmaları üzerinde durulmuş, bunlar açığa çıkarılarak üyenin, kendi
çocukluk travmasının yetişkin yaşamdaki ilişkilerine olan etkisini kavraması/anlaması ve
bunların işlenerek yaşanan sorunların onarımı ve sağaltımı sağlanmıştır.


       2. Amaç
       İnsan yaşamında, gerek deprem, sel, doğal afet gibi dış dünyadan kaynaklanan
gerekse yaşamın doğal akışı içinde yer alan ölüm, boşanma, ayrılık vb. travmaların ruh
sağlığını etkileyen sonuçları olduğu bilinen bir gerçektir. Bunlar yalnızca kişinin bireysel
yaşamında duygusal sonuçlara yol açmakla kalmaz aynı zamanda onların kişilerarası
ilişkilerini etkileyen bazı davranışsal ve ilişkisel sorunlara da neden olurlar ( Durmuşoğlu
ve Doğru 2006). Bu süreçte dikkati çeken bir diğer durum ise, bireylerin yetişkin
yaşamdaki travmalarla baş etme ve bunları karşılama biçimlerinin, çocukluk yaşamlarında
içinde yetiştikleri ortamla ve erken çocukluk döneminde yaşadıkları travmalarla yakından
ilişkili olmasıdır ( Polat 2001).
       Çocukların bakımı, beslenmesi ve yetiştirilmesi gibi temel bazı gelişimsel alanlarda
çeşitli sorunlara neden olan çocukluk çağı istismarı ve ihmal, erken dönem çocukluk
travmalarının en önemlilerindendir. Çocukluk çağı istismarı ve ihmal, yalnızca çocukluk
döneminde değil erişkin yaşamda da çoklu bulgularla açığa çıkan birçok ruh sağlığı
sorununa ve kişilerarası ilişkilerde birçok aksamaya neden olmaktadır (Şar 1998). Aynı
zamanda istismar ve ihmal kuşaklararası aktarılma özelliği nedeniyle, bireylerin çocukları
ile kuracakları ilişkiyi de zedelemektedir (Polat 2001, Vahip 2002).
       Bu çalışmada, aile içinde yaşanan, ayrılık, boşanma, ölüm vb. travmatik yaşam
olaylarının bireylerin şimdiki yaşamlarına ve kişilerarası ilişkilerine yansıması ile
bireylerin bunları karşılama ve başetme biçimlerinin erken çocukluk dönemindeki ilişkisel
süreçler ile olan bağlantılarının araştırılarak, erken dönem çocukluk travmaları ve onların
neden olduğu duygusal ve davranışsal örüntülerin psikodrama yöntemiyle açığa
çıkarılması, işlenmesi ve onarılması amaçlanmıştır.


       2. 1. Varsayımlar
       Erken    çocukluk    dönemi     travmaları,    bireyin   sağlıklı   ilişkiler   kurmasını
engellemektedir. Çocukluk döneminde, yaşanan travmalarla baş etmek için gerçeklik
algısına geçemeyen çocuk, farkında olmadan bunu yetişkinlik yaşamında da sürdürmekte,
böylelikle yetişkinlikte kurulan ilişkilerde sağlıklı bir gözlem, sezgi, zihinleştirme, öngörü,
içgörü ve ilişkiyi sürdürebilme becerisini yitirmekte, farkında olmadan çocukluk çağındaki
örüntüleri tekrar etmektedir (Forward ve Torres 1997, Herman 2007).
       Erken çocukluk dönemi travmalarından biri olan, çocuk ihmal ve istismarında,
travma, aile içinde yaşandığından bireyin çocukluktan başlayarak anne-baba-kardeş gibi
birinci dereceden yakınları ile kurduğu ilişkiler patolojik nitelikler taşımakta, bunlar
yetişkin yaşamda kurulacak ilişkilerde de çeşitli sağlıksız örüntülere neden olmaktadır.
       Bireyin çocukluktan başlayarak geliştirdiği bu duygusal ve davranışsal örüntüler
çocukları ile kuracağı ilişkilere de yansımaktadır. Bazı durumlarda, çocuklar, çocukluk
çağındaki ilişkilerin yansıtılma nesnesi olmaktadırlar (Polat 2001).
       Çocukluk çağı travmaları, süreç içinde sindirilmiş ve sönükleşmiş bile olsa,
yetişkinlikte birçok travmatik yaşam olayı ile tekrar tetiklenebilmekte, bu durum bireylerin
yetişkinlikteki yaşam olaylarını karşılama ve başetme biçimlerini olumsuz olarak
etkilemektedir (Solmuş 2002). Boşanma, hastalık ve ölüm gibi travmatik olaylar, çocukluk
çağı travmalarının tetiklendiği en önemli yaşam olaylarındandır.
       Psikodrama, geçmişin, bugünün ve geleceğin yeniden yaşantılama yoluyla ele
alındığı bir yöntem olması nedeniyle; bireyin yetişkin yaşamda unuttuğu ya da unutmak
üzere bastırdığı çocukluk çağı travmalarının açığa çıkarılması, travmanın tekrar
yaşantılama yoluyla işlenmesi,       travmanın yetişkin yaşamdaki izlerinin tanınmasının
sağlanması ve onarılması için kullanılabilecek en etkili tekniklerden biridir.
7. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
                  Yapılan çalışmaya ilişkin bulgular, sosyo-demografik özellikler, psikodrama
grup uygulamasına ilişkin veriler ve grup süreçleri üzerinden değerlendirilerek
tartışılmıştır.
          Yalnızca Beck Depresyon Ölçeğinden alınan puanlar arasında grup öncesi ve
sonrası puanlarda istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu nedenle diğer
ölçeklerle ilgili bulgular tartışmaya alınmamıştır.
        Psikolojik travma, bireyin ruh sağlığını ve ilişkilerini önemli ölçüde bozan
sorunlara neden olmakta, bu travmaların erken çocukluk döneminde ve aile içinde
yaşanması, gelişim dönemindeki bireyin algısını ve bağlantılarını bozarak kişiliğini
etkilemektedir ( Herman 2007).
        Erken çocukluk dönemi travmaları, yetişkin yaşamda da devam eden çok çeşitli
psikiyatrik güçlüklere yol açmaktadır. Bunlar, bir ömür boyu sürebilecek ve tekrarlama
olasılığı yüksek sorunlar olabilmektedir. Ayrıca, istismarın kuşaklararası aktarılma niteliği
nedeniyle, gelecek kuşağı da etkileyecek sonuçlarla karşılaşılmaktadır (Polat 2001).
        Bununla birlikte, erken çocukluk dönemi travması yaşayan bireylerin, çoklukla bu
nedenle değil de, başka psikiyatrik bozukluklar ve ilişki sorunları nedeniyle tedavi arayışı
içinde oldukları görülmektedir. Öte yandan bu kişilerde görülen farklı ve çoklu psikiyatrik
sorunlar, tedavi ekibinin de yanlış yönlenmesine ve çoğunlukla görünürdeki belirtiyi
çözecek tedavi yaklaşımları uygulamalarına neden olmaktadır. Oysa erken çocukluk
dönemi travmaları, uzun süreli ve derinlemesine bir tedavi yaklaşımını gerektirmektedir
( Herman 2007).
        Çocuk istismar ve ihmalinde, travma, çocuğun bağımlı olduğu anne-baba gibi
ebeveynleri eliyle ve aile içinde yaşanıyor olması nedeniyle, ister çocuklukta ister
yetişkinlikte ortaya çıkmış olsun, yaşanan psikolojik sorunun anlaşılmasını ve tedavisini
güçleştiren bazı koşulları içinde barındırmaktadır. Bazı durumlarda psikiyatrik soruna
neden olan ve tedaviyi güçleştiren “aynı” durumsal özelliktir, ki bunlar;
    •   Bağlanma, temel güven duygusu, ayrılma- bireyleşme gibi temel psiko-sosyal
        gelişim basamaklarında yaşanan sorunlar
    •   Kişilik gelişiminde karşılaşılan güçlükler: Kişiliğin yanlış şekillenmesi, olumsuz
        benlik algısı, bağlanma sorunları, ilişki sorunları, öfke denetimi ile ilgili sorunlar
    •   Gelişmekte olan çocuğun, yaşadığı sorunlarla baş etmek için geliştirdiği sağlıksız
        savunma düzenekleri,
•   Acı veren yaşantının, unutmak üzere bilinç altına/derine gömülmesi ve travma
       yaşayan bireylerin bazen bunu ya hiç hatırlayamamaları ya da parçalı olarak
       hatırlayabilmeleri
   •   Acı veren yaşantının, sözelleştirilememesi ancak geri dönüşler, rüyalar, fanteziler
       yoluyla bireyin yaşamındaki olumsuz etkisini sürdürüyor olması
   •   İstismara uğrayan bireylerin, istismarcıya ilişkin ikili duyguları ve bazı durumlarda
       istismarcıya yönelik patolojik bağımlılık,
   •   İstismara uğramış olmanın ve çocuklukta yaşanan olumsuz yaşantıların, bugünkü
       sorunlara neden olduğunun kabul edilemeyişi
   •   Suçu üstlenme
   •   Keder ve telafi fantezileri ile istismarcıdan, durumun ya da ilişkinin düzeltilmesine
       yönelik beklentiler
   •   Şiddetin yarattığı hareketsizlik ve kıpırdayamama duygusu
   •   İstismara uğrayanın yansıtılmış bir psikolojik savunma yolu olarak, istismarı
       tekrarlayıcı koşulları oluşturması, bu durumda travmanın katlanarak artması olarak
       sıralanabilir (Herman, 2007).
       Tüm bunlar, sağaltımın ne denli kapsamlı planlanması gerektiğini açıklar
niteliktedir. Bu nedenlerle travma tedavisi üç evrede ele alınmaktadır. Bu evreler,
güçlendirme, hatırlama ve yas ile bağların yeniden kurulması biçiminde isimlendirilmekte;
onarım ve sağaltımı kolaylaştıracak uygulamalar,       aşamalı bir sıra ile ya da birbirine
paralel olarak sürdürülmektedir (Herman 2007).
       Psikodrama, sahip olduğu kuramsal temeller ve uygulanışı açısından tüm bu
evrelerde, bireye sağaltıcı/onarıcı yaklaşımları sunan bir niteliğe sahiptir. Her şeyden önce,
psikodramanın eşleme, aynalama ve rol değiştirme gibi temel teknikleri, bağlanma sorunu
yaşayan bireylerin kendilik algılarını oluştururken sahip olamadıkları yansıtıcı kaynağın,
aynalayıcı temel nesnenin işlevini karşılayan süreçleri içerirler. Böylelikle bir grup
ortamında ve kullanılan teknikler aracılığıyla kendisi ile karşılaşma olanağı bulan üyeler,
kendileri ile daha yapıcı ve nesnel bir ortamda tekrar bağ kurabilmektedirler (Özbek ve
Leutz 1987).
       Öte yandan psikodrama, erken çocukluk dönemi travması yaşayan bireylerde
görülen, geçmişe saplanma ve travma anına kilitlenme davranışının onarılması ve sağaltımı
açısından yararlı olmaktadır. Moreno, geçmişteki travmatik bir yaşantıya saplanmanın,
olayları olduğu gibi “saklama” anlamına geldiğini ve saklamanın da, kişideki spontanlığı
ve yaratıcılığı kısıtladığını, şimdiki zamanı yaşamayı engellediğini belirtmektedir.
Psikodrama, geçmişteki yaşantıların, gelecekle ilgili isteklerin, korkuların, beklentilerin,
şimdiki zamandaki örtülerinden sıyrılıp, tüm çıplaklıklarıyla ortaya konmalarını; böylelikle
gerek geçmişteki yaşantılar gerekse geleceğe ilişkin tasarımların, fantastik karakterlerinden
kurtarılarak gerçek yönleri ile görülmelerini sağlamaktadır (Dökmen 1995).
       Böylelikle psikodrama yöntemi, ister geçmiş bir yaşantının tekrar canlandırılması
ve derinlemesine imajinasyon çalışmaları yoluyla, ister rüyalar ve fantezilerin ele alınması
gibi çalışmalar yoluyla olsun bireyde, bilinç alanını genişletme, kendini gerçekleştirme,
bilinçaltına atılan malzemenin bilinç düzeyine çıkarılması vb. etkiler ile yararlı olmaktadır.
Psikodrama, bireyin spontanitesini ve yaratıcılığını geliştirdiği gibi, geçmiş yaşama ilişkin
olumsuz yaşantıların etkisinden kurtulma, suçun ortadan kaldırılması ve içe atılan
nesnelerle barışma gibi sonuçlara ulaşılmasını sağlamakta, bunlar da travma tedavisinde
karşılaşılan güçlüklerin aşılmasında etkili olmaktadır (Özbek ve Leutz 1987).
       Bu çalışmada, üyelerin şimdiki sorunları, psikodramanın yukarıda sıralanan
niteliklerinden yararlanılarak; erken dönem çocukluk travmaları ve bunların şimdiki
ilişkilerini etkileyen içerikleri boyutunda ele alınmış, üyelerin erken dönem çocukluk
travmalarının açığa çıkarılması, işlenmesi ve onarılması amaçlanmıştır.
       Yapılan psikodrama grup uygulamasına katılan grup üyelerine ilişkin nitelikler ve
bunların açığa çıkarılması, işlenmesi, onarılması ve sağaltım aşamasında psikodrama
yönteminin kullanımı ile ilgili süreçler aşağıda ele alınmıştır.
       Psikodrama grup oturumlarına öncelikli olarak bireyin kendini tanıması ve
kendiliğini şekillendiren geçmiş yaşantı deneyimlerinin açığa çıkarılmasını amaçlayan
oyunlar ile başlanmıştır. İlk oturumlarda oynanan, heykel, etiketler, adım oyunu gibi
oyunlar bu hedef doğrultusunda seçilmişlerdir. Bu bağlamda, üyelerin, kendilerini tanıma,
kişiliklerini şekillendirme ve kendi seçimleri doğrultusunda eyleme geçme konusunda
tutuklukları, acemilikleri olduğu, kendi istediklerini yapmaları durumunda ise aşırı bir
suçluluk duygusuyla ketlendikleri ya da yaşadıkları üzüntü ile baş etmede güçlük çektikleri
ve kararlarında geri dönüşler yaşadıkları gözlenmiştir.
        Üyelerin şimdiki yaşamlarını da etkileyen bu niteliklerinin ortaya çıkış nedenleri
araştırılmış ve grupta geçmişi hatırlamayı ve unutulan anıları bilinç alanına çıkarmayı
amaçlayan imajinasyon içerikli oyunlar oynanmıştır. Hayal kurma, psikodramada
kullanılan bir ısınma tekniğidir. Bu yöntemde üyelerin gözlerini kapatmaları ve geçmişteki
bir anı hatırlamaları ya da geleceğe ilişkin bir durumun tasarımını düşünmeleri istenir. Bu
yöntemle, üyelerin, şimdiki yaşamda baskı altında olan ya da yaşamın geçmiş
dönemlerinde devamlı baskı altında kalmış olan, bastırılmış istek ve gereksinimlerini önce
sahnede gerçekleştirmeleri ve sonrasında da yaşamda bunu sürdürmeyi öğrenmeleri
sağlanabilir. Bu tür yaşantı, hayal kurma, rüyalar ve fantaziler, bireyin iç dünyasındaki
gerçeklerin hatırlanması ve somutlaştırılarak ortaya konması yoluyla bilinç alanının
genişlemesini sağlar (Özbek ve Leutz 1987).
       Bu oyunlar aracılığıyla, gruba katılan 12 üyeden 3 tanesi dışındaki tüm üyelerin,
bebeklik döneminden başlayarak fiziksel bakım ve beslenmelerini de içerecek biçimde
ihmal edildikleri ve duygusal, fiziksel şiddet gibi istismar türlerinin yanında, erken
dönemde terk edilme, başka bir aileye verilme vb. gibi çocuk üzerinde ağır iz bırakan
travmatik olaylar yaşadıkları açığa çıkarılmıştır.
       Bu üyelerin, ilk ailelerinin özellikleri nedeniyle, “yetersiz anne”, “hayalet anne” ,
“şiddete uğrayan anne” modelinde annelere (Vahip 1995, Polat 2001) sahip oldukları ve bu
nitelikleri taşıyan anneleri ile sağlıklı bir bağlanma ilişkisi yaşayamadıkları görülmüştür.
Üyelerin çoğunluğunda, anneleri ile kurulan bir anne-bebek ilişkisi bulunmamaktadır.
Annelerin çocuk yaşta evlendiği, bebekleri doğduktan sonra da aile içindeki “hizmet eden”
rolüne döndükleri dikkati çekmiştir. Geleneksel geniş ailede, ya da üyelerden birinde
olduğu gibi kumalı ailede, anne rolünü üstlenen ve bağlanma nesnesi olabileceği varsayılan
diğer “anne” modelleri (büyük ebeveynler ya da üvey anne) ise, üyeler için koruyan-
kollayan-değer veren bir nitelik sergilememişlerdir. Bu durum üyelerde olumsuz kendilik
algısının oluşumuna yol açmıştır.
       Öte yandan, üyelerin süreğen şiddet içeren aile ortamında olmaları, onların
“bireyleşme-ayrışma” süreçlerini de zedelemiştir. Bilindiği gibi bu tür istismar
durumlarında çocuk, şiddete uğrayan ebeveynini de bırakıp gidememekte, annesine annelik
yapmak ve yardıma gereksinimi olan yaralanmış, berelenmiş bir annenin bakımını da
üstlenmek zorunda kalmaktadırlar (Vahip 2002). Bu durum grup oturumlarından birinde,
BA ile oynanan protagonist oyununda açığa çıkmıştır. Söz konusu oturumda, üye, kendisi
4- 5 yaşlarında iken yaşadığı bir fiziksel şiddet olayını hatırlamış ve bu anın psikodrama
sahnesinde canlandırılması/ yeniden yaşantılama yoluyla açığa çıkarılması amaçlanmıştır.
Oyun sırasında üyenin, “şiddet içeren bu travma anında”          kilitlendiği ve hiçbir şey
yapamadığı/ söyleyemediği gözlenmiştir. Bu durumda, üye yerine, üyenin içsesi olarak
konuşturulan grubun, anneye “sen annesin, kendini de koru beni de” sözcükleri ile
seslendikleri, tüm grup üyelerinin içtenlikle bu onarma sürecine sahip çıktıkları
görülmüştür.
İstismar olgularında, çocuğun uğradığı şiddet yanında, aile içindeki çökkünlük
duygularının içselleştirilmesi de bir başka olumsuz etkidir. Bu, çocuğun bağımsızlaşmasını
ve anneden uzaklaşmasını da etkilemektedir (Vahip 2002, Herman 2007). Nitekim,
psikodrama uygulamasına başlamadan önce grup üyelerine uygulanan Beck Depresyon
Ölçeği sonuçlarında da, üyelerin çoğunluğunda depresif bulgular yüksek bulunmuş; grup
uygulaması sonunda yapılan ölçümde bu bulgularda azalma olduğu görülmüştür.
Uygulama öncesi ve sonrası yapılan test sonuçları istatistiksel olarak anlamlı olup,
psikodrama uygulamasının bu tür kişiler üzerinde olumlu etkisini kanıtlar niteliktedir.
          Grup üyelerinin çoğunluğunda, üyelerin aktarımı ile “acılarına yapışmış anne”
bulunmaktadır. Bu yaşantı, grup oturumlarından birinde, B.Y. ile oynanan protagonist
oyununda, protagonistin, “biliyorum sen çok acı çektin ama ben de acı çekiyorum. Bunu
sana nasıl anlatsam, bazen karnını yarmak, seni deşip benim acılarımı içine akıtmak geliyor
içimden” sözleri ile açığa çıkmış, paylaşım aşamasında grup üyelerinden 5 tanesi, kendi
annelerinin de sürekli kederli olduğu, geçmişteki acıları atlatamadığı, halen hiçbir tedavi
ya da mutluluk içeren bir gelişmeyi kabul etmedikleri yönünde bilgi vermişlerdir.
Kuşkusuz bu yapılanma, şiddete uğrayan kişilerde görülen, “kederli olma ve böylelikle
haklılıklarını ispat etme” gereksinimiyle uyumludur. Ancak, şu anda 40’lı yaşlarda olan
grup üyelerinin annelerindeki “kederi saklama” çabaları, kendilerinin bağımsızlaşma
girişimlerini güçsüzleştirmekte, yetişkin yaşamlarında da sağlıklı bir yapılanmaya
gitmelerini engellemektedir (Herman 2007).
       Grup üyelerinden iki tanesi, “anneleri boşanamadığı” için şiddet yaşadıklarını ve
evliliklerini sonlandıramadıklarını söylemektedirler. Bu duygu grup oturumlarında;
“anneme, hadi gel birlikte boşanalım, ben sana ölene kadar bakarım diyorum” ve “annem
boşanmadığı için benim boşanmama izin vermiyor” gibi tümcelerle ifade edilmiştir.
       Bu durum Moreno’nun Rol Kuramında açıkladığı şekliyle, içselleştirilen ebeveyn
modeli ile bağlantılı bulunmuştur. Moreno’ya göre, çocuklar rolleri, anne ve babalarından
görerek    öğrenmekte   ve   onlardan    gördükleri   biçimiyle   de,   ebeveynlik    rolünü
içselleştirmektedirler. İçselleştirilen bu modeldeki ebeveyn rolüne ilişkin yetersizlikler
olması, kişinin yetişkin yaşamda geliştireceği ebeveyn tutumunu da etkilemekte ve benzer
bir tutum sergilemesine yol açmaktadır (Özbek ve Leutz 1987).
       Grup üyelerinin rol gelişimine, içselleştirilen imgeler ve model alma açısından
bakıldığında; çocukluk dönemindeki “anne” imgesinin yetersiz olmasının yanı sıra, baba
modelinde de üyelerin gelişimini olumsuz etkileyen nitelikler olduğu görülmüştür.
Üyelerden, 3 tanesi dışında hepsinin babası fiziksel şiddet uygulamakta aynı
zamanda kendilerinden güçlü olduğunu düşündükleri büyük ebeveynleri gibi kişilerin
yanında edilgin ve pasif kalmaktadırlar. Bu aileler içinde gerek kadın-erkek, gerekse anne-
baba rollerinde bir kayma olduğu, üyelerin çocukluklarında, çoğunlukla aile içinde
“ebeveyn” rolü üstlendikleri ve sağlıklı kişilik gelişimi ve baş etme becerileri geliştirme
konusunda güdük kaldıkları görülmüştür. Bu durum, grup oturumlarında oynanan “adım”
oyununda kendini göstermektedir. Üyelerin kendi yollarını bulma, kendi istedikleri yola
gitme vb. konularındaki acemilikleri ve istediklerini yaptıkları anlarda yaşadıkları
donmuşluk/kıpırdayamama ya da suçluluk duyguları çok çarpıcıdır (Polat 2001, Herman
2007). Üyelerden biri ise kendi istediği yerde bulunmayı, “burası çok soğuk, çok yalnızım
ve çok üşüyorum” şeklindeki sözlerle dile getirmiştir.
         Konuya ilişkin bir diğer güçlük ise toplumsal koşullar ve üyelerin sahip oldukları
sosyal destek sistemi ile ilgilidir. Üyelerin bu konudaki içsel yaşantılarının dışında,
“boşanma” konusunda katı bir tutumun yaşandığı ülkemizde, kök ailelerin tavrı, onların
mutlu olmadıkları evlilik yaşantılarından uzaklaşma gereksinimi ve girişimi içindeyken,
yalnız bırakılmalarına neden olmakta ve bu da üyelerin evliliklerinde yaşadıkları sorunlar
ile etkili mücadele etmelerini ve baş etme becerilerini zayıflatmaktadır (Mavili Aktaş
1997).
          Grup üyelerinden ayrılma- boşanma girişiminde bulunanlar ailelerinden yeterli
desteği alamadıklarını, yalnız bırakıldıklarını anlatmışlardır. Üyelerden FO boşanması
konusunda kendi ailesinin kendisini eleştiren tutumundan ve mahkemede kendi aleyhine
tanıklık yapmalarından söz etmektedir.
         Psikodrama oturumlarında, grup üyelerinin yaşadıkları sorunların toplumsal
boyutu, sosyo-drama yoluyla ele alınmış, toplumsal rollerdeki çatışmalar üzerinde
çalışılmıştır. Psikodramanın özellikle günümüzde değişen “kadın” rolü ve bunun ortaya
çıkardığı çatışmaların çözülmesi üzerinde sağaltıcı etkisi bilinmektedir. (Özbek ve Leutz
1987)
         Nitekim 8. oturumda oynanan, “boşanmanın tarafları” içerikli grup oyununda,
üyelerin, boşanma girişimleri sonucunda kendilerinin toplum tarafından nasıl algılanacağı,
ne tür tepkiler alacakları gibi “boşanmış kadın rolü” ve çocuklarının psikososyal gelişimi
ve çocukları ile babaları arasındaki ilişkilerin niteliği hakkındaki kuşkuları üzerinden dile
getirilen “tek ebeveyn- boşanmış anne rolü” çatışmalarının öne çıkarılması üzerine,
durumun sosyo-dramatik bir oyunla ele alınması önerilmiştir. Bunun üzerine oynanan grup
oyununda üyeler kendiliklerinden, “boşanmış erkekler”, “boşanmasının üzerinden 5 yıl
geçmiş kadınlar” ve “ebeveyni boşanmış çocuklar” olmak üzere üç grup tanımlamış ve bu
nitelikleri taşıyan kişilere daha yakından bakma/görme gereksinimi ile spontan bir grup
oyunu oynamışlardır. Oyun sırasında ve paylaşım aşamasında üyelerin gerek boşanmanın
gerekse boşandıktan sonra çocuklarının gelişiminin ve çocuklarının babaları ile olan
ilişkilerinin de tüm sorumluluğunu üstlendikleri açığa çıkmıştır. “Boşandıktan sonra sanki
herkes yüzümden dul olduğumu anlayacakmış gibi kimsenin yüzüne bakamadım”,
“boşandıktan sonra eski eşimin bana ya da kızıma zarar vermesinden korkuyorum”, “eski
eşimin çocuklarına iyi babalık yapmasını istiyorum”, “çocuğumu kreşten alırken onun
başkalarının babasına bakıp üzüldüğünü düşünüyorum” şeklinde dile getirilen duygular bu
yükü tanımlayan aktarımlardan bazılarıdır. Bu oturumda gerek üyelerin bu duygularını
sözelleştirmeleri, gerekse geri bildirimler üyeler üzerinde onarıcı bir etki yapmıştır.
       20 hafta devam eden psikodrama uygulamasında, grup üyelerinin ilk ailelerinde
yaşadıkları bu özellikleri, yetişkin yaşamlarında özellikle eş seçimi aşamasında ve daha
sonraki evlilik ilişkilerinde, kendi evliliklerine taşıdıkları görülmüştür.
       Üyelerin    tamamı evliliklerinde şiddete uğramıştır. Kendileri ile yapılan
görüşmelerde, başlangıçta fiziksel şiddet dışında bir şiddet algısına sahip olmayan üyelerin
grup sürecinde bilgilendikçe evliliklerinde yaşadıkları ekonomik ve cinsel şiddet gibi diğer
durumları da algılayıp tanıdıkları/tanımladıkları dikkati çekmiştir. Bu şekliyle gruptaki tüm
üyeler evliliklerinde şiddete uğramışlardır. Yine üyelerin çoğunluğunda, yaşanan şiddet
ekonomik, duygusal, cinsel ve fiziksel olmak üzere “çoklu şiddet” şeklindedir. Bununla
birlikte üyeler mutlu olmadıkları ve şiddete uğradıkları bu evlilikleri bitirme ya da
yaşadıkları sorunlarla baş etme konusunda yetersiz kalmışlardır. Üyelerin hemen hepsinde
şu andaki boşanma girişimleri öncesinde uzun zaman devam eden “evliliği bitirme”
duyguları ve fiili olarak ayrılma girişimleri vardır. Kuşkusuz kadına yönelik şiddet, şiddete
uğrayan tarafta hareketsizlik/atalet/donup kalmışlık ve girişimde bulunamama gibi birçok
duygu oluşturmaktadır ve bu tablo literatürle uyumludur (Mavili Aktaş 1997). Ancak bu
grupta üyelerin yaşadıkları güçlüklerin, bağlanma ve erken çocukluk dönemi olumsuz
yaşantıları ile bağlantılı olduğu, çocukluk yaşantılarındaki “güçsüz ve bakıma gereksinimi
olan anneyi bırakamama” davranışının yetişkin yaşamda “kendine bakamayacağı
düşünülen eşi bırakamama” davranışına dönüştüğü gözlenmiştir.
       Bu düşünceyi pekiştiren bulgular özellikle protagonist oyunlarında açığa çıkmıştır.
8. oturumda protagonist olan BY,           annesini ve eşini bırakamamış; 10. oturumda
protagonist olan NP, kendisine şiddet uygulayan eşini, “onun kendisine bakamayacağı”
endişesi ile bırakamamıştır.
Öte yandan üyeler, şimdiki yaşamlarına etki eden acı verici olayları
hatırlayamamakta ve ilk ailelerindeki ilişki yapılanması ile şimdiki yaşamlarında
kurdukları ilişkiler arasındaki paralelliği görememektedirler.
       Ayrıca 16. oturumda oynanan, “annelerinizden size ne kaldı” isimli imajinasyon
çalışması ile grup üyelerinin içinde bulundukları duyguları ve tutuklukları anlamaları,
farkındalık geliştirmeleri sağlanmış ve gerek üyelerin birbirlerine verdikleri geri
bildirimler gerekse süreç analizi yoluyla, üyelerin sorunları ile başa çıkma konusunda
güçlendirilmeleri sağlanmıştır.
          Tüm grup uygulama süreci ve adı geçen oturumdan elde edilen verilerden
yararlanılarak, üyelerin ilk aile özellikleri ve yetişkin yaşamdaki eş seçimleri ve evlilik
yaşamları karşılaştırılmıştır.
       Üyelerin grup oturumları sırasında fark ettikleri ve şimdiki ilişkilerini etkilediği
düşünülen ilk aile özellikleri ve bunların yetişkin yaşama yansıma biçimleri şöyledir:
Tablo 6: Üyelerin İlk Aile Özellikleri ile Eş Seçimleri ve Evlilik Özelliklerinin Karşılaştırılması

Üye Adı   İlk Aile Nitelikleri                                                               Eş Seçimi, Evlilik Özellikleri
FO        Annenin özürlü bir babayla görücü usulüyle olan evliliği, mutsuz ve aşırı          Yapılması gereken tüm işleri, evlilik ve çocuklara ilişkin tüm sorumluluğu
          yüklenmiş bu nedenle çocukları ile yeterince ilgilenememiş anne, yetersiz,         üstlenme
          edilgin baba
AG        Erken evlenmiş, erken çocuk sahibi olmuş anne. Bu nedenle ilk çocuğu olan          Karşısına çıkan ilk kişiyle evlilik, Evlilik yaşamında alkolik ve fiziksel şiddet
          danışan, “sen bakamazsın” denilerek elinden alınmış (anne buna karşı               uygulayan eş.
          koyamamış), ancak büyük ebeveynlerin ölümü, annenin uzun süreli hastalığı
          ve hastanede yatarak tedavisi nedeniyle babanın işte olduğu saatlerde aylarca
          evde yalnız kalma, bağlanma nesnelerinin sürekli değişmesi ve güvenilir
          olmamaları, terk edilme, ihanete uğrama duyguları.
          Aynı zamanda içki içen ve sürekli fiziksel şiddet uygulayan, aşırı baskıcı baba.
          Korkuları nedeniyle çocuğunu koruyamayan ve bağımsızlaşmasına da izin
          vermeyen aşırı kaygılı anne.
Aİ        Geleneksel geniş aile içinde 13 yaşında evlenmiş ve hemen çocuk sahibi olmuş       18 yaşında iken görücü usulüyle, ruh sağlığı bozuk olduğu bilinen biriyle
          ancak ailedeki büyük ebeveynler tarafından anne olmasına izin verilmemiş           zoraki evlilik.
          anne.                                                                              Dillerini bile bilmediği, geniş aile içinde sürekli fiziksel şiddet ve annesinin
          Bu şekliyle bağlanma ve özdeşim nesnesi yokluğu.                                   ayrılmasına izin vermeyişi. En sonunda, eşi tarafından evden kovulması ve 3
          Sürekli şiddet uygulayan ancak kendi ebeveynlerinin sözünden çıkamayan             çocuğunun kaçırılarak SHÇEK’e verilmesi, ilk ailesinin çocuklarını kabul
          edilgin baba. Korunamayan ve bağımsızlaşmasına izin verilmeyen çocuklar            etmeyişi.
                                                                                             Üyenin, ailesinden uzaklaşıp, çocuklarını da yanına alarak, kendi başına bir
                                                                                             yaşam kurma çabası.
Tablo 6: Üyelerin İlk Aile Özellikleri ile Eş Seçimleri ve Evlilik Özelliklerinin Karşılaştırılması (Devam)
      Devam
NP    Geleneksel geniş aile, 14-15 yaşında evlenmiş ve hemen çocuk sahibi olmuş         İlk ailesinde abisi tarafından dövüldüğü için, karşısına çıkan ilk kişiyle/
      ancak aile içindeki roller nedeniyle anne olamamış anne, görme özürlü bakıma      yatalak, bakıma muhtaç olan annesi ile birlikte yaşayan eşiyle evlilik.
      muhtaç babaanne, aile içinde sürekli fiziksel şiddet. Danışanın, erken çocukluk   20 yıl boyunca yatalak kayınvalidenin bakımı ve eşinin halen devam eden
      döneminde gözleri görmeyen bağımlı babaanneye bakmak üzere, dövülerek             fiziksel şiddeti.
      köyde/dağ başında bir evde yalnız bırakılması.
      Bu aşamada çocuğunu koruyamayan anne. ve şimdi de kızının “boşanmasına”
      izin vermeyen anne.
BA    Kendi çocuğu olmadığı için kocasını 13 yaşındaki “anne” ile evlendiren            15 yaşındaki zoraki nişanlılık, aldatılıp terk edilme, daha sonra kaçarcasına
      “büyük anne”, kumalı evlilik.                                                     bir evlilik, tekrar aldatılma ve boşanma.
      Hemen çocuk sahibi olduğu halde evde hiçbir değeri olmayan, evdeki roller
      nedeniyle çocuklarına “annelik” yapmasına izin verilmeyen anne. Ancak doğan
      çocuklara da “annelik” yapmayan “büyük anne”. Aile içinde baba ve ilk eşinin
      sürekli fiziksel şiddeti, aşağılanma, değersizlik duyguları, aldatılan/ihanete
      uğrayan anne.
NAR   Görücü usulüyle olan evliliğinin başlangıcından başlayarak şiddete uğrayan,       Lise çağlarında ailesinin kesinlikle onaylamayacağını bildiği için tarikata
      boşanmak istese de “çocukları yüzünden boşanamadığını” iddia eden, bu             giren ve ailesinin kesinlikle onaylamayacağı belli olan biriyle kaçarak evlilik,
      nedenle çocuklarını reddeden anne. Baba şiddetine karşı, şiddet durumlarında      halen devam eden fiziksel, duygusal şiddet.
      çocuğunu/danışanı öne süren anne.
BY    Bulgaristan’dan, iki çocuğunu ve eşini bırakarak Türkiye’ye kaçan ve burada       Babasını mutlu etmek için görücü usulüyle, ilk eşinden şiddet nedeniyle
      tutunmaya çalışan baba, ileri yaşlarda kendinden 25 yaş küçük anne ile görücü     boşanmış, ruh sağlığı yerinde olmadığı bilinen biriyle evlilik ve evliliği
      usulü evlilik. Bu evliliğinden önce, kaçırılarak tecavüze uğrayan ve baba ile     boyunca devam eden şiddet.
      evlenmek zorunda kalan mutsuz anne. Aile içinde fiziksel bakım ve
      beslenmeyi bile engelleyen sürekli fiziksel şiddet ve sosyal çevreden tecrit
      edilme.
Tablo 6: Üyelerin İlk Aile Özellikleri ile Eş Seçimleri ve Evlilik Özelliklerinin Karşılaştırılması (Devam)

NÖ   Erken yaşlarda görücü usulü evlilik, hemen ve üst üste çocuk sahibi olma.          Çalışmayan ve hiçbir sorumluluk üstlenmeyen eş ve terk edilme.
     Sürekli fiziksel şiddet, babanın ölümü için çocuklarına dua ettiren anne, dayıyı
     öldüren baba, kardeşini öldürmekle suçlanan ve babasının ölümünün ardından
     “evlatlık” verilen danışan.
SK   Çok çocuklu, annenin çalıştığı bu nedenle en büyük olan danışanın “anne” rolü      Alkol sorunu olan ve fiziksel şiddet uygulayan eş. Bu nedenle çeşitli ayrılma
     üstlendiği aile.                                                                   girişimleri ve çocukları ile yakın bağ kurmama çabası. Birkaç yıl önce eşin
                                                                                        ve çocuğunun vefatı.
MÖ   Geleneksel rollerin belirgin olduğu ve kabul edildiği, otorite ve saygının         Erken evlilik, aldatılma ve şiddet
     egemen olduğu, babanın başat ve tartışmasız her dediğinin kabul edildiği, bu
     nedenle kavga edilmeyen aile
NA   Sağlıklı ancak aşırı baskıcı ve çocuklarına aşırı güvenen bu nedenle yeterince     Her şeyi bildiği bu nedenle yanlış yapmayacağı duygusu, tüm sorumluluğu
     yol gösterme ve rehberlik yapılamamış aile                                         üstlenme ve aldatılma.
Yukarıda, üyelerin kök aile özellikleri ile yetişkin yaşamdaki eş seçimi ve evlilik
yaşamlarına ilişkin özellikler karşılaştırılmıştır. Bunun yanı sıra, üyelerin kök aile
özelliklerine bakıldığında, üyelerin çoğunluğunun, yetişkin yaşamlarında, eş seçimi
aşamasında, çeşitli gerekçelerle sağlıklı seçim yapamadıkları veya anne- babalarının
evliliklerine benzer ya da çocuklukta yaşadıkları travmaları tekrar edici nitelikler taşıyan
evlilikler yaptıkları görülmektedir.
       Ancak grup içi ilişkiler ile farkındalık ve içgörü kazanan ve giderek daha güçlenen
üyelerin,   gerek grup oyunları gerekse protagonist oyunları aracılığıyla, erken çocukluk
dönemlerine ilişkin yaşantıları hatırlamaları ve bunları sözelleştirerek açığa çıkarmaları
sağlanmıştır. Yine grup ortamında tekrar yaşantılanan bu anıların, grup aracılığıyla işlenmesi
ve onarılması ile yeniden anlamlandırılarak sağaltımı sağlanmıştır. Travmatik yaşantılarını
hatırlamaları ve yas tutma sürecinin tamamlanması, psikodrama teknikleri ile çok hızlı ve
verimli bir biçimde ele alınabilmiştir.
       Bu aşamadan sonra, yine psikodrama teknikleri ile üyeler güçlendirilerek, toplumsal
rolleri ve bağlantıları üzerinde çalışılmış ve onların yenilenen kendilik algıları ile yeni ilişkiler
ve yeni bağlar kurmaları kolaylaştırılmıştır.
       Sonuç olarak; psikodrama yönteminin, özellikle erken dönem çocukluk travması
yaşayan kişilerin yaşadıkları travmayı hatırlamaları ve bilinç alanına çıkarmaları ve travmanın
bugünkü yaşamları ve kişilerarası ilişkileri üzerine olan etkilerini algılayarak çözmelerine
yardımcı olunması yönünde kullanılabilecek en etkili yöntemlerden biri olduğu bu çalışmayla
bir kez daha kanıtlanmıştır.
ARGOS EĞİTİM ARAŞTIRMA VE
 DANIŞMANLIK HİZMETLERİ

 www.argosdanismanlik.com

Contenu connexe

En vedette

2024 State of Marketing Report – by Hubspot
2024 State of Marketing Report – by Hubspot2024 State of Marketing Report – by Hubspot
2024 State of Marketing Report – by HubspotMarius Sescu
 
Everything You Need To Know About ChatGPT
Everything You Need To Know About ChatGPTEverything You Need To Know About ChatGPT
Everything You Need To Know About ChatGPTExpeed Software
 
Product Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
Product Design Trends in 2024 | Teenage EngineeringsProduct Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
Product Design Trends in 2024 | Teenage EngineeringsPixeldarts
 
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental HealthHow Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental HealthThinkNow
 
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdfAI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdfmarketingartwork
 
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024Neil Kimberley
 
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)contently
 
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024Albert Qian
 
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsSocial Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsKurio // The Social Media Age(ncy)
 
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024Search Engine Journal
 
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summarySpeakerHub
 
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd Clark Boyd
 
Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next Tessa Mero
 
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search IntentGoogle's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search IntentLily Ray
 
Time Management & Productivity - Best Practices
Time Management & Productivity -  Best PracticesTime Management & Productivity -  Best Practices
Time Management & Productivity - Best PracticesVit Horky
 
The six step guide to practical project management
The six step guide to practical project managementThe six step guide to practical project management
The six step guide to practical project managementMindGenius
 
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...RachelPearson36
 

En vedette (20)

2024 State of Marketing Report – by Hubspot
2024 State of Marketing Report – by Hubspot2024 State of Marketing Report – by Hubspot
2024 State of Marketing Report – by Hubspot
 
Everything You Need To Know About ChatGPT
Everything You Need To Know About ChatGPTEverything You Need To Know About ChatGPT
Everything You Need To Know About ChatGPT
 
Product Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
Product Design Trends in 2024 | Teenage EngineeringsProduct Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
Product Design Trends in 2024 | Teenage Engineerings
 
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental HealthHow Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
How Race, Age and Gender Shape Attitudes Towards Mental Health
 
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdfAI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
AI Trends in Creative Operations 2024 by Artwork Flow.pdf
 
Skeleton Culture Code
Skeleton Culture CodeSkeleton Culture Code
Skeleton Culture Code
 
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
PEPSICO Presentation to CAGNY Conference Feb 2024
 
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
Content Methodology: A Best Practices Report (Webinar)
 
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
How to Prepare For a Successful Job Search for 2024
 
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie InsightsSocial Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
Social Media Marketing Trends 2024 // The Global Indie Insights
 
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
Trends In Paid Search: Navigating The Digital Landscape In 2024
 
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
5 Public speaking tips from TED - Visualized summary
 
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
ChatGPT and the Future of Work - Clark Boyd
 
Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next Getting into the tech field. what next
Getting into the tech field. what next
 
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search IntentGoogle's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
Google's Just Not That Into You: Understanding Core Updates & Search Intent
 
How to have difficult conversations
How to have difficult conversations How to have difficult conversations
How to have difficult conversations
 
Introduction to Data Science
Introduction to Data ScienceIntroduction to Data Science
Introduction to Data Science
 
Time Management & Productivity - Best Practices
Time Management & Productivity -  Best PracticesTime Management & Productivity -  Best Practices
Time Management & Productivity - Best Practices
 
The six step guide to practical project management
The six step guide to practical project managementThe six step guide to practical project management
The six step guide to practical project management
 
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
Beginners Guide to TikTok for Search - Rachel Pearson - We are Tilt __ Bright...
 

Erken çocukluk travmalarının erişkin yaşamdaki etkilerinin ve kuşakaşkın izlerinin açığa çıkarılması, işlenmesi ve onarılmasında psikodramanın yeri

  • 1. Erken Çocukluk Travmalarının Erişkin Yaşamdaki Etkilerinin Ve Kuşakaşkın İzlerinin Açığa Çıkarılması, İşlenmesi Ve Onarılmasında Psikodramanın Yeri 1. Giriş..................................................................................................................................35 2. Amaç................................................................................................................................37 2. 1. Varsayımlar .............................................................................................................38 7. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME...................................................................................39 ÖZGEÇMİŞ................................................................................................................94 EKLER: 1. Sosyokültürel ve Demografik Bilgi Formları 2. Belirti Tarama Listesi ( Symptom Check List, SCL90R) 3. Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) 4. Genel Sağlık Anketi (GSA) 5. Manchester Yaşam Kalitesi Kısa Ölçeği (MANSA)
  • 2.
  • 3. 1. Giriş Yüzyılımızda gerek çocuk gelişimi ve çocuk ruh sağlığı alanında yapılan çalışmalar gerekse psikolojik sorun yaşayan bireyler ile geriye dönük olarak yapılan analiz çalışmaları çok önemli bir gerçeği ortaya çıkarmıştır. Bu, çocuğun içinde yaşadığı, yetiştiği ortamın niteliği ile çocuk yetiştirme biçimleri ve çocuğun diğer aile üyeleri ile kurduğu ilişkinin niteliğinin tüm yaşamını, ilişkilerini ve ruh sağlığını etkilediği gerçeğidir. Bilindiği gibi çocuk eğitimi ve çocuk yetiştirmenin ana-babanın görevi olduğu anlayışı geçtiğimiz yüzyılın başlarında, özellikle savaşlardan etkilenen ve kimsesiz kalan binlerce çocuğun varlığının anlaşılmasıyla gündeme gelmiştir. Her iki dünya savaşının çocuklar üzerindeki etkilerinin fark edilmesi ve özellikle ikinci dünya savaşından sonra çocukları korumayı amaçlayan birçok ulusal ve uluslararası organizasyonun harekete geçmesi, bu alanda yaşanan en önemli gelişmelerden biridir (Akyüz 2000). Aynı dönemde tıp, psikiyatri, psikoloji vb. bilim dallarında yapılan çalışmalar “çocukluğun”, kendine has gelişim özellikleri olan özel bir dönem olarak tanımlanmasıyla sonuçlanmış (Akyüz 2000) ve bu dönemde yaşanan gerek gelişimsel eksiklik ve aksaklıkların gerekse travmatik yaşantıların yetişkin döneme dek uzanan olumsuz sonuçları olduğunun kabulüne yol açmıştır (Polat 2001). Bununla birlikte, savaş, sel, yangın, deprem gibi doğal olaylardan kaynaklanan travmaların sonuçlarının daha kabul edilebilir olduğu dikkat çekmektedir. Oysa sindirme, korkutma, şiddet gibi insan eliyle yaratılan stres durumlarının etkileri daha ağır olabilmektedir (Herman 2007). Travmatik yaşantılar içinde, “dayanılması ya da baş edilmesi en güç olan durum”, kötü muamele gören kişinin bağımlı olduğu ilişkilerde yaşanır. Bilindiği gibi bağımlılığın en yoğun olduğu durum anababa-çocuk arasındadır. Bu nedenle çocuğa yönelik kötü muamelenin en ağır iz bırakanı aile içinde yaşanır (Şar 1998). İstismar ve ihmal, sonuçları en ağır olabilen ve insan eli ile yaratılan ruhsal travma türüdür. Çocuk ihmal ve istismarı, çoklukla yinelenebilir ve süreğen olması ve çocuğu bakıp gözetmek ve yetiştirmekle görevli kişiler tarafından yapılıyor olması nedeniyle, çocuk ruh sağlığında daha ağır travmaya, daha da önemlisi süreğen bir travmaya neden olmaktadır. Çocukluk çağında yaşanan bu tür ortamlara “travmatize edici ortamlar” ve yaşanan travmalara da “çocukluk çağı travmaları” adı verilmektedir. Yaşanan bu travmaların en önemli sonucu ise bunların gelişim dönemindeki çocuğun algısını ve bağlantıları bozarak yetişkin yaşamda benzer travmatize edici ortamları ya da ilişkileri oluşturmalarına neden olmasıdır (Solmuş 2002, Tüzün ve Sayar 2006, Herman 2007).
  • 4. Yaşamın ilk anlarından başlayarak uzunca bir süre bir yetişkinin bakımı ve gözetimine gereksinim duyan insan yavrusu, bu dönemlerde kendisine bakan yetişkin (çoğunlukla anne) ile yalnızca fiziksel bakımı ve beslenmesi düzeyinde değil aynı zamanda sosyal ve psikolojik bir ilişki kurmakta ve çocuk ile bakıcı arasında kurulan bu ilişki, sağlıklı gelişimin temelini oluşturmaktadır (Öztürk 1988, Solmuş 2002). Çocuk ruh sağlığı alanında yapılan çalışmalar bu ilişkinin niteliği üzerinde durmakta iken son yıllarda, anne-çocuk arasında kurulan bu ilişkinin yetişkin yaşamına yansımaları konusu bir diğer çalışma alanını oluşturmuştur (Sümer ve Güngör 1999, Kart 2002). Yapılan bu çalışmalarda ortaya konan sonuç, bebeklik döneminde kurulan ilişkinin yetişkin yaşamda, kişinin kurduğu/kuracağı yeni ilişkileri etkilediği ve erken çocukluk dönemindeki ilişkilerin tekrarlayan bir niteliği olduğu yönündedir. Öte yandan erken çocukluk döneminde kurulan bu ilişkiler, kişinin yetişkinlikteki yaşamsal travmaları karşılama ve baş etme biçimini de etkilemekte, yetişkinlik döneminde çocukluk dönemindeki travmaların izleri silikleşse bile, her hangi bir stres yaratıcı durumda bunların kolayca tetiklenebildiği anlaşılmaktadır (Bostancı ve ark. 2006). Ayrıca, erken çocukluk dönemi travması yaşayan kişilerin, içinde bulundukları duygusal durumu, kuşaklararası bir nitelikle kendi çocuklarına da aktardıkları saptanmıştır (Polat 2001, Vahip 2002). Erken çocukluk dönemi travması yaşayan çocukların, travma anında ketlendikleri, yaşamlarının devamında bu travma anına kilitlendikleri ve psikososyal gelişimlerini tamamlayamadıkları görülmektedir (Vahip 2002). Çeşitli ruh sağlığı sorunları ile polikliniklere başvuran kişilerin büyük bir çoğunluğunda, erken çocukluk dönemi travması öyküsü olduğu dikkati çekmektedir. Bunlarla yapılan çeşitli tedaviler, genellikle altta yatan sorunu çözmekten çok o anda yaşanan belirtinin tedavisi ile ilgilidir. Bu nedenle travma tedavisinde, çocukluk dönemi travmalarının çok çeşitli psikolojik sorunlarla kendini gösterdiğinin ve bu biçimiyle karmaşık bir yapı sergilediğinin anlaşılarak buna uygun tedavi uygulanmasının gerekliliği üzerinde durulmaktadır (Herman 2007). Psikodrama, dramatizasyondan yararlanılarak gerçekleştirilen bir ruhsal geliştirme/tedavi yaklaşımıdır. Psikodrama, özellikle kişilerarası ilişkilere odaklanmakta ve kişide, bebeklik döneminden başlayarak gelişen sosyo-emosyonel yapı ve rol öğreniminin yarattığı sorunlara, gerçek yaşama en yakın çözümü bulmaya çalışmaktadır (Özbek ve Leutz 1987). Kısaca, yöntemin amacı kişilerin katarsis sağlamaları, içgörü kazanmaları ve böylelikle daha sağlıklı birtakım davranışlara yönelmeleridir (Dökmen 1995).
  • 5. Yöntem olarak psikodrama, bireylere ilişkin değişik yaşam durumlarındaki gerçekleri dramatizasyon yöntemleri ile araştırarak; kişinin geçmişe bağlı tutuklukları, iç çatışmaları ve yıkımlarını gün ışığına çıkarmayı kolaylaştırmaktadır. Böylelikle bugünkü konumda ve bir grup ortamı içinde hem geçmişe hem geleceğe bakma olanağı yaşayan kişiler, ilişkileri içinde nasıl bir rol üstlendiklerini daha iyi algılayabilmekte ve burada değiştirmek istedikleri roller varsa bunlar üzerinde eğitimli bir grup yöneticisi ve grup aracılığıyla çalışabilmektedirler (Ancelin-Schützenberger 1995). Geçmişin, bugünün ve geleceğin aynı anda ya da bazen birlikte ele alınması yoluyla kişiye hem geçmişteki bir yaşantıyı ele alma hem de bugünde ya da gelecekteki olası bir çatışmayı canlandırma olanağı sunan psikodrama yöntemi birçok farklı grupta olduğu gibi travmatik yaşantıları olan bireylerde de oldukça yararlıdır ve tedavi edici sonuçlara ulaşılmasını sağlamaktadır. Bu nedenle bu çalışmada, psikodrama yoluyla, gruba katılan üyelerin, erken çocukluk dönemi travmaları üzerinde durulmuş, bunlar açığa çıkarılarak üyenin, kendi çocukluk travmasının yetişkin yaşamdaki ilişkilerine olan etkisini kavraması/anlaması ve bunların işlenerek yaşanan sorunların onarımı ve sağaltımı sağlanmıştır. 2. Amaç İnsan yaşamında, gerek deprem, sel, doğal afet gibi dış dünyadan kaynaklanan gerekse yaşamın doğal akışı içinde yer alan ölüm, boşanma, ayrılık vb. travmaların ruh sağlığını etkileyen sonuçları olduğu bilinen bir gerçektir. Bunlar yalnızca kişinin bireysel yaşamında duygusal sonuçlara yol açmakla kalmaz aynı zamanda onların kişilerarası ilişkilerini etkileyen bazı davranışsal ve ilişkisel sorunlara da neden olurlar ( Durmuşoğlu ve Doğru 2006). Bu süreçte dikkati çeken bir diğer durum ise, bireylerin yetişkin yaşamdaki travmalarla baş etme ve bunları karşılama biçimlerinin, çocukluk yaşamlarında içinde yetiştikleri ortamla ve erken çocukluk döneminde yaşadıkları travmalarla yakından ilişkili olmasıdır ( Polat 2001). Çocukların bakımı, beslenmesi ve yetiştirilmesi gibi temel bazı gelişimsel alanlarda çeşitli sorunlara neden olan çocukluk çağı istismarı ve ihmal, erken dönem çocukluk travmalarının en önemlilerindendir. Çocukluk çağı istismarı ve ihmal, yalnızca çocukluk döneminde değil erişkin yaşamda da çoklu bulgularla açığa çıkan birçok ruh sağlığı sorununa ve kişilerarası ilişkilerde birçok aksamaya neden olmaktadır (Şar 1998). Aynı
  • 6. zamanda istismar ve ihmal kuşaklararası aktarılma özelliği nedeniyle, bireylerin çocukları ile kuracakları ilişkiyi de zedelemektedir (Polat 2001, Vahip 2002). Bu çalışmada, aile içinde yaşanan, ayrılık, boşanma, ölüm vb. travmatik yaşam olaylarının bireylerin şimdiki yaşamlarına ve kişilerarası ilişkilerine yansıması ile bireylerin bunları karşılama ve başetme biçimlerinin erken çocukluk dönemindeki ilişkisel süreçler ile olan bağlantılarının araştırılarak, erken dönem çocukluk travmaları ve onların neden olduğu duygusal ve davranışsal örüntülerin psikodrama yöntemiyle açığa çıkarılması, işlenmesi ve onarılması amaçlanmıştır. 2. 1. Varsayımlar Erken çocukluk dönemi travmaları, bireyin sağlıklı ilişkiler kurmasını engellemektedir. Çocukluk döneminde, yaşanan travmalarla baş etmek için gerçeklik algısına geçemeyen çocuk, farkında olmadan bunu yetişkinlik yaşamında da sürdürmekte, böylelikle yetişkinlikte kurulan ilişkilerde sağlıklı bir gözlem, sezgi, zihinleştirme, öngörü, içgörü ve ilişkiyi sürdürebilme becerisini yitirmekte, farkında olmadan çocukluk çağındaki örüntüleri tekrar etmektedir (Forward ve Torres 1997, Herman 2007). Erken çocukluk dönemi travmalarından biri olan, çocuk ihmal ve istismarında, travma, aile içinde yaşandığından bireyin çocukluktan başlayarak anne-baba-kardeş gibi birinci dereceden yakınları ile kurduğu ilişkiler patolojik nitelikler taşımakta, bunlar yetişkin yaşamda kurulacak ilişkilerde de çeşitli sağlıksız örüntülere neden olmaktadır. Bireyin çocukluktan başlayarak geliştirdiği bu duygusal ve davranışsal örüntüler çocukları ile kuracağı ilişkilere de yansımaktadır. Bazı durumlarda, çocuklar, çocukluk çağındaki ilişkilerin yansıtılma nesnesi olmaktadırlar (Polat 2001). Çocukluk çağı travmaları, süreç içinde sindirilmiş ve sönükleşmiş bile olsa, yetişkinlikte birçok travmatik yaşam olayı ile tekrar tetiklenebilmekte, bu durum bireylerin yetişkinlikteki yaşam olaylarını karşılama ve başetme biçimlerini olumsuz olarak etkilemektedir (Solmuş 2002). Boşanma, hastalık ve ölüm gibi travmatik olaylar, çocukluk çağı travmalarının tetiklendiği en önemli yaşam olaylarındandır. Psikodrama, geçmişin, bugünün ve geleceğin yeniden yaşantılama yoluyla ele alındığı bir yöntem olması nedeniyle; bireyin yetişkin yaşamda unuttuğu ya da unutmak üzere bastırdığı çocukluk çağı travmalarının açığa çıkarılması, travmanın tekrar yaşantılama yoluyla işlenmesi, travmanın yetişkin yaşamdaki izlerinin tanınmasının sağlanması ve onarılması için kullanılabilecek en etkili tekniklerden biridir.
  • 7. 7. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Yapılan çalışmaya ilişkin bulgular, sosyo-demografik özellikler, psikodrama grup uygulamasına ilişkin veriler ve grup süreçleri üzerinden değerlendirilerek tartışılmıştır. Yalnızca Beck Depresyon Ölçeğinden alınan puanlar arasında grup öncesi ve sonrası puanlarda istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu nedenle diğer ölçeklerle ilgili bulgular tartışmaya alınmamıştır. Psikolojik travma, bireyin ruh sağlığını ve ilişkilerini önemli ölçüde bozan sorunlara neden olmakta, bu travmaların erken çocukluk döneminde ve aile içinde yaşanması, gelişim dönemindeki bireyin algısını ve bağlantılarını bozarak kişiliğini etkilemektedir ( Herman 2007). Erken çocukluk dönemi travmaları, yetişkin yaşamda da devam eden çok çeşitli psikiyatrik güçlüklere yol açmaktadır. Bunlar, bir ömür boyu sürebilecek ve tekrarlama olasılığı yüksek sorunlar olabilmektedir. Ayrıca, istismarın kuşaklararası aktarılma niteliği nedeniyle, gelecek kuşağı da etkileyecek sonuçlarla karşılaşılmaktadır (Polat 2001). Bununla birlikte, erken çocukluk dönemi travması yaşayan bireylerin, çoklukla bu nedenle değil de, başka psikiyatrik bozukluklar ve ilişki sorunları nedeniyle tedavi arayışı içinde oldukları görülmektedir. Öte yandan bu kişilerde görülen farklı ve çoklu psikiyatrik sorunlar, tedavi ekibinin de yanlış yönlenmesine ve çoğunlukla görünürdeki belirtiyi çözecek tedavi yaklaşımları uygulamalarına neden olmaktadır. Oysa erken çocukluk dönemi travmaları, uzun süreli ve derinlemesine bir tedavi yaklaşımını gerektirmektedir ( Herman 2007). Çocuk istismar ve ihmalinde, travma, çocuğun bağımlı olduğu anne-baba gibi ebeveynleri eliyle ve aile içinde yaşanıyor olması nedeniyle, ister çocuklukta ister yetişkinlikte ortaya çıkmış olsun, yaşanan psikolojik sorunun anlaşılmasını ve tedavisini güçleştiren bazı koşulları içinde barındırmaktadır. Bazı durumlarda psikiyatrik soruna neden olan ve tedaviyi güçleştiren “aynı” durumsal özelliktir, ki bunlar; • Bağlanma, temel güven duygusu, ayrılma- bireyleşme gibi temel psiko-sosyal gelişim basamaklarında yaşanan sorunlar • Kişilik gelişiminde karşılaşılan güçlükler: Kişiliğin yanlış şekillenmesi, olumsuz benlik algısı, bağlanma sorunları, ilişki sorunları, öfke denetimi ile ilgili sorunlar • Gelişmekte olan çocuğun, yaşadığı sorunlarla baş etmek için geliştirdiği sağlıksız savunma düzenekleri,
  • 8. Acı veren yaşantının, unutmak üzere bilinç altına/derine gömülmesi ve travma yaşayan bireylerin bazen bunu ya hiç hatırlayamamaları ya da parçalı olarak hatırlayabilmeleri • Acı veren yaşantının, sözelleştirilememesi ancak geri dönüşler, rüyalar, fanteziler yoluyla bireyin yaşamındaki olumsuz etkisini sürdürüyor olması • İstismara uğrayan bireylerin, istismarcıya ilişkin ikili duyguları ve bazı durumlarda istismarcıya yönelik patolojik bağımlılık, • İstismara uğramış olmanın ve çocuklukta yaşanan olumsuz yaşantıların, bugünkü sorunlara neden olduğunun kabul edilemeyişi • Suçu üstlenme • Keder ve telafi fantezileri ile istismarcıdan, durumun ya da ilişkinin düzeltilmesine yönelik beklentiler • Şiddetin yarattığı hareketsizlik ve kıpırdayamama duygusu • İstismara uğrayanın yansıtılmış bir psikolojik savunma yolu olarak, istismarı tekrarlayıcı koşulları oluşturması, bu durumda travmanın katlanarak artması olarak sıralanabilir (Herman, 2007). Tüm bunlar, sağaltımın ne denli kapsamlı planlanması gerektiğini açıklar niteliktedir. Bu nedenlerle travma tedavisi üç evrede ele alınmaktadır. Bu evreler, güçlendirme, hatırlama ve yas ile bağların yeniden kurulması biçiminde isimlendirilmekte; onarım ve sağaltımı kolaylaştıracak uygulamalar, aşamalı bir sıra ile ya da birbirine paralel olarak sürdürülmektedir (Herman 2007). Psikodrama, sahip olduğu kuramsal temeller ve uygulanışı açısından tüm bu evrelerde, bireye sağaltıcı/onarıcı yaklaşımları sunan bir niteliğe sahiptir. Her şeyden önce, psikodramanın eşleme, aynalama ve rol değiştirme gibi temel teknikleri, bağlanma sorunu yaşayan bireylerin kendilik algılarını oluştururken sahip olamadıkları yansıtıcı kaynağın, aynalayıcı temel nesnenin işlevini karşılayan süreçleri içerirler. Böylelikle bir grup ortamında ve kullanılan teknikler aracılığıyla kendisi ile karşılaşma olanağı bulan üyeler, kendileri ile daha yapıcı ve nesnel bir ortamda tekrar bağ kurabilmektedirler (Özbek ve Leutz 1987). Öte yandan psikodrama, erken çocukluk dönemi travması yaşayan bireylerde görülen, geçmişe saplanma ve travma anına kilitlenme davranışının onarılması ve sağaltımı açısından yararlı olmaktadır. Moreno, geçmişteki travmatik bir yaşantıya saplanmanın, olayları olduğu gibi “saklama” anlamına geldiğini ve saklamanın da, kişideki spontanlığı
  • 9. ve yaratıcılığı kısıtladığını, şimdiki zamanı yaşamayı engellediğini belirtmektedir. Psikodrama, geçmişteki yaşantıların, gelecekle ilgili isteklerin, korkuların, beklentilerin, şimdiki zamandaki örtülerinden sıyrılıp, tüm çıplaklıklarıyla ortaya konmalarını; böylelikle gerek geçmişteki yaşantılar gerekse geleceğe ilişkin tasarımların, fantastik karakterlerinden kurtarılarak gerçek yönleri ile görülmelerini sağlamaktadır (Dökmen 1995). Böylelikle psikodrama yöntemi, ister geçmiş bir yaşantının tekrar canlandırılması ve derinlemesine imajinasyon çalışmaları yoluyla, ister rüyalar ve fantezilerin ele alınması gibi çalışmalar yoluyla olsun bireyde, bilinç alanını genişletme, kendini gerçekleştirme, bilinçaltına atılan malzemenin bilinç düzeyine çıkarılması vb. etkiler ile yararlı olmaktadır. Psikodrama, bireyin spontanitesini ve yaratıcılığını geliştirdiği gibi, geçmiş yaşama ilişkin olumsuz yaşantıların etkisinden kurtulma, suçun ortadan kaldırılması ve içe atılan nesnelerle barışma gibi sonuçlara ulaşılmasını sağlamakta, bunlar da travma tedavisinde karşılaşılan güçlüklerin aşılmasında etkili olmaktadır (Özbek ve Leutz 1987). Bu çalışmada, üyelerin şimdiki sorunları, psikodramanın yukarıda sıralanan niteliklerinden yararlanılarak; erken dönem çocukluk travmaları ve bunların şimdiki ilişkilerini etkileyen içerikleri boyutunda ele alınmış, üyelerin erken dönem çocukluk travmalarının açığa çıkarılması, işlenmesi ve onarılması amaçlanmıştır. Yapılan psikodrama grup uygulamasına katılan grup üyelerine ilişkin nitelikler ve bunların açığa çıkarılması, işlenmesi, onarılması ve sağaltım aşamasında psikodrama yönteminin kullanımı ile ilgili süreçler aşağıda ele alınmıştır. Psikodrama grup oturumlarına öncelikli olarak bireyin kendini tanıması ve kendiliğini şekillendiren geçmiş yaşantı deneyimlerinin açığa çıkarılmasını amaçlayan oyunlar ile başlanmıştır. İlk oturumlarda oynanan, heykel, etiketler, adım oyunu gibi oyunlar bu hedef doğrultusunda seçilmişlerdir. Bu bağlamda, üyelerin, kendilerini tanıma, kişiliklerini şekillendirme ve kendi seçimleri doğrultusunda eyleme geçme konusunda tutuklukları, acemilikleri olduğu, kendi istediklerini yapmaları durumunda ise aşırı bir suçluluk duygusuyla ketlendikleri ya da yaşadıkları üzüntü ile baş etmede güçlük çektikleri ve kararlarında geri dönüşler yaşadıkları gözlenmiştir. Üyelerin şimdiki yaşamlarını da etkileyen bu niteliklerinin ortaya çıkış nedenleri araştırılmış ve grupta geçmişi hatırlamayı ve unutulan anıları bilinç alanına çıkarmayı amaçlayan imajinasyon içerikli oyunlar oynanmıştır. Hayal kurma, psikodramada kullanılan bir ısınma tekniğidir. Bu yöntemde üyelerin gözlerini kapatmaları ve geçmişteki bir anı hatırlamaları ya da geleceğe ilişkin bir durumun tasarımını düşünmeleri istenir. Bu yöntemle, üyelerin, şimdiki yaşamda baskı altında olan ya da yaşamın geçmiş
  • 10. dönemlerinde devamlı baskı altında kalmış olan, bastırılmış istek ve gereksinimlerini önce sahnede gerçekleştirmeleri ve sonrasında da yaşamda bunu sürdürmeyi öğrenmeleri sağlanabilir. Bu tür yaşantı, hayal kurma, rüyalar ve fantaziler, bireyin iç dünyasındaki gerçeklerin hatırlanması ve somutlaştırılarak ortaya konması yoluyla bilinç alanının genişlemesini sağlar (Özbek ve Leutz 1987). Bu oyunlar aracılığıyla, gruba katılan 12 üyeden 3 tanesi dışındaki tüm üyelerin, bebeklik döneminden başlayarak fiziksel bakım ve beslenmelerini de içerecek biçimde ihmal edildikleri ve duygusal, fiziksel şiddet gibi istismar türlerinin yanında, erken dönemde terk edilme, başka bir aileye verilme vb. gibi çocuk üzerinde ağır iz bırakan travmatik olaylar yaşadıkları açığa çıkarılmıştır. Bu üyelerin, ilk ailelerinin özellikleri nedeniyle, “yetersiz anne”, “hayalet anne” , “şiddete uğrayan anne” modelinde annelere (Vahip 1995, Polat 2001) sahip oldukları ve bu nitelikleri taşıyan anneleri ile sağlıklı bir bağlanma ilişkisi yaşayamadıkları görülmüştür. Üyelerin çoğunluğunda, anneleri ile kurulan bir anne-bebek ilişkisi bulunmamaktadır. Annelerin çocuk yaşta evlendiği, bebekleri doğduktan sonra da aile içindeki “hizmet eden” rolüne döndükleri dikkati çekmiştir. Geleneksel geniş ailede, ya da üyelerden birinde olduğu gibi kumalı ailede, anne rolünü üstlenen ve bağlanma nesnesi olabileceği varsayılan diğer “anne” modelleri (büyük ebeveynler ya da üvey anne) ise, üyeler için koruyan- kollayan-değer veren bir nitelik sergilememişlerdir. Bu durum üyelerde olumsuz kendilik algısının oluşumuna yol açmıştır. Öte yandan, üyelerin süreğen şiddet içeren aile ortamında olmaları, onların “bireyleşme-ayrışma” süreçlerini de zedelemiştir. Bilindiği gibi bu tür istismar durumlarında çocuk, şiddete uğrayan ebeveynini de bırakıp gidememekte, annesine annelik yapmak ve yardıma gereksinimi olan yaralanmış, berelenmiş bir annenin bakımını da üstlenmek zorunda kalmaktadırlar (Vahip 2002). Bu durum grup oturumlarından birinde, BA ile oynanan protagonist oyununda açığa çıkmıştır. Söz konusu oturumda, üye, kendisi 4- 5 yaşlarında iken yaşadığı bir fiziksel şiddet olayını hatırlamış ve bu anın psikodrama sahnesinde canlandırılması/ yeniden yaşantılama yoluyla açığa çıkarılması amaçlanmıştır. Oyun sırasında üyenin, “şiddet içeren bu travma anında” kilitlendiği ve hiçbir şey yapamadığı/ söyleyemediği gözlenmiştir. Bu durumda, üye yerine, üyenin içsesi olarak konuşturulan grubun, anneye “sen annesin, kendini de koru beni de” sözcükleri ile seslendikleri, tüm grup üyelerinin içtenlikle bu onarma sürecine sahip çıktıkları görülmüştür.
  • 11. İstismar olgularında, çocuğun uğradığı şiddet yanında, aile içindeki çökkünlük duygularının içselleştirilmesi de bir başka olumsuz etkidir. Bu, çocuğun bağımsızlaşmasını ve anneden uzaklaşmasını da etkilemektedir (Vahip 2002, Herman 2007). Nitekim, psikodrama uygulamasına başlamadan önce grup üyelerine uygulanan Beck Depresyon Ölçeği sonuçlarında da, üyelerin çoğunluğunda depresif bulgular yüksek bulunmuş; grup uygulaması sonunda yapılan ölçümde bu bulgularda azalma olduğu görülmüştür. Uygulama öncesi ve sonrası yapılan test sonuçları istatistiksel olarak anlamlı olup, psikodrama uygulamasının bu tür kişiler üzerinde olumlu etkisini kanıtlar niteliktedir. Grup üyelerinin çoğunluğunda, üyelerin aktarımı ile “acılarına yapışmış anne” bulunmaktadır. Bu yaşantı, grup oturumlarından birinde, B.Y. ile oynanan protagonist oyununda, protagonistin, “biliyorum sen çok acı çektin ama ben de acı çekiyorum. Bunu sana nasıl anlatsam, bazen karnını yarmak, seni deşip benim acılarımı içine akıtmak geliyor içimden” sözleri ile açığa çıkmış, paylaşım aşamasında grup üyelerinden 5 tanesi, kendi annelerinin de sürekli kederli olduğu, geçmişteki acıları atlatamadığı, halen hiçbir tedavi ya da mutluluk içeren bir gelişmeyi kabul etmedikleri yönünde bilgi vermişlerdir. Kuşkusuz bu yapılanma, şiddete uğrayan kişilerde görülen, “kederli olma ve böylelikle haklılıklarını ispat etme” gereksinimiyle uyumludur. Ancak, şu anda 40’lı yaşlarda olan grup üyelerinin annelerindeki “kederi saklama” çabaları, kendilerinin bağımsızlaşma girişimlerini güçsüzleştirmekte, yetişkin yaşamlarında da sağlıklı bir yapılanmaya gitmelerini engellemektedir (Herman 2007). Grup üyelerinden iki tanesi, “anneleri boşanamadığı” için şiddet yaşadıklarını ve evliliklerini sonlandıramadıklarını söylemektedirler. Bu duygu grup oturumlarında; “anneme, hadi gel birlikte boşanalım, ben sana ölene kadar bakarım diyorum” ve “annem boşanmadığı için benim boşanmama izin vermiyor” gibi tümcelerle ifade edilmiştir. Bu durum Moreno’nun Rol Kuramında açıkladığı şekliyle, içselleştirilen ebeveyn modeli ile bağlantılı bulunmuştur. Moreno’ya göre, çocuklar rolleri, anne ve babalarından görerek öğrenmekte ve onlardan gördükleri biçimiyle de, ebeveynlik rolünü içselleştirmektedirler. İçselleştirilen bu modeldeki ebeveyn rolüne ilişkin yetersizlikler olması, kişinin yetişkin yaşamda geliştireceği ebeveyn tutumunu da etkilemekte ve benzer bir tutum sergilemesine yol açmaktadır (Özbek ve Leutz 1987). Grup üyelerinin rol gelişimine, içselleştirilen imgeler ve model alma açısından bakıldığında; çocukluk dönemindeki “anne” imgesinin yetersiz olmasının yanı sıra, baba modelinde de üyelerin gelişimini olumsuz etkileyen nitelikler olduğu görülmüştür.
  • 12. Üyelerden, 3 tanesi dışında hepsinin babası fiziksel şiddet uygulamakta aynı zamanda kendilerinden güçlü olduğunu düşündükleri büyük ebeveynleri gibi kişilerin yanında edilgin ve pasif kalmaktadırlar. Bu aileler içinde gerek kadın-erkek, gerekse anne- baba rollerinde bir kayma olduğu, üyelerin çocukluklarında, çoğunlukla aile içinde “ebeveyn” rolü üstlendikleri ve sağlıklı kişilik gelişimi ve baş etme becerileri geliştirme konusunda güdük kaldıkları görülmüştür. Bu durum, grup oturumlarında oynanan “adım” oyununda kendini göstermektedir. Üyelerin kendi yollarını bulma, kendi istedikleri yola gitme vb. konularındaki acemilikleri ve istediklerini yaptıkları anlarda yaşadıkları donmuşluk/kıpırdayamama ya da suçluluk duyguları çok çarpıcıdır (Polat 2001, Herman 2007). Üyelerden biri ise kendi istediği yerde bulunmayı, “burası çok soğuk, çok yalnızım ve çok üşüyorum” şeklindeki sözlerle dile getirmiştir. Konuya ilişkin bir diğer güçlük ise toplumsal koşullar ve üyelerin sahip oldukları sosyal destek sistemi ile ilgilidir. Üyelerin bu konudaki içsel yaşantılarının dışında, “boşanma” konusunda katı bir tutumun yaşandığı ülkemizde, kök ailelerin tavrı, onların mutlu olmadıkları evlilik yaşantılarından uzaklaşma gereksinimi ve girişimi içindeyken, yalnız bırakılmalarına neden olmakta ve bu da üyelerin evliliklerinde yaşadıkları sorunlar ile etkili mücadele etmelerini ve baş etme becerilerini zayıflatmaktadır (Mavili Aktaş 1997). Grup üyelerinden ayrılma- boşanma girişiminde bulunanlar ailelerinden yeterli desteği alamadıklarını, yalnız bırakıldıklarını anlatmışlardır. Üyelerden FO boşanması konusunda kendi ailesinin kendisini eleştiren tutumundan ve mahkemede kendi aleyhine tanıklık yapmalarından söz etmektedir. Psikodrama oturumlarında, grup üyelerinin yaşadıkları sorunların toplumsal boyutu, sosyo-drama yoluyla ele alınmış, toplumsal rollerdeki çatışmalar üzerinde çalışılmıştır. Psikodramanın özellikle günümüzde değişen “kadın” rolü ve bunun ortaya çıkardığı çatışmaların çözülmesi üzerinde sağaltıcı etkisi bilinmektedir. (Özbek ve Leutz 1987) Nitekim 8. oturumda oynanan, “boşanmanın tarafları” içerikli grup oyununda, üyelerin, boşanma girişimleri sonucunda kendilerinin toplum tarafından nasıl algılanacağı, ne tür tepkiler alacakları gibi “boşanmış kadın rolü” ve çocuklarının psikososyal gelişimi ve çocukları ile babaları arasındaki ilişkilerin niteliği hakkındaki kuşkuları üzerinden dile getirilen “tek ebeveyn- boşanmış anne rolü” çatışmalarının öne çıkarılması üzerine, durumun sosyo-dramatik bir oyunla ele alınması önerilmiştir. Bunun üzerine oynanan grup oyununda üyeler kendiliklerinden, “boşanmış erkekler”, “boşanmasının üzerinden 5 yıl
  • 13. geçmiş kadınlar” ve “ebeveyni boşanmış çocuklar” olmak üzere üç grup tanımlamış ve bu nitelikleri taşıyan kişilere daha yakından bakma/görme gereksinimi ile spontan bir grup oyunu oynamışlardır. Oyun sırasında ve paylaşım aşamasında üyelerin gerek boşanmanın gerekse boşandıktan sonra çocuklarının gelişiminin ve çocuklarının babaları ile olan ilişkilerinin de tüm sorumluluğunu üstlendikleri açığa çıkmıştır. “Boşandıktan sonra sanki herkes yüzümden dul olduğumu anlayacakmış gibi kimsenin yüzüne bakamadım”, “boşandıktan sonra eski eşimin bana ya da kızıma zarar vermesinden korkuyorum”, “eski eşimin çocuklarına iyi babalık yapmasını istiyorum”, “çocuğumu kreşten alırken onun başkalarının babasına bakıp üzüldüğünü düşünüyorum” şeklinde dile getirilen duygular bu yükü tanımlayan aktarımlardan bazılarıdır. Bu oturumda gerek üyelerin bu duygularını sözelleştirmeleri, gerekse geri bildirimler üyeler üzerinde onarıcı bir etki yapmıştır. 20 hafta devam eden psikodrama uygulamasında, grup üyelerinin ilk ailelerinde yaşadıkları bu özellikleri, yetişkin yaşamlarında özellikle eş seçimi aşamasında ve daha sonraki evlilik ilişkilerinde, kendi evliliklerine taşıdıkları görülmüştür. Üyelerin tamamı evliliklerinde şiddete uğramıştır. Kendileri ile yapılan görüşmelerde, başlangıçta fiziksel şiddet dışında bir şiddet algısına sahip olmayan üyelerin grup sürecinde bilgilendikçe evliliklerinde yaşadıkları ekonomik ve cinsel şiddet gibi diğer durumları da algılayıp tanıdıkları/tanımladıkları dikkati çekmiştir. Bu şekliyle gruptaki tüm üyeler evliliklerinde şiddete uğramışlardır. Yine üyelerin çoğunluğunda, yaşanan şiddet ekonomik, duygusal, cinsel ve fiziksel olmak üzere “çoklu şiddet” şeklindedir. Bununla birlikte üyeler mutlu olmadıkları ve şiddete uğradıkları bu evlilikleri bitirme ya da yaşadıkları sorunlarla baş etme konusunda yetersiz kalmışlardır. Üyelerin hemen hepsinde şu andaki boşanma girişimleri öncesinde uzun zaman devam eden “evliliği bitirme” duyguları ve fiili olarak ayrılma girişimleri vardır. Kuşkusuz kadına yönelik şiddet, şiddete uğrayan tarafta hareketsizlik/atalet/donup kalmışlık ve girişimde bulunamama gibi birçok duygu oluşturmaktadır ve bu tablo literatürle uyumludur (Mavili Aktaş 1997). Ancak bu grupta üyelerin yaşadıkları güçlüklerin, bağlanma ve erken çocukluk dönemi olumsuz yaşantıları ile bağlantılı olduğu, çocukluk yaşantılarındaki “güçsüz ve bakıma gereksinimi olan anneyi bırakamama” davranışının yetişkin yaşamda “kendine bakamayacağı düşünülen eşi bırakamama” davranışına dönüştüğü gözlenmiştir. Bu düşünceyi pekiştiren bulgular özellikle protagonist oyunlarında açığa çıkmıştır. 8. oturumda protagonist olan BY, annesini ve eşini bırakamamış; 10. oturumda protagonist olan NP, kendisine şiddet uygulayan eşini, “onun kendisine bakamayacağı” endişesi ile bırakamamıştır.
  • 14. Öte yandan üyeler, şimdiki yaşamlarına etki eden acı verici olayları hatırlayamamakta ve ilk ailelerindeki ilişki yapılanması ile şimdiki yaşamlarında kurdukları ilişkiler arasındaki paralelliği görememektedirler. Ayrıca 16. oturumda oynanan, “annelerinizden size ne kaldı” isimli imajinasyon çalışması ile grup üyelerinin içinde bulundukları duyguları ve tutuklukları anlamaları, farkındalık geliştirmeleri sağlanmış ve gerek üyelerin birbirlerine verdikleri geri bildirimler gerekse süreç analizi yoluyla, üyelerin sorunları ile başa çıkma konusunda güçlendirilmeleri sağlanmıştır. Tüm grup uygulama süreci ve adı geçen oturumdan elde edilen verilerden yararlanılarak, üyelerin ilk aile özellikleri ve yetişkin yaşamdaki eş seçimleri ve evlilik yaşamları karşılaştırılmıştır. Üyelerin grup oturumları sırasında fark ettikleri ve şimdiki ilişkilerini etkilediği düşünülen ilk aile özellikleri ve bunların yetişkin yaşama yansıma biçimleri şöyledir:
  • 15. Tablo 6: Üyelerin İlk Aile Özellikleri ile Eş Seçimleri ve Evlilik Özelliklerinin Karşılaştırılması Üye Adı İlk Aile Nitelikleri Eş Seçimi, Evlilik Özellikleri FO Annenin özürlü bir babayla görücü usulüyle olan evliliği, mutsuz ve aşırı Yapılması gereken tüm işleri, evlilik ve çocuklara ilişkin tüm sorumluluğu yüklenmiş bu nedenle çocukları ile yeterince ilgilenememiş anne, yetersiz, üstlenme edilgin baba AG Erken evlenmiş, erken çocuk sahibi olmuş anne. Bu nedenle ilk çocuğu olan Karşısına çıkan ilk kişiyle evlilik, Evlilik yaşamında alkolik ve fiziksel şiddet danışan, “sen bakamazsın” denilerek elinden alınmış (anne buna karşı uygulayan eş. koyamamış), ancak büyük ebeveynlerin ölümü, annenin uzun süreli hastalığı ve hastanede yatarak tedavisi nedeniyle babanın işte olduğu saatlerde aylarca evde yalnız kalma, bağlanma nesnelerinin sürekli değişmesi ve güvenilir olmamaları, terk edilme, ihanete uğrama duyguları. Aynı zamanda içki içen ve sürekli fiziksel şiddet uygulayan, aşırı baskıcı baba. Korkuları nedeniyle çocuğunu koruyamayan ve bağımsızlaşmasına da izin vermeyen aşırı kaygılı anne. Aİ Geleneksel geniş aile içinde 13 yaşında evlenmiş ve hemen çocuk sahibi olmuş 18 yaşında iken görücü usulüyle, ruh sağlığı bozuk olduğu bilinen biriyle ancak ailedeki büyük ebeveynler tarafından anne olmasına izin verilmemiş zoraki evlilik. anne. Dillerini bile bilmediği, geniş aile içinde sürekli fiziksel şiddet ve annesinin Bu şekliyle bağlanma ve özdeşim nesnesi yokluğu. ayrılmasına izin vermeyişi. En sonunda, eşi tarafından evden kovulması ve 3 Sürekli şiddet uygulayan ancak kendi ebeveynlerinin sözünden çıkamayan çocuğunun kaçırılarak SHÇEK’e verilmesi, ilk ailesinin çocuklarını kabul edilgin baba. Korunamayan ve bağımsızlaşmasına izin verilmeyen çocuklar etmeyişi. Üyenin, ailesinden uzaklaşıp, çocuklarını da yanına alarak, kendi başına bir yaşam kurma çabası.
  • 16. Tablo 6: Üyelerin İlk Aile Özellikleri ile Eş Seçimleri ve Evlilik Özelliklerinin Karşılaştırılması (Devam) Devam NP Geleneksel geniş aile, 14-15 yaşında evlenmiş ve hemen çocuk sahibi olmuş İlk ailesinde abisi tarafından dövüldüğü için, karşısına çıkan ilk kişiyle/ ancak aile içindeki roller nedeniyle anne olamamış anne, görme özürlü bakıma yatalak, bakıma muhtaç olan annesi ile birlikte yaşayan eşiyle evlilik. muhtaç babaanne, aile içinde sürekli fiziksel şiddet. Danışanın, erken çocukluk 20 yıl boyunca yatalak kayınvalidenin bakımı ve eşinin halen devam eden döneminde gözleri görmeyen bağımlı babaanneye bakmak üzere, dövülerek fiziksel şiddeti. köyde/dağ başında bir evde yalnız bırakılması. Bu aşamada çocuğunu koruyamayan anne. ve şimdi de kızının “boşanmasına” izin vermeyen anne. BA Kendi çocuğu olmadığı için kocasını 13 yaşındaki “anne” ile evlendiren 15 yaşındaki zoraki nişanlılık, aldatılıp terk edilme, daha sonra kaçarcasına “büyük anne”, kumalı evlilik. bir evlilik, tekrar aldatılma ve boşanma. Hemen çocuk sahibi olduğu halde evde hiçbir değeri olmayan, evdeki roller nedeniyle çocuklarına “annelik” yapmasına izin verilmeyen anne. Ancak doğan çocuklara da “annelik” yapmayan “büyük anne”. Aile içinde baba ve ilk eşinin sürekli fiziksel şiddeti, aşağılanma, değersizlik duyguları, aldatılan/ihanete uğrayan anne. NAR Görücü usulüyle olan evliliğinin başlangıcından başlayarak şiddete uğrayan, Lise çağlarında ailesinin kesinlikle onaylamayacağını bildiği için tarikata boşanmak istese de “çocukları yüzünden boşanamadığını” iddia eden, bu giren ve ailesinin kesinlikle onaylamayacağı belli olan biriyle kaçarak evlilik, nedenle çocuklarını reddeden anne. Baba şiddetine karşı, şiddet durumlarında halen devam eden fiziksel, duygusal şiddet. çocuğunu/danışanı öne süren anne. BY Bulgaristan’dan, iki çocuğunu ve eşini bırakarak Türkiye’ye kaçan ve burada Babasını mutlu etmek için görücü usulüyle, ilk eşinden şiddet nedeniyle tutunmaya çalışan baba, ileri yaşlarda kendinden 25 yaş küçük anne ile görücü boşanmış, ruh sağlığı yerinde olmadığı bilinen biriyle evlilik ve evliliği usulü evlilik. Bu evliliğinden önce, kaçırılarak tecavüze uğrayan ve baba ile boyunca devam eden şiddet. evlenmek zorunda kalan mutsuz anne. Aile içinde fiziksel bakım ve beslenmeyi bile engelleyen sürekli fiziksel şiddet ve sosyal çevreden tecrit edilme.
  • 17. Tablo 6: Üyelerin İlk Aile Özellikleri ile Eş Seçimleri ve Evlilik Özelliklerinin Karşılaştırılması (Devam) NÖ Erken yaşlarda görücü usulü evlilik, hemen ve üst üste çocuk sahibi olma. Çalışmayan ve hiçbir sorumluluk üstlenmeyen eş ve terk edilme. Sürekli fiziksel şiddet, babanın ölümü için çocuklarına dua ettiren anne, dayıyı öldüren baba, kardeşini öldürmekle suçlanan ve babasının ölümünün ardından “evlatlık” verilen danışan. SK Çok çocuklu, annenin çalıştığı bu nedenle en büyük olan danışanın “anne” rolü Alkol sorunu olan ve fiziksel şiddet uygulayan eş. Bu nedenle çeşitli ayrılma üstlendiği aile. girişimleri ve çocukları ile yakın bağ kurmama çabası. Birkaç yıl önce eşin ve çocuğunun vefatı. MÖ Geleneksel rollerin belirgin olduğu ve kabul edildiği, otorite ve saygının Erken evlilik, aldatılma ve şiddet egemen olduğu, babanın başat ve tartışmasız her dediğinin kabul edildiği, bu nedenle kavga edilmeyen aile NA Sağlıklı ancak aşırı baskıcı ve çocuklarına aşırı güvenen bu nedenle yeterince Her şeyi bildiği bu nedenle yanlış yapmayacağı duygusu, tüm sorumluluğu yol gösterme ve rehberlik yapılamamış aile üstlenme ve aldatılma.
  • 18. Yukarıda, üyelerin kök aile özellikleri ile yetişkin yaşamdaki eş seçimi ve evlilik yaşamlarına ilişkin özellikler karşılaştırılmıştır. Bunun yanı sıra, üyelerin kök aile özelliklerine bakıldığında, üyelerin çoğunluğunun, yetişkin yaşamlarında, eş seçimi aşamasında, çeşitli gerekçelerle sağlıklı seçim yapamadıkları veya anne- babalarının evliliklerine benzer ya da çocuklukta yaşadıkları travmaları tekrar edici nitelikler taşıyan evlilikler yaptıkları görülmektedir. Ancak grup içi ilişkiler ile farkındalık ve içgörü kazanan ve giderek daha güçlenen üyelerin, gerek grup oyunları gerekse protagonist oyunları aracılığıyla, erken çocukluk dönemlerine ilişkin yaşantıları hatırlamaları ve bunları sözelleştirerek açığa çıkarmaları sağlanmıştır. Yine grup ortamında tekrar yaşantılanan bu anıların, grup aracılığıyla işlenmesi ve onarılması ile yeniden anlamlandırılarak sağaltımı sağlanmıştır. Travmatik yaşantılarını hatırlamaları ve yas tutma sürecinin tamamlanması, psikodrama teknikleri ile çok hızlı ve verimli bir biçimde ele alınabilmiştir. Bu aşamadan sonra, yine psikodrama teknikleri ile üyeler güçlendirilerek, toplumsal rolleri ve bağlantıları üzerinde çalışılmış ve onların yenilenen kendilik algıları ile yeni ilişkiler ve yeni bağlar kurmaları kolaylaştırılmıştır. Sonuç olarak; psikodrama yönteminin, özellikle erken dönem çocukluk travması yaşayan kişilerin yaşadıkları travmayı hatırlamaları ve bilinç alanına çıkarmaları ve travmanın bugünkü yaşamları ve kişilerarası ilişkileri üzerine olan etkilerini algılayarak çözmelerine yardımcı olunması yönünde kullanılabilecek en etkili yöntemlerden biri olduğu bu çalışmayla bir kez daha kanıtlanmıştır.
  • 19. ARGOS EĞİTİM ARAŞTIRMA VE DANIŞMANLIK HİZMETLERİ www.argosdanismanlik.com